SEMA ÖNER


GÜNÜN YAZISI

GÜNÜN YAZISI


[20.09.2023 20:37] Annem: Bir Ayet: Rablerinin çağrısına uyarlar, namazı özenle kılarlar. İşleri de aralarındaki danışma ile yürür. Kendilerine verdiğimiz rızıktan başkaları için harcarlar. (Şûrâ, 42/38) Bir Hadis: Yüce Allah'ın ismi anılarak başlanılmayan her önemli söz veya iş bereketsizdir. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 14, 329) Bir Dua: Beni yediren ve içiren Allah'a hamdolsun. (Hâkim, Müstedrek, 1, 730) T.C. Cumhurbaşkanlığı Diyanet İşleri Başkanlığı [20.09.2023 20:37] Annem: Diyanet Takvimi Ön Yüz: Selahaddin Eyyûbî Kudüs’ü Kuşattı. (1187) Mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirlerinin dostlarıdır. İyiliği emreder, kötülükten alıkoyarlar. Namazı dosdoğru kılar, zekâtı ve- rirler... (Tevbe, 9/71)  Diyanet Takvimi Arka Yüz: ÂHİYANI-I RUM Anadolu’da Moğol istilası sırasında Türk siyasi birliği dağılmıştı. İşte o tarihlerde dağılan Türk ve İslam nüfuzunun artmasına katkı sağlamak, toplumu yeniden toparlamak, uzak diyarlara gidip kültür aşılamak, yardım etmek, yurt aramak ve İslam’ı yaymak için çalışan gönüllü Anadolu erleri ortaya çıktı. Bunlar Âhiyan-ı Rum, Bâciyan-ı Rum, Gaziyân-i Rum ve Abdalân-ı Rum’dur. Bu unsurlar uc bölgesinde yeni kurulmakta olan Osmanlı Devleti içerisinde etkili olmuşlar, savaşlara katılmışlar, yeni fethedilen bölgelere, ıssız yol geçitlerine veya dağ başlarına yerleşerek bu bölgelerde yerleşik yaşamın temellerini atmışlardır. Daha sonra Ahi Evran bu insanları örgütledi, esnaf arasında dayanışma çalışmalar yapan Ahilik teşkilatına dönüştürdü. Ahilik teşkilatı uzun yıllar Anadolu topraklarının en güçlü dayanağı oldu. Ahi teşkilatı yaptığı faaliyetlerle şehirlerin kalkınmasını sağladığı gibi gaza ve cihat faaliyetlerine katılımların artmasında da büyük rol oynamıştır. T.C. Cumhurbaşkanlığı Diyanet İşleri Başkanlığı [20.09.2023 20:37] Annem: Biz suçlulara işte böyle yaparız. - Mürselât - 18. Ayet [20.09.2023 20:37] Annem: Hiçbir kişi yoktur ki bir serçeyi yahut ondan daha büyük bir canlıyı haksız yere öldürsün de Yüce Allah ona bunun hesabını sormasın! - Nesâî, Sayd ve Zebâih, 34 [20.09.2023 20:37] Annem: “Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’nundur. Şüphe yok ki kimseye muhtaç olmayan, her türlü övgüye layık olan yalnız Allah’tır.” - Hac, 22/64 [20.09.2023 20:38] Annem: Hoşgörü, âlemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Peygamber’in (s.a.s.) (Enbiyâ, 21/107) davranışlarının özüdür. Hz. Peygamber’e on yıl hizmet eden genç sahabîlerden Enes b. Mâlik onun hoşgörüsüne dair bir anısını şöyle anlatır: “Allah Resûlü, insanlar içerisinde ahlakı en güzel olanı idi. Bir gün beni bir iş için gönderdi. Ben, ‘Allah’a yemin olsun ki gitmem.’ dedim. Oysa içimde Resûlullah’ın emrettiği işe gitme niyeti vardı. Derken bu iş için yola koyuldum. Sokakta oynayan çocuklara rastladım (ve onlarla birlikte oyuna dalıp işimi unuttum). Bir de baktım ki, Allah Resûlü arkamdan başımı tutmuş gülümseyerek duruyordu. Bana, ‘Enescik, sana emrettiğim yere git haydi!’ dedi. Ben de, ‘Peki yâ Resûlallah, hemen gidiyorum.’ dedim.” (Müslim, Fedâil, 54; Ebû Dâvûd, Edeb, 1). Enes b. Mâlik devamında şöyle dedi: “Allah’a yemin olsun ki, ben kendisine on yıl hizmet ettim. Yaptığım bir işten dolayı, ‘Niye böyle yaptın?’, yapmadığım bir işten dolayı da, ‘Niçin böyle yapmadın?’ dediğini hatırlamıyorum.” (Buhârî, Vesâyâ, 25). - HZ. PEYGAMBER’İN HOŞGÖRÜSÜ [20.09.2023 20:38] Annem: Haccın Farziyetindeki Şer'î Hikmetler 34- Bilindiği üzere hac, İslâmın beş önemli esasından biridir. "İslâm dini beş esas üzerine kurulmuştur," hadis-i şerifi bunu bildirmektedir. Hac, şartlarını kendinde toplayan her müslüman için çok kutsal bir farzdır. Namaz ile oruç birer bedenî ibadettir. Zekât malî bir ibadettir. Hac ise hem bedenî, hem de malî bir ibadettir. Bu farz, hem bedende olan sıhhat ve selâmetin, hem de mal varlığının bir şükür görevi demektir. Haccın yapılmasındaki değişik usul ve adap, insanın ezelî ve ebedî olan mabuduna yapacağı tazimatın, göstereceği kulluk tarzının, arzedeceği ihtiyacın en mükemmel şeklini kapsar. 35- İlim ve hikmet sahibi olan yaratıcımızın kutsal bir mabedini ziyaret ederek Yüce varlığına temiz kalble ve samimî duygularla yalvarıp yakarmak ve hürmette bulunmak, bir kul için ruha ferahlık veren yüksek bir mana taşır. Bundan başka bütün müslümanların kıblesi olan ve İbrahim aleyhisselâm gibi büyük bir peygamberin makamını içinde bulunduran yüce bir mabedde yapılacak ibadet ve duaların sevap ve mükâfatına nihayet yoktur [20.09.2023 20:38] Annem: hangisidir? Yani İslam dininde bunların hangisini yapan mü'min sayılır? Lügattaki iman ile dindeki imanın farkı var mıdır? Bunu Kur'ân'dan ağır ağır öğreneceğiz ve bu âyetten itibaren başlıyoruz. Dindeki imanın, lügattaki imandan iki yönden özelliği bahis konusudur. Birincisi, iman edilecek olan ilgili (yani kendisine inanılacak şey) bakımından şer'î iman özeldir. Allah'ın birliğine ve Muhammed (s.a.v.)'in Allah tarafından getirdiği kesin olarak bilinen şeylere kısaca ve gerektiğinde genişçe inanmaktır. Bunun en özetli olanı Allah'a ve ondan gelene inanmak, diğer deyişle (Allah'tan başka ilâh yoktur; Muhammed Allah'ın Resulüdür.) kelime-i tevhidine inanmaktır. Bir derece tafsîl (açıklama) ile, Allah'a, Muhammed (s.a.v.)'in peygamberliğine, ahirete inanmaktır. İkinci bir tafsîl (açıklama) ile Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe, kaza ve kadere, öldükten sonra dirilmeye, sevap ve cezaya inanmaktır. Üçüncü bir tafsîl de Kitap (Kur'ân) ve Sünnet ile Muhammed (s.a.v.)'in bildirdiği kesin bir şekilde sabit olan haberlerin ve hükümlerin tümüne ve her birine Allah'ın ve Allah'ın peygamberinin istediği şekilde inanmaktır ki, burada "Onlar gayba inanırlar; ve onlar sana indirilene ve senden önce indirilmiş olana inanırlar; ve onlar ahirete kesin olarak inanırlar." ifadesi bütün bunları iki derecede açıklamıştır. Diğer açıklamalar da ilerde gelecektir. Ve bu derecelerden her biri, güç yetme derecesi ile birlikte bulunur. Bütün dini bilmek demek olan tafsîl, havass (saygın kişiler)ın özelliği olabileceğinden, halk ve çoğunluk için birinci farz, özet olarak inanmak ve en son da tafsîlin ikinci derecesine imandır. Ve işte Bakara Sûresi'nin başı bu iki değeri göstermiştir. Halbuki lügat anlamındaki imanın ilgi sahası bundan daha geniştir. O, gerçeği ve yanlışı, doğruyu ve eğriyi içine aldığı gibi, gereksiz sayılacak ayrıntıları da içine alır. Lügat bakımından iman denebilecek birçok tasdikler vardır ki, onlar din açısından tam küfürdürler. Mesela şirke inanmak; şeytanın sözüne, doğruluğuna inanmak; küfrün, zulmün hayır olduğuna inanmak; zinanın, fuhşun, hırsızlığın, haksız yere adam öldürmenin, Allah'ın kullarına saldırmanın doğruluğuna inanmak... lügat itibariyle birer iman, fakat İslâm dininde birer küfürdürler. Lügat anlamında imanın diğer bazı kısımları daha vardır ki, dinî açıdan küfür olmamakla beraber birer inanma görevi teşkil etmezler. Bir kısmı mübah, bir kısmı mendub, bir kısmı da kötülük ve günah olabilir ve bunların açıklaması fıkıh ilmine aittir. Özetle lügat anlamında imanın bir kısmı hak ve hayır, bir kısmı şer ve batıl, bir kısmı da zevk, saçma ve lüzumsuz şeyler olabilir. Hak ve hayır olanlar şer'î imanın aynı veya onun kapsamı içinde ayrıntısıdırlar. Çünkü asıl şer'î iman, şimdiki halin arkasında veya bâtın (kapalılığın)da kaybolan hak ve hayrın anahtar ve ölçüsünü veren ve bir tek yol takip eden prensiplerin tümüdür. Gerçekte bütün iş, hak ve hayırdan önce, bunların prensip ve ölçülerindedir. Ve İslâm dininin esas apaçık gerçekliği olan imânâ dair prensipleri de bu anahtarı ve ölçüyü verir. Hidayet (doğruluk)de onu takip edenleredir. Geleceğin kayıp anahtarı, şimdiki görmede; şimdiki görmenin anahtarı, onun gizli gaybı ile geçmişteki gaybında ve hepsinin anahtarı ise Allah katındadır. "Gaybın anahtarları onun katındadır, onları O'ndan başkası bilemez." (En'âm, 6/59). Şu halde insan; anahtarı, doğruyu ve hayrı kendi istek ve arzusunda aramamalı, doğrudan doğruya veya bir aracı ile Allah Teâlâ'dan almalıdır. Aracıları inkâr etmemeli, fakat kulluğu ancak Allah'a yapmalıdır. Çünkü "O'nun izni olmadan onun katında kim şefaat edebilir?" (Bakara, 2/255) âyeti onun izni olmadan kimsenin şefaat edemeyeceğini bildirmektedir. İkincisi, imanın ilgi [20.09.2023 20:39] Annem: ALIN KUSURU SÖYLENİR 6652 - Vâsile İbnu'l-Eska' radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Kirn bir şeyi ayıbını açıklamadan satarsa daima Allah'ın gadabına ve meleklerin lânetine maruz kalır:" ESİR AİLE EFRADI BİRBİRİNDEN AYRILMAZ 6653 - Abdullah İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a esirler getirildiği zaman, aile efradını birbirinden ayırmak istemediği için hepsini bir kişiye verirdi." SAYICA FAZLA HAYVANIN PEŞİN MÜBADELESİ 6654 - Hz. Enes radıyallahu anh'ın anlattığına göre: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, mü'minlerin annesi Safiyye radıyallahu anhâ'yı yedi baş (cariye-köle) ile satın aldı." FAİZ 6655 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Mirac gecesi, bir kavme uğradım ki, karınları evler gibi iri idi. Bu karınların içi yılanlarla dolu idi ve yılanlar dışardan gözüküyorlardı. Ben: "Ey Cibril bunlar kimlerdir?"diye sordum. "Bunlar faiz yiyenler!" dedi." 6656 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Faiz yetrniş çeşit günaha sebeptir. En hafifi kişinin anasıyla zina yapması gibidir." 6657 - Abdullah (İbnu Mes'ud) radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Faiz yetmişüç kapı (çeşit)dir [20.09.2023 20:40] Annem: OTUZBİRİNCİ MEKTÛB Bu mektûb, şeyh Sofîye gönderilmişdir. Tevhîd-i vücûdînin hakîkati ve Allahü teâlâya yakın olmak ve berâber olmak ne demek olduğu bildirilmekdedir: Allahü teâlâ hepimizi, Peygamberlerin seyyidinin “aleyhimüsselâm” yolundan ayırmasın! Yanınızdan gelen bir zât dedi ki, şeyh Nizâm-i Tehânîserînin talebesinden biri, sizin yanınızda, bu fakîr için vahdet-i vücûde inanmıyor demiş. Bu zât, bunu bildirdikden sonra, bu sözün doğru olup olmadığını sordu ve talebenizin okuyup aydınlanması ve kötü düşüncelere saplanmamaları için, vahdet-i vücûd üzerindeki bilgimi yazmamı istedi. Müslimâna karşı kötü zanda bulunmak, günâh olduğundan, talebenizi günâhdan korumak düşüncesi ile, birkaç kelime yazıp, başınızı ağrıtıyorum: Muhterem yavrum! Bu fakîr, çocukluğumdan beri, vahdet-i vücûde inanmakdaydım. Babam “kaddesallahü teâlâ sirreh” de, buna inandığını, her zemân bildirirdi. Mubârek kalbi, vahdet-i vücûddan ve herşeyden uzak olan, hiçbir sûretle varılmayan varlığa doğru olduğu hâlde, bu i’tikâddan hiç ayrılmamışdı. Âlimin oğlu da, yarım âlim demekdir sözü gereğince, bu fakîrin bu bilgiden büyük payı olmuşdu. Çok lezzetler almışdım. Fekat, Allahü teâlâ, sonsuz ihsânı ile, büyük rehber, hakîkatlerin, ma’rifetlerin kaynağı, islâm dîninin hâmisi, hocam, önderim, kurtuluş yoluna kavuşdurucu, Muhammed Bâkî “kuddise sirruh” hazretlerine kavuşdurdu. Bu fakîre tarîkat-i aliyye-i Nakşibendiyyeyi ta’lîm buyurdu. Hiçbirşeye yaramıyan bu miskîni, mubârek kalblerinin ışıkları altında bulundurmakla şereflendirdi. Bu üstün yolda ilerlemeğe alışdırınca, az zemânda, vahdet-i vücûd bilgileri önüme çıkdı. Bu makâmın çeşidli ilmleri, ma’rifetleri kapladı. Bu mertebenin inceliklerinden, göstermedikleri hemen birşey kalmadı. Muhyiddîn-i Arabînin “kuddise sirruh” bildirdiği ince bilgiler, olduğu gibi meydâna çıkdı. (Füsûs) kitâbında yazdığı ve urûcun, bu yolun sonu olduğunu sanıp, bundan ötesi ademdir, yoklukdur dediği, tecellî-i zâtî ile de, şereflendirdiler. Kendisine Evliyânın sonuncusu diyerek yalnız Evliyânın sonuncusuna mahsûs olduğunu yazdığı, bu tecellînin çeşidli bilgilerini, ma’rifetlerini uzun uzadıya, bu fakîre bildirdiler. Bu ma’rifetlere, o kadar daldım, o kadar kapıldım ki, vahdet-i vücûd hâli, herşeyi unutdurdu. Bu bilgilerin serhoşu oldum. O anlarda, hocamın yüksek huzûruna arz etdiğim mektûblarımda, bu serhoşluğumun derecesini gösteren çılgınca yazılarım vardır. [Bu yolda yazılı bir rübâ’înin tercemesini uygun görmeyip geçiyoruz.] Uzun zemân, bu hâlde kaldım. Seneler geçdi. Nihâyet, Cenâb-ı Hakkın sonsuz lutf ve inâyeti, ânsızın, imdâdıma yetişip, bîçûn, bî keyf olan [ya’nî anlaşılmaz olan] cemâlden perdeler, birdenbire kaldırıldı. [Sanki seller, felâketler yapan fırtınalı kara bulutlar, bir ânda sıyrılıp, mâvi semâ açıldı. Güneş heryeri aydınlatdı.] Önceden olan, vahdet-i vücûd, ittihâd, Allahü teâlânın herşeyle birleşmiş, berâber görünmesi gayb oldu. İhâta, sereyân, kurb ve ma’ıyyet, ya’nî Allahü teâlânın heryeri kaplaması, doldurması, yakın olması gibi bilgiler, örtüldü, gitdi. İyice anladım ki, yaratanın, yaratdıkları ile hiçbir benzerliği, hiçbir bağlılığı yokdur. İhâta, kurb gibi şeyler, Ehl-i sünnet âlimlerinin (Allahü teâlâ o büyük âlimlerin çalışmalarına çok mükâfât versin) bildirdiği gibi, hep Allahü teâlânın, ilmi içindir. Kendisi için değildir. Allahü teâlâ hiçbirşeyle birleşmiş değildir. O, Odur, mahlûklar, mahlûkdur. O, bîçûndur, erişilmez, anlaşılmaz, anlaşılamaz. Bütün âlem ise, his olunan, anlaşılabilen şeylerdir. Anlaşılamıyan anlaşılan gibi olamaz. Vâcib, mümkin gibidir denemez. Kadîm olan, hâdis olana benzemez. Yokluğu mümkin olmıyan, yok olabilen gibi değildir. H [20.09.2023 20:41] Annem: Tasavvuf Ana Sayfa İslam Dini Tasavvuf İlgili İnsanın iç dünyasıyla, ruhi ve manevi yönden kendini geliştirmesiyle ilgili olarak Kur’an-ı Kerim’de, Hz. Peygamber’in hayatında ve sahih hadislerinde mevcut olan bilgiler ve yönlendirmeler, ilk dönemlerden itibaren müslümanların dini daha iyi anlama ve yaşama talep ve gayretlerine itikad ve fıkıh cephesinden ayrı olarak tasavvuf adı altında özetlenebilecek üçüncü bir cephe ve zenginlik kazandırmıştır. Tasavvuf kelimesi Kur’an’da ve hadislerde geçmez. Hicri ilk iki yüzyılda kişinin kendi iç dünyasındaki derinlik ve zenginliği, coşkulu dindarlığını ifade için genelde zühd, rikak-rekaik, takva, ibadet gibi kelimeler kullanılıyor, böyle kimselere de zahid ve abid deniliyordu. Hicri III. yüzyıldan sonra daha kapsamlı olarak tasavvuf, sufi, sufiyye gibi terimler kullanılmaya başlandı ve bir dönemden sonra tasavvuf ayrı bir ilim ve davranış biçimi olarak ortaya çıktı. Tasavvuf, kalp temizliğini, güzel ahlakı ve ruh olgunluğunu konu alır. Amaç müminleri terbiye etmek ve manen yükseltmektir. Bu amaca ulaşmak için dünyadan çok ahirete önem vermek, maddi değerlerden fazla manevi değerlere bağlanmak, daha nitelikli ve daha çok ibadet etmek ve nefsi disiplin altına almak gerekir. a) Tasavvufi Düşüncenin Dini ve Fikri Temelleri İslam, müminlerin dünya hayatına ve maddi zevklere dalmamalarını, ahirete ve manevi değerlere öncelik vermelerini ister. Yüce Allah şöyle buyurur: “Azgınlaşan ve dünya hayatını tercih edenin gideceği yer cehennemdir” (en-Naziat 79/38). “Siz dünya hayatını tercih ediyorsunuz ama ahiret hayatı daha hayırlı ve daha kalıcıdır” (el-A‘la 87/16). Tasavvufta dünya hayatına ahiret hayatı kadar veya daha fazla önem vermemek esastır. Bu nokta Kur’an-ı Kerim’de ve hadis-i şeriflerde de kuvvetle vurgulanmıştır. Allah Teala buyurur: “Dünya hayatı aldatıcı bir metadan başka bir şey değildir” (Al-i İmran 3/185). “Doğrusu dünya hayatı ancak bir oyun ve eğlencedir” (Muhammed 47/36). “Allah’ın vaadi haktır, sakın dünya hayatı sizi kandırmasın ve şeytan Allah’ın affına güvendirerek sizi aldatmasın” (Lokman 31/33). “Dünya menfaati önemsizdir, takva sahipleri için ahiret daha hayırlıdır” (en-Nisa 4/77). “Şu dünya hayatı sadece bir oyun ve eğlencedir, ahiret ise gerçek bir hayattır” (Ankebut 29/64). “Dünya hayatı sadece bir oyun, bir eğlence, bir süs, aranızda bir öğünme vesilesi ve daha çok servet ve evlada sahip olma yarışıdır” (el-Hadid 57/20). “Mal ve evlat dünya hayatının süsüdür. Kalıcı olan iyi işler ise hem sevap olması bakımından hem de ümit bağlanması bakımından Rabbinin nezdinde çok hayırlıdır” (el-Kehf 18/46). Kur’an-ı Kerim birkaç yerde dünya hayatını temsille anlatmıştır: “Onlara şunu misal ver: Dünya hayatı gökten indirdiğimiz bir yağmura benzer. Bu sayede yeryüzünde biten bitkiler birbirlerine karışmış, sonra kurumuş, rüzgarın savurduğu çerçöp haline gelmiştir. Allah’ın gücü her şeyin üstündedir” (el-Kehf 18/45; Al-i İmran 3/117; Yunus 10/24; el-Hadid 57/20). Kur’an-ı Kerim’e göre insan dünyadan çok ahireti istemelidir: “Kim ahiret yararını isterse ona bunu fazlasıyla veririz, kim dünya yararını isterse ona da dünyadan bir şeyler veririz, ama ahirette bir nasibi olmaz” (eş-Şura 42/20; el-Bakara 2/200; Al-i İmran 3/145; Hud 11/15). Kısaca servetler, kazançlar, zenginlikler ve her çeşit nimetler ahirette ve Allah katında bol bol mevcuttur (bk. en-Nisa 4/94). Hadis-i şeriflerde de aynı hususların sıklıkla ifade edildiği görülür: “Dünyada bir garip veya yolcu gibi yaşa, kendini kabirde yatanlardan say” (Buhari, “Rikak”, 3; Tirmizi, “Zühd”, 25; İbn Mace, “Zühd”, 6). “Dünyaya karşı soğuk olanı Allah, halkın malına göz dikmeyeni insanlar sever” (İbn Mace, “Zühd”, 1). “Kabirleri ziyaret ediniz. Zira bu, siz [20.09.2023 20:43] Annem: At Isırması Ana Sayfa A At Isırması Rüyada Attan Düşmek Rüyada At Tepmesi Rüyada At Isırmış olmasının Psikolojik Tabiri Rüyada at ısırmış olması, şahsın en yakınları kısımından uğrayacağı bir haksızlığa, hakaret ve iftira içeren kötü konuşmalara belirti olduğu gibi, beklenmedik hadiselere ve kötü hale düşmüş olmaya de tabir edilir. At ısırmış olması şahsa ikiyüzlü davranmış olan bir arkadaşa, hata yapılacak bir evliliğe, bir şahsın asılmış ol niyetini sonradan fark etmeye ve hüzün duymuş olmaya işarettir. At ısırdığını gören kimseler, ekonomik manada da biraz mal kaybına uğrayabilir ya da dolandırıcılık gibi bir hale maruz kalmış olabilirler. Rüyada Attan Düşmek Gündeme gelecek bir terslik veya şahsın yapacağı önem derecesi yüksek bir yanlış neticesinde son derece büyük bir kısmetin elden kaçacağına delalet etmektedir. Evlilik hazırlıkları yapmış olan şahısların son dakikada evlenmiş olmaktan vazgeçmiş olmasına, evlilerin ise yaşadıkları sorunlar sebebi ile boşanmış olma kararı alacaklarına işaret eder. Attan düşmüş olmak bununla birlikte kendisi işyerini kurmuş olan kişilerin iflası ile sonlanacak bir maceraya atılacaklarını ve ellerindeki her şeyi, birikimlerini bu uğurda yitirip beş lirasız kalacaklarını da tabir eder. Attan düşmüş olan kimse kaza geçirir ve rahatsızlık sebebi ile epeyce çalışmış olamaz hale gelir. Umumilikle uğursuzluk ve kötü şans olmak suretiyle değerlendirmelenen rüya şahıs için pek hayırlı sayılmış olmaz. Rüyada At Tepmesi Şahsın rüyası esnasında bir at kısımından tepildiğini görmüş olması, sevdiği kişilere yaptığı baskıların ters tepeceğini ve ikili bağlantılarında ciddi bozulmalar yaşayacağını, davranışını değiştirmiş olmazsa ancak kalacağını bildirir. At tepmesi kimi zaman da hata yatırımların ya da savurganlık sebebi ile parasız kalınacağının da tabiridir. Henüz evlenmemiş kimseler için sevilmiş olan kimse kısımından alımı yapılacak kötü bir darbenin ve psikolojik bunalımın işaretçisi olmak suretiyle da tabir edilir. Rüyada At Isırmış olmasının Psikolojik Tabiri At ısırmış olması, korkulan bir kimse kısımından kendine kötülük yapılacağını muhakeme eten şahısların ruh hallerine ışık tutar. Gerçek yaşamlarında devamlı olmak suretiyle fenalığa maruz kalacaklarını muhakeme eten ve bu sebeple ara sıra gerçek dışı saplantılara sahip çıkan kişileri de dikkat çeken rüya, at fobisi olan şahısların de bilinçaltlarından kaynaklanmış oluyor olma ihtimali var. in A Diğer Konular Azat Azat etmek Azık Azil Azmetmek Azrail [20.09.2023 20:43] Annem: ÂZER Ana Sayfa A ÂZER İbrâhim aleyhisselâmın amcası ve üvey babası. İbrâhim aleyhisselâmın babasının ismi Târûh idi. Târûh mü’min idi. Âzer putperest idi. Nemrûd taraftarı idi. Târûh ölünce, Âzer, İbrâhim aleyhisselâmın annesini aldı. Böylece üvey babası oldu. (Senâullah Dehlevî) Târûh ile Âzer iki kardeş idi. Arablar amcaya da baba derlerdi. (Abdülhakîm Arvâsî) İlgili TÂRÛH 9 Eylül 2021 Benzer yazı NÂHÛR 9 Eylül 2021 Benzer yazı İBRÂHİM ALEYHİSSELÂM 9 Eylül 2021 Benzer yazı in A, Â Diğer Konular Ayn Harfi Ayn-el-Yakîn AZÂB ÂZÂD Âzâd Etmek Âzâd Olmak AZÎM (El-Azîm) AZÎMET AZÎZ (El-Azîz) AZÎZAN Copyright 2021 by Maviay.co [20.09.2023 20:44] Annem: Kur’an’ın bir tek âyetinin bir tek işareti ihbar-ı gayb nev’inden bir lem’a-i i’caziyeyi tevafuk suretiyle gösterdiğini manevî bir ihtarla gördüm. اَيُحِبُّ اَحَدُكُمْ اَنْ يَاْكُلَ لَحْمَ اَخِيهِ مَيْتًا Şu âyet-i kerimenin makam-ı cifrîsi -şedde ve tenvin sayılmazsa- bin üçyüz ellibirdir.مَيْتًا  aslı مَيِّتًا olmasından bin üçyüz altmışbir (1361) ederek; bu tarihte, umûr-u azîmeden bir dehşetli gıybeti, şu âyetin mana-yı işarî külliyetinde dâhil ediyor. Ve umûr-u azîmeden böyle bir acib gıybet aynı tarihte, aynı senede vukua geldi. Şöyle ki: Onsekiz sene (şimdi yirmiden geçti) müddetinde Sünnet-i Seniyeyi muhafaza için başına şapka koymadığından ve onsekiz senedir haps-i münferid hükmünde ihtilattan men’ ve yalnız bir odada hayatını geçirmeye mecbur edilen ve hususî ibadetgâhında ezan-ı Muhammedî (A.S.M.) okuyup “Allahü Ekber” dediğinden ve “Lâ ilahe illallah” hakikatını güneş gibi gösterdiğinden, yüz arkadaşıyla taht-ı tevkife alınan bir adam, yüzer emare ve karinelere istinaden inayet-i İlahiyeden geldiğinden kat’î bir kanaatı ile işarat-ı Kur’aniyeden bir müjdeyi hem kendine, hem musibetzede arkadaşlarına teselli niyetiyle beyan ettiği için gıybet ve fena tabiratla teşhir etmek ve onun dersleriyle imanlarını kurtaran masum şakirdlerini ondan tenfir edip şübheler vermek; güya ortalıkta medar-ı inkâr bir şey yok ve hiçbir münkeratı ve cinayeti görmüyor gibi, yalnız o bîçarenin mevhum bir hatasını, sekiz senede seksen müdakkiklerin nazarında saklanan ve sathî ve inadî nazarına göre bir içtihadî yanlışını görüyor zannıyla zemmetmek; elbette bu asırda, bu memlekette Kur’an-ı Mu’ciz-ül Beyan’ın kasden işaretine medar olabilir azîm bir hâdisedir. Bence, Kur’an’ın nasılki her sure ve bazan bir âyet ve bazan bir kelime bir mu’cize olur; öyle de bu âyetin tek bir işareti, ihbar-ı gayb nev’inden bir lem’a-i i’caziyedir. Bu âyetin bu işareti, bu asırda, Risale-i Nur şakirdlerinin hakkındaki gıybete baktığına üç emare var: Birincisi: Birinci Şua olan İşarat-ı Kur’aniye Risalesinde, Risale-i Nur’a ve tercümanına işaret eden beşinci âyet olan اَوَمَنْ كَانَ مَيْتًا فَاَحْيَيْنَاهُ وَجَعَلْنَا لَهُ نُورًا يَمْشِى بِهِ فِى النَّاسِ gayet kuvvetli karinelerle مَيْتًا kelime-i kudsiyesi cifir ve ebced hesabıyla ve üç cihet-i manasıyla Said-ün Nursî’ye tevafuk etmesidir. İkinci emare: اَيُحِبُّ اَحَدُكُمْ ilâ âhir… âyetinin makam-ı cifrîsi ve riyazîsi bin üçyüz altmışbir (1361) etmesidir; aynı tarihte, o acib hâdise oldu. Üçüncü emare: O muhterem ihtiyar zâtı unutmak, belki şahsıma karşı tezyifatını ihtiyarlığına ve çok cihetlerle mabeynimizdeki uhuvvete hürmeten helâl etmeğe karar verdiğim ve biz hizmetkâr olduğumuz Kur’ana havale edip bıraktığım hengâmda, birden ihtiyarım haricinde, beş vecihle zemmi zemmeden, mu’cizane gıybetten altı cihetle zecreden اَيُحِبُّ اَحَدُكُمْ اَنْ يَاْكُلَ لَحْمَ اَخِيهِ مَيْتًا âyeti karşımda kendini gösterip temessül eyledi. Manen, “Bana bak!” dedi. Ben de baktım, birden tesbihat içinde gördüm ki: 1351’den, tâ 1361 tarihini gösterdi. Halimize baktım; perde altında 51’den, tâ 61’e kadar Risale-i Nur meded beklediği İstanbul âfâkında, bir nevi taarruz bulunmuş ve 61’de birden patlamasıdır. Tahlil: ت dörtyüz, خ altıyüz = bin. م م ى ى yüz. ل ل ك ك yüz. Üçüncü ى ن م yüz. ح ح ح ب د otuz. Dördüncü ى on. Beş elif, bir هـ ile beraber on. Âhirdeki tenvin vakfen elif olduğu için yekûnü bin üçyüz ellibir. 13(Haşiye) مَيْتًا aslı yâ-i müşeddede olduğundan bin üçyüz altmışbir eder [20.09.2023 20:45] Annem: Nasıl bazan en küçük bir nefer bir hizmete meselâ düşman ordusuna keşf-i râze gider, müşir gidemez veyahut bir küçük talebe yaptığı işi büyük bir âlim yapamaz. Çünki büyük adam her şeyde büyük olmak lâzım gelmez. Herkes kendi san’atında büyüktür. Kezalik o maânî-i mütezahime içinde bazan bir küçük mana riyaset eder. O kıymetdar oluyor. Zira onun vazifesi şimdi gelecek bir esbab ile ehemmiyetlidir. Buna işaret eden ve kıymetine menar olan sarih hüküm ve lâzım-ı karibinin adem-i salahiyetidir ki, onun hatırası için irsal-i lafz ve sevk-i hitab edilsin ve kelâm dahi postacılık etsin. Zira ya bedihî ve malûmdur.. görünüyor veyahut hafif ve zayıftır, asıl garazda ehemmiyeti yoktur. Veyahut onu hüsn-ü telakki ve kabul edecek ve ona kulak verecek muhatab yoktur. Veyahut mütekellimin haline muvafakat ve tekellüme dâî olan arzuya hizmet edemez. Veyahut muhatabın şe’n ve haysiyetine imtizac, istimzac edemez. Veyahut kelâmın makamında ve müstetbeatın tevabiinde ecnebi görünüyor. Veyahut garazın muhafazasına ve levazımın tedarikine müstaid değildir. Demek her bir makamda bu esbablardan yalnız birinin sözü dinlenir. Fakat umumen ittihad etseler, kelâmı en yüksek tabakaya çıkartıyorlar. Hâtime Bazı maânî-i muallaka vardır ki, bir şekl-i muayyenesi ve bir vatan-ı hususiyesi yoktur. Müfettiş gibi herbir daireye girer. Bazı kendine hususî bir lafız takıyor. Bu muallakatın bir kısmı ise harfiye ve hevaiye gibidir. Başka kelime onu derununa çeker. Bazan bir cümleye belki bir kıssate nüfuz eder. Ne vakit o cümleyi ezdirirsen ruh gibi o mana takattur eder. Meselâ hasret ve iştiyak ve temeddüh ve teessüf ilâ âhir.. gibi manalardır… Yedinci Mes’ele Belâgatın ukde-i hayatiyesi, tabir-i diğer ile beyanın felsefesi veyahut şiirin hikmeti ise; hariciyatın nevamisi ve mekayisini temessül etmektir. Şöyle: Hakaik-i hariciyedeki kanunları kıyas-ı temsilî cihetiyle ve deveran tarîkiyle ve vehmin tasarrufuyla şâirane olan maneviyat ve ahvalde yerleştirmektir. Demek âyine gibi, hariçten in’ikas eden hakikatın şualarını temessül eder. Güya kendi san’at-ı [20.09.2023 20:45] Annem: خَالِدُونَ kelimesine kadar Risale-i Nur’daki bütün müvazenelerin aslı, menbaı olarak aynen o müvazeneler gibi mükerreren nur ve zulümat ve iman ve karanlıkları karşılaştırmasıyla gizli bir emaredir ki, o tarihte bulunan cihad-ı manevî mübarezesinde büyük bir kahraman; Nur namında Risale-i Nur’dur ki, dinde bulunan yüzer tılsımları keşfeden onun manevî elmas kılıncı, maddî kılınçlara ihtiyaç bırakmıyor. Evet hadsiz şükürler olsun ki, yirmi senedir Risale-i Nur bu ihbar-ı gaybı ve lem’a-i i’cazı bil’fiil göstermiştir. Ve bu sırr-ı azîm içindir ki; Risale-i Nur şakirdleri dünya siyasetine ve cereyanlarına ve maddî mücadelelerine karışmıyorlar ve ehemmiyet vermiyorlar ve tenezzül etmiyorlar ve hakikî şakirdleri en dehşetli bir hasmına ve hakaretli tecavüzüne karşı ona der: “Ey bedbaht! Ben seni i’dam-ı ebedîden kurtarmaya ve fâni hayvaniyetin en süflî ve elîm derecesinden bir bâki insaniyet saadetine çıkarmaya çalışıyorum. Sen benim ölümüme ve i’damıma çalışıyorsun. Senin bu dünyada lezzetin pek az, pek kısa ve âhirette ceza ve belaların pek çok ve pek uzundur. Ve benim ölümüm bir terhistir. Haydi defol; senin ile uğraşmam, ne yaparsan yap.” der. O zalim düşmanına hiddet değil, belki acıyor, şefkat ediyor, keşke kurtulsa idi diyerek ıslahına çalışır. Sâniyen: (وَيُؤْمِنْ بِاللّهِ فَقَدِ اسْتَمْسَكَ) (بِالْعُرْوَةِ الْوُثْقَى) Bu iki kudsî cümleler, kuvvetli münasebet-i maneviye ile beraber makam-ı cifrî ve ebcedî hesabıyla, birincisi Risalet-ün Nur’un ismine, ikincisi onun tahakkukuna ve tekemmülüne ve parlak fütuhatına manen ve cifren tam tamına tetabukları bir emaredir ki; Risalet-ün Nur bu asırda, bu tarihte bir “urvet-ül vüska”dır. Yani çok muhkem, kopmaz bir zincir ve bir “hablullah”tır. Ona elini atan, yapışan necat bulur diye mana-yı remziyle haber verir. Sâlisen: اَللّهُ وَلِىُّ الَّذِينَ آمَنُوا cümlesi hem mana, hem cifr ile Risalet-ün Nur’a bir remzi var. Şöyle ki:……… (Bu makamda perde indi. Yazmaya izin verilmedi. Başka zamana te’hir edildi.) سُبْحَانَكَ لاَ عِلْمَ لَنَا اِلاَّ مَا عَلَّمْتَنَا اِنَّكَ اَنْتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ [20.09.2023 20:46] Annem: BİRİNCİ NÜKTELİ İŞARET: Şu kâinatın sahib ve mutasarrıfı elbette bilerek yapıyor ve hikmetle tasarruf ediyor ve her tarafı görerek tedvir ediyor ve her şey’i bilerek, görerek terbiye ediyor ve herşeyde görünen hikmetleri, gayeleri, faideleri irade ederek tedvir ediyor. Madem yapan bilir; elbette bilen konuşur. Madem konuşacak, elbette zîşuur ve zîfikir ve konuşmasını bilenlerle konuşacak. Madem zîfikirle konuşacak, elbette zîşuurun içinde en cem’iyetli ve şuuru küllî olan insan nev’i ile konuşacaktır. Madem insan nev’i ile konuşacak, elbette insanlar içinde kabil-i hitab ve mükemmel insan olanlarla konuşacak. Madem en mükemmel ve istidadı en yüksek ve ahlâkı ulvî ve nev’-i beşere mukteda olacak olanlarla konuşacaktır; elbette dost ve düşmanın ittifakıyla, en yüksek istidadda ve en âlî ahlâkta ve nev’-i beşerin humsu ona iktida etmiş ve nısf-ı Arz onun hükm-ü manevîsi altına girmiş ve istikbal onun getirdiği nurun ziyasıyla bin üçyüz sene ışıklanmış [20.09.2023 20:46] Annem: Said Nursî * * * (Emin ve Küçük Hüsrev Feyzi’nin bir fıkrasıdır) Hizmet-i Kur’aniyede bizi sebkat eden sadık, hâlis, metin, vefakâr kardeşlerimizden mübarek Hüsrev ve Rüşdü gibi zâtlar, Risale-i Nur hâdimlerine, vazifelerinin makbuliyetine bir emare olarak ihsan olunan bereket hakkında müteaddid fıkralar yazmışlar. Biz de bu kardeşlerimizin fıkraları gibi, bu yakın zamanlarda beraber tezahür eden, gördüğümüz bazı hâdisatı kaydedeceğiz. Nümune için yalnız bir kısmını beyan ederiz. Birisi şudur ki: Bu yakında Üstadımızla beraber kıra çıkmıştık. Çay yapılmasını, hem ikişer çay, hem üçer şekerle içilmesini emir buyurdular. Hepimiz, üçer şekerle ikişer çay içtik. Yalnız Emin kardeşimiz bir şeker kendisine noksan olarak içmiş. Akşam üzeri, Risale-i Nur’un menba-ı intişarı olan Üstadımızın odasına geldik. Emin, şeker kutusuna sarfolunan şekerleri koymak istemiş, fakat kutu sekiz şekerden fazla almamış. Emin “Fesübhanallah” der; onyedi şeker yerine kutu sekiz şekerle dolsun, diye taaccüb ettik. İşte bu vakıa, bize şuhud derecesinde kanaat verdi ki; bu sır Risale-i Nur’a, hâdimlerine bir inayet-i İlahiye ve bir iltifat-ı Rabbaniyedir. İkincisi: Yine aynı günde ben, yani Mehmed Feyzi, evvelce yazıp Üstadıma teslim ettiğim Hücumat-ı Sitte Risalesi’ni bana vermek için sakladığı yerden ararken, fevkalme’mul bir surette bulunmaz. Birden o anda, âdetlerinin hilafına olarak hiç vuku’ bulmamış bir tarzda, bir hâdise zuhuruyla, gözlüklerini bırakarak merdiven tarafına müteveccih olurlar. Aynı vakitte Risale-i Nur’un intişarına ve hizmetine zarar vermek niyetiyle casus bir adamın merdivene doğru, zahiren ziyaret maksadıyla yürüdüğü görülür. Üstadın telaşlı olduğunu hisseder. Üstad, onun nazarını öteki hâdise-i bedeniyeye çevirir, ona der: “Görüyorsun ki ben mazurum, ziyareti başka güne bırak.” O da döner, gider. Hem Mehmed Feyzi, hem Hücumat-ı Sitte, hem başka işlerimiz o tecessüsten kurtuldu. Evet Hücumat-ı Sitte saklandığı muayyen yerinde fevkalâde bir surette [20.09.2023 20:47] Annem: Meyve: Ey nefis! Ehl-i dünyaya, hususan ehl-i sefahete, hususan ehl-i küfre bakıp surî zînet ve aldatıcı gayr-ı meşru lezzetlerine aldanıp taklid etme. Çünki sen onları taklid etsen, onlar gibi olamazsın. Pek çok sukut edeceksin. Hayvan dahi olamazsın. Çünki senin başındaki akıl, meş’um bir âlet olur. Senin başını daima döğecektir. Meselâ: Nasılki bir saray bulunsa, büyük bir dairesinde büyük bir elektrik lâmbası bulunur. O elektrikten teşa’ub etmiş ve onunla bağlı küçük küçük elektrikler, küçük menzillere taksim edilmiş. Şimdi birisi o büyük elektrik lâmbasının düğmesini çevirip ziyayı kapatsa, bütün menziller derin bir karanlık içine ve bir vahşete düşer. Ve başka sarayda büyük elektrik lâmbasıyla merbut olmayan küçük elektrik lâmbaları, her menzilde bulunuyor. O saray sahibi büyük elektrik lâmbasının düğmesini çevirerek kapatsa, sair menzillerde ışıklar bulunabilir. Onunla işini görebilir, hırsızlar istifade edemezler. İşte ey nefsim! Birinci saray, bir müslümandır. Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm, onun kalbinde o büyük elektrik lâmbasıdır. Eğer onu unutsa, el’iyazü billah kalbinden onu çıkarsa, hiçbir peygamberi daha kabul edemez. Belki hiçbir kemalâtın yeri ruhunda kalamaz, hattâ Rabbini de tanımaz. Mahiyetindeki bütün menziller ve latifeler, karanlığa düşer ve kalbinde müdhiş bir tahribat ve vahşet oluyor. Acaba bu tahribat ve vahşete mukabil hangi şeyi kazanıp ünsiyet edebilirsin? Hangi menfaati bulup o tahribat zararını onunla tamir edersin? Halbuki ecnebiler, o ikinci saraya benzerler ki, Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm’ın nurunu kalblerinden çıkarsalar da, kendilerince bazı nurlar kalabilir veya kalabilir zannederler. Onların manevî kemalât-ı ahlâkiyelerine medar olacak Hazret-i Musa ve İsa Aleyhimesselâm’a bir nevi imanları ve Hâlıklarına bir çeşit itikadları kalabilir. Ey nefs-i emmare! Eğer desen: “Ben, ecnebi değil, hayvan olmak isterim.” Sana kaç defa söylemiştim: “Hayvan gibi olamazsın. Zira kafandaki akıl olduğu için, o akıl geçmiş elemleri ve gelecek korkuları tokatıyla senin yüzüne, gözüne, başına çarparak dövüyor. Bir lezzet içinde bin elem katıyor. Hayvan ise, elemsiz güzel bir [20.09.2023 20:49] Annem: Fakat ey göçerler! Sizde olan yarı hürriyettir. Diğer yarısı da başkasının hürriyetini bozmamaktır. Hem de kut-u lâyemut ve vahşetle âlûde olan hürriyet, sizin dağ komşularınız olan hayvanlarda da bulunuyor. Vakıâ, şu bîçare vahşi hayvanların bir lezzeti ve tesellisi varsa, o da hürriyetleridir. Lâkin güneş gibi parlak, ruhun maşukası ve cevher-i insaniyetin küfvü o hürriyettir ki: Saadet-saray-ı medeniyette oturmuş ve marifet ve fazilet ve İslâmiyet terbiyesiyle ve hulleleriyle mütezeyyine olan hürriyettir.… S- Nasıl, hürriyet imanın hâssasıdır? C- Zira rabıta-i iman ile Sultan-ı Kâinat’a hizmetkâr olan adam, başkasına tezellül ile tenezzül etmeye ve başkasının tahakküm ve istibdadı altına girmeye, o adamın izzet ve şehamet-i imaniyesi bırakmadığı gibi; başkasının hürriyet ve hukukuna tecavüz etmeyi dahi o adamın şefkat-i imaniyesi bırakmaz. Evet bir padişahın doğru bir hizmetkârı, bir çobanın tahakkümüne tezellül etmez. Bir bîçareye tahakküme dahi, o hizmetkâr tenezzül etmez. Demek iman ne kadar mükemmel olursa, o derece hürriyet parlar. İşte Asr-ı Saadet [20.09.2023 20:50] Annem: Cenab-ı Hak hususî eserlerine menşe’ ve kendisine lâyık kemalâtına me’haz olmak üzere, her ferde ve her nev’e has ve müstakil bir vücud vermiştir. Ezel cihetine sonsuz olarak uzanıp giden hiçbir nev’ yoktur. Çünki bütün enva’, imkândan vücub dairesine çıkmamışlardır. Ve teselsülün de bâtıl olduğu meydandadır. Ve âlemde görünen şu tegayyür ve tebeddül ile bir kısım eşyanın hudûsu, yani yeni vücuda geldiği de göz ile görünüyor. Bir kısmının da hudûsu, zaruret-i akliye ile sabittir. Demek hiçbir şeyin ezeliyeti cihetine gidilemez. Ve keza ilm-ül hayvanat ve ilm-ün nebatatta isbat edildiği gibi, enva’ın sayısı ikiyüz binden ziyadedir. Bu nev’ler için birer âdem ve birer evvel-baba lâzımdır. Bu evvel-babaların ve âdemlerin daire-i vücubda olmayıp ancak mümkinattan olduklarına nazaran, behemehal vasıtasız kudret-i İlahiyeden vücuda geldikleri zarurîdir. Çünki bu nev’lerin teselsülü, yani sonsuz uzanıp gitmeleri bâtıldır. Ve bazı nev’lerin başka nev’lerden husule gelmeleri tevehhümü de bâtıldır. Çünki iki nev’den doğan nev’, alel’ekser ya akîmdir veya nesli inkıtaa uğrar. Tenasül ile bir silsilenin başı olamaz [20.09.2023 20:50] Annem: görüştük; lüzumlu bazı şeyler söyleyeceğim, hatırında kalsın. Evvelâ: Bedre’deki yüz senelik vazifeyi on sene zarfında gören Sabri kardeşimizin samimî dostları olan Hakkı, Hulusi, پ Mehmed ve Barla’da Şamlı, Süleyman, Bahri gibi kıymetdar kardeşlerimize benim tarafımdan çok selâm ediyorum. Sâniyen: Küçük Ali’nin büyük kardeşi mübarek Mustafa’nın Abdurrahman’dan irsiyet aldığı vazifesini, kahraman kardeşi ve mübarek mahdumu o vazifeyi tamamıyla görüyorlar. Onun vazifesi ve hizmeti devam ediyor, merak etmesin. Hâfız Mustafa, elhak merhum Hâfız Ali’nin zamanında onunla beraber ektikleri nuranî tohumların çok mübarek mahsulâtı var. Hem Hâfız Ali’nin (R.H.) vefatından sonra hapiste onun yerinde bana hizmeti, her vakit onu, benim hatırıma getiriyor. Merhum Lütfü’nün ehemmiyetli vârislerinden Abdullah Çavuş, kahraman Tahirî ile Atabey’i Nurs karyem hükmüne getirmişler. İslâmköy’lü Abdullah, Hâfız Ali (R.H.) zamanında Risale-i Nur’a çok hizmet etmiş. Onlara umumen selâm ediyorum. Mübarek Tahirî’nin küçücük bir Medrese-i Nuriye hükmünde hanesindeki mübareklere dua ediyorum. Yeni bir Hâfız Ali (R.H.) nümunesini gösteren ve Milas’lı Halil İbrahim’in sadakatını andıran İslâmköy’lü Halil İbrahim ve orada ona benzeyen kardeşlerime de pek çok selâm; ve bilhâssa Isparta’da kahraman Rüşdü’nün kahraman kardeşi Burhan bizi çok minnetdar ettiğini ve az bir işle bize ve Risale-i Nur’a pek çok iş gördüğünü söyleyiniz. Zâten sana şifahen söylemiştim, unutma, hususî Zekâi’yi de gör ve de ki: “Cenab-ı Hakk’a şükrediyorum. Yine Zekâi namında ve suretinde biraderzadem Abdurrahman’ı yine bana verdi.” Daha şifahen söylediklerimi sen bilirsin, sen benim mektubumsun. * * * Aziz, sıddık kardeşlerim! Sizin bu defa neş’eli güzel mektublarınız, Risale-i Nur’un serbestiyeti ve matbaa kapısıyla intişarı hakkında beni çok mesrur eyledi. Ve kahraman Tahirî’nin yine bu ehemmiyetli işde çalışması için buraya gelmesi, beni şiddetle dünyaya bakmağa sevketti. Kalben dedim: Madem kardeşlerim bu derece istiyorlar, çaresini arayacağız. Gecede kalbime geldi ki: İki ehemmiyetli [20.09.2023 20:51] Annem: kudretin levazımı ile hikmetin levazımı bir değildir. Birisine ait levazımatı ötekisinden taleb etmek hatadır. Ve keza daire-i esbabın iktizası ile daire-i itikad ve tevhid’in iktizası bir değildir. Onu bundan istememeli. Ve keza kudretin taallukatı ayrı, vücudun cilveleri veya sair sıfatın tecelliyatı ayrıdır. Birbirine iltibas edilmemeli. Meselâ: Dünyada vücudun tedricîdir. Berzahî âyinelerde âni ve def’îdir. Çünki icad ile tecelli arasında fark vardır. Remz Arkadaş! İslâmiyet, bütün insanlara bir nur, bir rahmettir. Kâfirler bile onun rahmetinden istifade etmişlerdir. Çünki İslâmiyet’in telkinatıyla küfr-ü mutlak, inkâr-ı mutlak; şek ve tereddüde inkılab etmiştir. O telkinatın kâfirlerde de yaptığı in’ikas ve tesirat sayesinde, kâfirlerin, hayat-ı ebediye hakkında ümidleri vardır. Bu sayede, dünya lezzetleri ve saadeti onlarca tamamıyla zehirlenmez. Bütün bütün o lezzetler elemlere inkılab etmez. Yalnız tereddüdleri vardır. Tereddüd ise, her iki tarafa baktırır. Deve kuşu gibi, tam manasıyla ne kuş olur ve ne de deve olur. Ortada kalarak her iki tarafın zahmetinden kurtulur. Remz Arkadaş! Nefis, tenbellik saikasıyla vazife-i ubudiyetini terk ettiğinden tesettür etmek istiyor. Yani, onu görecek bir rakibin gözü altında bulunmasını istemiyor. Bunun için bir Hâlıkın, bir Mâlikin bulunmamasını temenni eder. Sonra mülahaza eder. Sonra tasavvur eder. Nihayet, ademini, yok olduğunu itikad etmekle dinden çıkar. Halbuki, kazandığı o hürriyetler, adem-i mes’uliyetler altında ne gibi zehirler, yılanlar, elîm elemler bulunduğunu bilmiş olsa derhal tövbe ile vazifesine avdet eder. Remz Arkadaş! Her bir insanın bir nokta-i istinadı bulunduğuna nazaran, istinad noktalarının tefavütüne göre insanların yapabileceği işler de tefavüt eder. Meselâ: Büyük bir sultana istinadı olan bir nefer, bir şahın yapamadığı bir işi yapar. Çünki nokta-i istinadı şahtan büyüktür. Evet kudret-i ezeliye tarafından memur edilen baûda yani sivrisineğin Nemrud’a olan galebesi; ve bir çekirdeğin “Fâlik-ul Habbi Ve-n Neva” tarafından verilen izin ve kuvvete binaen koca bir ağacın cihazatını, malzemesini tazammun etmesi, yani içine alması bu hakikatı tenvir eden bir hakikattır. Remz Arkadaş! “Katre” namındaki eserimde Kur’an’dan ilhamen takib ettiğim yol ile ehl-i nazar ve felsefenin takib ettikleri yol arasındaki fark şudur: Kur’andan tavr-ı kalbe ilham edilen Asâ-yı Musa gibi, manevî bir asâ ihsan edilmiştir. Bu asâ ile, kitab-ı kâinatın herhangi bir zerresine vurulursa, derhal mâ-i hayat çıkar. Çünki müessir ancak eserde görünebilir. Manevî asansör hükmünde olan murakabeler ile mâ-i hayatı bulmak pek müşkildir. Vesaite lüzum gösteren ehl-i nazar ise, etraf-ı âlemi arşa kadar gezmeleri lâzımdır [20.09.2023 20:51] Annem: Ondördüncü Söz’ün Zeyli بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِ اِذَا زُلْزِلَتِ اْلاَرْضُ زِلْزَالَهَا وَاَخْرَجَتِ اْلاَرْضُ اَثْقَالَهَا وَ قَالَ اْلاِنْسَانُ مَالَهَا يَوْمَئِذٍ تُحَدِّثُ اَخْبَارَهَا بِاَنَّ رَبَّكَ اَوْحَى لَهَا الخ... Şu sure kat’iyyen ifade ediyor ki: Küre-i Arz, hareket ve zelzelesinde vahy ve ilhama mazhar olarak emir tahtında depreniyor. Bazan da titriyor. [Manevî ve ehemmiyetli bir canibden şimdiki zelzele münasebetiyle altı-yedi cüz’î suale karşı yine manevî ihtar yardımıyla cevabları kalbe geldi. Tafsilen yazmak kaç defa niyet ettimse de izin verilmedi. Yalnız icmalen kısacık yazılacak.] Birinci Sual: Bu büyük zelzelenin maddî musibetinden daha elîm manevî bir musibeti olarak, şu zelzelenin devamından gelen korku ve me’yusiyet ekser halkın ekser memlekette gece istirahatını selbederek dehşetli bir azab vermesi nedendir? Yine manevî cevab: Şöyle denildi ki: Ramazan-ı Şerifin teravih vaktinde kemal-i neş’e ve sürur ile sarhoşçasına gayet [20.09.2023 20:52] Annem: Bir hakikat-ı imaniyeye dair yüzer delail-i isbatiyenin hükmünü, nefyine delalet eden bir emare ile kırmak ister. Halbuki kaide-i mukarreredir ki: “Bir isbat edici, çok nefyedicilere tereccuh ediyor.” Bir davaya müsbit bir şahidin hükmü, yüz nâfîlere racih olur. Bu hakikata bu temsil ile bak. Şöyle ki: Bir saray, yüzer kapalı kapıları var. Bir tek kapı açılmasıyla, o saraya girilebilir, öteki kapılar da açılır. Eğer bütün kapılar açık olsa, bir iki tanesi kapansa, o saraya girilemeyeceği söylenemez. İşte hakaik-i imaniye o saraydır. Herbir delil, bir anahtardır, isbat ediyor, kapıyı açıyor. Bir tek kapının kapalı kalmasıyla o hakaik-i imaniyeden vazgeçilmez ve inkâr edilemez. Şeytan ise, bazı esbaba binaen, ya gaflet veya cehalet vasıtasıyla kapalı kalmış olan bir kapıyı gösterir; isbat edici bütün delilleri nazardan ıskat ediyor. “İşte, bu saraya girilmez, belki saray değildir, içinde birşey yoktur.” der kandırır. İşte ey şeytanın desiselerine mübtela olan bîçare insan! Hayat-ı diniye, hayat-ı şahsiye ve hayat-ı içtimaiyenin selâmetini [20.09.2023 20:52] Annem: صَانِعِهَا وَ فَاطِرِهَا❊ اَلنُّكْتَةُ الثَّانِيَةُ : حَسْبِى مِنَ الْبَقَاءِ اَنَّ اللّهَ هُوَ اِلهِىَ الْبَاقِى وَ خَالِقِىَ الْبَاقِى وَ مُوجِدِىَ الْبَاقِى وَ فَاطِرِىَ الْبَاقِى وَ مَالِكِىَ الْبَاقِى وَ شَاهِدِىَ الْبَاقِى وَ مَعْبُودِىَ الْبَاقِى وَ بَاعِثِىَ الْبَاقِى فَلاَ بَاْسَ وَ لاَ حُزْنَ وَ لاَ تَأَسُّفَ وَ لاَ تَحَسُّرَ عَلَى زَوَالِ وُجُودِى لِبَقَاءِ مُوجِدِى وَ اِيجَادِهِ بِاَسْمَائِهِ وَ مَا فِى شَخْصِى مِنْ صِفَةٍ اِلاَّ وَ هِىَ مِنْ شُعَاعِ اِسْمٍ مِنْ اَسْمَائِهِ الْبَاقِيَةِ فَزَوَالُ تِلْكَ الصِّفَةِ وَ فَنَائُهَا لَيْسَ اِعْدَامًا لَهَا ِلاَنَّهَا مَوْجُودَةٌ فِى دَائِرَةِ الْعِلْمِ وَ بَاقِيَةٌ وَ مَشْهُودَةٌ لِخَالِقِهَا ❊ وَ كَذَا حَسْبِى مِنَ الْبَقَاءِ وَ لَذَّتِهِ عِلْمِى وَ اِذْعَانِى وَ شُعُورِى وَ اِيمَانِى بِاَنَّهُ اِلهِىَ الْبَاقِى الْمُتَمَثِّلُ شُعَاعُ اِسْمِهِ الْبَاقِى فِى مِرْآةِ مَا هِيَّتِى وَ مَا حَقِيقَةُ مَا هِيَّتِى اِلاَّ ظِلٌّ لِذلِكَ اْلاِسْمِ فَبِسِرِّ تَمَثُّلِهِ فِى مِرْآةِ حَقِيقَتِى صَارَتْ نَفْسُ حَقِيقَتِى مَحْبُوبَةً لاَ لِذَاتِهَا بَلْ بِسِرِّ مَا فِيهَا وَ بَقَاءُ مَا تَمَثَّلَ فِيهَا اَنْوَاعُ بَقَاءٍ لَهَا ❊ اَلنُّكْتَةُ الثَّالِثَةُ : حَسْبُنَا اللّهُ وَ نِعْمَ الْوَكِيلُ : اِذْ هُوَ الْوَاجِبُ الْوُجُودِ الَّذِى مَا هذِهِ الْمَوْجُودَاتُ السَّيَّالَةُ اِلاَّ مَظَاهِرَ لِتَجَدُّدِ تَجَلِّيَاتِ اِيجَادِهِ وَ وُجُودِهِ بِهِ وَ بِاْلاِنْتِسَابِ اِلَيْهِ وَ بِمَعْرِفَتِهِ اَنْوَارُ الْوُجُودِ بِلاَ حَدٍّ وَ بِدُونِهِ ظُلُمَاتُ الْعَدَمَاتِ وَ آلاَمُ الْفِرَاقَاتِ الْغَيْرِ الْمَحْدُودَاتِ وَ مَا هذِهِ الْمَوْجُودَاتُ السَّيَّالَةُ اِلاَّ وَ هِىَ مَرَايَا وَ هِىَ مُتَجَدِّدَةٌ بِتَبَدُّلِ التَّعَيُّنَاتِ اْلاِعْتِبَارِيَّةِ فِى فَنَائِهَا وَ زَوَالِهَا وَ بَقَائِهَا بِسِتَّةِ وُجُوهٍ . َاْلاَوَّلُ : بَقَاءُ مَعَانِيهَا الْجَمِيلَةِ وَ هُوِيَّاتِهَا الْمِثَالِيَّةِ [20.09.2023 20:53] Annem: Benim kardeşlerim 9(Haşiye); Üstadımın kardeş ve talebeleri olan zâtlar şübhesiz birinci ve ikinci hâli ruhlarında hissederler. Öyle ise beşerde bilhâssa mü’minlerdeki hâsselerin inkişafı tahdid edilemeyeceği için tevfik-i Huda ile bir kerre bu yola girenler, nefis ve şeytanlarına bu âciz, fakir ve bîçare kadar mağlub olmayacakları cihetle, terakki ve istifadeleri de o nisbette ziyade olur. Muhterem Üstadım bu kusurlu talebesine teveccühü; insanlara, mü’minlere, mü’minlerin bilhâssa benim gibi muhtaçlarına derece-i şefkatine ve benim ihtiyacımın en çok olduğuna delil ve misaldir. Hülâsa: Bana liyakatımın çok fevkinde hüsn-ü zan eden ve teveccüh gösteren aziz ve muhterem ve mütevazi Sabri Kardeş! Bil ki çok günahkâr, çok âciz, fakir, müflis, ümmet-i Muhammed’den (A.S.M.) bir abdim. Dualarınıza çok muhtacım. Acz ve fakr arzuhalini kabul ettirerek hazine-i hâssa-i Kur’an’dan âleme muhtelif nam ve tarz ve şekillerde cevherler teşhirine muvaffak olan dellâl-ı Kur’an’ın kudsî hizmetinde kendisine yardım en büyük emelim ve en ciddî temennim, en mukaddes niyetimdir. Bu niyetim sebebiyle Nurlarla meşgul olmak saadetine mazhar olduğum dakikalarında, hilaf-ı me’mul bazı sözler kendiliğinden kalbime ve kalemime gelmektedir ki, bu marifet benim değil elbet muhakkak ve mutlak Hazret-i Kur’an’dan lemaan eden Nurlara aittir. Öyle ise asıl üstad Kur’an’dır. Üstad-ı muhteremimiz elyak ve elhak muarrifi, mübelliği ve müderrisidir. Biz muhtaçlar fırsatı ganîmet bilmeli, cevherleri almalı; kalbimize, dimağımıza nakşetmek, dâreynde medar-ı saadetimiz olacak olan bu Nurlara alâ kadr-it tâka neşre çalışarak muhafazasını kuvvetleştirmeliyiz. وَمِنَ اللّهِ التَّوْفِيقُ Sâniyen: Mektubat’ın küçüklerinden on üçünü hâvi hususî mektublar mecmuasını aldım. Bu vesile ile de maziyi hâl yerine koyarak, derin manalı, şirin sohbetinizi bir kerre daha şevkle dinlemiş oldum. Zâten ben o vakitlerin mazide kalmasına razı değilim. Her vakit hâl gibi mütalaa ediyorum. Mazi, hâl, müstakbel bunlar da itibarî birer taksim değil mi? Ehl-i zevk için bu taksime ihtiyaç kalmıyor. Sâlisen: Yirmisekizinci Mektub’un Sekiz Mes’elesinden Birincisi, bana ait rü’ya hakkında kıymetli bir ders vermiş. وَجَعَلْنَا نَوْمَكُمْ سُبَاتًا âyetine güzel bir tefsir, nihayet manası zahir olmuş rü’yaya hoş bir tabir olmuştur. Nevme ait âyeti pek âlî ve münasib bir surette tefsirinizle, başta herkesten ziyade muhtaç Hulusi’niz olduğu halde bütün Risale-i Nur ve Mektubat-ün Nur müstemi’lerine ve kari’lerine faideli, zevkli, esaslı, ciddî, veciz ve belig bir ders daha vermiş oldunuz. Şuraya bir işaret etmek isterim; Kur’an’ın kerametine bir nokta, bir zerre daha ilâve ediyorum: Gerek Eğirdir’de, gerek burada bazan zihnime bir şey gelir ve kendisiyle hayli meşgul ettirir. Hemen ilk mektubunuzda benim zihnimi işgal eden bu şeyin cevabını bulurum 10(Haşiye). Bu birde, beşte kalmadı, çok taaddüd etti. Onun için diyorum ki, keramet-i Kur’aniyedendir. İkinci Mes’ele; güzel ve ilmî bir ders olmakla beraber bir cihet daha hatıra geliyor. Hizb-üş şeytanın avenesi tâ buralardan dolaşarak sahte ve şaşırtıcı hareketlerle arkadan çevirmek istemeleridir. Bu sebeble şifahane-i Kur’an’ın anahtarı, inayet-i İlahî ile elinde bulunan sevgili Üstadımızın bu zehirlere de ilâç yetiştirmesi ve silâhhane-i Kur’andan aldığı acib silâhlarla mübareze etmesi nev’inden güzel ve bedî’ üslûb ile ve hârika temsilâtla bulunuşu hakikaten şâyan-ı menn ü şükrandır. Allah sizden çok razı olsun. Üçüncü Mes’ele; hakikaten çok güzel, çok hoş, çok vâzıhtır. Bu mes’eleyi beş noktaya ayırmakla sanki İslâmın beş rüknünü hatırlatmış, selâmet için beş esası göstermişsiniz. Hem bunu dostlarınıza ve kalben sizden bir şey bekleyenlere, sual-i mukadde [20.09.2023 20:54] Annem: BUGÜN............. HİCRET VE HİCRÎ ŞEMSÎ SENEBAŞI

Bugün, 1402 Hicrî Şemsî (Hicrî Güneş) yılı başlıyor. Şemsî sene, Güneş senesi olup, uzunluğu milâdî yıl kadardır. Her yıl Eylül’ün 20’si, Hicrî Şemsî yılbaşıdır. Peygamber efendimiz, Mekke’den hicret edip, Milâdî 622 yılının 20 Eylül tarihine rastlayan Pazartesi günü, Medine yakınlarındaki Kubâ köyüne vâsıl olmuşlardı. Kamerî senebaşı ise, milâdî 622 senesine rastlayan, Muharrem ayının 1. günü olan Temmuz ayının 16’sı Cuma günü idi.
Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” 53 yaşında iken, izn-i İlâhî ile Medine-i Münevvere’ye hicret eyledi. Safer ayının 27. Perşembe (9 Eylül) günü sabah erken evinden çıkarak, öğleden sonra Ebû Bekr-i Sıddîk’ın evine geldi. O gece, beraber çıkarak, Mekke’nin 5,5 kilometre güneydoğu tarafında bulunan Sevr dağındaki mağaraya geldiler. Denizden 759 metre yüksek olan bu dağın yolu çok bozuk idi. Mübârek ayakları kanadı. Mağarada 3 gece kalıp, Pazartesi gecesi buradan çıktılar. Bir hafta yolculukla, Eylül ayının 20. ve Rebî’ul-evvelin 8. Pazartesi günü, Medine’de Kubâ köyüne geldiler. Gece ile gündüzün eşit olduğu, Eylül’ün 23. gününü de burada geçirip, ertesi günü, Rebî’ul-evvelin 12. Cuma günü Medine’ye vâsıl oldular.
Ömer-ül-Fârûk “radıyallahü anh” halîfe iken, bu seneki Muharrem ayının 1. günü, yâni hicretten 70 gün evvel, Müslümanların Hicrî Kamerî Sene başlangıcı kabul edildi. Kubâ köyüne geldikleri Eylül ayının 20. günü de, Müslümanların Hicrî Şemsî Sene başlangıcı oldu. Acemlerin Şemsî Senesi, bundan 6 ay evvel, yâni Mart’ın 20. günü olan Mecûsî bayramında başlamaktadır.
Bir Şemsî Sene; (Güneş senesi) 365,242216 gündür. Yani, 365 gün, 5 saat, 48 dakika, 47,46 saniyedir.
Bir Kamerî Sene; (Ay senesi) 354,367706 gündür. Yani, 354 gün, 8 saat, 48 dakika, 28,8 saniyedir.

20.09.2023 - Türkiye Takvimi - https://play.google.com/store/apps/details?id=turkiyetakvimi.takvim [20.09.2023 20:54] Annem: 'Halkın işi gücü fesat olunca, şerlileri başlarına geçer.' Süleyman b. Mihrân (A‘meş) [rahmetullahi aleyh] Semerkand Takvimi [20.09.2023 20:54] Annem: Cennete Zahmetsiz Girilmez Halife Ömer b. Abdülaziz’in [rahmetullahi aleyh] bir oğlu, devletin hazinesinden sorumlu idi. Bayram arefesine rastlayan bir gün, Ömer b. Abdülaziz’in kızları yanına gelerek, Baba, yarın bayram! Halkımızın kadınları ve kızları bizleri ayıplıyorlar ve ‘Sizler, müminlerin emîrinin (halifenin) kızlarısınız; buna rağmen giyecek güzel bir elbiseniz yok. Siz şu beyazdan başka elbise giymez misiniz?’ diyorlar  dediler ve ağlamaya başladılar. Ömer b. Abdülaziz’in bu durum karşısında göğsü daraldı, kalbi sıkıştı; hazineden sorumlu oğlunu çağırarak, Bana bir aylık maaş ver  dedi. Oğlu, Ey müminlerin emîri! Siz aylığınızı önceden aldınız; bir ay daha yaşayacağınızı düşünüyor musunuz ki bir aylık maaş alıyorsunuz?  dedi. Ömer, oğlunun sözünü hem şaşkınlıkla karşıladı hem de takdir etti. Ona, Oğlum, ne güzel söyledin; Allah [celle celâluhû] seni mübarek kılsın  dedi ve kızlarına dönerek, Arzularınızı içinizde tutun. Biraz sabırlı olun; çünkü cennete hiç kimse zahmetsiz giremez  dedi. Semerkand Takvimi [20.09.2023 20:55] Annem: “Benim dünya ile işim ve ilgim ne ? Ben bu dünyada bir ağaç altında gölgelenip de bırakıp giden bir yolcu gibiyim.” (Tirmizi , Zühd 44) [20.09.2023 20:55] Annem: "Allah'ın kulu (Muhammed), O'na ibadet etmek için kalktığında cinler nerede ise (Kur'an'ı dinlemek için kalabalıktan) onun etrafında birbirlerine geçiyorlardı." Cin Sûresi 19.Ayet [20.09.2023 20:55] Annem: Cehennem Kelime olarak “derin kuyu” anlamına gelen cehennem, âhirette kâfirlerin sürekli olarak, günahkâr müminlerin de günahları ölçüsünde cezalandırılmak üzere kalacakları azap yeridir. Kur'an'da cehennem için yedi isim kullanılmıştır: Cehennem (derin kuyu), nâr (ateş), cahîm (son derece büyük, alevleri kat kat yükselen ateş), hâviye (düşenlerin çoğunun geri dönmediği uçurum), saîr (çılgın ateş ve alev), lezâ (dumansız ve katıksız alev), sakar (ateş), hutame (obur ve kızgın ateş). Bazı bilginler bu yedi ismin, cehennemin yedi tabakası olduğunu ileri sürmüşlerdir. Cehennem ve oradaki hayat, Kur'ân-ı Kerîm'de şu şekilde tasvir edilir: Suçlular cehenneme vardıklarında, cehennem onlara büyük kıvılcımlar saçar (el-Mürselât 77/32-33), uzaktan gözüktüğünde onun kaynaması ve uğultusu işitilir (el-Furkan 25/12). İnkârcılar için bir zindan olan cehennem (elİsrâ 17/8), ateşten örtü ve yataklarıyla (el-A‘râf 7/40-41), cehennemlikleri her taraftan kuşatan (el-Kehf 18/29), yüzleri dağlayan ve yakan (İbrâhim 14/50; el-Mü'minûn 23/104), deriyi soyup kavuran (el-Meâric 70/16), yüreklere çöken (el-Hümeze 104/7), kızgın ateş dolu bir çukurdur (el-Karia 101/9-11). Yakıtı insanlarla taşlar olan cehennem (et-Tahrîm 66/6), kendisine atılanlardan bıkmayacaktır (Kaf 50/33). İnsanın içine işleyen bir sıcaklık ve kaynar su içinde, serin ve hoş olmayan bir kara dumanın gölgesinde bulunacak cehennemliklerin (el-Vâkıa 56/42-44) derileri, her yanışında, azabı tatmaları için başka deriler ile değiştirilecektir (en-Nisâ 4/56). Onların yiyeceği zakkum ağacı (es-Sâffât 37/64-66), içecekleri kaynar su ve irindir (el-Vâkıa 56/53-55; en-Nebe’ 78/25). Orada serinlik bulamadıkları gibi içecek güzel bir şey de bulamayacaklardır (en-Nebe’ 78/24). Allah'ı görmekten mahrum kalacak inkârcılara (el-Mutaffifîn 83/15) Allah rahmet etmeyecek (en-Nisâ 4/137, 168), cehennem azabı ise onları ebedî olarak kuşatacaktır. Günahkâr müminler ise cehennemde ebedî kalmayacaklar, Peygamberimiz’in hadislerinde de bildirildiği gibi, cezalarını çektikten sonra cennete konulacaklardır (Buhârî, “Rikak”, 51; “Tevhîd”, 19; Tirmizî, “Birr”, 61; İbn Mâce, “Mukaddime”, 9). Âhiret hayatının her devresinde olduğu gibi cehennem azabını ruh, beden ile birlikte çekecektir. Ancak cehennem hayatında sözü edilen, acı, ıstırap, azap, ateş vb. şeyler bu dünyadakilere benzetilemez. Bunların iç yüzünü insanların bilmesi mümkün değildir. Ancak Allah bilir. ...Daha az [20.09.2023 20:56] Annem: Kâfirler için hazırlanmış ateşten sakının. [Ali İmran Sûresi.131] [20.09.2023 20:56] Annem: (AŞERE-İ MÜBEŞŞERE) TALHA b. UBEYDULLAH (r.a.) Peygamber Efendimize iman eden ilk sahabilerdendir. Hayırlı işleri yapan anlamında “Talhatu’l-Hayr”, cömert olan kişi an- lamında “Talhatu’l-Cûd” lakabları ile anılmıştır. Uhud sava- şında, müşrikler tarafından kuşatılan Peygamber Efendimizi kahramanca savunmuş, ona atılan oklara, kılıç darbelerine karşı bedenini siper etmiş, birçok yara alıp bir kolunu kay- betmesine rağmen geri çekilmemiş, olduğu yerde bayılmıştır. Bundan dolayı da kendisine “Yaşayan şehit” lakabı verilmiştir. Peygamber Efendimiz bu vasıfları taşıyan Talha için, “Görevini yerine getirme bahtiyarlığına eren bir kimseyi görmek isteyen Talha’ya baksın” (Taberanî, Evsat, Hadis no: 9382) buyurarak örnek bir şahsiyet olduğuna işaret etmiştir. DİNÎ KAVRAMLAR RIZIK Rızık, sözlükte “nasip ve pay” anlamlarına gelir. İnsanın helâl yollardan rızık temin etmesi emre- dilmiştir. Allah bizi çalışıp kazanmaya teşvik ederek; “Namaz kılınca artık yer- yüzüne dağılın ve Allah’ın lütfundan isteyin...” (Cum’a, 62/10) buyurmuştur. ÖZLÜ SÖZ İnsan sevdiğinden korkar ama korktuğunu sevmez. (Cenap Şahabettin) [20.09.2023 20:56] Annem: İnsanın toplumsal bir varlık olduğu şeklindeki yaygın görüş müslüman bilginlerce de kabul edilmiştir. Esasen Kur'ân-ı Kerîm'de de bu hususun benimsendiği görülmektedir (meselâ bk. el-Enfâl 8/63). Ayrıca pek çok âyet ve hadiste toplumsal hayatı düzenleyen hükümlerin konulması insanın sosyal bir varlık olduğu kabulünün bir sonucudur. Hz. Peygamber'in hayatından da ilham alarak hiç tereddüt etmeden belirtebiliriz ki, İslâmî öğretide ideal insan, kendini toplumdan izole etmiş, dünyaya ve hayata sırtını çevirmiş münzevî insan değil, bir toplum içinde yaşayan, dünya hayatının olumlu ve olumsuz şartlarıyla yüzyüze gelen, hayatla ve dünya ile hesaplaşan; hayatı, dünyayı, toplumu ve devleti Allah'ın iradesine ve insanlığın en yüksek mutluluğuna uygun kılma çabalarına katkıda bulunan, nihayet başkaları için de yaşayabilen ve onlardan gelecek sıkıntılara katlanabilen insandır. Bu sebeple İslâmiyet, yalnız bireysel hayatla ilgili değil, toplum ve devlet düzeniyle ilgili olarak da önemli ilkeler koymuş olup bunlar içinde ahlâkî olanlar geniş bir yer tutar. Aşağıda başlıcalarına işaret edilecek olan bu ilkeler hakkında gerek Kur'ân-ı Kerîm ve hadislerde, gerekse diğer İslâmî literatürde çok zengin bilgiler bulunmaktadır. a) Sevgi, Kardeşlik ve Dostluk İslâm ahlâk literatüründe muhabbet, meveddet gibi kelimelerle ifade edilen sevgi duygusu, insanın hemcinsleriyle arasındaki ilişki ve kaynaşmasının en önemli unsuru ve dolayısıyla toplumsal hayatın kurulması ve güçlendirilmesinin vazgeçilmez şartı olduğu için Kur'ân-ı Kerîm'de ve hadislerde müslümanların kardeş olduğu belirtilerek (meselâ bk. Âl-i İmrân 3/103; el-Hucurât 49/10) onlar arasında güçlü bir sevgi bağı kurulması öngörülmüştür. Gerçek anlamda ilk müslüman toplumun kurulduğu Medine'de, Mekke'den göç edenlere kucak açan Medineli müslümanlar Kur'ân-ı Kerîm'de, "Onlar, hicret edip yanlarına gelenleri severler" (el-Haşr 59/9) diye takdir edilir. Bunların muhacirlere yaptıkları yardımlar sebebiyle Kur'ân-ı Kerîm'de, "ensar" (yardım severler) diye anılmaları (et-Tevbe 9/100, 117) ve bütün İslâm tarihi boyunca sadece bu isimle ebedîleşmeleri, İslâm ahlâkında sevgi ve onun ürünü olan dayanışmanın önemine işaret eder. Ünlü müslüman düşünür Fârâbî (ö. 339/950), Fusûlü'l-medenî adlı ahlâk ve siyaset kitabında bir ülkenin bireylerini ve nesillerini bir araya getirip kaynaştıran en önemli gücün sevgi olduğunu belirtir. Fârâbî'ye göre toplum sevgiyle kaynaşır, adaletle yaşar. Sevgi ya doğal ve kendiliğinden olur (ana babanın evlâdını sevmesi gibi); ya da iradî olur. İradî sevgi, ancak başta Allah'a iman olmak üzere insanların ortak inançlarda ve (adalet, doğruluk, dürüstlük, cömertlik, edep, hayâ gibi) faziletlerde birleşmeleriyle mümkündür. Bu suretle birbirini seven ülke insanları, kendilerinkiyle birlikte sevdikleri diğer insanların yarar ve mutluluklarını da düşünürler. Böylece aralarındaki birlik ve kaynaşma daha da artar. Buna karşılık birbirini sevmeyen bireyler, birbirinin yararını ve mutluluğunu da istemezler. Gazzâlî ise benzer açıklamalar getirerek konuyu derin bir vukufla işlediği İhyâ'ın ilgili bölümünde sevginin derecelerini özetle şöyle sıralar: İnsan öncelikle kendisini ve kendi varlığının devamını sağlayan şeyleri, ikinci olarak da kendisine iyilik ve ikramda bulunanları sever. Bu sebeple gerek Kur'an'da gerekse hadislerde sevginin gelişip yaygınlaşması için insanların birbirlerine iyilik ve ikramda bulunmaları emredilmiştir. Sevginin en yüksek derecesi ise, bu tür ben merkezli anlayışı aşarak başkasını, ondaki iyilik, erdem, güzellik ve yetkinlik gibi üstün nitelikler dolayısıyla sevmektir. Böylece insanda sevgi, maddî olanı sevmekle başlar, mânevî olanı sevmekle gelişir. En yüksek sevgi ise Allah sevgisi ve Allah için sevgidir. İslâm ahlâk� [20.09.2023 20:57] Annem: Yahut (onlarin durumu), gökten saganak halinde bosanan, içinde yogun karanliklar, gürültü ve yildirimlar bulunan yagmur(a tutulmus kimselerin durumu) gibidir O münafiklar yildirimlardan gelecek ölüm korkusuyla parmaklarini kulaklarina tikarlar Halbuki Allah, kâfirleri çepeçevre kusatmistir (BAKARA/19) "Siz atin" dedi Onlar atinca, insanlarin gözlerini büyülediler, onlari korkuttular ve büyük bir sihir gösterdiler  (A'RAF/116) (Resûlüm!) Sakin, Allah'i zalimlerin yaptiklarindan habersiz sanma! Ancak, Allah onlari (cezalandirmayi), korkudan gözlerin disari firlayacagi bir güne erteliyor  (İBRAHİM/42) Kitap ortaya konmustur: Suçlularin, onda yazili olanlardan korkmus olduklarini görürsün "Vay halimize! derler, bu nasil kitapmis! Küçük büyük hiçbir sey birakmaksizin (yaptiklarimizin) hepsini sayip dökmüs!" BöyIece yaptiklarini karsilarinda bulmuslardir Senin Rabbin hiç kimseye zulmetmez  (KEHF/49) "Elini koynuna sok; kusursuz, bembeyaz çikacaktir Korkudan (açilan) kollarini kendine çek Iste bu ikisi Firavun ve onun adamlarina karsi Rabbin tarafindan iki kesin delildir Çünkü onlar, yoldan çikan bir kavim olmuslardir" (diye seslenildi)  (KASAS/32) Sanki etrafa yayilmis çekirge sürüsü gibi bakislari perisan (utançtan yere bakar) bir halde kabirlerden çikarlar  (KAMER/7) Onlarin içlerinde size karsi duyduklari korku, Allah'a olan korkularindan daha siddetlidir Böyledir, çünkü onlar anlamayan bir topluluktur  (HAŞR/13) Gözleri horluktan asagi düsmüs bir halde kendilerini zillet bürür Halbuki onlar, sapasaglam iken de secdeye davet ediliyorlardi (fakat yine secde etmiyorlardi)  (KALEM/43) Gözleri horluktan asagi düsmüs ve kendileri zillete bürünmüs bir haldeIste bu, onlarin tehdit edilegeldikleri gündür! (MEARIC/44) [20.09.2023 20:57] Annem: İbnu Mes'ud (radıyallahu anh)'un şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Muhakkak ki, en güzel söz Allah'ın kitabıdır. En güzel yol da Muhammed (aleyhissalâtu vesselâm)'in yoludur. İşlerin en kötüsü de dine aykırı olarak sonradan çıkarılanıdır. Size vâdedilen mutlaka yerine gelecektir. Siz Allah'ı aciz bırakamazsınız." Buhârî, İ'tisam 2, Edeb 70. [20.09.2023 20:57] Annem: Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla, bir de mallar, canlar ve ürünlerden eksilterek deneriz. Sabredenleri müjdele. [Bakara Sûresi.155] [20.09.2023 20:58] Annem: “Allah’ım! Bizi bağışla, bize merhamet eyle, (ibadetlerimizi, hayır ve hasenatımızı, dualarımızı) kabul eyle, bizi cennete koy, bizi cehennemden azad eyle, bütün işlerimizi ıslah eyle.” (Ibn Ebû Şeybe, Duâ, 135,No:29342) [20.09.2023 20:58] Annem: Ana baba âhı alma. Ana baba âhının zehirini içen kurtulamaz.[Prof. Ali Fuat Başgil] [20.09.2023 20:59] Annem: ATİYYE İhsan, lütuf, muhtaç olanlara yapılan bağış. (Bkz. Atâ) Kim dilencilik kapısını açarsa, Allahü teâlâ dünyâda ve âhirette ona fakirlik kapısını açar. Kim Allahü teâlânın rızâsını kasdederek atiyye kapısını açarsa, Cenâb-ı Hak ona hem dünyâ, hem âhiret seâdeti ihsân eder. (Hadîs-i şerîf-Sünen-i Ebû Dâvûd) Peygamberler, ümmetleri için Allahü teâlânın atiyyesidir. Fakat Resûl-i ekrem efendimiz hediyyedir. Hediyye ile atiyye arasında fark vardır. Atiyye muhtaçlara, hediyye ise sevilenlere verilir. (Ebü'l-Abbâs-ı Mürsî) [20.09.2023 21:00] Annem: Battal  A. Hantal, çok büyük. Yürekli, cesur     Kısaltmalar:     A. Arapça,     F. Farsça,     FR. Fransızca,     IB. İbranice,     İ. İtalyanca,     Moğ. Moğolca,    T. Türkçe,     Y. Yunanca,     E.T. Eski Türkçe [20.09.2023 21:01] Annem: İmamın “kamet” bitmeden namaza başlaması caiz midir? Namazların farz, vacip ve sünnetlerinin yanı sıra adabı da vardır. İmam-ı A’zam’a göre cemaatle namaz kılmak üzere “Kad kameti’s-salat=namaz başladı” denildiği anda imamın namaza başlaması, namazın adabındandır. İmam, bu hareketi ile müezzinin sözünü doğrulamış olur. Fakat namaza kamet bittikten sonra başlanılmasında da sakınca yoktur. Hatta İmam Ebu Yusuf ile diğer üç mezhep imamına göre, uygun olan budur (İbn-i Abidin, Reddü’l-muhtar, I, 2; Mehmet Zihni Efendi, Ni’met-i İslam, 172, 174, 176). [20.09.2023 21:01] Annem: Yâ Rab, şu muazzam Ramazan hürmetine, Kaldır aradan vahdete hâil ne ise; Yâ Rab, şu asırlarca süren tefrikadan, Artık ezilip düşmesin ümmet ye’se. Mâdâm ki verdin bize bir rûh-i nevîn... Yâ Rab, daha bir nefha-i te’yîd insin! 4 Ramazan 1328 / 26 Ağustos 1326 (8 Eylül 1910) [20.09.2023 21:03] Annem: 18 RAMAZAN GÜNLÜKLERİ-I O zaman, Kur’an’ın kendisinde indiği, bin aydan daha ha- yırlı Kadir Gecesi’nin, teravih namazının, fıtır sadakasının, Al- lah Resûlü tarafından kendisinde bereket olduğu ifade edilen sahurun, iftarın içinde bulunduğu ve en önemlisi mükâfatını ancak Allah Teala’nın verebileceği orucun başından sonuna kadar kapsadığı en büyük ibadet ayı Ramazan’ı nasıl değer- lendireceğiz? Bunun cevabını gelin, İbn Abbas (r.a)’dan öğ- renelim: “Allah Resûlü, insanların en cömerdi idi. Kendisine vahiy getiren melek Cebrâil (a.s) ile Ramazan ayında karşılaş- tığı zaman cömertliği doruk noktasına ulaşırdı. Cebrâil (a.s) Ramazan’ın her gecesinde Allah Resûlü ile buluşup Kur’an okurlardı. Böylece Peygamberimiz Cebrâil (a.s) ile buluştu- ğunda, insanlara rahmet getiren rüzgârdan daha cömert, daha faydalı olurdu”11 Hz. Aişe ise, Ramazan’ın son on günü girince Peygamberimizin ibadet konusunda ciddi gayret gösterdiğini, geceyi ibadetle geçirip ailesini de ibadet için uyandırdığını ifa- de etmektedir.12 Ramazan ayının kıymetini bu kadar artıran oruç ibadeti- nin yerine getirilmesinde, oldukça hassas davranmak gerekir. Onun sıhhatine zarar verici davranışlardan uzak durmak ha- yatî önemi haizdir. Örneğin, Allah Teala, yalan söylemeyi ve yalanla iş yapmayı terk etmeyen kişinin yemesini ve içmesini bırakmasına yani tuttuğu oruca değer vermez.13 Bu şekilde kötü amellerle orucun amacına uygun olmayan davranışlar içerisinde olan kimselerin ellerine açlık ve susuzluktan başka bir şey geçmeyeceği, Peygamberimizin dikkat çektiği husus- lardandır.14 Amacına uygun bir ruhla oruç tutan insanda başkalarına yardım etme duyguları gelişir. Varlıklı insanlar tuttukları oru- 11 Buhari, Savm, 7 12 Buhari, Teravih, 5 13 Buhari, Savm, 8 14 İbn. Mace, Sıyam, 21 RAMAZAN GUNLÜKLER -II.indd 18 27.04.2019 00:11:19 [20.09.2023 21:04] Annem: ALLAH'A İMAN ∙∙∙ 8 8 ∙∙∙ Evet, insanların fiilleri de dâhil olmak üzere hiçbir şey Allah’ın iradesi dışında değildir. O’nun karşı konulmaz iradesi her şeye şamildir. “Allah dilemedikçe sizler bir şey dileyemezsiniz.” âyetinin işaret ettiği husus budur. Eğer bu kabul edilmez ve meselâ inkâr ve Allah’a isyan gibi birtakım kötü fiillerin O’nun iradesi, dilemesi olmaksızın meydana geldiği düşünülürse, bu anlayış O’nun kâinatın mutlak hâkimi olduğu hakikatiyle bağdaşmaz. Dünyada sıklıkla kötü fiil işlenmektedir; bunların Allah’ın iradesi dışında olduğunu söylemek, O’nun gerçekleşmesini dile- diği iyiliklerin pek çoğunun gerçekleşmediği, buna karşı- lık istemediği pek çok şeyin de, O’nun iradesine rağmen meydana geldiği sonucuna götürür. Bu durumda Allah Teâlâ’nın insanın veya bu gibi kötülükleri arzulayan, bunlar için çalışan İblis’in iradesi karşısında âciz kaldığı- nı söylemek gerekir. Yüce Allah böyle bir şeyden kesin- likle münezzehtir.77 D. Kudret Gücü yetme. Bu sıfat, Allah Teâlâ’nın sonsuz güç ve kuv- vet sahibi olduğunu ifade eder. Allah Teâlâ’nın en önemli vasıflarından birisi, O’nun dilediği her şeyi gerçekleştir- me noktasında eksiksiz bir güç ve kudret sahibi olduğun- dan, Kur’ân-ı Kerim, O’nun kudret ve kuvvetini, Kâdir, Kadîr, Muktedir, Azîz, Kahhâr gibi pek çok farklı ismi- ni zikrederek bize bildirir. Bu isimlerin geçtiği âyetle- rin bir kısmında O’nun insanları öldükten sonra tekrar diriltmeye,78 herhangi bir şekilde azap göndermeye, is- 77 Eş’arî, el-İbâne an usûli’d-diyâne, 118; Mâtürîdî, Kitâbü’t-Tevhîd Tercümesi, 373; Bâkıllânî, el-İnsâf, 42; Fahreddîn er-Râzî, Meâli- mü usûli’d-dîn, 68. 78 et-Târık 86/8; el-Kıyâme 75/40; el-Ahkâf 46/33; Yâsîn 36/81. ALLAHA İMAN.indd 88 12.03.2015 09:08:59 [20.09.2023 21:04] Annem: Ravi: Ali (ra) Resulullah (sav) buyurdular ki: "Sadaka vermede acele edin. Çünkü bela sadakanın önüne geçemez." [Rezin tahriç etmiştir. (Camiu's-Sagir şerhi Feyzu'l-Kadir'de mevcuttur) 3, (195)] Bu hadisin yer aldığı kitaplar: Rezin Hadisin Açıklaması: Bu hadîste belâ ile sadaka, yarış yapan iki ata benzetilmiştir. İlâhî kanun, sadaka atını, belâ atının geçemiyeceği hükmüne bağlamıştır. Yani, kişi belâ henüz gelmemişken sadaka verebilirse, artık belâ gelmeyecek demektir [20.09.2023 21:06] Annem: 14- Besmele Berae'den Maada Her Sürenin Başından Bir Âyettir Diyenlerin Delil Bâbı 920- Bize Alî b. Hucr es-Sa'dî rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Ali b. Müshir rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Muhtar b. Fülfül, Enes b. Mâlik'den naklen haber verdi. H. 921- Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe de rivâyet etti. Lâfız onundur. (Dedi ki): Bize Ali b. Müshir, Muhtar'dan, o da Enes'den, naklen rivâyet etti. Enes şöyle dedi: Bir gün Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) aramızda idi. Biraz uyku kestirdi, sonra gülümsiyerek başını kaldırdı. Biz, niye güldün ya Resûlallah dedik: — «Az önce bana bir sûre indirildi» buyurdu. Arkasından şunu okudu: «Rahman ve Rahîm olan Allahın ismiyle: Gerçekten Biz sana Kevseri verdik. O halde. Rabbin İçin -namaz kıl. Kurban kes! Sana düşmanlık eden yok mu! İşte ebter odur!...» Sonra: Kevser nedir bilir misiniz? dedi. Biz: — «Allah ve Resûlü bilir» cevabını verdik. — «O Rabbim azze ve cellenin bana vad ettiği bir nehirdir. Onun üzerinde peke ok hayır vardır. O bir havuzdur; Kıyâmet gününde ümmetim ona gelecektir, kabları yıldızların sâyısıncadır. Derken içlerinden,bir kul çıkarılıp atılacak. Bunun üzerine,ben Yarabbi! O benim ümmetim dendir diyeceğim: Allahü teâlâ: ümmetinin senden sonra ne bid'atlar îcad ettiğini» sen bilmezsin! diyecek. İbn Hucr, kendi hadisinde: «Mescidde bizim aramızda iken» ve «O kulun senden sonra ne bid'atlar ettiğini» cümlelerini ziyade eyledi. 922- Bize Ebû Küreyi; Muhammed b. Alâ rivâyet etti. (Dedi ki): Bize İbn Fudayl, Muhtar b. Fülfül'den naklen haber verdi. Dedi ki: Enes b. Mâlik'i şunu söylerken işittim: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i biraz uyku kestirirken gördüm» ve hadîsi İbn Müshir rivâyeti gibi. nakletmiş,- yalnız o: «Rabbını azze ve celle'nin cennette bana vad ettiği bir nehirdir, üzerinde bir havuz vardır» demiş «Kapları yıldızların adedincedir» cümlesini zikretmemiş. İğfâe: Uyku kestirme, şekerleme yapma mânâlarına gelir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e ekseriyetle vahiy bu halde gelirdi. Sahihi Müslim şarihlerinden Ubbi'ye göre; iğfâe'den murad: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in konuşulanlardan yüz çevirmesidir. Vahyin geliş şekillerini «Kitabu’l-iman» da görmüştük. Havzu Kevser hakkında dahi evvelce söz geçmişti. Şâni': Buğzeden, düşmanlık yapan mânâsına gelir. -Ehter; Kuyruğu kesilmiş demektir. Bundan murâd zürriyeti ve tâbi'leri kalmayan demektir. Bazıları Ebter'in hâr türlü hayırdan kesilmiş hayırsız mânâsına geldiğini söylerler. Müfessirlerin beyânına göre Kevser sûresi' Âs b. Vâil ve emsali müşrikler hakkında nâzil olmuştur. Bunlar Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e buğzeder, ebter demek küstahlığında bulunurlardı.-Kevser bu hadîste «Cennette bir nehirdir» diye tefsir bayur-ulmaştur. Müfessirler, onun daha başka mânâlara geldiğini de söylemişlerdir. Mezkûr mânâların içersinde en ziyade göze çarpanı, çok hayır ifade etmesidir.     [20.09.2023 21:06] Annem: Ota mani olmak maksadıyla suyun fazlasına mani olmayın. Kaynak: Buhari, Müsakat 2, Hiyel 5; Müslim, Musakat 37, (1566); Muvatta, Akdiye 29, (2, 744); Ebu Davud, Büyu 62, 3473); Tirmizi, Büyu 24 (1272); İbnu Mace, Ruhun, 19, (2478) Rivayet: [20.09.2023 21:06] Annem: İSLAMIN EMRİ DIŞINDA MAL HARCAMANIN YASAK OLUŞU 1783: Ebu Hureyre (Allah Ondan razı olsun)’dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: “Allah yaptığınız üç şeyden razı olur, üç şeyden de hoşlanmaz. Sizin sadece kendisine ibadet edip, ona hiçbir şeyi ortak koşmamanızda ve Allah’ın ipine sımsıkı sarılıp ayrılığa düşmemenizden hoşlanır. Dedikodu yapmanızdan, çok sual sormanızdan ve lüzumsuz yerlere mallarınızı harcamanızdan da hoşlanmaz.” (Müslim, Akdiye, 10) 1784: Muğire’nin katibi Verrad’dan nakledildiğine göre şöyle demiştir: Muğirenin Muaviyeye gönderdiği mektubunda bana şöyle yazdırdı: “Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) her farz namazın ardından şöyle dua ederdi: “La ilahe illallahu vahdehu la şerike leh, lehül mülkü velehul hamdü ve hüve ala külli şey’in kadir. Allahumme la mânia lima a’tayte, ve la mu’tiye lime mena’te, vela yenfe-u ze’l ceddi minkel ceddu = Tek olan Allah’tan başka gerçek hiçbir ilah yoktur. Onun ortağı da yoktur. Mülk onundur. Her türlü eksiksiz övgüler ona mahsustur. O’nun her şeye gücü yeter. Allahım senin verdiğine engel olacak hiçbir güç yoktur. Senin vermediğini verecek de yoktur. Servet sahibi olanın serveti senin yardımın olmadıkça kendisine bir fayda sağlamaz.” Muğire Muaviye’ye şunu da yazdı: “Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) dedikodudan, malı İslamın kabul etmediği lüzumsuz yerlere harcamaktan ve gereksiz yere çok soru sormaktan yasaklardı. Yine Peygamberimiz (sallallahu aleyhi vesellem) ana-babaya itaatsizlik etmekten, kız çocuklarını diri diri toprağa ve toplumun bataklarına gömmekten, verilmesi gerekeni vermemekten, hakkı olmayan bir şeyi de istemekten yasaklardı. (Buhari, İ’tisam, 3; Müslim, Akdiye, 12) [20.09.2023 21:07] Annem: Ebû Abdullah Câbir İbni Abdullah el-Ensârî radıyallahu anhümâ şöyle dedi: — Bir defasında Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikte bir gazvede bulunuyorduk. Buyurdu ki: —Hastalıkları yüzünden Medine’de kalan öyle kimseler var ki, siz bir yolda yürüdüğünüz veya bir vâdiyi geçtiğinizde, onlar da sizinle birlikte gibidir.” Bir başka rivayete göre: —Sevap kazanmada size ortak olurlar” buyurdu. (Müslim, İmâre 159) [20.09.2023 21:07] Annem: “Allah’ım! Seni zikretmek, sana şükretmek ve sana güzelce ibadet etmek için bana yardım et.” Ebû Dâvûd, Tefrîu Ebvâbi’l-Vitr, 26 Müslümanca | İslam Ansiklopedisi [20.09.2023 21:08] Annem: Müslüman bir kimsenin, bir malda kusur olduğunu bildiği halde, müşteriye haber vermeden satması haramdır. (Buhari, bunu bir babın başlığında kaydetmiştir.) Buhari, Büyu 19 Müslümanca | İslam Ansiklopedisi [20.09.2023 21:09] Annem: Hz.Ebubekir'in Hayatı 2018-05-25 Tarihinde Yayınlandı Hz. Ebu Bekir es Sıddîk (r.a) (571-634), Hz. Muhammed (s.a.s.)'in İslâm'ı tebliğe başlamasından sonra ilk iman eden hür erkeklerin; raşit halifelerin, aşere-i mübeşşerenin ilki. Câmiu'l Kur'an, es-Sıddîk, el-Atik lakaplarıyla bilinen büyük sahabi. Kur'ân-ı Kerim'de hicret sırasında Rasûlullah (s.a.s.) ile beraber olmasından dolayı, "...mağarada bulunan iki kişiden biri..." (Tevbe, 9/40) şeklinde ondan bahsedilmektedir. Asıl adı Abdülkâbe olup, İslâm'dan sonra Rasûlullah (s.a.s.)'in ona Abdullah adını verdiği kaydedilir. Azaptan azad edilmiş mânâsına "atik"; dürüst, sadık, emin ve iffetli olduğundan dolayı da "sıddik" lâkabıyla anılmıştır. "Deve yavrusunun babası" manasına gelen Ebû Bekir (ra) adıyla meşhur olmuştur. Teym oğulları kabilesinden olan Ebû Bekir (ra)'in nesebi Mürre b. Kâ'b'da Rasûlullah'la birleşir. Anasının adı Ümmü'l-Hayr Selma, babasının ki Ebû Kuhafe Osman'dır. Künyesi Abdullah b. Osman b. Amir b. Amir... b. Murra ...et-Teymî'dir. Bedir savaşına kadar müşrik kalan oğlu Abdurrahman dışında bütün ailesi Müslüman olmuştur. Babası Ebû Kuhafe, Ebû Bekir (ra)'in halifeliğini ve ölümünü görmüştür. Hz. Ebû Bekir (ra) (ra)'in Rasûlullah (s.a.s.)'den bir veya üç yaş küçük olduğu zikredilmiştir. İslâm'dan önce de saygın, dürüst, kişilikli, putlara tapmayan ve evinde put bulundurmayan "hanif" bir tacir olan Ebû Bekir (ra), ölümüne kadar Hz. Peygamber (s.a.s.)'den hiç ayrılmamıştır. Bütün servetini, kazancını İslâm için harcamış, kendisi sade bir şekilde yaşamıştır. Hz. Ebû Bekir (ra), Fil yılından iki sene birkaç ay sonra 571'de Mekke'de dünyaya gelmiş, güzel hasletlerle tanınmış ve iffetiyle şöhret bulmuştur. İçki içmek câhiliye döneminde çok yaygın bir âdet olduğu halde o hiç içmemiştir. O dönemde Mekke'nin ileri gelenlerinden olup Arapların nesep ve ahbâr ilimlerinde meşhur olmuştur. Kumaş ve elbise ticaretiyle meşgul olurdu; sermayesi kırk bin dirhemdi ki, bunun büyük bir kısmını İslâm için harcamıştır. Rasûlullah (s.a.s.)'a iman eden Ebû Bekir (r.a.) İslâm dâvetçiliğine başlamış, Osman b. Affân, Zübeyr b. Avvâm, Abdurrahman b. Avf, Sa'd b. Ebî Vakkas ve Talha b. Ubeydullah gibi İslâm'ın yücelmesinde büyük emekleri olan ilk Müslümanların bir çoğu İslâm'ı onun dâvetiyle kabul etmişlerdir. Hz. Ebû Bekir (ra) (ra) hayatı boyunca Rasûlullah (s.a.s.)'ın yanından ayrılmamış, çocukluğundan itibaren aralarında büyük bir dostluk kurulmuştur. Rasûlullah (s.a.s.) birçok hususlarda onun görüşünü tercih ederdi. Umûmî ve husûsî olan önemli işlerde ashâbıyla müşavere eden Peygamber (s.a.s.) bazı hususlarda özellikle Ebû Bekir (ra)'e danışırdı. (İbn Haldun, Mukaddime, 206). Araplar ona "Peygamber'in veziri" derlerdi. Teymoğulları kabilesi Mekke'de önemli bir yere sahipti. Ticaretle uğraşıyorlar, toplumsal temasları ve geniş kültürlülükleri ile tanınıyorlardı. Hz. Ebû Bekir (ra)'in babası Mekke eşrafındandı. Hz. Ebû Bekir (ra), câhiliye döneminde de güzel ahlâkı ile tânınan, sevilen bir kişi idi. Mekke'de "eşnak" diye bilinen kan diyeti ve kefalet ödenmesi işlerinin yürütülmesiyle görevliydi. Muhammed (s.a.s.) ile büyük bir dostlukları vardı. Sık sık buluşur, Allah'ın birliği, Mekke müşriklerinin durumu ve ticaret gibi konularda müşâvere ederlerdi. İkisi de câhiliye kültürüne karşıydılar, şiir yazmaz ve şiiri sevmezlerdi, daha ziyade tefekkür ederlerdi. İslâm'ı Benimsemesi Hz. Ebû Bekir (ra), Hira dağından dönen Hz. Muhammed (s.a.s.) ile karşılaştığında, Rasûlullah (s.a.s.) ona, "Allah'ın elçisi" olduğunu söyleyip "Yaratan Rabbinin adıyla oku." (Alâk, 96/1) diye başlayan âyetleri bildirdiği zaman hemen ona: "Allah'ın birliğine ve senin O'nun rasûlü olduğuna iman ettim." demiştir. Hz. Hatice (r.a [20.09.2023 21:09] Annem: ÇOCUĞA ALLAH SEVGISI Zihinsel gelişimini henüz tamamlamamış olan çocuğa korku ve tehdit içeren eğitim yaklaşımları sonucu çocuklar sadece korkar. Anne ve babalar, verdikleri eğitimin etkili olduğunu düşünürler. Ancak ilerleyen yaşlarda çocuklar, bu tür tehdit ve korku içeren tavsiye ve eğitimden nefret ederler. Allah ile sürekli korkutulan çocuklar, Allah’ı ceza vermek için fırsat kollayan bir varlık olarak tasavvur eder. Düşünsenize, cehennemi olan ve çocukları yakan bir Allah’ı çocuklar sever mi? İnanç duygusunun temeline bakıldığında iki esas duygu görülür:Allah sevgisi ve Allah korkusu. Bu duygular, insanları ibadete yönelten en büyük faktörlerdir. Burada bizim için önemli olan, çocuk üzerindeki etkileridir. Aslında İslâmiyet’i yeni öğrenen biri için de bu durum önemlidir. Allah korkusu ile başlandığı zaman kesinlikle olumsuz sonuçlar alınmaktadır. İman öğretimi yapılırken, sevgiye dayalı bir Allah tasavvuru işlenmesi gerektiği bir gerçektir. Allah sevgisine dayalı bir iman öğretimi, çocukların bağlanma ve ümit duygularının gelişmesine katkı sağlayacaktır. Din eğitiminde kullanılan dil, sevgi dili olmalıdır. Allah’ın azabı değil rahmeti işlenmelidir. Nasihat Takvimi https://play.google.com/store/apps/details?id=com.nasihattakvim [20.09.2023 21:09] Annem: ❝(Kıyamet günü) kulun ilk hesaba çekileceği şey namazıdır. Eğer bunu tam olarak yapmışsa (ne âlâ!) Ama (farz namazları tamam) değilse Yüce Allah, "Kulumun nafilelerine bakın." buyurur. Eğer nafile namazı bulunursa, "Onunla farzları tamamlayın." buyurur.❞ | Hz. Muhammed (sav) - Nesâî, Salât, 9 [20.09.2023 21:10] Annem: Hadis-i Şerifte Buyuruldu ki: Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'ı şu ayetleri okurken işittim. (Mealen): "Hiç şüphesiz Allah size, emanetleri ehline teslim etmenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Allah size ne güzel öğüt veriyor. Şüphesiz Allah işitir ve görür" (Nisa 58). Bu sırada Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'ın baş parmağını kulağına, onu takib eden (şehadet) parmağına da gözünün üzerine koyduğunu gördüm. Kaynak : Ebu Davud, Sünnet 19, (4728) ( Sen de oku : bit.ly/Hadisiserif ) [20.09.2023 21:10] Annem: [Hadis No : 3629] Ebu Dâvud bir rivâyette şu ziyadede bulunmuştur: "Biriniz mescide girince, kabaları arasında bir şey hissedecek olsa, çıkanın sesini işitmedikçe sakın mescidden dışarı çıkmasın.'' Buhari, Vudü 4, 34, Büyü 5; Müslim, Hayz 98, (361); Ebu Dâvud, Tahâret 68, (176); Nesâi, Tahâret 116, (1, 99). İslami Uygulamalar  islamiuyg@gmail.com [20.09.2023 21:10] Annem: “Allahım! Sana teslim oldum, sana inandım, sana güvendim. Yüzümü, gönlümü sana çevirdim, senin yardımınla düşmanlara karşı mücâdele ettim. Kitabın ile hükmettim. Şimdiye kadar yaptığım, bundan sonra yapacağım, gizlediğim, açığa vurduğum ve senin benden daha iyi bildiğin günahlarımı affeyle! Öne geçiren de sen, geride bırakan da sensin. Senden başka ilâh yoktur.” (Buhârî, Teheccüd 1, Daavât 10, Tevhîd 8, 24; 35) [20.09.2023 21:10] Annem: Bir Ayet Ailene namazı emret ve kendin de ona devam et. Senden rızık istemiyoruz. Sana da biz rızık veriyoruz. Güzel sonuç Allah'a karşı gelmekten sakınanlarındır. (Tâ-Hâ, 20/132) İslami Uygulamalar  islamiuyg@gmail.com [20.09.2023 21:11] Annem: Bir Hadis Müslüman olan, kendisine yeteri kadar rızık verilen, Allah'ın kendisine verdiği nimete kanâat eden kimse şüphesiz kurtuluşa ermiştir. (Müslim, Zekât, 125; Tirmizî, Zühd,35; İbni Mâce, Zühd, 9). İslami Uygulamalar  islamiuyg@gmail.com [20.09.2023 21:11] Annem: Bir Dua Bizleri, dünyanın neresinde olursa olsun açların, yoksulların, mahrumların, mağdurların, zulme uğramışların haklarına dikkat kesilenlerden, onların dertleriyle dertlenenlerden, acılarına ortak olanlardan eyle Allah’ım. İslami Uygulamalar  islamiuyg@gmail.com [20.09.2023 21:13] Annem: Enes (b. Mâlik) şöyle demiştir: “Resûlullah (sav), sövüp sayan, lânet edip duran, kötü sözler söyleyen birisi değildi...” (HM12299 İbn Hanbel, III, 127) [20.09.2023 21:13] Annem: 74- KİTÂBU'L-EŞRİBE. 1- Bâb: Üzümden Yapılan Hamr (Şarâb) 2- Bâb: "Hamrın Tahrîmi İndi, Hamr İse Hurma Koruğundan Ve Hurmadan Yapılıyordu" 3- Bâb: Baldan Yapılan Hamr Ki, O Biti'(Denilen İçki)Dir. 4- "Hamr, Aklı Örten İçkidir" Hakkında Gelen Şeyler Babı 5- Hamr'ı Halâl Saymak İsteyen Ve Ona Hamr'dan Başka İsim Veren Kimseler Hakkında Gelen Haberler Babı 6- Birçok Kaplarda Ve Tevr (Denilen Taş Yâhud Ma'denî Kap) İçinde Nebîz Yânî Şıra Kurma(Nın Hükmü) Babı 7- Peygamber(S)'İn Birçok Kaplar Ve Zarflar İçinde Şıra Kurmayı Nehyetmesinin Ardından, Bu Kaplarda Ve Zarflarda Şıra Kurmaya Ruhsat Verip Müsâade Etmesi Babı 8- Sarhoşluk Vermediği Müddetçe Nakî' Denilen Hurma Şırası(Nı İçmenin Câizliği) Babı 9- Bâzak Ve Sarhoşluk Veren Her İçkiden Nehyeden Kımse(Yi Zikr) Babı 10- Karıştırılmaları Sarhoş Edici Olduğu Zaman Alacalı Hurma Koruğu İle Hurmayı {Şıra Kurmakta) Karıştırmama Yi Ve İki Katığı Bir Katık Hâline Getirmemeyi Düşünen Kimse Babı . 11- Süt İçilmesi Ve Yüce Allah'ın Şu Kavli Babı: 12- Suyun İyisini, Tatlısını İsteyip Aramak Babı 13- Süte Su Karıştırıp İçmek Babı 14- Tatlı Şerbeti Ve Bal Şerbeti Babı 15- Ayakta Dikilmiş Olarak İçme(Nin Hükmü) Babı 16- Devesi Üzerinde Dururken İçen Kimse Babı 17- Bâb: İçmekte Sırasıyle Sağdakine (Ver)! 18- Bâb: İnsan İçmekte Daha Büyük Kişiye Vermek İçin Sağ Yanında Bulunan Kimseden İzin İster Mi?. 19- (Bardaksız Ve Avuçlamaksızın) Havuzdan Ağızla Su İçmek Babı 20- Küçüklerin Büyüklere Hizmet Etmeleri Babı 21- Yiyecek İçecek Kaplarını Örtüp Kapatmak Babı 22- Deriden Yapılmış Tulum Ve Kırbaların Ağızlarını Dışa Kıvırıp Ondan Ağızla Su İçme(Nin Nehyi) Babı 23-   Tulumun Ağzından İçme(Nin Nehyi) Babı 24- Birşey İçerken Kabın İçinde Nefes Almaktan Nehy Babı 25- (Birşey İçerken Kabın Dışında) İki Nefesle Yâhud Üç Nefesle (Dinlene Dinlene) İçmek Babı 26- Altın Kapta İçmenin Hükmü Babı 27- Gümüş Kap (Kullanmanın Hükmü) Babı 28- Kâse, Bardak Ve Çanaklarda İçme{Nin Cevazı) Babı 29- Peygamberin Bardağından Ve Kabından Îçmek Babı 30- Bereketin Ve Mübarek Suyun İçilmesi Babı Rahman ve Rahim olan Allah'ın ismiyle 74- KİTÂBU'L-EŞRİBE (İçecek Şeyler Kitabı) [1] Ve Yüce Allah'ın şu kavli: "Ey îmân edenler, içki, kumar, (tapmaya mahsûs) dikili taşlar, fal okları ancak şeytânın amelinden birer murdardır. Onun için bunlardan kaçının ki, muradınıza eresiniz (el-Mâide: 90) [2] 1-.......Bize Mâlik, Nâfi'den; o da Abdullah ibn Umer(R)'den haber verdi ki, Rasûlullah (S): "Kim dünyâda şarâb içer de sonra bu günâhından tevbe etmezse, o kişi âhirette cennet şarâbından mahrum olur" buyurmuştur [3]. 2-.......ez-Zuhrî (şöyle demiştir): Bana Saîd ibnu'l-Müseyyeb ha­ber verdi ki, kendisi Ebû Hureyre(R)'den işitmiştir: Rasûıullah'a is-râ ettirildiği gece îliyâ'da (yânî Beytu'l-Makdis'te) biri şarâb, biri süt dolu olan iki kadeh getirildi. Rasûlullah (S) onlara baktı, sonra süt kadehini aldı. Bunun üzerine Cibrîl: — "Seni fıtrata hidâyet eden Allah'a hamd olsun! Eğer sen şa­râbı almış olsaydın, ümmetin azgın olurdu" dedi. Bu hadîsi ez-Zuhrî'den rivayet etmekte Ma'mer ibn Râşid, İbnu'l-Hâd, Usmân ibnu Umer ve ez-Zubeydî, Şuayb'e mutâbaat etmişler­dir [4]. 3-.......Enes (R) şöyle demiştir: Ben RasûluIlah(S)'tan bir ha­dîs işittim ki, onu sizlere benden başka hiçbir kimse söyleyemeyecek­tir: Şöyle buyurdu: "Cehlin yayılması, ilmin azalması, zinanın yayıl­ması, şarâbın içilmesi, erkeklerin mikdârı azalıp da kadınların çoğal­ması, o derecede ki elli kadının yalnız bir tek kayyımları, yânî bakanı olması kıyamet alâmetlerindendir" [5]. 4-.......İbnu Şihâb şöyle demiştir: Ben Ebû Seleme ibn Abdirrahmân ile İbnu'l-Müseyyeb'den işittim, şöyle diyorlardı: Ebû Hu-reyre (R) şöyle [20.09.2023 21:14] Annem: 14- Kişinin, Kâfirliğe Dönmekten, Ateşe Atılacakmış Gibi Korkması Îmândandır. 21 Bize Şu'be, Katâde'den; o da Enes (radıyallahü anh)'den tahdîs etti. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki: "Kimde üç şey bulunursa imânın lezzetini tatmış olur: Allah ile Rasûl'ü kendisine başkalarından daha sevgili olan kimse; bir kulu seven, fakat yalnız Allah için seven kimse; Allah kendisini kâfirlikten kurtardıktan sonra yine kâfirliğe dönmekten ateşe atılacakmış gibi korkan kimse".     [20.09.2023 21:15] Annem: Kesinlikle hiç kimse kendi el emeğinden daha hayırlı bir yemek yememiştir... (Buhârî, Büyû', 15) [20.09.2023 21:15] Annem: - عَنْ أَوْسِ بْنِ أَوْسٍ رَضِىَ اللَّهُ عَنْهُ قَالَ، قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمَ - إِنَّ مِنْ أَفْضَلِ أَيَّامِكُمْ يَوْمَ الْجُمُعَةِ فَأَكْثِرُوا عَلَىَّ مِنَ الصَّلاَةِ فِيهِ فَإِنَّ صَلاَتَكُمْ مَعْرُوضَةٌ عَلَىَّ - اوس بن اوس رضى الله عنە دن روايت اولوندى كه رسول الله صلى الله عليه وسلم افنديمز شويله بويورمشلردر - محقق سزك كونلريكزك اك خيرليسى جمعه كونيدر. اويليسه جمعه كوننده بكا چوق صلوات كتيريك. چونكه سزك صلواتكز بكا عرض اولونور - Evs İbn-i Evs (r.a.)’den rivayet olundu ki, Rasülüllah (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz şöyle buyurmuşlardır - Muhakkak sizin günlerinizin en hayırlısı Cuma günüdür. Öyleyse Cuma gününde bana çok salevât getirin. Çünkü sizin salevâtınız bana arz olunur. - Sünen-i Ebî Davud, Kitabü’l-Vitir, h. 1533 [20.09.2023 21:18] Annem: O gün birtakım yüzler vardır ki pırıl pırıl parlarlar, Gülerler, sevinirler. O gün nice yüzler de vardır ki, toz toprak içindedirler. Onları bir siyahlık bürür.İşte onlar, kâfirlerdir, günaha dalanlardır. (Abese, 80/38-42) [20.09.2023 21:18] Annem: 7/A'râf 181 - Yarattıklarımızdan, hakka sarılarak doğru yolu gösteren ve hak ile adaleti gerçekleştiren bir topluluk vardır. [20.09.2023 21:18] Annem: حَدَّثَنَا أَبُو مَعْمَرٍ، قَالَ حَدَّثَنَا عَبْدُ الْوَارِثِ، قَالَ حَدَّثَنَا خَالِدٌ، عَنْ عِكْرِمَةَ، عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ، قَالَ ضَمَّنِي رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَقَالَ ‏ "‏ اللَّهُمَّ عَلِّمْهُ الْكِتَابَ ‏"‏‏.‏ İbn Abbas r.a. şöyle demiştir: Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) beni kendisine doğru çekerek "Allah'ım ona kitabı öğret" dedi. Tekrar: Grades: Reference: Sahih Buhari 75 In-book reference: Kitap 3, Hadis 17 https://play.google.com/store/apps/details?id=com.islamicproapps.hadithpro [20.09.2023 21:18] Annem: HIRS BÖLÜMÜ.. HIRS BÖLÜMÜ ـ1ـ عن أنس رضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]قال رسول اللّه #: يَهْرَمُ ابْنُ آدَمَ وَيَشِبُّ فِيهِ اثْنَتَانِ: الحِرْصُ عَلى المَالِ، وَالْحِرْصُ عَلى العُمُرِ[. أخرجه الشيخان والترمذى . 1. (1666)- Hz. Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselam) buyurdular ki: "Âdemoğlu ihtiyarladıkça onda iki şey gençleşir: Mala karşı hırs ve hayata karşı hırs". [Buharî, Rikâk 5; Müslim, Zekât 115, (1047); Tirmizî, Zühd 28. (2340), : İbnu Mâce, Zühd 27, (4234).[1] AÇIKLAMA: 1- Bu hadis muhtelif vecihlerde geliştir. Buharî'deki bir vechi: "Â-demoğlu büyür, onunla birlikte iki şey daha büyür: Mal sevgisi, uzun ömür sevgisi" şeklindedir. Bir başka vechi ise: "Yaşlının kalbi iki şeyde genç kalır: Dünya sevgisi, tûl-i emel (uzun yaşama sevgisi)" şeklindedir. Beyhakî'nin kaydettiği bir vechi: "Âdemoğlunun yaşlandıkça cismi zayıflayıp eti incelse de kalbi genç kalır" şeklindedir. 2- Burada, ifade edilen ihtiyarın kalbinin gençliği, bir mecaz ve isti-âredir. İhtiyar, hayatı ve malı gençler kadar, hatta daha fazla sever demektir. İnsan, ecelinin yaklaştığını hissedince mal ve hayata karşı olan sevgisini artırır. Uyku bile, sabaha karşı yani gecenin sonlarında daha tatlı olur. Demek ki her şeyin sonu yaklaştıkca kıymet ve lezzeti arttığı gibi, insanın eceli yaklaştıkça hayat ve malın kıymeti de artmaktadır. Hadiste genç kelimesi, hırsın kemâli mânasında istiâre edilmiştir. Çünkü gencin kuvveti yerindedir ve eceli uzakta görmektedir, bu sebeple hayata sevgi ile bağlıdır. Eceli yaklaşan ihtiyarın, daha fazlasıyla dünyayı sevdiği bu istiare ile anlatılmıştır. [2] ـ2ـ وعن كعب بن مالك رضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]قال رسول اللّه #: مَا ذِئْبَانِ جَائِعَانِ أُرْسَِ في غَنَمٍ بِأفْسَدَ لَهَا مِنْ حِرْصِ المَرْءِ عَلى المَالِ وَالشّرَفِ لِدِينِهِ[. أخرجه الترمذى وصححه.ومعناه: ]أنَّ حِرْصَ المَرْءِ عَلى المَالِ وَالشَّرَفِ وَحُبَّهُمَا مُفْسِدٌ لِدِينِهِ كَمَا يُفْسِدُ الذِّئْبَانِ الجَائِعَانِ الْغَنَمِ إذَا أُرْسَِ فِيهَا وَلَمْ يُمْنَعَا مِنْهَا[ . 2. (1667)- Ka'b İbnu Mâlik (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resulûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Bir sürüye salınan iki aç kurdun sürüye verdiği zarar, kişinin mal ve şeref hırsıyla dinine verdiği zarardan daha fazla değildir." [Tirmizî, Zühd, 43, (2377).] Mânası şudur: Kişinin mal ve şeref için gösterdiği hırs veya bu iki şeye olan sevgisi dine fesad ve zarar getirir, tıpkı aç iki kurdun hiçbir engelleme olmadan sürüye salındığı zaman hâsıl edecekleri zarar gibi...[3] AÇIKLAMA: 1- Hadiste geçen şereften murad mevki ve makam gibi insana şeref getiren vesilelerdir. Hadis, mevki ve mala karşı gösterilen hırs sebebiyle kişinin dine karşı pek büyük zarar getirebileceğini ifade etmekte ve bunu hiç bir koruyucu techizâta sahip olmayan müdâfaasız koyun sürüsüne salınan bir çift aç kurdun sürüye vereceği zararla kıyaslamaktadır. Teşbihteki inceliği anlamak için kurtların şu tabiatını bilmek gerek: Müdâfaasız bir sürüye musallat olan kurt, karnını doyurmak üzere bir koyunu kapıp kaçırmaz. Sürüdeki bütün hayvanları kırımdan geçirir. Bediüzzaman, bilhassa günümüzde, insanlardaki bu mal hırsını kullanarak ehl-i dünyanın mü'minleri ciddi tehlikelere attıklarını belirterek der ki: "Madem rızık mukadderdir ve ihsan ediliyor ve veren de Cenâb-ı Hakk'tır. O, hem Rahîm, hem Kerîm'dir. O'nun rahmetini ittiham etmek derecesinde ve keremini istihfâf ede [20.09.2023 21:19] Annem: عَنِ الأغر بْنِ يَساَرٍ الْمُزَنِيِّ  قال : قال رَسُولُ اللَّهِ قال رسول الله صلى الله عليه وسلم: يَا أيها النَّاسُ تُوبُوا إِلَى اللَّهِ وَاسْتَغْفِروُهُ فَإني أَتُوبُ فِي الْيَوْمِ مِائَةَ مَرَّةٍ . Eğâr ibn Yesâr el Müzenî (Allah Ondan razı olsun)’den rivayet edildiğine göre Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuşlardır: “Ey insanlar Allah’a tevbe edin O’ndan affedilmenizi isteyiniz, çünkü ben Ona günde yüz defa tevbe ederim. (Müslim, Zikir 42) [20.09.2023 21:19] Annem: Kim kötü ve çirkin bir iş görürse onu eliyle düzeltsin; eğer buna gücü yetmiyorsa diliyle düzeltsin; buna da gücü yetmezse, kalben karşı koysun. Bu da imanın en zayıf derecesidir. Müslim, Îmân, 78; Ebû Dâvûd, Salât, 248. [20.09.2023 21:19] Annem: Allahım! Nimetinin yok olmasından, verdiğin afiyetin (nimet ve sağlığın) bozulmasından,ansızın cezalandırmandan ve öfkene sebep olan her şeyden sana sığınırım. (Müslim, "Zikir",96; Ebû Dâvûd, "Salât", 367) [20.09.2023 21:21] Annem: Tarihte Bugün •  Selahaddin Eyyubi, Kudüs’ü Kuşattı 1187 •  Türk Halk Müziği Sanatçısı Ruhi Su Vefat Etti 1985 Kuveyt Türk Dijital Takvim https://play.google.com/store/apps/details?id=com.kuveytturk.dijital.takvim [20.09.2023 21:21] Annem: Günün Hadisi “Allah’ım! Âcizlikten, tembellikten, korkaklıktan, ihtiyarlayıp ele avuca düşmekten  ve cimrilikten sana sığınırım...” Müslim, Zikir 50 [20.09.2023 21:21] Annem: Günün Ayeti “Biz, hakikaten insanoğlunu şan ve şeref sahibi kıldık. Onları, (çeşitli nakil vasıtaları ile) karada ve denizde taşıdık; kendilerine güzel güzel rızıklar verdik; yine onları, yarattıklarımızın birçoğundan cidden üstün kıldık.” İsra 70 [20.09.2023 21:21] Annem: NİZAMİYE MEDRESELERİ Büyük Selçuklular zamanında kurulan ve vezir Nizamülmülk’ün adıyla anılan Nizamiye Medreseleri devrin siyasi, ilmi ve dini hayatı üzerinde çok büyük etkileri olan eğitim kurumlarıdır. Şöhreti bütün İslam dünyasına yayılan ve bu sebeple âlimlerin, fakihlerin ve vaizlerin büyük teveccüh gösterdiği Nizamiye Medreseleri’nin kazandığı şöhretten sonra birçok sultan, halife ve devlet adamı Nizâmülmülk’ün yolundan giderek kendi adlarına medreseler inşa ettirdiler. Nizamiye Medreseleri, tarihte eğitimde fırsat eşitliği sağlaması bakımından önemli kurumlardır. O zamanlar yükseköğretim, maddî problemi olmayan, kolayca kitap satın alabilen ve çeşitli yerlerde araştırma yapabilenlerin tarafından yapılırdı. Devlet, medreseleri yatılı ve burslu bir eğitim kuruluşu haline getirmekle öğretimde imkân ve fırsat eşitliğini sağlama çalışmalarına girişmiş oluyordu.                 Kuveyt Türk Dijital Takvim https://play.google.com/store/apps/details?id=com.kuveytturk.dijital.takvim [20.09.2023 21:21] Annem: İ stikamet üzere yaşamak; Yüce Allah’ın emri, Sevgili Peygamberimizin de sün- netidir. İstikamet üzere olmak zordur ama bu durum, her Müslüman için bir süstür, ziynettir. Yüce Allah, Kur’an-ı Kerim’de müminleri menzil-i maksu- da, yani cennete götürecek yolu, “sırat-ı müstakim” diye isimlendiriyor. Biz de her gün kıldığımız namazların her rekâtında okuduğumuz Fatiha suresinde, Yüce Allah’a şöy- le dua ediyoruz: “Ya Rabbi! Bizi sırat-ı müstakime hidayet HZ. PEYGAMBER VE İSTİKAMET Prof. Dr. Mustafa AĞIRMAN Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi eyle, doğru yola ilet!” Bu şekil- de dua etmemizi de bize Rab- bimiz öğretiyor. Hedefe varın- caya kadar sırat-ı müstakimde yürüyenlere de istikamet sahi- bi müminler diyoruz. İstikamet, Arapça bir kelimedir ve hedefe giden yolda dik ve sapmadan yürümek demek- tir. Hem yolun dosdoğru hem de yürüyenin dosdoğru olma- sı demektir. Dik duruş, esas duruş, onurlu ve kararlı yürü- yüş demektir. İfrat ve tefritten uzak, aşırılığa kaçmadan, itidal üzere bulunup orta yolu takip etmek demektir. İstikametin zıddı, sapma, eğilme, bükül- me, aşırı gitme ve haddi aş- madır ki bu da neticede, insanı şahsiyetsiz hâle getirir. İstikamet, hem Kur’an-ı Ke- rim’de hem de hadis-i şerif- lerde geçen bir kavramdır. İs- tikamet üzere yaşamak Yüce Allah’ın emri, Sevgili Peygam- berimizin de sünnetidir. Yüce Allah, Peygamber Efendimizin şahsında bütün müminlere istikamet üzere yaşamalarını emretmiş, Sevgili Peygamberi- miz de bu emre sımsıkı sarıla- rak bize örnek olmuştur. 6 Aylık Dergi | Eylül 2023 [20.09.2023 21:21] Annem: DİYANET ÇOCUK DERGİSİ | Eylül 2023 7 ÖMER: Evet. Böylece dünyadaki işleri paylaşıyor, birbirimize yardımcı oluyoruz. Ama bunun için önce yeteneğimizi keşfetmemiz ve ne istediğimizi de bilmemiz lazım. SELİM: Evet doğru. Mesela beynimiz ve kalbimiz bazı açılardan bir bahçeye benziyor. Bahçedeki çiçekler ve ağaçlarla ilgilendiğimizde, onlar için çaba gösterdiğimizde ne güzel yetişirler... Çiçek açarlar, meyve verirler. Eğer bahçeye yeterli özeni göstermezsek orada her türlü yabani ot biter, çiçekler açmaz, ağaçlar kurur... ÖMER: O kadar çok kitap okuyorsun ki... Kesin Türkçe! SELİM: Tabii ki de Türkçe. Ömer, Allah herkesi farklı bir yetenekle, istekle donatmış. Bu ne kadar güzel değil mi? ÖMER: Hımm... Öyleyse beynimiz ve kalbimize özen gösterir ve doğru bir şekilde beslersek biz de doğru tercihlerde bulunuruz. Yeteneğimizin farkına varırız. SELİM: Böylece doğru, faydalı ve kendimize uygun işler yapabiliriz.

Borsa günü yükselişle tamamladı

Doğu Karadeniz'in 10 aylık bal ihracatı 1,8 milyon doları aştı

ECB Başkan Yardımcısı Luis de Guindos’dan “borsa düzeltmesi” uyarısı

Suudi Arabistan Varlık Fonu Warner Bros. Discovery’ı satın almak için devrede

Yozgat'ta kuraklık nedeniyle buğday ekimi kasım ayına sarktı

Turkcell 2025'in üçüncü çeyreğinde de güçlü ve sürdürülebilir büyümesine devam etti

Başlangıç aşamasındaki girişimlere "melek yatırımcı" desteği

ASELSAN 26 milyon 70 bin dolarlık sözleşme imzaladı

Altın mevduatı yıllık bazda iki katına çıktı

Serbest bölgeler ekimde, aylık ve 10 aylık ihracatta rekor kırdı

LİG TABLOSU

Takım O G M B Av P
1.GALATASARAY A.Ş. 12 9 1 2 19 29
2.FENERBAHÇE A.Ş. 12 8 0 4 15 28
3.TRABZONSPOR A.Ş. 12 7 1 4 10 25
4.SAMSUNSPOR A.Ş. 12 6 1 5 7 23
5.GÖZTEPE A.Ş. 12 6 2 4 9 22
6.BEŞİKTAŞ A.Ş. 12 6 4 2 5 20
7.GAZİANTEP FUTBOL KULÜBÜ A.Ş. 12 5 3 4 -3 19
8.CORENDON ALANYASPOR 12 3 3 6 0 15
9.TÜMOSAN KONYASPOR 12 4 6 2 -2 14
10.ÇAYKUR RİZESPOR A.Ş. 12 3 4 5 -2 14
11.KOCAELİSPOR 12 4 6 2 -4 14
12.RAMS BAŞAKŞEHİR FUTBOL KULÜBÜ 12 3 5 4 2 13
13.HESAP.COM ANTALYASPOR 12 4 7 1 -10 13
14.GENÇLERBİRLİĞİ 12 3 7 2 -5 11
15.KASIMPAŞA A.Ş. 12 2 6 4 -6 10
16.ZECORNER KAYSERİSPOR 12 1 5 6 -15 9
17.İKAS EYÜPSPOR 12 2 8 2 -9 8
18.MISIRLI.COM.TR FATİH KARAGÜMRÜK 12 2 9 1 -11 7

YAZARLAR