SAKARYA (AA) - Kaleme, fırçaya, boyaya ve sanata çocukluğundan itibaren ilgisi olan 50 yaşındaki Kama, 1994'te Dumlupınar Üniversitesi Seramik Mühendisliği Bölümüne başladı.
Kama'nın yolu, üniversite yıllarında UNESCO tarafından 2009 yılında "Yaşayan İnsan Hazinesi" ödülü verilen çini ustası Mehmet Gürsoy ile kesişti.
İlk fırça deneyimini çini ustası Mehmet Gürsoy ile gerçekleştiren Kama, üniversite eğitimini tamamlayarak 1998'de memleketi Sakarya'ya döndü ve mesleğini yapmaya başladı.
Kama, evlenip 3 çocuk sahibi olması nedeniyle iş hayatına bir süre ara verdikten sonra İstanbul'da 5 yıl çalıştığı çini ve porselen fabrikasında porselen dekorlamayı öğrendi.
Sakarya'dan İstanbul'a her gün gidip gelmenin zor olması sebebiyle 2017'de Sakarya Büyükşehir Belediyesinin Sanat ve Mesleki Eğitim Kursları (SAMEK) bünyesinde eğitim vermeye başlayan Kama, Kovid-19 salgının ardından kendi atölyesini açtı.
Haftada 2 gün İstanbul'da Mustafa Çelebi Sanat Atölyesi'nde 24 öğrenciye, bir gün ise Serdivan'daki atölyesinde 8 öğrenciye ders veren Kama, bu ay Kültür ve Turizm Bakanlığınca yok olma tehlikesi altındaki geleneksel sanatları icra eden Somut Olmayan Kültürel Miras Taşıyıcılarına verilen "Sanatçı Tanıtım Kartı"nı almaya hak kazandı.
"Fırçayla yapılan sanatlar insanı başka bir dünyaya götürüyor"
Arzu Kama, AA muhabirine, sanatı icra ederken keyif aldığını, fırçayla yapılan sanatların insanı başka bir dünyaya götürdüğünü söyledi.
Okuduğu bölümde sanatsal eğitim almadığını belirten Kama, şöyle devam etti:
"Seramik mühendisliği denilince sanatsal mühendislik olarak algılanıyordu. Hiçbir şekilde sanatsal eğitimimiz yoktu. Mühendisliği de çok seviyorum ve ilgiliyim. Ürünün iç yapısını dahi biliyorum. Şu an porselen üretmiyorum, hazır ürünlere dekor yapıyoruz. Üretebilecek durumdayım, kolay çözebiliyorum. Teknik anlamda sıkıntılar olduğunda benim için onların çözümü çok basit."
Kama, porselen dekorlamanın ince iş olduğuna işaret ederek, boyama yapıldıktan sonra ürünün defalarca fırına girdiğini ve en ufak hatada bozuk çıktığını anlattı.
Sorunları mühendislik tecrübelerinden dolayı öncesinden tahmin ettiğini dile getiren Kama, "Malzeme bilgimden, boyalarla ilgili teknik bilgimden dolayı sorunlar minimum oluyor. Sadece boyama ve sanat yapmıyorum, teknik kısmına da hakimim. O yüzden ikisini harmanlamak benim için çok keyifli. Mesleğimden uzaklaşmamış gibi hissediyorum." diye konuştu.
Kama, işinde en iyisi olmayı hedeflediğinden bahsederek, "Hiçbir zaman ben oldum demem. Her zaman gidilecek mesafe var ve o mesafeyi kat etmek gerektiğini düşünüyorum. İşimi elimden geldiği kadar ilerletmeye, yeni teknikleri Türkiye'ye getirmeye çalışıyorum. Bunu öğrencilerime de aktarmaya çalışıyorum." ifadelerini kullandı.
İlgi duyanlara sanata yönelme tavsiyesinde bulunan Kama, şunları kaydetti:
"Fırçayla, tabağınızla, ürününüzle ilgilenirken sanki başka dünyaya giriyormuşsunuz gibi oluyor. Dünyadaki sıkıntılarınızdan bir nebze de olsa uzaklaşıyorsunuz. Öğrencilerimin de öyle düşündüğünü hissediyorum çünkü çok keyif alıyorlar, heyecanlanıyorlar ilk fırçayı ellerine aldıklarında. Ben de özellikle çiniye başladığımda öyle hissetmiştim. Derslerimin yoğun olmasına rağmen ilk fırsatta çini dersine koşardım."
Kama, ağırlıklı kadınlar olmak üzere bu işte yetenekli olan her yaştan öğrencilerinin olduğunu sözlerine ekledi.
"Keyifli ve güzel bir alan"
Kursiyer Arzu Çetin, 4 yıldır Halk Eğitim Merkezinde çini öğretmenliği yaptığını ve 1,5 yıldır porselen dekorlama eğitimi aldığını söyledi.
Çetin, porselen ile çinin farkına değinerek, "Porselen çok daha farklı bir şey. Porselen sır üstü çalışma, çini sır altı. Bütün boyaları, tekniği çok farklı olan bir alan. Desenlerin motifleri klasikte çiniye benzese de ayrı alan ama keyifli ve güzel." dedi.
Kursların adeta "terapi merkezi" gibi olduğunu belirten Çetin, sosyal anlamda kendilerini iyi hissettiklerini ve porselen dekorlamada epey yol aldıklarını anlattı.
Muhabir: Mine Yıldırım