Ruşen Çakır yazdı: Bir türlü başlayamayan Erdoğan-İmamoğlu savaşı
Ruşen Çakır yazdı: Bir türlü başlayamayan Erdoğan-İmamoğlu savaşı - Medyascope
Geçen onca “yumuşama” ve “normalleşme” günlerinin ardından iktidarla ana muhalefet partisinin ilişkilerinin gerçek anlamda “normalleşmesi”, yani yeniden çatışma haline geçilmesi hiç şaşırtıcı değil.
Burada önemli olan husus şu: CHP 2023’teki büyük yenilginin ardından 31 Mart 2024 yerel seçimlerinden muazzam bir zaferle çıkıp ciddi anlamda inisiyatifi ele geçirdiğinde CHP Genel Başkanı Özgür Özel, AKP lideri Recep Tayyip Erdoğan’a barış çubuğunu uzatmış, o da bu hiç tereddütsüz bunu kabul etmişti. Ta ki özellikle Suriye’de yaşananlardan sonra tekrar inisiyatifi ele geçirene kadar. (Son TBMM grup toplantısındaki Erdoğan’da gözlenen bariz “özgüven patlaması” buna en çarpıcı örnektir. Keza peş peşe yaptığı il kongrelerinde sergilediği performans da.)
Savaş ilanı ve kabulü
Beşiktaş’ın CHP’li Belediye Başkanı Rıza Akpolat’ın tutuklanması da hiç kuşkusuz Erdoğan’ın yeniden özgüvenini kazanmasının doğrudan bir sonucuydu. Bu bağlamda Özel “Adalet ve Kalkınma Partisi’nin bugün yaptığı iş, Cumhuriyet Halk Partisi’ne -ki cumhuriyetin kurucu partisidir, son seçimlerin birinci partisidir- düpedüz savaş ilanıdır” derken son derece haklı.
Hemen ardından “Bu savaş ilanını görüyoruz ve kabul ediyoruz” demesi de son derece normal. Fakat “Bu süreçlerin sonunda savaş ilan edilen bir taraf ne yapıyorsa onu yapacağız. Elbette bundan sonraki süreçte Tayyip Erdoğan ve Cumhur İttifakı bileşenleri bizden, gördükleri cevaptan, aldıkları yanıttan memnun olmayacaklar. 2025 yılı içinde o sandık bu milletin önüne gelecek. Bir eylemlilik sürecinden bahsetmiyorum. Bir protesto sürecinden bahsetmiyorum. İktidarı devralma sürecinden bahsediyorum. ‘Bundan sonra seçimlere hazırlansınlar’ demiyorum. Elbette bir seçimden sonra gidecekler ama iktidarı devretmeye hazırlansınlar” sözleri üzerine kafa yormak şart.
Kafalar karışık
Peki Özel’in bu özgüveni nereden geliyor? Perşembe günü Beşiktaş Belediyesi önündeki mitingi başından sonuna kadar yerinde izledim. Büyükşehir ve il belediye başkanları, İstanbul ve çevre illerin ilçe belediye başkanları, parti üst düzey yöneticileri, milletvekilleri neredeyse tam kadro oradaydılar. Yapılan, daha doğrusu yapılmak istenen bir gövde gösterisiydi ancak ne derece başarılı olduğundan kuşkuluyum.
Sohbet etme fırsatı bulduğum değişik kademelerden CHP’lilerde yaşadıkları şokun izlerini gözlemek çok kolaydı: Teslim olmamak konusunda kararlı oldukları tartışmasızdı ama neyi nasıl yapmaları gerektiği konusunda kafalarının net olduğu kesinlikle söylenemezdi.
Bu kafa karışıklığını miting boyunca gözlemek çok kolaydı. Cuma sabahı yaptığım “Faşizme karşı milli irade” başlıklı kısa yayında da anlatmaya çalıştığım gibi, bir yandan 1970’li yılların sosyalist sol sloganlarına (“Faşizme karşı omuz omuza”, “Kurtulmak yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz”…) başvurulurken, konuşmacıların dilinden Türk sağının sembol kavramı “milli irade” hiç düşmüyordu.
Özel’in “2025 yılı içinde o sandık bu milletin önüne gelecek” demesinden hareketle savaşı bir zamanların sosyalist solu gibi “sokak”ta kabul etmek yerine Türk sağcıları gibi sandığı beklemeyi tercih edeceklerini söyleyebiliriz. Ama o sandığın 2025’te nasıl kurulacağı hâlâ meçhul!
CHP’nin kaybedecek çok şeyi var
Özel’in “Bu savaş ilanını görüyoruz ve kabul ediyoruz” sözleri bana büyük sosyalist düşünür Friedrich Engels’in; “Önce siz ateş edin, Bay Burjuvazi!” deyişini hatırlattı. Engels demişken Karl Marx’ı, onun Komünist Manifesto’daki şu sözlerini anmadan olmaz: “Proleterlerin zincirlerinden başka kaybedecekleri bir şey yoktur. Kazanacakları bir dünya vardır.”
Sorun şu: Böylesine eşitsiz şartlarda muktedirlerin açtığı savaşı tereddütsüz kabul ediyorsanız sahiden kaybedecek pek bir şeylerinizin olmaması lazım. Fakat CHP söz konusu olunca durum değişiyor. Bugün ana muhalefet partisi, ülkenin kalbini oluşturan Batı’daki şehirlerin neredeyse tümünü belediyelerini yönetiyor. İktidar ne kadar engellemeye, “silkeleme”ye çalışırsa çalışsın bu müthiş bir imkan. Nitekim CHP yönetimi, tıpkı bir zamanlar Erdoğan’ın yaptığı gibi, yerel iktidarlar üzerinden merkezi iktidarı ele geçirmeyi hesap ediyor.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Ad
Soyad
E-posta adresi
KVK 02
6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu kapsamında, Scope Medya Ticaret Pazarlama A.Ş.’ye (“Medyascope”) sağlamış olduğum adım, soyadım ve e-posta adresimin; bilgilendirme, pazarlama, iş ve ürün geliştirme, reklam, ürün teklifleri, promosyonlar, kampanyalar, memnuniyet değerlendirme çalışmaları ve duyuruların iletilmesi amaçlarıyla işlenmesine; yurt içi ve yurt dışında yapılacak işin gereğince aktarılmasına ve bu işlenme amaçlarıyla uygun süre zarfında fiziksel veya elektronik ortamda güvenli bir şekilde saklanmasına, ayrıca şirketinizin yasal yükümlülükleri kapsamında ilgili kurum ve kuruluşlarla paylaşılabileceğine peşinen izin verdiğimi kabul ederim.
Ne var ki belediyeler, hele batı bölgelerindekiler, muazzam rant imkanlarına sahip ve çoğu seçilmiş, Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak istemeyebilir. Daha açık söylemek gerekirse, “durduk yere Erdoğan’ı karşımıza alıp ellerimizdekilerden olmayalım” diyenler çıkabilir.
Erdoğan’ın yıpratma stratejileri
Anladığım kadarıyla Erdoğan CHP’nin “yumuşak karnı” olarak tam da burayı görmüş ve “heybe” söylemleriyle CHP’li belediye yöneticilerinin gözlerini korkutmak istiyor. İktidarın CHP’yi yolsuzluk iddiaları üzerinden köşeye sıkıştırma stratejisine yargının taraflı olduğu, yolsuzluğun âlasını iktidarın yaptığı gibi argümanlarla cevap vermeye kalkmak ne derece anlamlı olabilir? Nitekim Erdoğan dün Özel’e bir kez daha “Yargıyı, bizi, mahkemeleri suçlayacağına; CHP’yi saran bu soygun düzeniyle mücadele etsene. Harami arıyorsan etrafını çevreleyenlere baksana” diye seslendi.
Erdoğan’ın CHP’yi yıpratma stratejisinin ikinci ayağıysa, ana muhalefet partisi içindeki iktidar savaşlarını sonuna kadar tahrik etmek ve mümkünse bölünmeler yaratmak.
Erdoğan, “Kim kimi hançerliyor, kim kimin kuyusunu kazıyor bilmiyoruz” diyor ama CHP içindeki çekişmelerin uzlaşmaz çatışmalara dönüşmesi için elinden geleni yaptığını görüyoruz. Mesela son dönemde ortalığı kaplayan, sahiplerini bilmediğimiz bazı kanallarda bitmek bilmez CHP tartışmaları yapılması herhalde tesadüf değil.
Erdoğan dün Özel’e “Sen bu görevi bırak, zaten birileri elinden alacak” dedi. Burada kastının Ekrem İmamoğlu olduğu son derece açık. Erdoğan karşısında rakip olarak İmamoğlu’nu görmek istemediğini, onunla savaşı mümkün olduğunca ertelemeyi, bu süre zarfında CHP’yi iyice zayıflatmayı tercih ettiğini çok belli ediyor.
Erdoğan’ın stratejilerini anlamak nispeten kolay ama CHP’ninkiler için aynısını söylemek zor. Kimbilir belki de olmadığındandır.