İSTANBUL (AA) - Anadolu Ajansının (AA), küresel ekonomi sisteminin geldiği nokta ve geleceğine odaklandığı "Korumacılığın Yeniden Yükselişi" başlıklı dosya haberinin ilk bölümünde, iktisat tarihinde uygulanmış sistemlerden biri olan "merkantilizm"in ne olduğu ve bugüne olan yansımaları ele alındı.
AA muhabirinin derlediği bilgilere göre, ABD Başkanı Donald Trump’ın ikinci kez göreve gelmesiyle izlediği politikalar, küresel ekonomik sistemlere yönelik sorgulamaları yeniden gündeme taşıdı.
Yapay zeka teknolojilerinin giderek artış kaydetmesi ve enerji alanında yenilenebilir kaynakların daha fazla ön plana çıkması küresel ekonomide sistemin daha esnek olabileceği öngörülerini öne çıkarırken, diğer taraftan korumacı politikaların da etkisini artırdığı görüldü.
Bu durum küresel ekonomi üzerindeki belirsizlikleri derinleştirerek mevcut sistemin sürdürülebilirliğini tartışmalı hale getirirken, "Trump, küresel ekonomik sistemi 1500'lü yıllardaki merkantalist sisteme geri götürür mü?" sorularına da neden oldu.
Analistler, teknolojik olarak kayda değer ilerlemeler sağlanmasına ve bunun küresel ekonomiyi etkilemesine rağmen ülkelerin ticarette korumacı politikalarla kendi içine dönmesi ya da gruplar halinde hareket etmesi, literatürde yer alan önceki ekonomi sistemlerinin tekrar gün yüzüne çıkabileceğine ilişkin ihtimalleri artırıyor.
İhracat odaklı politikalarla "merkantilizm" doğdu15. yüzyıl sonlarında şekillenmeye başlayan "merkantilizm" 18. yüzyıl ortalarına kadar sürerken, Avrupa'nın ekonomik, politik ve askeri dönüşüm süreci bu sistemin ortaya çıkışına yol açtı.
Ekonomik zenginliğin, net olarak bir ülkenin sahip olduğu altın ve gümüş miktarıyla ölçüldüğü bu dönemlerde, ekonomiler daha fazla altın birikimi için korumacılıkla ithalat kısıtlamalarına giderken, iç üretimi artırarak ihracat odaklı politikalar üretmeye başladı.
Bu sisteme göre, altın, gümüş ve değerli madenler gibi kaynaklara sahip olmanın, zenginlik ve güç sağladığı düşüncesi yayıldı.
Temel amacı, devletin zenginliğini ve gücünü artırmak için altın ve gümüş gibi değerli madenlerin biriktirilmesi ve dış ticaret fazlası verilmesi olan merkantilizme göre, bu dönemlerde ülkelere altın ve gümüş girişini sağlamak için ihracat artırılarak ithalatın azaltılması gerekiyordu.
Bu doğrultuda yabancı mallara yüksek gümrük vergileri konularak ithalat caydırılarak yerli üretim teşvik ediliyordu.
Adam Smith ve Keynes'in fikirleri ekonominin yönünü belirlediTakip eden yıllarda dünyada bu noktadan sonra bugüne kadar farklı ekonomi sistemleri geliştirdi. Bunlar arasında Adam Smith'in "görünmez el" kavramıyla tanımladığı serbest piyasa ekonomisi, bireysel çıkarların toplamının toplumsal refaha hizmet edeceği fikri üzerine inşa edildi.
20. yüzyıla gelindiğinde, yaşanan dünya savaşları, büyük buhran ve ekonomik krizler, serbest piyasanın kendi kendine denge sağlayamayabileceği gerçeğini gözler önüne serdi. Bu süreçte, devlet müdahalesinin önemini vurgulayan İngiliz iktisatçı John Maynard Keynes'in görüşlerinden yola çıkarak geliştirilen, toplam talebin (ekonomideki toplam harcama) ekonomik çıktı ve enflasyonu nasıl etkilediğine dair bir makroekonomik teori ve model olarak Keynesyen iktisat anlayışı ön plana çıktı.
Özellikle 1929 Büyük Buhranı sonrası birçok ülkede devlet, ekonomiye aktif müdahale ederek üretimi, istihdamı ve talebi destekleyici politikalar geliştirdi.
İkinci Dünya Savaşı'nın ardından Bretton Woods sistemi kurularak uluslararası ekonomik düzen yeniden yapılandırıldı. Bu sistemle birlikte ABD doları, küresel rezerv para olarak belirlendi.
Merkantilist politikalar yeniden yükselişe geçtiDevam eden süreçte birçok iktisadi fikir yürütülürken, bugün ise teknolojinin çığır açtığı geleceğin devrimini yapay zekanın belirleyeceğini düşünenlerin sayısı fazlalaştı. Yapay zeka çağımızın en büyük atılımı olarak görülüyor. Uzmanlar, geçmişten gelen bilgi aktarımlarının yapay zeka yansımalarıyla birleştirilerek yeni bir ekonomik düzen oluşturabileceğine dikkati çekiyor. Beklenti bu yöndeyken ülkelerden gelen sinyaller burada bir çelişkili bir durum ortaya çıkarıyor.
Bu noktadan sonra dünya ekonomisinin yapay zeka paralelinde nereye doğru evrileceği merak edilirken, 2025 yılından itibaren küresel ekonomik sistemde merkantilist politikaların yeniden yükselişe geçtiği gözlemleniyor. Özellikle ABD'nin uygulamaya koyduğu yüksek gümrük tarifeleri ve diğer ülkelerin benzer adımları, serbest ticaretin yerini korumacılığa bırakmasına neden oluyor.
"Piyasaların merkantilizmi geçici bir süreç olarak düşünmemesi gerekiyor"Rabobank Küresel Stratejisti Michael Every, "Merkantilizm geri döndü. Yeni versiyonu gümüş veya altın biriktirmeye değil, ulusal üretim gücüne odaklanıyor ve bu durum giderek gelişiyor." dedi.
"Trumpizm"in aynı zamanda neo-merkantilizm olduğunu belirten Every, "Trumpizm" politikasının geçmişte merkantilizmi savunan birçok kişi veya politikadan daha fazla yüksek tarifeleri desteklediğini ifade etti.
Piyasaların bu akımın geçici bir süreç olarak düşünmemesi gerektiğini dile getiren Every, "Merkantilizmin geçici olması için bu akımın gerçekçi varsayımlarının desteklendiği bir dünyada öncelikle ideolojik olarak bozguna uğraması gerekecektir." diye konuştu.
Every, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Bu arada, eski Alman Şansölyesi Angela Merkel'den esinlenerek 'Merkelcantilists' adını verdiğimiz bir başka neo-merkantilist kategoriye de dikkati çekelim. Yüzeysel olarak tarifeleri olmayan, çok az sübvansiyonu olan, sanayiye ucuz kredileri olmayan, liberal bir ekonomiye sahip serbest bir yapıda bulunduğu görünüyor. Böyle bir model saldırgan bir özelliğe sahip bulunuyor. Nihai hedefi çeşitli mekanizmalar ve politikalar yoluyla iç talebi kasıtlı olarak bastırarak elde edilen büyük bir ticaret fazlası elde etmek. Özellikle 2000 sonrası Almanya'da." ifadelerini kullandı.
Geçmişte özellikle, serbest ticareti reddetme konusunda birleşmiş olsalar da neo-merkantilistlerin yaklaşımlarının belirgin şekilde farklı olduğunu aktaran Every, "Hepsi tarifeleri destekliyordu ancak tarımsal, endüstriyel veya tüm ürünler gibi hangi grubun tarifeye tabi olması gerektiği konusunda anlaşamıyorlardı." dedi.
Every, geçmişte merkantilist destekleyen kişilerin sübvansiyonları desteklediğini ancak ne için olduğu ve hangi sektörlerin ucuz krediye ihtiyaç duyduğu konusunda fikir ayrılığına düştüğünü söyledi.
Trump'ın "Pek çok ülke bizi suistimal etti. Onlar bize gülüyor, zengin oluyorlar, biz ise işlerimizi ve servetimizi kaybediyoruz." ifadelerini anımsatan Every, "Trumpizm"in de açık bir şekilde neo-merkantilizmle paralel olduğunu dile getirdi.
Every, ABD'nin gümrük vergilerinin geçmişteki bazı neo-merkantilist politikalara kıyasla hala çok yüksek olduğunu kaydetti.
"Merkantilizm rekabetin kızıştığı zamanlarda savaş riskini de artırmıştır"Bahçeşehir Üniversitesi Dr. Öğretim Üyesi Rahmi İncekara, Donald Trump'ın "güçlü dolar" ve "altın rezervleri" hamlelerinin merkantilizm düşüncesiyle örtüştüğünü belirtti.
21. yüzyılda değerli madenlere ilave olarak dijital finansal araçlar, blockchain tabanlı ekosistemler ve kripto para enstrümanlarının da eklendiğini vurgulayan İncekara, "Teknolojinin ihtiyaç duyduğu elementler yeni "dijital merkantilizm" ekseninde okunabilir. Merkantilizm tarihsel süreçte korumacılık temelinde geliştiğinden dolayı uluslararası çatışmaya da neden olmuştur. Merkantilizm, değerli madenler biriktirmeye ve pozitif bir ticaret dengesi sağlamaya çalışması çatışmalara yol açtığından, rekabetin kızıştığı zamanlarda savaş riskini de artırmıştır." dedi.
İncekara, merkantilizm uygulamalarının geçen yüzyıllarda olduğu gibi bugün de korumacılığı, ticaret savaşlarını ve ekonomik dengesizlikleri beraberinde getirerek belirsiz bir dönemin kapısını aralayabilme riskine dikkati çekti.
Yıl içinde rekor kıran altında gelen haber akışlarına göre dalgalanmalar görüldüBu gelişmelerle altın fiyatlarında yılbaşından bu yana sert yükselişler görüldü. ABD ve Çin, karşılıklı uyguladıkları gümrük vergilerini 3 ay süreyle düşürecekleri konusunda anlaşmalarının ardından küresel piyasalarda risk iştahının artması ve yatırımcıların güvenli liman taleplerinin azalmasıyla altının ons fiyatında kayda değer düşüşler yaşanmasına karşın ticaret savaşlarının hala devam edebileceğine ilişkin risklerin sürmesi altın talebini desteklemeye devam ediyor.
Tarife söylemleri ve uygulanan gümrük vergilerinin yarattığı endişelerin etkisiyle ocak-nisan döneminde rekorlar kırarak yükselen altının ons fiyatı 21 Nisan'da 3 bin 500 doları test etmişti.
Son dönemde ABD ve Çin arasında nadir toprak elementlerinin ihracatına getirilen kısıtlamaların hafifletilmesine dair haber akışıyla geri çekilmeler görülmesine karşın İsrail ve İran arasındaki saldırılardan kaynaklı jeopolitik riskler ve ticaret savaşlarının devam edeceğine ilişkin risklerin sürmesi 3 bin 290 dolar seviyelerine kadar gerileyen altının ons fiyatının tekrar 3 bin 450 doların üstüne çıkmasına neden oldu.
Muhabir: Ali Canberk Özbuğutu,Burhan Sansarlıoğlu