Tarih: 20.11.2025 15:34

"Hayalet deprem sendromu" stres ve kaygı bozukluğuna neden oluyor

Facebook Twitter Linked-in

ISTANBUL (AA) - Deprem riski yüksek bölgelerde yaşayan birçok kişi, gerçek bir sarsıntı olmasa bile yerin sallandığı hissine kapılarak günlük hayatına bu tedirginlikle devam ediyor.

Özellikle Balıkesir'in Sındırgı ilçesi, son 3 ayda 16 binin üzerinde depremin meydana gelmesiyle, bu sendromun en belirgin şekilde hissedildiği bölgelerden biri oldu.

Ancak uzmanlara göre, yalnızca Sındırgı değil, Türkiye'nin dört bir yanında insanlar herhangi bir sarsıntı olmasa dahi yerin sallandığı hissine kapılıyor. Vatandaşlar gün içinde en küçük titreşimi bile deprem sanıyor, sosyal medya ve deprem uygulamaları üzerinden gelişmeleri anbean takip ediyor.

Uzmanlar, bu durumun sürekli alarm halinde yaşamayı beraberinde getirerek toplum genelinde psikolojik yorgunluk, stres artışı ve uyku bozukluklarına yol açtığını vurguluyor.

"Hayalet deprem durumlarında kişi tetikte olma halini hissediyor"

Erenköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi Erişkin Psikiyatri Uzmanı Dr. Burak Amil, AA muhabirine, "hayalet deprem sendromu"nun nispeten yeni bir tabir olduğunu, literatüre yavaş yavaş girmeye başladığını ve bununla ilgili vaka çalışmalarının yapıldığını söyledi.

Gerçek bir deprem olduğunda yerde bir sarsıntı hissi oluştuğunu, kişilerin sanki başları dönüyormuş gibi hissettiğini ve denge problemleri yaşadığını belirten Amil, bu durumun deprem olmadığı zamanlarda da gerçekleşmesine, bununla birlikte kaygı, endişe ve huzursuzluk halinin yaşanmasına ve sanki deprem oluyormuş gibi teyakkuz haline geçilmesine "hayalet deprem" adını dediklerini ifade etti.

Bu hissin oluşmasında hem psikojenik faktörlerin hem de birtakım nörofizyolojik, nörokimyasal değişikliklerin etkileri olduğuna işaret eden Amil, "Biz bir deprem yaşadığımızda aslında oradaki sarsıntı hissiyle birlikte beynimizdeki birtakım nörokimyasal yapılarda birtakım değişiklikler meydana gelebiliyor. Beynin denge merkezlerinde birtakım fizyolojik değişiklikler meydana gelebiliyor. Buna bağlı olarak da biz, daha sonrasında aslında bu sarsıntı hissini bir şekilde zihnimizde hatırlayarak, tekrar buna benzer bir deneyimi sanki öyle oluyormuşçasına yaşayabiliyoruz." dedi.

Amil, bu durumun aslında bir psikojenik hazırlık reaksiyonu gibi de değerlendirilebileceğini kaydederek, "Kişiler aslında bu sayede bir tetikte olma hali yaşıyor. Neticede deprem olduğunda buna hızlıca reaksiyon vermek için organizma kendisini hazırlıyor. Aslında bu hayalet deprem durumlarında da kişi bu tetikte olma halini hissediyor. Sanki deprem olacakmış gibi hızlı bir reaksiyon vermeye çalışıyor. Bunu böylece bir depreme hızlı reaksiyon tepkisi gibi de adlandırabiliriz." diye konuştu.

Hayalet deprem hissiyle, anksiyete, panik bozukluk ya da travma sonrası stres bozukluğu arasında yakın ilişki olduğunu anlatan Amil, "Şayet kişilerde depremle ilişkili durumlar olsun ya da olmasın bir yaygın anksiyete bozukluğu, panik bozukluk ya da akut stres tepkisi gibi durumlar söz konusuysa, tanısı konmuş bir durum varsa zaten bu kişilerde zaman zaman kaygı düzeylerinin yükselebileceğini, panikatak tablolarının görülebileceğini, bununla birlikte bedensel belirtilerin ortaya çıkabileceğini biliyoruz. O yüzden bu kişilerde özellikle bu tarz hayalet deprem ve benzeri sarsıntı hissini yaratabilecek durumlar daha sık ortaya çıkıyor." ifadelerini kullandı.

Amil, sık sık sarsıntı hisseden kişilerin bunun üstesinden gelebilmesi için şu önerilerde bulundu:

"Kişi bazen bulunduğu konutun güvenliği konusunda şüpheler taşıyabiliyor ya da toplanma alanlarıyla ilgili bilgi eksikliği olabiliyor. Bazen deprem çantası yapmak ya da o temel ihtiyaç unsurlarına hızlıca ulaşıp evden çıkmakla ilgili kaygıları olabiliyor. O yüzden önce hazırlık aşamalarını bir şekilde gerçekleştirmek önemli. Bu, kaygıyı ve hayalet deprem hissini azaltabilir. Nefes egzersizleri yine bu anlamda katkı sağlayabilir. Kaygı bozukluğu benzeri tanısı konulmuş durumlar varsa da o zaman ilaç tedavilerinden, medikal destek alarak da yine hastalarımızın, danışanlarımızın tedavi süreçlerini gerçekleştirebiliyoruz."

"İyileşme sürecinde fiziksel güvenlik duygusunun yeniden kurulması gereklidir"

Kanuni Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesi Psikiyatri Klinik Sorumlusu Doç. Dr. Erkan Aydın, "hayalet deprem sendromu"nun, beynin tehdit algısını yöneten merkezler ile denge merkezi ve otonom sinir sistemi arasında geçici bir uyumsuzluk veya aşırı uyarılmışlık sonucu ortaya çıktığını söyledi.

Aydın, "Kişi gerçekten sallanmadığı halde, beyin 'hareket var' şeklinde algılarken, aşırı korku tepkisini yaşantılar. Bu bir psikoz ya da halüsinasyon değil, travma sonrası beden-beyin senkronizasyonunun bozulması sonucu yaşanan bedensel ve ruhsal bir deneyimdir." ifadelerini kullandı.

Hayalet deprem hissi yaşayan kişilerde genellikle yüksek anksiyete düzeyi, bedensel duyarlılık, uyku bozuklukları ve güvenlik algısında zayıflama görüldüğünü bildiren Aydın, bunu hiç yaşamayanların ise travmayı daha çok bilişsel olarak işlediğini kaydetti.

İyileşme sürecinde fiziksel güvenlik duygusunun yeniden kurulmasının gerekli olduğunu belirten Aydın, ""Depreme dayanıklı bir evde oturmak, yapının güvenli olduğunu bilmek, afet planı oluşturmak beynin 'Tehlike bitti.' mesajını almasını sağlar." dedi.

Aydın, "Hayalet deprem sendromu tedavisinde hem bedeni hem zihni hedefleyen bütüncül bir yaklaşım gerekir. Öncelikle bu hissin normal dışı bir anormallik olmadığını bilsinler. Bedenin verdiği tepkiler, beynin koruma refleksidir. Sarsıntı hissettiklerinde önce durup nefes almak, 'Şu an gerçekten sallanıyor muyum?' sorusuna sakinlikle yanıt aramak gerekir. Gerçek deprem uygulamalarını kontrol etmek, belirsizliği azaltır. Elbette, uzun süren ya da yaşamı etkileyen belirtiler varsa bir uzmana başvurmak gerekir." ifadelerini kullandı.

"Beyin bir şekilde 'savaş ya da kaç' tepkisini devreye sokmaya çalışır"

NPİstanbul Hastanesinden Uzman Klinik Psikolog Emine Akın Aytop ise hayalet deprem algısının, genellikle şiddetli deprem atlatan, göçük altında kalan ve deprem riski yüksek bölgelerde yaşayan kişilerde gerçekleştiğini söyledi.

Sürekli sosyal medyadaki paylaşımlara maruz kalan, kaygı düzeyi yüksek ve deprem korkusu olan kişilerin bu durumu yaşadığını belirten Aytop, "Kişiler sürekli sosyal medyadaki haberlere maruz kaldığında, çeşitli uygulamalardan bildirimler aldığında deprem korkuları besleniyor. Deprem korkusu, fobisi dediğimiz şey, kişinin 'Bir deprem olacak, bana ve sevdiklerime bir şey olacak.' şeklinde yoğun bir kaygı duyması ve buna eşlik eden çeşitli psikolojik, duygusal, fiziksel belirtileri deneyimlediği bir süreç. Kişide deprem korkusu geliştiğinde bu onun hayalet deprem algısını tetikleyebilir ya da var olan bir şeyi devam ettirebilir." diye konuştu.

Aytop, depremin, fiziksel ve psikososyal açıdan risk teşkil eden doğal bir afet olduğuna işaret ederek, "Kişinin kendisinin ve sevdiklerinin yaşamını tehdit eden bir deneyim sırasında tabii ki hayatta kalabilmesi ve beden bütünlüğünün sağlanabilmesi adına beyin bir şekilde 'savaş ya da kaç' tepkisini devreye sokmaya çalışır. Bu da hayatta kalmamızı kolaylaştıran bir süreçtir. Bu sırada kalp atışları hızlanır, kaslar gerilir, kişi daha hızlı nefes alıp vermeye başlar. Beden, yaşanılan durumla savaşacak ya da oradan kaçacak şekilde kendini revize eder. Bu sayede o durumla mücadele edebilir hale gelir." değerlendirmesinde bulundu.

Tüm bunların çeşitli bilişsel, duygusal, fiziksel ve davranışsal faktörlerle birleşmesi durumunda ortaya bir stres döngüsünün çıkabileceğini dile getiren Aytop, bilişsel açıdan bakıldığında "Deprem oluyor, yine başladı, güvende değilim." şeklinde negatif otomatik düşüncelerin devreye girebileceğini, bunların kişinin hem bedensel hem zihinsel olarak stres tepkilerini daha da güçlendirebileceğini bildirdi.

Duygusal açıdan kişinin bu düşüncelerle birlikte bir taraftan kendisini korkulu, kaygılı ve panik halinde hissedebileceğine dikkati çeken Aytop, "Böyle olduğunda kişinin negatif otomatik düşünceleri ve çeşitli fiziksel belirtileri daha da şiddetlenebilir. Bu fiziksel belirtiler arasında, hızlı bir şekilde kalbin çarpması, hızlı nefes alıp verme, sanki soluk yetmeyecekmiş gibi gelmesi, kişinin sıcaklık hissetmesi, vücudunun titremesi, soğuk soğuk terlemesi gibi çeşitli fiziksel kaygı belirtileri ortaya çıkabilir." şeklinde konuştu.

Aytop, davranışsal boyut açısından da kişinin çok da işlevsel olmayan yollarla kendini rahatlatmaya çalıştığını, sık sık sosyal medyadan deprem olmuş mu diye kontrol ettiğini, asansöre binmediğini, yüksek binalara karşı korku hissettiğini ve birçok şeyi felaketleştirdiği için olabildiği kadar kendini uzak tutmaya başlayabildiğini ifade etti.

"Çeşitli korkular, kaygılar, psikolojik zorlantılar sürece eşlik edebilir"

Aytop, basit denge hareketlerinin, hafif yürüyüşlerin ve nefes egzersizlerinin hem anda kalmayı kolaylaştırdığını hem de parasempatik sinir sistemini aktifleştirerek kişiyi sakinleştirdiğini anlatarak, örnek olarak, 4 saniye burundan nefes alıp, 7 saniye nefesi tutup, 8 saniye de ağızdan vermek olarak anlatılan 4-7-8 nefes tekniğini tavsiye etti.

Hayalet deprem algısının zaman içerisinde azalarak kendiliğinden geçebileceğine işaret eden Aytop, şunları kaydetti:

"Bazen bu durum uzun süre daha da şiddetlenerek devam edebilir. Çeşitli korkular, kaygılar, psikolojik zorlantılar sürece eşlik edebilir. Bu noktada her zaman için bir uzman desteğinin alınmasında fayda var. Psikolojik destek hem bilişsel hem duygusal hem davranışsal açıdan denge kazanmanızda, zorlu durumlarla, düşüncelerle ve duygularla daha sağlıklı bir şekilde başa çıkabilmenizde oldukça etkili. Dolayısıyla iyileşme sürecinizi pozitif anlamda destekleyecektir."


Muhabir: Hamdi Dindirek




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —
G-H1BEN5KZ8N