Tarih: 21.03.2025 16:06

Dünyada buzullar erirken, kurak bölgelerdeki verimsiz su kullanımı krizi ileriye taşıyor

Facebook Twitter Linked-in

ANKARA (AA) - Dünya nüfusundaki yoğun artış, hızlı sanayileşme ve değişen tüketim alışkanlıkları gezegenin yoğun şekilde tahrip edilmesine ve su rezervlerinin hızla azalmasına yol açıyor.

İklim değişikliğinin etkilerinin azaltılması ve doğal kaynaklarının korunması son yılların en çok gündeme gelen konularından biri. Ekosistemin canlılığı için kaçınılmaz olan su kaynaklarının israf edilmeden muhafaza edilmesi insan yaşamının sürdürülebilmesi için büyük önem arz ediyor.

Artan riske karşı hareket geçen Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulunun 1993'te aldığı kararla her yıl 22 Mart'ta Dünya Su Günü kapsamında etkinlikler düzenleniyor.

Dünya Su Günü, güvenli suya erişimi olmayan 2,2 milyar insan hakkında farkındalık oluşturmayı ve su kaynaklarının korunmasının önemini vurgulamayı amaçlıyor.

BM'nin 2025'i "Buzulların Korunması Uluslararası Yılı" ilan etmesiyle, buzullar ve karın, iklim ve su döngüsündeki yaşamsal rolüne dikkat çekiliyor.

İçme suyu, tarım, sanayi, temiz enerji üretimi ve sağlıklı ekosistemler için önemli bir kaynak olan buzullar, okyanus sirkülasyonuna ve gıda ağına katkıda bulunuyor.

BM'nin Dünya Su Günü 2025 bilgilendirme raporuna göre, güneş ışınlarını uzaya yansıtarak dünyanın yaşanabilir bir sıcaklıkta kalmasına yardımcı olan buzullar, küresel ısınmaya "doğal kalkan" görevi görüyor.

Yaklaşık 2 milyar insan, dünyanın tatlı su rezervlerinin yaklaşık yüzde 70'ini depolayan ve yeryüzündeki en büyük tatlı su kaynağı olan buzullara ihtiyaç duyuyor.

Bu kaynakların korunmasının ekonomik, sosyal ve çevresel olumlu sonuçları olacağı belirtilirken, buzulların hızla erimesinin hava sıcaklığının artmasına ve su döngüsünü öngörülemez şekilde olumsuz etkilediğine işaret ediliyor.

İklim değişikliği nedeniyle olması gerekenden çok daha hızlı şekilde eriyen buzullar sel, kuraklık, toprak kayması ve deniz seviyesindeki değişimlere yol açarak, milyarlarca insanın hayatını etkiliyor.

Buzullar yok olma tehlikesiyle karşı karşıya

Büyük ölçüde insan kaynaklı iklim değişikliği nedeniyle buzulların kütle kaybının son 20 yılda iki katına çıktığı belirtilen BM'nin raporunda, And Dağları ve Himalayalar gibi bölgelerdeki birçok buzulun 2100 yılına kadar yok olabileceğine karşı uyarıda bulunuluyor.

Raporda, artan buzul erimesi, küresel deniz seviyesinin yükselmesine yol açtığı ve şu anda deniz seviyesinin 1900 yılına kıyasla yaklaşık 20 santimetre daha yüksek olduğu kaydediliyor.

BM, sera gazı emisyonunun azaltılarak küresel sıcaklığın 1,5 santigrat dereceyle sınırlanması ve yenilenebilir enerji kaynaklarına geçişin, tehlike altındaki kişilerin yaşam koşullarına fayda sağlayacağı görüşünde.

Eriyen buzulların daha sistemli şekilde depolanması ve ekosistemin ıslah edilmesinin, su verimliliğini artırabileceği belirtiliyor.

BM'nin Sürdürülebilir Gelişim Hedefleri arasında 2030'a kadar temiz içme suyunun daha erişilebilir hale getirilmesi yer alıyor.

Su kaynakları ekosisteminin sürdürülebilirliği için hayati önem taşıyor

Uluslararası Çevre ve Kalkınma Enstitüsü Araştırmacısı David Pertaub, AA'ya yaptığı değerlendirmede, su güvenliğinin insani, tabiat ve ekonomik ihtiyaçlar için hayati önem taşıdığını söyledi.

Su güvenliğinin sadece içme suyu ve temizlik bakımından değil, aynı zamanda geçim sistemleri için önem arz ettiğine dikkati çeken Pertaub, dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 40'ının yaşadığı kurak alanlardaki geçim sistemlerinin ve kültürel birliğin ayakta kalmasının su yönetişimine bağlı olduğunu belirtti.

Pertaub, su kaynaklarının biyolojik çeşitlilik, tarım ve ekosistemin işlevini sürdürebilmesi için merkezi rol oynadığına işaret etti.

Kurak bölgelerde suyun yanlış yönetimi

Su kıtlığından ziyade su yönetiminin büyük sorunlara yol açtığı değerlendirmesinde bulunan Pertaub, uzun zamandır kurak alanlarda yaşayan toplumların bu soruna kendi çözümlerini getirdiğini; ancak yerel geçim sistemini anlamadan dışarıdan getirilen alakasız "teknokratik" çözümlerin, halihazırdaki düzeni bozduğunu vurguladı.

Pertaub, "pastoralist" olarak adlandırılan, kurak alanlarda hayvancılık üzerinden geçimini sağlayan göçebe toplumlara işaret ederek, sürekli hareket halindeki bu grupların hayvanlarının beslenebileceği otlak ve sulak alanlara göçtüğünden bahsetti.

Bazı devletlerin göçebe hareketliliğini kısıtlayarak bu gruplara daha yerleşik bir düzen dayattığına dikkati çeken Pertaub, bu durumun su kıtlığına sebep olduğunu dile getirdi. Pertaub, sorunun kurak alanlara su verilmesiyle çözüm aranmasının yanlış olduğu değerlendirmesinde bulunarak, "Eğer yanlış yerlere fazla su sağlarsanız, sistemi tamamen bozarsınız ve arazi kaybıyla karşılaşırsınız." dedi.

Pertaub, kuraklık yaşanan bölgelerde yerel halk ile göçebelerin toprak ve su kullanımın incelenmesi, buna bağlı olarak bir su yönetişim sisteminin kazandırılması gerektiğini söyleyerek, her yere su götürülmesinin yanlış ve verimsiz bir yaklaşım olduğunu açıkladı.

Batı Afrika, Sahel bölgesi, Afrika Boynuzu, Orta Doğu, Moğolistan'ın iç kesimleri ve Kuzey Kutup Bölgesi'ni kurak alanlar olarak nitelendiren Pertaub, bu bölgelerde sürdürülebilir çözümler uygulanması gerektiğini sözlerine ekledi.


Muhabir: Can Efesoy




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —
G-H1BEN5KZ8N