Bilginin Zekâtı
Toplumların gelişiminde en güçlü itici kuvvetlerden biri, bilgiyi sahiplenen değil paylaşan bireylerdir. İnsanlık tarihine baktığımızda, ilerlemenin temelinde bilgi aktarımı, tecrübe paylaşımı ve kuşaklar arası öğrenme kültürü yer alır. Bu noktada Zekât kavramını dinimiz açısından değerlendirdiğimizde sadece mal veya para üzerinden değerlendirmemeliyiz. Önceki yazılarımızda yer alan “Az Gayretle İnsanları Daha Çok Anlayabilmek” başlıklı yazımızda ayrıntılarını anlattığımız gibi her nimetin zekâtı kendi cinsinden olmalıdır. İşte bu nedenle “bilginin zekâtı paylaşmaktır” sözü sadece bir nasihat değil, aynı zamanda toplumsal bir sorumluluk muştusudur.
Bugün sahip olduğumuz bilgi, meslekî deneyimlerimiz, hukuk, eğitim, sağlık veya herhangi bir alandaki uzmanlığımız yalnızca bizi ilgilendiren bir kazanım değildir. Paylaşılmadığında değer kaybeden, paylaşıldıkça çoğalan bir sermayedir. Bir hukukçunun hukuki farkındalık oluşturacak birkaç doğru cümleyi veya bir kardeşinin sıkıntısını giderecek hukuki bilgiyi paylaşması, bir öğretmenin bir öğrenciye yol gösterecek küçük bir dokunuşta bulunması ya da bir sporcunun tecrübelerini gençlere aktarması… Küçük gibi görünen bu dokunuşların her biri, dünyayı daha yaşanabilir bir yer haline getiren sessiz ama güçlü adımlardır.
Bu noktada Ebu Hureyre (r.a.)’den rivayetle, Peygamber (s.a.s.)’in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: “Kim dünya sıkıntılarından bir sıkıntıyı müminden giderirse, Allah da kıyamet günü sıkıntılarından bir sıkıntıyı giderir, kim zorda kalana kolaylık sağlarsa, Allah da ona dünya ve ahirette kolaylık sağlar, kim bir Müslümanın ayıbını örterse, Allah da dünya ve ahirette onun ayıbını örter. Kul, kardeşinin yardımında oldukça Allah da kulun yardımındadır.
Bu düstur doğrultusunda hepimiz kendimize şu soruyu sormalıyız: “Bugün birine bir faydam dokundu mu? Bildiğim halde anlatmadığım bir şey yüzünden bir sorumluluk taşıyor olabilir miyim?” Toplumsal dayanışma, yalnızca fiziksel yardım ile değil, zihinsel ve bilgi aktarımıyla da güçlenir. Bir insanın hayatına dokunmak için büyük imkânlara sahip olmak gerekmez; bazen doğru bir bilgi, doğru zamanda yapılan bir yönlendirme, bir ömrün akışını değiştirebilir. Hasbihallerimizde şahit oluruz ya “o olaydan veya kişiyle tanıştıktan sonra bir dönüm noktasıydı benim için” sözünü. Bu manada bilgiyi paylaşmak son derece önemlidir.
Başarıyı yalnızca kişisel değişim veya başarı üzerinden tanımlamak artık çağın gerisinde kalmış bir anlayıştır. “Başarı seviyenizi, beraberinizde kaç kişiyi götürdüğünüzle ölçülebilirsiniz” sözü bu manada büyük değer taşımaktadır. Gerçek başarı, başkalarına yol açabilmek, bilgi birikimini bir toplumsal değere dönüştürebilmektir. Birlikte büyümek, birlikte gelişmek ve bilgiyi ortak bir iyilik haline getirmek hem bireysel hem de toplumsal ilerlemenin ön koşuludur.
Unutmayalım ki bilgi, yalnızca zihnimizi değil; paylaşıldığında hayatları da aydınlatan sessiz güçtür. Eğer bu dünyayı güzelleştirme gibi bir idealimiz varsa yani dertliysek, bildiklerimizi kendimize saklamadan daha çok paylaşarak yola devam etmeliyiz.
Çünkü bilgi paylaştıkça büyür, büyüdükçe güç verir ve güç verdikçe yaşanabilir bir dünya mümkündür. Bu anlayışa güç veren Rahmetli Sacit Onan’ın okuduğu “Acı” şiirinin dizelerini hatırlatmak istiyorum.
ve bir gün
bu dünya
gül bahçesine dönecek
bunu böyle bilin ve unutmayın…
