CUMANIZ MÜBAREK OLSUN
BASRA DİYARININ BÜYÜK VELİLERİNDEN HASAN-I BASRÎ HAZRETLERİ'NİN TALEBESİ MÂLİK BİN DİNAR ( KUDDİSE SIRRUH )
Tabiin neslinden olup gençliği zenginlikle geçen bu büyük Allah dostu tüm mal varlığını bu yolda harcar ve sonra hocasıyla Şam’a gider
Şam Emevi Camisi'nin bir odasına yerleşir. İlmini geliştirmek üzere cami derslerine katılır. Namazlarını cemaatle kılar. Kısa zamanda zühd ve takvasıyla etrafında tanınır.
Bir zaman Şam-ı şerifin vali ve kadısı ziyaretine gelir. Ondan Emevi Camisi'nin vakıf başkanı olmasını ister. Bu vazifeyi kabul etmez ve Mısır’a gitmek üzere yola çıkar. Sahilde bir gemiye biner. Kişi başı bir dinar olan yol ücretini veremez.
Gemi sahibi, adamlarıyla birlikte Mâlik’e hakaret eder ve onu kaldırıp denize atmayı düşünür.
Genç yaşta kötü örnek olmasın ve başkalarına ibret olsun diyerek onu gemiden atmaya karar verirler.
Tam atacakları sırada denizdeki binlerce balık ağzında birer altın ile su yüzüne çıkıverir.
Adamlar gördüklerine inanamaz, şaşırıp kalırlar. Yaptıklarının yanlış olduğunu anlarlar.
Mâlik b. Dînar rahmetullahi aleyh kimseye bir şey söylemeden elini uzatır ve balığın birinin ağzından altını alır gemi sahibine verir. Ücretini ödedikten sonra gemidekilere “Hoşcakalın” diyerek ayrılıp gider.
Bu hadiseden sonra ismi Mâlik bin Dinar olarak anılmaya başlanır. O, Ebu Yahya künyesiyle de tanınır.
Mâlik b. Dînar rahmetullahi aleyh’in bir çocukla karşılıklı olarak hikmetli konuşması meşhurdur.
Ruhu’l-Beyan tefsirinde nakledilen ve bizlere ibret dersi veren bu menkıbeyi Mâlik (rh.) kendisi şöyle anlatır:
“Bir gün toprakla oynayan bir çocuğa rastladım. Bazen gülüyor, bazen ağlıyordu. Önce ona selam vermek istedim fakat nefsim beni engelledi. Çocuktur anlamaz diyerek vazgeçtim. Sanki nefsim onu hor görüp aşağıladı. Kibir ve gururum, enâniyetim çocuğa selam vermeme mâni oldu. Bu davranışın yanlış olduğunu anlayıp kendi kendime nefsime şöyle seslendim:
“-Ey nefis! Peygamber sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz, büyük küçük ayırmaksızın herkese selam verirdi.” dedim ve çocuğa selam verdim.
O da bana:
“-Ve aleyküm selâm ve rahmetullahi ve berekâtüh ey Mâlik b. Dînar!” diye ismimi söyleyerek hitab etti.
Allah’ın selâmı, rahmeti ve bereketi senin de üzerine olsun ey Malik! diye karşılık verdi.
Ben hayret içerisinde kalarak çocuğa:
“-Sen beni hiç görmediğin halde nasıl tanıdın? Benim ismimi nereden biliyorsun?” dedim.
O da:
“-Rûhum, rûhuna melekût âleminde ülfet etti de ölümsüz, her dâim diri olan Allah seni bana tanıttı.” dedi.
Bu hikmetli cevap üzerine çocuğa şöyle bir soru yönelttim:
“-Nefisle akıl arasındaki fark nedir?”
O da:
“-Nefis, seni bana ilk önce selam vermekten alıkoyandır. Akıl ise, seni buna teşvik edendir.” diye cevap verdi.
Ona ikinci bir soru yönelterek:
“-Niçin toprakla oynuyorsun?” dedim.
O da şöyle cevap verdi:
“Biz toprakdan yaratıldık ve yine onun bağrına döneceğiz” dedi.
Bu sefer ona şöyle dedim:
“-Peki! Ben seni bazen gülerken, bazen de ağlarken görüyorum. Bunun sebebi nedir?”
Çocuk şu ibret dolu cevabı verdi:
“-Rabbimin azâbını hatırlayınca ağlar, rahmetini hatırlayınca gülerim.”
Ona gülümseyerek:
“-Ey oğul, senin ne günahın var da ağlıyorsun? Sen henüz mükellef bile değilsin.” dedim.
O da bana:
“- Ey Mâlik! Böyle söyleme. Çünkü ben ateş yakarken anneme bakıyorum. Görüyorum ki büyük odunları küçüklerle tutuşturuyor.
Bundan ibret almak lazım.” dedi.
MALİK BİN DÎNAR ( K.S )
HİKMETLİ SÖZLER
“Şu iki şey hâriç dünyada safâ kalmadı:
Kardeşlerle ülfeti tâze tutmak ve sohbet etmek,
Teheccüd namazına kalkmak ve o feyizli vakitte doya doya zikir ve Kur’ân-ı Kerîm ile meşgûl olmak.”
Âlim, bildiği ile amel etmediği vakit, yağmur damlasının yalçın kayadan kayması gibi va’z u nasihat gönüllerden silinip gider.
Ağır hastanın yiyip içtiği kıymetli gıdalar sağlığına fayda vermediği gibi, dünya sevgisine dalmış kalplere de nasihat fayda vermez.
Bedbahtlığın alâmeti nedir?” dediklerinde, O ;
“Şu beş şey bedbahtlığın alâmetidir:
1) Gözün yaşarmaması,
2) Kalbin katı olması,
3) Hayâsızlık,
4) Dünyâya düşkün olmak,
5) Dünyâ için canından endişe etmek.
Mümin kimse, Allahü teâlâdan korkar. Başka sözlerden dilini korur.” buyurdu.
Mâlik bin Dînâr hazretlerine; “Yağmur duâsına siz de bizimle çıksanız.” dediler. Bunun üzerine o; “Korkarım ki benim yüzümden başınıza taş yağar.” buyurdu.
Çok ibâdet eder ve ağlardı.
Evinde hasır, Mushaf-ı şerîf ve ibrikten başka bir şey bulunmazdı.
Bir gün bir tanıdığı ona yeni bir ibrik hediye etmişti. Sabah olunca Mâlik hazretleri ibriği arkadaşlarından birine vererek; “Kardeşim al şu ibriği. Çünkü o, akşamdan beri; “Acabâ birisi çalmasın.” diye kalbimi meşgûl etti.” buyurdu.
Kulun lüzumsuz ve boş sözlerle vakit geçirmesi, kalbi karartır, bedeni zayıflatır, geçim sebeplerini de zorlaştırır.
Din bakımından faydalanmadığın kimse ile dostluğu terket.
Amellerin en güzeli ihlâsla yapılan ameldir.
Bahar yağmurları yeryüzünü yeşillendirdiği gibi, Kur’ân-ı kerîm de kalbin yağmurudur ve onu canlandırır.
Üç şey gönlü öldürür:
Çok yemek, çok uyumak, çok konuşmak.
Doğruluk ile yalancılık kalpte şiddetli bir kavgaya tutuşurlar. Birisi diğerini kalpten kovuncaya kadar kavgaları devam eder.
İki şey ahmaklığa dalâlet eder: Hiç bir sebep yokken gülmek; sormadan haber vermek.
Dünya sevgisi, insanın kalbinden imanın tadını çıkarır.
Şu zamanda insanların kardeşliği, aşçının çorbasına benzedi. Kokusu güzel, fakat tadı yok..
Din bakımından faydalanmadığın kimse ile dostluğu terket. Amellerin en güzeli ihlâsla yapılan ameldir.
Rabbimiz bizleri bu şerefe layık eylesin. Böylesine duygulu, rakik bir kalbe sahib olarak hâdiselerden ibret dersleri alabilmeyi cümlemize nasib eylesin. Amin.
