Tarih: 31.12.2025 17:24

Küresel ısınma ve insani atıklar Baltık Denizi'ndeki doğal hayatı durma noktasına getiriyor

Facebook Twitter Linked-in

İSTANBUL (AA) - Küresel ısınma ve insani atıklar, son zamanlarda güvenlik endişelerinin odağındaki Baltık Denizi'ndeki doğal yaşamı durma noktasına getiriyor.

Anadolu Ajansının (AA) "Baltık Denizi" başlıklı üç bölümlük haber dosyasının son bölümünde, Baltık Denizi'nde doğal yaşamın karşı karşıya olduğu tehditler ve Avrupa Birliği (AB) ile denize kıyısı olan ülkelerinin bu konudaki politikaları ele alındı.

Baltık Denizi'ndeki doğal yaşam, son yıllarda küresel ısınmanın artan etkileri, insani atıklar ve coğrafi koşullar gibi nedenlerle tehlike altında.

AB ile Baltık Denizi'ne kıyısı olan İsveç, Finlandiya, Rusya, Estonya, Letonya, Litvanya, Polonya, Almanya ve Danimarka, bu tehlikelere karşı önlem almaya çalışıyor.

İsveç, Finlandiya, Estonya, Letonya, Litvanya, Polonya, Almanya ve Danimarka, Baltık'ın korunması için kurulan Baltık Deniz Çevresi Koruma Komisyonu (HELCOM) üyesiyken, Rusya-Ukrayna Savaşı'nın başlamasının ardından 4 Mart 2022'de, Moskova'ya tepki olarak Komisyonun düzenli toplantılarına katılmayacaklarını ve faaliyetlere "stratejik ara verdiklerini" açıkladı.

Ancak Helsinki Komisyonu olarak da bilinen HELCOM, balıkların, kuşların, memelilerin ve belirli habitatların korunması hedefini içeren 2021 Baltık Denizi Eylem Planı dahil faaliyetlerinde herhangi bir sorun olmadığını, her şeyin planlandığı gibi devam ettiğini belirtiyor.

Küresel ısınma ve doğal sebeplerin Baltık ekosistemine etkisi

Baltık Denizi ekosisteminin karşılaştığı en büyük sorunlar arasında ötrofikasyon yer alıyor. Bu süreçte, özellikle karadan gelen fosfor, azot ve diğer besin maddelerinin büyük oranda artması sonucu yosun ve plankton sayısında da artış meydana geliyor.

Su yüzeyinde toplanan yosun ve mikroskobik organizmalar, güneş ışınlarını engelleyerek su altı yaşamı için hayati önem taşıyan oksijen emilimini engelleyebiliyor.

Küresel ısınmanın da Baltık Denizi ekosistemi üzerinde olumsuz etkileri bulunuyor. Bu bağlamda, Baltık'ta su sıcaklığı ve deniz seviyesinin yükselmesi, buz örtüsünün ise azalması öngörülüyor.

Baltık Denizi'nin tuzluluk oranında azalma eğilimi göze çarparken ekosistemde oksijen eksikliğinin artacağı ve suyun daha asidik hale geleceği tahmin ediliyor. Bu değişimlerin, Baltık Denizi ekosisteminin dayanıklılığını azaltacağı ve buradaki doğal yaşamın hayatta kalma oranlarını olumsuz etkileyeceği uyarısında bulunuluyor.

Finlandiya Meteoroloji Enstitüsü, Baltık Denizi'nde buzulların ortalama 170 bin kilometre karelik alan kapladığını, bu alanın 2020 kışında sadece 37 bin kilometrekare olarak ölçüldüğünü belirtiyor.

HELCOM, ticari amaçla avlanılan Baltık Denizi'ndeki 15 balık türünden sadece 4'ünün sayısının 2016-2021 döneminde iyi durumda olduğunu kaydediyor.

Baltık Denizi'nin sığlığı ile okyanusla bağlantının az olması nedeniyle düşük su devri gibi sebepler de bölgedeki doğal yaşamı tehdit eden sorunlar arasında. Denizin okyanus bağlantısı az olduğu için Baltık'ta toplanan ve ötrofikasyona neden olan besin maddeleri, uzun süre burada kalıyor.

İnsani faaliyetler de Baltık ekosistemini kötü etkiliyor

Aşırı avlanma ve kötü atık yönetimi gibi insani faaliyetler de Baltık Denizi'ndeki doğal yaşamın karşılaştığı tehlikeler arasında bulunuyor.

Bunun en etkili örnekleri arasında denizdeki morina balığı sayısında aşırı avlanma nedeniyle sert düşüş yaşanması ve balıkların boyunda yaklaşık 20 santimetrelik kısalma meydana gelmesi göze çarpıyor.

Almanya'daki Geomar Helmholtz Okyanus Araştırmaları Merkezi'nden bilim insanları, balıkların boylarındaki kısalmanın genetik temelli olduğuna ve aşırı avlanmanın hem morina balığının DNA'sı üzerinde kalıcı etki bıraktığına hem de popülasyonda keskin düşüşe yol açtığına işaret ediyor.

Finlandiya merkezli Baltık Denizi Eylem Grubu (BSAG) adlı sivil toplum kuruluşu, denize dökülen kanalizasyon sularının sınırlandırılması gerektiğini vurguluyor.

Zirai faaliyetler de ötrofikasyona neden olan kaynaklardan biri. Toprağın verimini artırmak için kullanılan suni gübreler, yer altı suları vasıtasıyla denize taşınarak buradaki ötrofikasyon sorununu artırıyor. HELCOM buna karşın 2021 Baltık Denizi Eylem Planı'nda, verimli gübre yönetimi yoluyla sürdürülebilir tarımı teşvik etmeyi amaçlıyor.

Doğal Hayatı Koruma Vakfı (WWF), aşırı avlanma nedeniyle Baltık ekosistemindeki birçok balığın popülasyonunun düşüşte olduğu, Avrupa yılan balığının neredeyse yok olma noktasına geldiği ve mutur balığından ise sadece 500 civarında kaldığı alarmını veriyor.

Durumun kurtarılması için "hızlı hareket ve kaynak gerekiyor"

BSAG'ın deniz koruma projelerini yöneten araştırmacı Anna Klemela, AA muhabirine yaptığı yazılı açıklamada, Baltık Denizi'ndeki durumun kurtarılabileceğine inandığını ancak bunun için "hızlı hareket ve kaynaklara" ihtiyaç olduğunu ifade etti.

Klemela, en önemli adımlardan birinin Baltık'ta ötrofikasyonu artıran karadan gelen besin maddelerini azaltmak olduğunu vurgulayarak, Finlandiya'da bu besin maddelerinin çoğunlukla tarım ve ormancılıktan kaynaklandığına işaret etti.

Sürdürülebilir tarım ve ormancılığın gerekli olduğunu ve bu tür uygulamanın Baltık'taki en büyük tehditlerden iklim değişikliğinin etkisini de azaltacağını belirten Klemela, "Bu, sistemik düzeyde bir değişiklik gerektirir, yani sadece bireysel çiftçiler ve arazi sahipleri değil, şirketler, mevzuat, tüketiciler vb. de bu değişiklikleri desteklemelidir." ifadesini kullandı.

Ülkelerin farklı anlayışları işbirliğini zorlaştırıyor

Klemela, Baltık Denizi havzasındaki 14 ülkenin (kıyı ülkelerinin yanı sıra Belarus, Çekya, Norveç, Slovakya ve Ukrayna) denizin sorunları ve bunların temel nedenleri konusunda farklı anlayışlara sahip olduğuna değinerek bunun, uluslararası işbirliğini zorlaştırarak ekosistemin korunması konusunda sorun oluşturduğuna dikkati çekti.

Baltık Denizi'nin geleceği konusunda umut verici gelişmeler de olduğundan bahseden Klemela, 1980'lerden itibaren hiçbir önlem alınmasaydı denizin durumunun çok kötü olacağını ancak geçmişte alınan önlemlerin işe yaradığını gösteren bir araştırma olduğunu belirtti.

Deniz koruma alanları

Klemela, Baltık Denizi ekosistemi için en büyük endişesinin su altı biyolojik çeşitliliğinin azalması olduğunu aktararak, "En azından Finlandiya'da Baltık Denizi ve takımadalar, yerleşim, trafik, sanayi ve turizm gibi doğrudan birçok insani baskıyla karşı karşıya. Bu baskılar, özellikle ötrofikasyon ve iklim değişikliğinin etkileriyle birleştiğinde, denizin birçok özgün türü için kötü haber anlamına geliyor." ifadelerine yer verdi.

Söz konusu "insani baskıları" hafifletmek için bazı bölgelerde "deniz koruma alanları" ilan edilebileceğinin altını çizen Klemela, Finlandiya'da "sıra dışı bir şekilde" özel şahısların deniz alanlarına sahip olabildiğini ve deniz yaşamı açısından çeşitliliğe sahip önemli alanların çoğunlukla özel mülk olduğunu dile getirdi.

Klemela, "Şu anda devlet bütçesinde bu özel deniz koruma alanlarını mali olarak telafi edecek yeterli para bulunmadığından, sahipler özel deniz koruma alanları kurdukları için herhangi bir maddi 'ödül' almamaktadır ve bu nedenle çoğu bu konuda pek istekli olmayabilir" değerlendirmesinde bulunarak, daha kaliteli deniz koruma alanları oluşturmak için bu durumun değişmesi gerektiğini kaydetti.


Muhabir: İbrahim Hamdi Hacıcaferoğlu




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —
G-H1BEN5KZ8N