Tarih: 10.10.2025 17:49

Yönetmen ve senarist Belkıs Bayrak, AA'nın Sinema Atölyesi'ne konuk oldu:

Facebook Twitter Linked-in

İSTANBUL (AA) - Yönetmen Bayrak, AA Akademi koordinasyonunda, Anadolu Ajansı (AA) Dış ve Ekonomi Haberleri Yayın Müdürü Barışkan Ünal'ın moderatörlüğünde AA İstanbul ofisinde düzenlenen Sinema Atölyesi'nin " Kameranın Arkasındakiler" temalı söyleşisine katıldı.

Sinemaya nasıl başladığıyla ilgili Bayrak, "Mezun olduktan sonra Yücel Çakmaklı'nın bir setinde çalışmış ve orada çok zorlanmıştım. Ardından 5,5 sene bankacılık sektöründe bulundum. O zamanlar bir arkadaşım bana, 'Sen bir gün sinemaya döneceksin.' demişti. Zaten iş dışında kalan bütün zamanım sinemayla geçiyordu. Eşimin bu noktada bana büyük bir desteği oldu. Hayalim sinemaydı ve sinemaya geri dönmüş oldum." diye konuştu.

Bayrak, sinemada önemli olanın yönetmenin kendi özgün dilini bulması olduğuna dikkati çekerek, "Kendi adıma bir yönetmen olarak ezberleri bozarak ilerledim. Her film bir tasarım demek ve bu tasarımı oluştururken de uyumlu bir ekiple çalışmanız çok önemli. Doğrusu ben de bu noktada oldukça zorlandım ama beni taşıyacak arkadaşlarımla birlikte bu süreci aştık. Bu benim için son derece kıymetliydi." ifadelerini kullandı.

"Yönetmenler, set sürecine tapınağa girme gibi kutsal anlam yüklüyorlar"

Sinemayla ilgili bazı mitler olduğuna işaret eden Bayrak, şöyle devam etti:

"Örneğin bazıları için senaryonun kaç sayfa olduğu çok fazla önemli. Böyle olunca da 70 sayfalık bir metin kötüyken, 120 sayfa iyi görülebiliyor. Film böyle ölçülebilir bir anlama sahip değildir. Bu sinemada, başta yönetmenin pozisyonu olmak üzere hiyerarşiyle ilgili var olan algılardan kaynaklanıyor. Genel olarak yönetmenler, set sürecine bir tapınağa girme gibi kutsal bir anlam yüklüyor. Biz bunu kırmak istedik ve örneğin sette klaket kullanmadık. Bu küçük gibi görülebilen ama oldukça önemli bir anlama sahip bir pratik. Gördük ki film dünyasında klaketin olmayışı, sete nezaket ve yumuşaklık getiriyor."

"Filmdeki karakterin sahip olduğu duygu hepimizde var"

Belkıs Bayrak, ilk uzun metrajlı filmi "Gülizar"ın çekimlerine de değinerek, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Benim için bir filmde en önemli olan nokta senaryoydu. 'Gülizar' benim ilk filmimdi ve bir referansa sahip değildim. Bu noktada güvenebileceğiniz en önemli şey hayalinizdir. Ben de söz konusu zorluğu iyi bir ekiple çalışarak aştım. O kadar ki çalışacağımız ekipleri de kast ettik. Kişilik ya da zorlu koşullarda çalışma dayanaklılığı gibi hususlara dikkat ederek çalışacağımız ekibi seçtik. Ben uyumlu çalışmayı, profesyonellikten ödün vermeye tercih ediyorum. Bir yönetmen olarak enerjinin filmde olmasını istiyorum ve odağımı istediğimiz sahneye çekmeye veriyorum."

Gülizar'ın, gerçek bir hikayeden esinlenmiş olsa da onu dönüştürerek senaryolaştırdığını anlatan Bayrak, şunları söyledi:

"Ben bir kadınım ve bu filmdeki karakterin sahip olduğu duygu hepimizde var. Kaynağını bilmesek de o tedirginlik hissi, her kadının aşina olduğu bir duygu. Buradaki korku, evrensel bir anlama sahip. ABD'li bir sinemacı bana otobüste koridorla cam kenarına oturma arasında tercih yaptığını söylemişti. 'Taciz' gibi bir olayda, bunu dışarı vurmak kolay değil. Bu deneyimi yaşayan içine dönüyor, sessizleşiyor. Ben de filmde karakterin böyle bir sessizlik içinde olmasını istedim. Gülizar'ı oynayan Ecem Uzun da bunu çok iyi anladı, oynadı ve hikayeyi başka bir boyuta taşıdı."

Genel olarak taciz gibi bir olayın ardından konuşamama halinin çok yaygın olduğunun altını çizen Bayrak, "Bu noktada kadınlar fazlasıyla konuşmaya teşvik ediliyor. Oysa konuşamamak daha gerçek bir durum. Önemli olan bu suskunluğu fark etmemizle ilgili. Konuşamama hali tam olarak neden kaynaklanıyor? Taciz gibi bir olaya maruz kalanlar gayet aklı başında insanlar. Biz bu suskunluğun nedenini tam olarak anlamadığımız sürece sorunu da anlamış olamayacağız çünkü sorunun kaynağı kadınlar değil." dedi.

"Gülizar'da bütün sınır ihlalleri meselesini katmanlı şekilde anlatmaya çalıştık"

Bayrak, filmin temel meselelerinden birinin sınırlarla ilgili olduğunun altını çizerek, şöyle devam etti:

"Kadınların kendilerine ait sınırları var. Burada önemli nokta gündelik hayatta bu sınırların nasıl ihlal edildiği. Üzerinde durulması gereken husus, bir alan ihlalinin olup olmadığıdır. Cinsel taciz bunun en sert biçimlerinden birisi ama bunun dışında hayatın diğer alanlarında da bu sınır ihlalleri var. Biz bunun ne kadar farkındayız ve bunu yaptıklarımızla ne kadar meşrulaştırıyoruz? Gülizar'da da bütün bu sınır ihlalleri meselesini katmanlı bir şekilde anlatmaya çalıştık."

Türk sinema ve dizilerinde tacizin temsil edilme biçimine de değinen Bayrak, "Tacizi sinemadaki bir sürece dönüştürürken, bir anlamda mesleğinizle ilgili bir taraf tutmuş oluyorsunuz. Dolayısıyla söz konusu sahnenin tasarımı benim için çok önemliydi. Rızanız alınmadan yapılan her davranış bir tacizdir. Tacize maruz kalan kişi bir travma yaşar. Biz de yaşanan bu travmayı parçalı bir kamera kullanımı, ses deneyimi gibi unsurlarla yani bu konunun hassasiyetine uygun bir şekilde temsil etmeye çalıştık." diye konuştu.

"Olayı temsil ederken meşrulaştırmış olmamaya özen gösterdik"

Bayrak, kendisi için sinemanın saklama sanatı olduğuna dikkati çekerek, şunları söyledi:

"Bu olayı temsil ederken o konuyu meşrulaştırmış olmamaya özen gösterdik. Tacizdeki şiddetin temsil edilişine dair bir mesuliyetiniz var ve ne yazık bu gösterim genel olarak apaçık bir şekilde yapılıyor. Ben, bu gösterimin karşısındayım ve dünyada da bu olayı anlatırken apaçıklık tercih edilmiyor. Apaçık bir temsilin, sinemanın ruhuna aykırı olduğunu düşünüyorum. Gülizar'ın festivallerde gördüğü ilgi de bu tercihten kaynaklanıyor."

"Filmlerimizi yaparken, keskin bir yargı ve bagajla yapıyoruz"

Yönetmen Bayrak, Toronto Film Festivali'nde dünya prömiyerini, 72. San Sebastian Film Festivali'nde Avrupa prömiyerini yapan ve 61. Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde "Dr. Avni Tolunay Jüri Özel Ödülü" dahil toplamda üç ödül alan "Gülizar" filminin yerli ve yabancı festivallerdeki süreçlerini de değerlendirdi.

Festivallerle ilgili birtakım önyargılar olduğunu, festival için filmlerin hazırlandığına ilişkin yargıya katılmadığını söyleyen Bayrak, "Biz filmlerimizi yaparken, keskin bir yargı ve bagajla yapıyoruz. Aynı film örneğin Avrupa'da başka bir niyetle yapılıyor. Uluslararası festivallerde filmin ve yönetmenin niyetinin çok net bir şekilde anlaşıldığını gördük. Bu bizim çok önemliydi. Oysa filmimiz, dünyada gördüğü karşılığı Türkiye'de, özellikle eleştirmenler düzeyinde yeterince bulamadı." dedi.

"Mesele kadın yönetmenin, kadının hikayesini çekmesine indirgeniyor"

Sinemada kadınlara yönelik tacizi çeken birçok yönetmen olduğunu dile getiren Bayrak, şunları kaydetti:

"Burada mesele, kadın bir yönetmenin, bir kadının hikayesini çekmesine indirgeniyor. Bence bu çok şık değil. Bir erkek yönetmenin, erkeklerle ilgili anlattığı hikayede bu bir mesele olarak ele alınıyor mu? Öte yandan sektördeki kadın dayanışması önemli olsa da ben erkekleri karşımıza alarak bir dünya kuramayacağımızı düşünüyorum. Setten sonra hayat yarı yarıya devam ediyor. Bu noktada kadınlarla ilgili durumun kendisinden çok nezaket, empati gibi kavramların set ve sinema için önemli olduğuna inanıyorum. Bir arada çalışırken bir kadının var olduğu ortamda o nezaketi gözeterek çalışmak daha önemli."

Yeni film hazırlığı

"Parlaktan Daha Parlak Bir Söz" adlı yeni bir film üzerinde çalıştığını dile getiren Bayrak, çekime hazırlık ve fon bulma aşamasında olan yapımın 2027'de festival yolculuğuna çıkmasını planladıklarını aktardı.

Film çekmenin fon bulmak gibi çeşitli zorlukları olduğunu vurgulayan Bayrak, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bu noktada Kültür Bakanlığı ve TRT 12 Punto'nun verdiği destekleri vurgulamam gerekiyor. Öte yandan her filmin kendi kaderi var. İlk filmden sonra ikinci film büyük bir beklenti oluşturuyor. İlk filmini yapmış birisi olarak bir zorlukla karşı karşıyasınız. Başarılması gereken yönetmen olmak değil, yönetmen kalmak. Dolayısıyla kendinizi burada o ikinci filmi çekmek için doğru bir şekilde hazırlamanız gerekiyor."

"Önceki kuşaklar bilgi ve deneyimi paylaşmak istemiyor"

Başarılı yönetmen, kendisinin yeni kuşak yönetmen olduğunu söyleyerek, "Ne yazık ki ülkemizde önceki kuşaklar kendi sahip oldukları bilgi ve deneyimi paylaşmak istemiyor. Buna açık değiller. Deneyimlerini biricik görüyor ve yeni kuşaklara aktarmıyorlar. Ben böyle bir yönetmen değilim. Dünyadaki eğilim de böyle değil. Sahip olunan bilgi ve deneyimi aktarmak için okullar kurulup eğitimler veriliyor. Bizdeki kurumların ise böyle bir misyonu yok ve bu kanayan bir yaramız. Oysa bizlerin bilgiye ve eleştiri kültürüne açık yapılar inşa etmemiz ve bu deneyimi aktarmamız gerekiyor."

AA Akademi ve Yayın Koordinatörü Yahya Bostan ve sinemaseverlerin katıldığı program, soru cevapların ardından sona erdi.


Muhabir: Ümit Aksoy




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —
G-H1BEN5KZ8N