Ben bir kitap kurduyum. Kendim kadar, yaşadığım sürece çevreme de kitap sevgisini ve okuma alışkanlığını aşılamaya çalıştım ve çalışıyorum. İnsanımızın özellikle de gençlerimizin, düşünme ve sorgulama eğiliminin gelişmesine katkıda bulunması adına bol bol okumalarını istiyor ve diliyorum.
Sağ olsun, sevgili dostum İnal Aydınoğlu yazdığı iki kitabı imzalayarak bana göndermiş. “Bilinçli Yaşam Üzerine” ve “İçsel Yaşam Üzerine…” Her ikisini de bir solukta okudum. Aydınoğlu, Batı dünyasında insanların aşırı madde tutkusunu gündeme getirmiş. Görüşlerine fazlasıyla katılıyorum.
Sık sık yurtdışına gidiyorum. Bu seyahatlerimde Avrupalıların ve Amerikalıların yaşamlarına, sosyal ilişkilerine, gittiğim sinemaların ve show salonlarının giriş çıkışlarındaki hal ve tavırlarını dikkatle izlerim. Önce kendime, “Onlardan neler öğrenmeliyiz?” diye sorarım. Sonra da, “Bizim ve onların yaşamlarını nasıl değerlendirmeliyiz?” sorusu gelir aklıma.
Oldukça bolluk ve refah içindeler. Ama bunun fakında değiller. Şükründe hiç değiller diye de düşünürüm. Oysa mutluluk, sahip olduklarımızın bilincinde olup, şükretmeyi bilmekte gizlidir.
Yaşamlarına yalnızca tüketim, hız, elektronik ve sanal dünya ile iletişim hakim. Giyimleri, kuşamları ile maddi durumları son derece ileri düzeyde. Fakat her biri bizlerden daha gergin, asık suratlı, gözlerinde ve yüzlerinde en ufak bir gülümseme yok! Yollarda, cafelerde içten gülümseyen insan görmek çok zor. Oysa gülümseme, insanın hayatı boyunca kullanabileceği en güçlü sihirdir. Ben iş hayatımda olsun, sosyal dünyamda olsun bu sihirden elimden geldiğince yararlanmaya çalışırım.
Dostum mimar Han Tümertekin, “İnsanın başı sıkıştığında arayacağı güvenilir bir dost” başlıklı yazısında, benden söz ederek; “Hiç kuşkum yok ki, meslek hayatımın en eğlenceli toplantıları Yılmaz Ulusoy ile yaptıklarım olmalı. Bir yandan son derece kurallara bağlı bir toplantı düzeni öte yandan sık sık esprilerle kesilen bir toplantı akışı…” satırlarına yer vermiştir.
Bir gülümsemenin dağıtamayacağı sıkıntı, açamayacağı kapı, kazanamayacağı gönül yoktur. Karşı tarafa, gülümsemeyi hak ettiği, kendisine önem verildiği ve sevildiği mesajını verir. Birine gülümseyip, hoş şeyler söylediğinizde onda yarattığı mutluluk dönüp size yansıyacaktır. Bir insanın kendine önem verildiğini algılaması ve “Ben önemliyim” diyebilmesi, kendine inancın ve güvenin artmasına da neden olur. Bu da mutluluktur.
İnsan ömrü çok kısa. Çocukluk yıllarında hiç geçmeyecekmiş gibi gelir ama yaş ilerleyince, akıl ve tecrübe geliştikçe yaşamın kısalığı daha da belli eder kendini. O nedenle yaşadığımız günleri iyi değerlendirmeli, güzel ve hoş vakit geçirmeye çabalamalıyız. “Ruhumuzu karartan, içimize sıkıntı veren konuları gündemimizden çıkarmalıyız,” derim.
Olumsuzluk yayan insanlardan, huzursuzluk duyduğum olaylardan hep uzak durmaya çalışırım. Mizahı, günlük rutinde ve ilişkilerde ön plana almaya gayret ederim. Halkımız “Öfke baldan tatlıdır,” der ama ben bir tebessüm ya da mizahın tadını bala tercih ederim. Bu ikilinin olduğu yerde lezzet ve güzellik vardır.
Sinemayı ve tiyatroyu fazlasıyla severim ve her fırsat bulduğumda da gitmeye çalışırım. Yalnız kendim gitmekle de kalmaz, ailemi ve yakın çevremi de bu konuda teşvik ederim. Orada geçirdiğim hoş bir zaman, yüzümde beliren küçük bir tebessüm yaşamımın kar hanesine yazılacaktır mutlaka.
Kişisel hobilerimden biri, zengin bir fotoğraf koleksiyonuna sahip olmaktır. Ailemle, dostlarımla, gittiğim, gezdiğim, gördüğüm yerlerle, hoşuma giden mekanlarla ve işimle işgili binlerce fotoğraftan oluşan bu koleksiyonda en önem verdiklerim ofisimde çekilenlerdir.
Dostlarım ziyaretime gelirler ya da bir iş görüşmesi ve toplantı için gelenlerim olur. Önce çevreme dikkatle bakarım. Toplantı öncesi aşırı bir gerginlik hissedersem hemen asistanımı çağırır ve bizlerin fotoğrafını çekmesini isterim. Poz veririz. Çekim sırasında, ısrarla “Gülünüz” ve “Çizzz deyiniz” şeklinde uyarır ve takılırım. Biraz sonra yüzlerde bir gülümseme belirir. Birkaç poz çekildikten sonra gerilim biter, asık suratlar yumuşar ve toplantı başlar.
Kim bilir, belki de okumak ya da çevrilen her sayfa hayata gülümseyerek bakmanın en özel anahtarıdır. O nedenle de diyorum ki, her yeni güne bir gün önceki gülünç bir anı anımsayarak başlayın ve doya doya gülün. Bulamadınız mı?. Hiç olmazsa gülümseyin!.