SEMA ÖNER


GÜNÜN YAZISI

GÜNÜN YAZISI


[30.09.2023 20:36] Annem: Diyanet Takvimi Ön Yüz:
Bizi doyurup içiren ve bizi Müslümanlardan eyleyen Allah’a hamdolsun. (Tirmizî, Deavât, 56)
Bilesiniz ki, Allah’ın dostlarına hiçbir korku yoktur. Onlar üzülmeye- ceklerdir de. (Yûnus, 10/62) 


Diyanet Takvimi Arka Yüz:
ANKARA’DA BİR GÖNÜL EHLİ: HACI BAYRAM-I VELİ
İnsanlık her dönemde kendini bilen, hak ve hakikatten haberdar olan güzel gönüllü, kemal sahibi kâmiller yetiştirmiştir. Bu güzel insanlardan birisi de Ankara’nın bir gönül eri olan Hacı Bayram-ı Veli’dir. O, Ahmet Yesevi, Yunus Emre, Somuncu Baba gibi erenlerin izinden yürüyen, Ehl-i beyt sevgisiyle dolu, fütüvvet ehli büyük bir gönül ehlidir. XIV-XV. asırlarda Ankara’da yaşayan Hacı Bayram-ı Veli, dönemin önemli velilerindendir. Hacı Bayram-ı Veli, dönemin erenlerinden Somuncu Baba lakabıyla tanınan Hamidüddin-i Aksarayî tarafından yetiştirilmiştir. Hacı Bayram’ın asıl adı Numan’dır. Hacı Bayram’ın Somuncu Baba’ya bağlanması bir Kurban Bayramı’na tesadüf etmiş ve Şeyh Hamid, Numan’a “Bayram” diye hitap ettiği için, mutasavvıf bu tarihten sonra “Bayram” ismiyle anılır olmuştur. Hacı Bayram-ı Veli olgunluk dönemini Ankara’da geçirmiş, burada kendi adıyla anılan cami ve dergâhta insanların gönül eğitimiyle meşgul olmuştur. Türbesi de yine aynı yerde bulunmaktadır.

T.C. Cumhurbaşkanlığı Diyanet İşleri Başkanlığı
[30.09.2023 20:36] Annem: Bir Ayet:
Bu kitap, insanların aklını aydınlatan ışık, inananlar için bir kılavuz, bir rahmettir.
(Câsiye, 45/20)

Bir Hadis:
Sana bir şey emanet eden kişiye, emanetini (hakkıyla koruyarak) iade et. Sana hainlik edene, sen hainlik etme.
(Ebû Dâvud, "Buyû", 79; Tirmizî, "Buyû", 38)

Bir Dua:
Bizi yediren, içiren, (başkasına) muhtaç kılmayan ve barındıran Allah’a hamdolsun.
(Müslim, "Zikir", 64)

T.C. Cumhurbaşkanlığı Diyanet İşleri Başkanlığı
[30.09.2023 20:36] Annem: Ey Allahım! Ben kendime çok zulmettim, günahları ancak sen bağışlarsın. Mağfiretinle beni bağışla ve bana merhamet et. Şüphesiz sen çok bağışlayan ve çok merhamet edensin. - Tirmizî, De'avât, 96
[30.09.2023 20:36] Annem: Size ne oluyor da, Allah yolunda harcama yapmıyorsunuz? Halbuki göklerin ve yerin mirası Allah'ındır. İçinizden, fetihten (Mekke fethinden) önce harcayanlar ve savaşanlar, (diğerleri ile) bir değildir. Onların derecesi, sonradan harcayan ve savaşanlardan daha yüksektir. Bununla beraber Allah hepsine de en güzel olanı (cenneti) vadetmiştir. Allah bütün yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır. - Hadîd - 10. Ayet
[30.09.2023 20:36] Annem: “Allah’ın kitabını okuyanlar, namazı özenle kılanlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan başkaları için gizli açık harcayanlar, asla zararla sonuçlanmayacak bir ticaret umabilirler.” - Fâtır, 35/29
[30.09.2023 20:36] Annem: Allah Teâlâ, insanı değerli kılmış, diğer canlılardan ayrı olarak ona akıl vermiş, iyi ile kötüyü birbirinden ayırt etme yeteneği bahşetmiştir. Bununla birlikte insan her ne kadar aklını kullansa da nefsine bazen yenik düşmekte, her zaman doğru olanı tercih edememektedir. Bu nedenle Yüce Allah, peygamberlerinden bir kısmına ilahî kitaplar göndererek en değerli varlık kıldığı insana lütufta bulunmuştur. İlahî kitaplar farklı zamanlarda farklı toplumlara gönderilmekle beraber hepsi de insanları aynı hedefe yönlendirmekte ve onların hem dünyada hem de ahirette mutlu olmalarını amaçlamaktadır. Allah’ın vahyi olmaları bakımından ilahî kitapların orijinalleri arasında hiçbir fark yoktur. Yüce Allah, kendi vahyettiği şekliyle bütün ilahî kitapların doğru ve gerçek olduğuna iman edilmesini istemiştir. Ancak son kitap Kur’an-ı Kerîm dışında diğer kitaplar zamanla tahrif edilmiştir. Kendisinden öncekileri doğrulayıcı olarak gönderilen Kur’an-ı Kerîm ise kıyamete kadar Allah’ın korumasında kalacaktır.  - KİTAPLARA İMAN
[30.09.2023 20:37] Annem: Sünnetleri
42- Farz haccın sünnetleri şunlardır:
1) İhrama girerken gusletmek veya abdest almak. Bu yıkanma, yalnız temizlik maksadı iledir. Bundan dolayı hac için ihrama girecek bir kadın adet görmekte veya lohusa ise, temizlik için yıkanması sünnettir.
2) İhramın sünneti niyetiyle iki rekât namaz kılmak. Bu namazın ilk rekâtında "Kâfırûn" sûresinin ve ikinci rekâtında "İhlâs" sûresini okumalıdır.
3) İhram için beyaz ve temiz iki parçadan ibaret örtüye burünmek. Bunların yenisi ve beyaz renklisi, yıkanmışından ve başka renklerden daha iyidir.
4) İhramdan önce gülyağı gibi hoş koku sürünmek.
5) İhramdan sonra her seher vaktinde, her namaz kılışta, her yokuşa çıkışta ve inişte, her yolcu kafilesi ile karşılaşmada orta bir sesle üç defa Telbiye getirmek (Lebbeykallahümme Lebbeyk... demek).
6) Telbiyelerden sonra, Peygamber Efendimize çokça salât ve selâm okumak.
7) Salât ve selâmdan sonra Yüce Allah'a yalvarmak ve özellikle şu duayı (*) okumak.
İmam Muhammed'e göre, belli ve aynı duayı devamlı olarak yapmak, kalbin ince duygusunu giderir ve samimiyete aykırı olur. Bir alışkanlık halini alarak tam bir anlayışla yapılmamış bulunur. Onun için herkes dilediği şekilde dua etmelidir, bu müstahabdır. Bununla beraber Peygamber Efendimizden nakledilen duaları bereketlenme maksadı ile okumak güzeldir.
8) Mekke-i Mükerreme'ye girmek için yıkanmak ve gündüz vakti girmek, Kabe'yi görünce dua etmek, Beytullah'ın önünde tekbir ve tehlilde bulunmak.
9) Afakî olanlar (Mikat dışından gelenler) için kudüm tavafı yapmak geç kalıp da Mekke'ye girmeden Arafat'a çıkanlardan bu Kudüm tavafı düşer.
10) Mekke'de bulundukça zaman zaman nafile olarak tavaf etmek.
11) Ziyaret tavafının ilk üç şavtında erkeklerin "Remel" yapmaları (adımlarını kısaltarak ve omuzlarını silkerek çalımlı bir şekilde yürümeleri). Bu hareket hacıların güç ve sağlamlığına bir işarettir.
Resûllüllah Efendimiz kaza olarak yerine getirdikleri Umre haccı esnasında ashab-ı kiramla beraber bu şekilde tavaf ederek, karşıdan seyreden ve ashab-ı kiramın zayıf düştüklerini sanan Mekke'lilere müslümanların kuvvet ve yiğitliğini göstermek istemişti. Peygamberimizin bu sünneti hâlâ uygulanmaktadır.
Bu Remel, Kudüm Tavafında yapılabilirse de, Ziyaret Tavafında yapılması daha faziletlidir. Sader Tavafında ise yapılmaz.
13) Safa ile Merve arasında Sa'y ederken oradaki iki yeşil direk (ışık) arasını erkeklerin koşarak geçmeleri ve sonra yavaşlamaları.
Bu hızlı yürüyüşe "Hervele" denilir.
14) Zilhicce ayının yedinci günü öğle namazından sonra Mekke'de tek bir hutbe okunup insanlara hac işlerini (menasiki) öğretmek.
15) Zilhicce'nin sekizinci günü, güneşin doğmasından sonra Mekke'den Mina'ya çıkmak ve o gece Mina'da kalmak. Mina Harem Bölgesindedir.
16) Zilhicce'nin dokuzuncu günü, güneşin doğuşundan sonra Mina'dan Arafat'a çıkmak.
Arafat'da en büyük İslâm idarecisi veya onun görevlendireceği kimse, öğle namazı ile ikindi namazını birlikte olarak öğle vaktinde kıldırır. Zevalden sonra ve namazdan önce iki hutbe okur. İnsanlara Arafat ile Müzdelife'de bir müddet durup beklemelerini (vakfe yapmalarını) söyler ve hac ile ilgili bazı bilgiler verir.
17) Kurban Bayramının ilk gününde bir hutbe okumak ve haccın geri kalan görevlerini anlatmak. Bu hutbe ile beraber üç hutbe okunmuş oluyor.
18) Arafat ve Müzdelife'de kılınan namazlarda yalvarıp yakararak dua etmek ve göz yaşları dökmek veya döker gibi bir tavır takınmak. Hem kendisi, hem de ana-babası için ve bütün müslümanlar için hayırlı dualar yapmak.
Arafat, Harem bölgesi dışında bulunan bir sahadır. Burada hacıların duruşu cuma gününe rastlasa, cuma namazı kılınmaz.
19) Güneşin batışından sonra Arafat'dan yavaş yavaş inmek. Müzdelife'ye varıldığı zaman gelip geçenlere engel olmamak için vadiden yüksekçe bulunup "Meş'ar-i Haram" denile
[30.09.2023 20:37] Annem: anlatılıyor. Bir de bu binanın ilerde açıklanacak esasları, diğer kısımları, süsleme ve güzelliklerinin bulunduğuna işaret buyruluyor. Bundan dolayı "namaz kılarlar" demekle, "namazı ikame ederler" demek arasında ne büyük fark vardır. Hakikatte din gayet büyük ve kudsi bir binadır. Ve bu binanın kerestesi, malzemeleri, şekli ve planı (yani şeriat) bizzat Allah'ın yaptığı ve koyduğu bütündür. Ona uygun olarak inşası, kurulup meydana gelmesi ve içinde saadetle yaşanması da insanlara aittir. Temsilen (benzetme yoluyla) diyebiliriz ki, bu binanın mimarı Allah, baş kalfası Peygamber, amelesi ümmettir. Bu binanın temeli kalplerin derinliklerinde atılacak ve ağızlardan taşacak, direği tek başına namazlarla hazırlanacak, düzlenecek ve cemaat ile görünme meydanına dikilecek, sonra üzerine diğer kısımları inşa edilecektir. Fakat şurası unu tulmayacaktır ki, bu bina cansız değil canlıdır. Bu, geçmişler tarafından bir kerre yapılmış olmakla sonradan gelenler, yalnız bunun içinde oturup kalacak değillerdir. O, bir canlı bünye gibi her gün yapılıp işletilecek, her gün büyüme ve inkişafına hizmet edilecektir. Bu bina ve direk benzetmesi bize İslâm'ın sosyal durumunu ve bu konumda namazın kıymet ve yerinin önemini anlatıyor. Hakikaten cemaatle namaz İslâm toplumunun direğidir ve bütün İslâmî teşkilatın binasıdır. Ve cemaatle namaz kılmak ve kıldırmak, o direği dikmektir. Tek başına kılınan namazlar da bu direğin hazırlanması ve düzlenmesidir. Dosdoğru, içi-dışı temiz ve muntazam olarak namaz kılmak, imanın büyüyerek bütün vücuttan fışkırması ve hayatın gidişatına muntazam ve doğru bir akış vermesidir. Bununla iç ve dış, mümkün olduğu kadar, temizlenir; kalp ve beden mümarese (alışma) ile kuvvetlendirilir. Herhangi bir kimsenin namazsız bulunduğu haliyle namazına devam ettiği halini karşılaştırırsanız, namazlı bulunduğu zamandaki ahlâkını, herhalde yükselmiş bulursunuz. "Muhakkak ki namaz kötü ve iğrenç şeylerden vazgeçirir." (Ankebût, 29/45) âyeti, bu gerçeği anlatır. Bu karşılaştırmadaki yanlışlıklar, ayrı ayrı şahısları mukayese etmekten doğar. Bazı hususta ahlâklı farz edilen namazsız, namazına devam ettiği zaman hiç şüphesiz ahlâk ve maneviyatça daha yükselir. Namazını kılan kimsenin hayatta en az dört kazancı vardır: Birincisi temizlik; ikincisi kalp kuvveti; üçüncüsü vakitlerin intizamı; dördüncüsü toplumsal düzelme. Bu faydalar, devam şartıyla, en resmî bir namazda bile vardır. Namazın büyük faydalarını hesap etmek mümkün değildir. Fakat en ufak ahlâkî faydası bilfiil büyüklenmeyi kırmak, kardeşliğe hazırlanmak, Allah rızası için iş yapmaya alışmaktır. Bunun için namazda giyinebileceği en güzel ve en temiz elbisesini giymek ve kendine gurur vermesi düşünülen bu hal içinde örtülecek nice

ayıpların bulunduğunu düşünüp, yüzünü yani alnını ve burnunu yerlere koyarak, kalbinde iman ettiği Allah huzurunda o kibir ve gururu kırarak defalarca secdeye kapanmak en mühim bir esastır. "Her cami(ye gidişiniz) de güzel elbisenizi alın." (A'râf, 7/31). Namazda özellikle secdenin kibre olan bu mühim tesiri dolayısıyledir ki, kibirliler en çok namazın secdesine itiraz ederler. O süslü elbiseler içinde alınlarını Allah rızası için yere koyma zorunluluğu onların kibir damarlarına, sinirlerine pek fena dokunur. "Şüphesiz bu, (Allah'a) saygı gösterenlerden başkasına ağır gelir." (Bakara, 2/45). Düşünmezler ki o süsler, o alınlar hep Allah'ın vergisidirler. Ve zamanı gelince o yağlı alınlar toza, toprağa karışacaktır. Hem o topraklar, o yerler o kadar hakaret edilmeye, devamlı olarak çiğnenmeye layık değildir. Zaman olur ki onlar için kanlar dökülür. Beşer hayatı oradan fışkırır ve onu fışkırtan Allah Teâlâ'dır. O süslere, o bedenlere emek vermiş birtakım Allah'ın kullarının da hakları geçmiştir. Şu hald
[30.09.2023 20:38] Annem: 2157 - İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselam) buyurdular ki: "İnsanlar yalnızlıktaki (mahzuru) benim kadar bilselerdi, hiçbir atlı tek başına bir gececik olsun yol yapmazdı."

Buhârî, Cihâd 135; Tirmizî, Cihâd 4, (1673).

2158 - Said İbnu'l- Müseyyeb (rahimehullah) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Şeytan tek başına olanla, iki kişi beraber olana sıkıntı verir. Eğer üç kişi olurlarsa onlara sıkıntı veremez."

Muvatta, İsti'zân 36, (2, 978).

2159 - Amr İbnu Şuayb an ebîhî an ceddihi (radıyallâhu anh) tarikinden naklediyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Bir atlı bir şeytandır, iki atlı iki şeytandır, üç atlı bir gruptur."

Muvatta, İsti'zân 25, (2, 978); Ebü Dâvud, Cihad 86, (2607); Tirmizî, Cihâd 4, (1674).

2160 - Ebü Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Bir sefere üç kişi beraber çıkınca birini emîr (başkan) yapsınlar."

Ebü Dâvud, Cihâd 87, (2609).

 ARKADAŞA YARDIM

2166 - Ebü Saîd (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Kimin yanında fazla hayvan varsa, onu hayvanı olmayana versin. Kimin de fazla azığı varsa onu azığı olmayana versin."

Resülullah, bazı mal çeşitlerini bu suretle saymaya devam etti. Öyle ki, bizden hiç kimsenin (yol sırasında) herhangi bir fazlalıkta hakkı olmadığı düşünvesine vardık."

Müslim, Lukata 18, (1728); Ebü Dâvud, Zekât 32, (1663).

2167 - Hz.Câbir (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselam) gazveye çıkmak arzu etti ve: "Ey Muhâcir ve Ensâr topIuluğu! Kardeşlerinizden öyleleri var ki ne malları var ne de aşîretleri. Herbiriniz, iki veya üç kişiyi yanına alsın" dedi."

(Hz. Câbir devamla der ki): "Bu tamim üzerine ben iki veya üç kişiyi yanıma aldım. (Yol boyu) devemde, diğerlerinin sırası gibi benim de bir (binme) sıram vardı."

2168 - Yine Hz. Câbir (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) yürüme sırasında geride kalır, (kafileye kavuşturmak için) zayıf hayvanı sürer, üzerindekini terkisine alır ve onlara dua ederdi."

Ebü Dâvud, Cihâd 103, (2639)
[30.09.2023 20:39] Annem: olduğu zemânlarda yapdıkları gibi, bu yolda da, nihâyetin hâlleri, başlangıçda gösterilir, tatdırılır. Bundan fazla yazmağa imkân bulamıyorum. Eğer buluşursak ve dinliyenlerin arzû ve hevesleri anlaşılırsa, inşâallahü teâlâ bu makâmlardan biraz bildirmek nasîb olur. İnsanları herşeye kavuşduran Allahü teâlâdır.

Sevdiklerimizden birkaçı için yazdıklarınız anlaşıldı. Bu fakîr, hepsinin kusûrunu bağışlıyorum. Allahü teâlâ, merhametlilerin en merhametlisidir. O afv buyurur. Fekat sevdiklerimize nasîhat buyurunuz ki, bir arada bulundukları veyâ uzakda oldukları zemân üzücü birşey yapmasınlar, hareketlerini değişdirmesinler! Ra’d sûresinin onikinci âyetinde meâlen, (İnsanlar gidişlerini bozmazlarsa, Allahü teâlâ da bunlara verdiği ni’metlerini değişdirmez. Allahü teâlâ bir millete cezâ vermek isteyince, bunu kimse durduramaz. Onların Allahü teâlâdan başka hâkimi yokdur) buyuruldu. Meyân Şeyh İlâhdâd için çok yazmışsınız. Bu yazı fakîre bir sıkıntı vermedi. Fekat, onun hâlini bozmasından dolayı pişmân olması lâzımdır. Hadîs-i şerîfde, (Pişmân olmak tevbedir) buyuruldu. Şefâ’atcı aramak da, tevbenin bir parçasıdır. Her ne olursa olsun, bu fakîr “rahmetullahi aleyh” afv etmekdeyim. Fekat, ne yapacağınızı siz bilirsiniz.

Serhend şehrinde yerleşmelisiniz. Muhabbet bağları ve aşk mektebindeki talebelik arkadaşlığı, ufak tefek şeylerle kopacak kadar gevşek değildir. Dahâ ne yazayım? Allahü teâlâ hepimize selâmet versin! Yüksek hocamın “rahmetullahi aleyh” kıymetli çocuklarına ve o şerefli evde bulunanların hepsine düâlar ederim.

Bu mektûbu hâzırladıkdan sonra, oradaki sevdiklerimizin yanıldıklarını ve afv olunduklarını dahâ açıklamayı düşündüm. Kısa yazılınca, anlaşılamayan yerleri kalabilir. Efendim! Yanlış işlerin afv edilebilmesi için, işleyenlerce bunların suç olduğunun bilinmesi lâzımdır. Bu işleri yapanların pişmân olması lâzımdır. Böyle olmazsa, afv etmek doğru olmaz.

Sığınağımız, kıymetli rehberimiz “kuddise sirruhül’azîz” burada bulunanların gözü önünde, bu makâmı Şeyh İlâhdâda bırakmış olduğunu yazıyorsunuz. Bu sözü incelemek lâzım gelmekdedir. Ona bırakmak demek, orada bulunanlara ve gelip gidenlere hizmet etmek ve bunların yimelerinden, içmelerinden bilgisi olmak demek ise, biz de böyle söylemekdeyiz. Yok eğer, orada bulunanları yetişdirmek ve şeyhlik makâmında oturmak demek ise, bu olamaz. Kendileri ile son buluşduğumda, bu fakîre dönerek, (Şeyh İlâhdâdın bizim tarafımızdan giderek, çalışmak istiyenlere vazîfe vermesini ve oradakilerin hâllerini bize bildirmesini uygun görür müsün? Bizim artık talebe yanına çıkacak ve onlara ders verecek ve hâllerini soracak gücümüz kalmadı) buyurmuşdu. Fakîr “rahmetullahi aleyh” bunun için bile duraklamışdım. Zarûret olduğu için, yalnız bu kadar yapması uygun görülmüşdü. Bu kadar bildirmek (Sefâret) vazîfesidir. Hele zarûret olunca, hiç bir üstünlük göstermez. Zarûret kadar izn verilir. Bu sefâret vazîfesi de, onların yaşadığı zemânda idi. Vefâtından sonra, tâliblere ders vermek ve hâllerini sormak hıyânet olur.

Süâl: Sığınağımızın, yüksek rehberimizin nisbeti değişmemişdir. Ya’nî artmamış ve azalmamış diyorsunuz.

Cevâb: Efendim! Tekmîl-i sınâ’at, telâhuk-ı efkâr iledir. Ya’nî san’atların ilerlemesi, fikrlerin, düşüncelerin birbirlerine eklenmesi ile olur. Sibeveyh tarafından kurulmuş olan Nahv bilgisi, sonra gelenlerin düşünceleri ile binlerce kat çoğalmışdır. Çoğalmadan, olduğu gibi kalması, noksanlık olur. Hâce Behâeddîn-i Nakşibend hazretlerinin nisbeti, hâce Abdülhâlık hazretleri zemânında yok idi “kaddesallahü sirrehümâ”. Her zemân da böyle olmuşdur. Bundan başka, yüksek hocamız Bâkî-billah hazretleri “rahmetullahi aleyh”, bu nisbeti olgunlaşdırmak istiyordu, temâm
[30.09.2023 20:39] Annem: Kefâretler

Ana Sayfa
Kefâretler
Kefâretler
İlgili
Kefaret kelimesi sözlükte “örten, gizleyen” anlamına gelir. Dini bir terim olarak ise, “işlenen bir kusur ve günahtan dolayı Allah Teala’dan af ve mağfiret dilemek niyetiyle yapılan, ceza özelliği de bulunan bir tür mali ve bedeni ibadet”tir.

Kefaretlerin sebebi, ya dinen yapılması gereken bir şeyin yapılmaması, ya da yapılmaması gereken bir şeyin yapılması şeklinde işlenen kusurlu davranışlar, hata ve günahlardır. Allah Teala bu hatalı ve kusurlu davranışlara karşılık olmak üzere yine ibadet nevinden bazı fiillerin işlenmesine ve bu sayede kulun kendini affettirmesine imkan tanımıştır. Bunun için de mükellefin kefaretleri Cenab-ı Hak tarafından kusur ve günahının affedilmesine vesile kılınması niyet ve arzusuyla yerine getirmesi esastır. Bu sayede Allah’ın bu kimsenin söz konusu kusurlu davranışını affetmesi umulur. Bu sebeple kefaretler yapılma niyet ve amacı itibariyle mükellefin ibadet sorumluluğu dahilinde bir konudur.

 


Öte yandan kefaretler, konuluş amacı itibariyle hem ibadet hem de ceza manası taşımakla birlikte mahiyeti itibariyle ibadet nevinden fiillerin bir veya birkaçından ibarettir. Fıkıh kitaplarında kefaretlerin ibadet ana grubunda yer alması, kefaretlerle yükümlü tutulmanın Allah’ın lutuf ve kereminin bir tezahürü olarak müslümanlara tanınan bir ayrıcalık ve imkan olarak nitelendirilmesi bu sebeplerledir.

Kur’an ve Sünnet’te belirtilen veya sadece Hz. Peygamber’in söz ve uygulamasıyla sabit olan kefaret nevileri olarak; orucu bozma, yemin, zıhar, hac yasaklarını ihlal, adam öldürme ve hayızlı kadınla cinsel temas sebebiyle gereken kefaretler sayılabilir.

İlgili
Hayızlı Kadınla Cinsi Münasebet Kefareti
7 Eylül 2021
Benzer yazı
Oruç Bozma Kefareti
7 Eylül 2021
Benzer yazı
Orucu Bozan Şeyler
3 Eylül 2021
Benzer yazı
in Kefâretler Tags: Kefâretler
Diğer Konular
Hayızlı Kadınla Cinsi Münasebet Kefareti
Hacda Tıraş Olma Kefareti
Adam Öldürmenin Kefareti
Zıhar Kefareti
Oruç Bozma Kefareti
[30.09.2023 20:41] Annem: Asya

Ana Sayfa
A
Asya
Rüyada Asya kıtasında bulunmak,hayatınızda birtakım değişikliklerin gerçekleşeceğine,fakat maddi açıdan pek gelişme olmayacağına işarettir.Ailenizle,arkadaşlarınızla ilgili,sosyal konularda refaha ulaşacağınız ancak,maddi açıdan pek gelişme yaşamayacağınıza işarettir.

 


in A
Diğer Konular
Azat
Azat etmek
Azık
Azil
Azmetmek
Azrail
[30.09.2023 20:42] Annem: ÂZÂD

Ana Sayfa
A
ÂZÂD
Kurtulmuş, serbest. İnsanoğlu, gönül verdiği şeyin kulu olur. Ârifler, Allahü teâlâdan başkasına kalblerini bağlamadıklarından, O’ndan başkasının kulu olmaktan âzâd olmuşlardır. Cenâb-ı Hakk’a tam anlamıyla kul olan, O’ndan başkasına kul olmaktan âzâd olur. (İbn-i Arabî)

İlgili
NAFAKA
9 Eylül 2021
Benzer yazı
ESÎR
9 Eylül 2021
Benzer yazı
Âzâd Olmak
9 Eylül 2021
Benzer yazı
in A, Â
Diğer Konular
Ayn Harfi
Ayn-el-Yakîn
AZÂB
Âzâd Etmek
Âzâd Olmak
AZAMET
AZÎM (El-Azîm)
AZÎMET
AZÎZ (El-Azîz)
AZÎZAN
Copyright 2021 by Maviay.co
[30.09.2023 20:42] Annem: Kardeşlerim! Merak etmeyiniz, Cevşen ve Evrad-ı Bahaiye bu defa dahi o dehşetli zehirin tehlikesine galebe etti; tehlike devresi geçti, fakat hastalık devam ediyor.

Umum kardeşlerime birer birer selâm ve selâmetlerine dua edip, şübhesiz makbul olan dualarını isterim. Ve İnebolu’da ve civarında hem çok hanımların, hem küçücük yavrularının Risale-i Nur’u yazmağa başlamalarını ve Kur’an dersini çok masumların almasını bütün ruh u canımızla tebrik ediyoruz.

اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى

Said Nursî
[30.09.2023 20:43] Annem: Elhasıl: Eğer İlahiyat ve usûlün bahis ve tasvirinde isen, şiddet ve kuvvet ve heybeti tazammun eden üslûb-u âlîden ayrılmamak gerektir.

Eğer hitabiyat ve iknaiyatta isen, zînet ve parlaklık ve tergib ve terhibi tazammun eden üslûb-u müzeyyeni elinden gelirse elden bırakma. Fakat gösteriş ve tasannu’ ve avamperestane nümayiş etmemek gerektir.

Eğer muamelât ve muhaverat ve âlet olan ilimlerde isen; vefa ve ihtisar ve selâmet ve selaset ve tabiîliği tekeffül eden ve sadeliğiyle cemal-i zâtiyeyi gösteren üslûb-u mücerrede iktisar et.

Bu mes’elenin hâtimesi: Kelâmın kanaat ve istiğnası ve asabiyeti ise makamın haricinde üslûbu aramamaktır. Şöyle ki: Mananın kametine göre bir üslûbu kestirmek istediğin vakit, dâhil-i makamda olan menbadan ve mevzuun fabrikasından lâakal kelâmın tazammun ettiği mevzuun veya kıssatın veya san’atın levazımının parça parçasından ve tevabiinin kıt’a kıt’asından bir üslûbu dikmek, zaruret olmadan harice medd-i nazar etmemek, tabir hata olmasa, harice boykotaj etmek ile elbette kelâmın kuvveti tezayüd
[30.09.2023 20:43] Annem: Asâ-yı Musa’dan İkinci Kısım
HÜCCETULLÂHİ’L-BÂLİĞA

RİSALESİ

Onbir Hüccet-i İmaniyedir

Bu risaleyi Ankara ehl-i vukufu çok takdir ettikleri gibi; bu defa da beraetimize ehemmiyetli bir sebeb ve küfr-ü mutlakı kıran en keskin ve yüksek ve kuvvetli bir hüccet-i katıa ve bürhan-ı bahirdir.

Said Nursî
[30.09.2023 20:44] Annem: kısmı ve ehl-i imanı, mütemadiyen günde beş defa onunla tecdid-i biat edip, ona dua-yı rahmet ve saadet edip, ona medih ve muhabbet etmiş olan Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm ile konuşacak ve konuşmuş ve Resul yapacak ve yapmış ve sair nev’-i beşere rehber yapacak ve yapmıştır.

İKİNCİ NÜKTELİ İŞARET:
Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm iddia-yı nübüvvet etmiş; Kur’an-ı Azîmüşşan gibi bir fermanı göstermiş ve ehl-i tahkikin yanında bine kadar mu’cizat-ı bahireyi göstermiştir. O mu’cizat, heyet-i mecmuasıyla, dava-yı nübüvvetin vukuu kadar vücudları kat’îdir. Kur’an-ı Hakîm’in çok yerlerinde en muannid kâfirlerden naklettiği sihir isnad etmeleri gösteriyor ki; o muannid kâfirler dahi mu’cizatın vücudlarını ve vukularını inkâr edemiyorlar. Yalnız, kendilerini aldatmak veya etba’larını kandırmak için, -hâşâ- sihir demişler.

Evet mu’cizat-ı Ahmediye’nin (A.S.M.) yüz tevatür kuvvetinde bir kat’iyyeti vardır. Mu’cize ise; Hâlık-ı Kâinat tarafından onun davasına bir tasdiktir, “Sadakte” hükmüne geçer. Nasılki sen bir padişahın meclisinde ve daire-i nazarında desen ki: “Padişah beni filan işe memur etmiş.” Senden o davaya bir delil istenilse; padişah “Evet” dese, nasıl seni tasdik eder. Öyle de, âdetini ve vaziyetini senin iltimasınla değiştirirse; “Evet” sözünden daha kat’î daha sağlam, senin davanı tasdik eder. Öyle de, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm dava etmiş ki: “Ben, şu kâinat Hâlıkının meb’usuyum. Delilim de şudur ki: Müstemir âdetini, benim dua ve iltimasımla değiştirecek. İşte parmaklarıma bakınız, beş musluklu bir çeşme gibi akıttırıyor. Kamer’e bakınız, bir parmağımın işaretiyle iki parça ediyor. Şu ağaca bakınız; beni tasdik için yanıma geliyor, şehadet ediyor. Şu bir parça taama bakınız; iki-üç adama ancak kâfi geldiği halde, işte ikiyüz-üçyüz adamı tok ediyor.” Ve hâkeza.. yüzer mu’cizatı böyle göstermiştir.

Şimdi, şu zâtın delail-i sıdkı ve berahin-i nübüvveti yalnız mu’cizatına münhasır değildir. Belki ehl-i dikkat için, hemen umum harekâtı ve ef’ali, ahval ve akvali, ahlâk ve etvarı, sîret ve sureti, sıdkını ve ciddiyetini isbat eder. Hattâ meşhur ülema-i Benî-İsrailiyeden Abdullah İbn-i Selâm gibi pek çok zâtlar, yalnız o Zât-ı Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın sîmasını görmekle, “Şu sîmada yalan yok, şu yüzde hile olamaz!” diyerek imana gelmişler.

Çendan muhakkikîn-i ülema, delail-i nübüvveti ve mu’cizatı bin kadar demişler; fakat binler, belki yüzbinler delail-i nübüvvet vardır. Ve yüzbinler yol ile yüzbinler muhtelif fikirli adamlar, o zâtın nübüvvetini tasdik etmişler. Yalnız Kur’an-ı Hakîm’de kırk vech-i i’cazdan başka, nübüvvet-i Ahmediyenin (A.S.M.) bin bürhanını gösteriyor.

Hem madem nev’-i beşerde nübüvvet vardır. Ve yüzbinler zât, nübüvvet dava edip mu’cize gösterenler, gelip geçmişler. Elbette umumun fevkinde bir kat’iyyet ile, nübüvvet-i Ahmediye (A.S.M.) sabittir. Çünki İsa Aleyhisselâm ve Musa Aleyhisselâm gibi umum resullere nebi dedirten ve risaletlerine medar olan delail ve evsaf ve vaziyetler ve ümmetlerine karşı muameleler; Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’da daha ekmel, daha câmi’ bir surette mevcuddur. Madem hükm-ü nübüvvetin illeti ve sebebi, Zât-ı Ahmedî’de (A.S.M.) daha mükemmel mevcuddur. Elbette hükm-ü nübüvvet, umum enbiyadan daha vâzıh bir kat’iyyet ile ona sabittir.

ÜÇÜNCÜ NÜKTELİ İŞARET:
Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın mu’cizatı çok mütenevvidir. Risaleti umumî olduğu için, hemen ekser enva’-ı kâinattan birer mu’cizeye mazhardır. Güya nasılki bir padişah-ı zîşanın bir yaver-i ekremi mütenevvi hediyelerle muhtelif akvamın mecmaı olan bir şehre geldiği vakit, her taife onun istikbaline bir mümessil gönderir; kendi taifesi lisanıyla ona “hoş-âmedî”
[30.09.2023 20:44] Annem: Said Nursî

* * *

(Emin ve Küçük Hüsrev Feyzi’nin bir fıkrasıdır)

Hizmet-i Kur’aniyede bizi sebkat eden sadık, hâlis, metin, vefakâr kardeşlerimizden mübarek Hüsrev ve Rüşdü gibi zâtlar, Risale-i Nur hâdimlerine, vazifelerinin makbuliyetine bir emare olarak ihsan olunan bereket hakkında müteaddid fıkralar yazmışlar. Biz de bu kardeşlerimizin fıkraları gibi, bu yakın zamanlarda beraber tezahür eden, gördüğümüz bazı hâdisatı kaydedeceğiz. Nümune için yalnız bir kısmını beyan ederiz.

Birisi şudur ki: Bu yakında Üstadımızla beraber kıra çıkmıştık. Çay yapılmasını, hem ikişer çay, hem üçer şekerle içilmesini emir buyurdular. Hepimiz, üçer şekerle ikişer çay içtik. Yalnız Emin kardeşimiz bir şeker kendisine noksan olarak içmiş. Akşam üzeri, Risale-i Nur’un menba-ı intişarı olan Üstadımızın odasına geldik. Emin, şeker kutusuna sarfolunan şekerleri koymak istemiş, fakat kutu sekiz şekerden fazla almamış. Emin “Fesübhanallah” der; onyedi şeker yerine kutu sekiz şekerle dolsun, diye taaccüb ettik. İşte bu vakıa, bize şuhud derecesinde kanaat verdi ki; bu sır Risale-i Nur’a, hâdimlerine bir inayet-i İlahiye ve bir iltifat-ı Rabbaniyedir.

İkincisi: Yine aynı günde ben, yani Mehmed Feyzi, evvelce yazıp Üstadıma teslim ettiğim Hücumat-ı Sitte Risalesi’ni bana vermek için sakladığı yerden ararken, fevkalme’mul bir surette bulunmaz. Birden o anda, âdetlerinin hilafına olarak hiç vuku’ bulmamış bir tarzda, bir hâdise zuhuruyla, gözlüklerini bırakarak merdiven tarafına müteveccih olurlar. Aynı vakitte Risale-i Nur’un intişarına ve hizmetine zarar vermek niyetiyle casus bir adamın merdivene doğru, zahiren ziyaret maksadıyla yürüdüğü görülür. Üstadın telaşlı olduğunu hisseder. Üstad, onun nazarını öteki hâdise-i bedeniyeye çevirir, ona der: “Görüyorsun ki ben mazurum, ziyareti başka güne bırak.” O da döner, gider. Hem Mehmed Feyzi, hem Hücumat-ı Sitte, hem başka işlerimiz o tecessüsten kurtuldu.

Evet Hücumat-ı Sitte saklandığı muayyen yerinde fevkalâde bir surette kaybolması, ehemmiyetli bir hâdisenin önünü aldı. Üstada ârız olan bu hilaf-ı âdet halet ve o risalenin muayyen yerinde bulunmaması, kat’iyyen tesadüfe hamledilmez. Bir hafta sonra o risaleyi hilaf-ı me’mul bir yerde bulduk. Üstadımın emriyle Emin kardeşime ehemmiyetli bir surette okudum. Üstad bize izahat veriyordu. O vakte kadar böyle mühim ve tesirli ders almamıştık. Demek bu iki mühim sırra binaen risale kendini göstermedi. İşte bu hâdise Risale-i Nur’un ihlaslı ve sadık şakirdleri her vakit bir hıfz u inayet altında ve daima himayet altında olduklarına şübhe bırakmıyor.

Üçüncüsü: Üstadımızın bir okka (yani kilo) peyniri vardı. Ekser günlerde o peynirden hoşuna gittiği için, bir-iki defa yiyordu. Hem bize de yediriyordu. Hem yemeksiz olduğu ekser vakitlerde ondan yediği halde, altı ay kadar devam ettiğini ve halen de, yüz dirhem kadar o peynirden bulunduğunu, ben -yani daimî hizmetçisi Emin- ve ben -yani talebesi ve hizmetçisi Küçük Hüsrev- yakînen görüp tasdik ediyoruz. Fakat bu hâdise-i bereketin ifşasından sonra, evvelce görünmeyen dibi görünmeye başladı, noksaniyetini gösterdi. Evet, bereket hususunda şâyan-ı hayret bir hâdisedir. Hem yarım kilo bir tereyağı, ekser günlerde fazlaca sarfolduğu halde, elli güne yakın devamı, şübhesiz bir bereket içine girmiş.

Yine aynen Ramazan Bayramında, Üstadın rızası olmadığı halde, Tahsin ve ben -yani Emin- bir kilo ince şeker getirmiştik. Ekserî yoğurt ve süt ve tatlı kabağa ve sair şeylere, bazan yirmi-otuz dirhem kadar kattıkları halde -iki aydan fazladır- o şekerden yüz dirhemden fazla kalması, elbette bereket sebebiyledir.

Hem bu havalideki şakirdler, herkes cüz’î-küllî hissetmiş ve itiraf ediyorlar ki: Risale-i Nur’a çalıştığımız zaman, hem rızkımızda bereket ve sühulet, hem kalbimizde bir
[30.09.2023 20:44] Annem: Esas: Muhakemesiz medeniyet, Kur’an kadına sülüs verdiği için âyeti tenkid eder. Halbuki hayat-ı içtimaiyede ekser ahkâm, ekseriyet itibariyle olduğundan; ekseriyet itibariyle bir kadın, kendini himaye edecek birisini bulur. Erkek ise, ona yük olacak ve nafakasını ona bırakacak birisiyle teşrik-i mesaî etmeye mecbur olur. İşte bu surette bir kadın, pederinden yarısını alsa, kocası noksaniyetini temin eder. Erkek, pederinden iki parça alsa, bir parçasını tezevvüc ettiği kadının idaresine verecek; kız kardeşine müsavi gelir. İşte adalet-i Kur’aniye böyle iktiza eder, böyle hükmetmiştir. (Haşiye-1)

Dördüncü Esas: Sanem-perestliği şiddetle Kur’an men’ettiği gibi, sanem-perestliğin bir nevi taklidi olan suret-perestliği de men’eder. Medeniyet ise, suretleri kendi mehasininden sayıp Kur’ana muaraza etmek istemiş. Halbuki gölgeli gölgesiz suretler, ya bir zulm-ü mütehaccir veya bir riya-yı mütecessid veya bir heves-i mütecessimdir ki, beşeri zulme ve riyaya ve hevaya, hevesi kamçılayıp teşvik eder. Hem Kur’an merhameten, kadınların hürmetini muhafaza için, hayâ perdesini takmasını emreder. Tâ hevesat-ı rezilenin ayağı altında o şefkat madenleri zillet çekmesinler. Âlet-i hevesat, ehemmiyetsiz bir meta’ hükmüne geçmesinler. 4(Haşiye-2) Medeniyet ise, kadınları yuvalarından çıkarıp, perdelerini yırtıp, beşeri de baştan çıkarmıştır. Halbuki aile hayatı, kadın-erkek mabeyninde mütekabil hürmet ve muhabbetle devam eder. Halbuki açık-saçıklık, samimî hürmet ve muhabbeti izale edip ailevî hayatı zehirlemiştir. Hususan suretperestlik, ahlâkı fena halde sarstığı ve sukut-u ruha sebebiyet verdiği şununla anlaşılır: Nasılki merhume ve rahmete muhtaç bir güzel kadın cenazesine nazar-ı şehvet ve hevesle bakmak, ne kadar ahlâkı tahrib eder. Öyle de: Ölmüş kadınların suretlerine veyahut sağ kadınların küçük cenazeleri hükmünde olan suretlerine hevesperverane bakmak, derinden derine hissiyat-ı ulviye-i insaniyeyi sarsar, tahrib eder.

İşte şu üç misal gibi binler mesail-i Kur’aniyenin herbirisi, saadet-i beşeriyeyi dünyada temine hizmet etmekle beraber hayat-ı ebediyesine de hizmet eder. Sair
[30.09.2023 20:45] Annem: “Ey tenbel pederler! Siz misiniz hayatımızın suğra ve kübrası? Siz misiniz şu şanlı ecdadımızla bizi rabteden rabıtamızın hadd-i evsatı? Heyhat!.. Ne kadar hakikatsız ve karıştırıcı ve müşagabeli bir kıyas oldunuz!”

İşte ey bedevi göçerler (ve ey inkılab softaları!) 23(*) Manzara-i hayal 24(Haşiye-1) üstünde gördünüz ki, şu büyük mitingde iki taraf da sizi protesto ettiler.

Cevablardan Bir Kısım
Öyle ise ben derim: Hakikaten sizin hârikulâde şecaate istidadınız vardır. Zira bir menfaat veya cüz’î bir haysiyet veya itibarî bir şeref için veya “Filan yiğittir.” sözlerini işitmek gibi küçük emirlere hayatını istihfaf eden veya ağasının namusunu isti’zam için kendini feda eden kimseler eğer uyansalar, hazinelere değer olan İslâmiyet milliyetine 25(Haşiye-2) yani üçyüz milyon İslâmın uhuvvetlerini ve manevî yardımlarını kazandıran İslâmiyet milliyetine, binler ruhu da olsa, acaba istihfaf-ı hayat etmezler mi? Elbette hayatını on paraya satan, on liraya binler şevkle satar
[30.09.2023 20:45] Annem: delil-ül inaye” ile anılan nizama ait âyetleri okuyamadı isen, sıfat-ı kelâmdan gelen Kur’an-ı Azîmüşşan’ın âyetlerine bak ki; insanları tefekküre davet eden bütün âyetleri şu delil-ül inayeyi tavsiye ediyorlar. Ve nimetleri ve faideleri sayan âyetler dahi, delil-ül inaye denilen o yüksek nizamın semerelerinden bahsediyorlar. Ezcümle: Bahsinde bulunduğumuz şu âyet اَلَّذِى جَعَلَ لَكُمُ اْلاَرْضَ فِرَاشًا وَالسَّمَاءَ بِنَاءً وَ اَنْزَلَ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَاَخْرَجَ بِهِ مِنَ الثَّمَرَاتِ رِزْقًا لَكُمْ cümleleriyle, o nizamın faidelerini ve nimetlerini koparıp insanlara veriyorlar.

Delil-i İhtiraî: Mezkûr âyetin Sâni’in vücud u vahdetine işaret eden delillerinden biri de, اَلَّذِى خَلَقَكُمْ وَالَّذِينَ مِنْ قَبْلِكُمْ cümlesiyle işaret ettiği “delil-i ihtiraî”dir. Delil-i ihtiraînin hülâsası şöyle izah edilebilir:

Cenab-ı Hak hususî eserlerine menşe’ ve kendisine lâyık kemalâtına me’haz olmak üzere, her ferde ve her nev’e has ve müstakil bir vücud vermiştir. Ezel cihetine sonsuz olarak uzanıp giden hiçbir nev’ yoktur. Çünki bütün enva’, imkândan vücub dairesine çıkmamışlardır. Ve teselsülün de bâtıl olduğu meydandadır. Ve âlemde görünen şu tegayyür ve tebeddül ile bir kısım eşyanın hudûsu, yani yeni vücuda geldiği de göz ile görünüyor. Bir kısmının da hudûsu, zaruret-i akliye ile sabittir. Demek hiçbir şeyin ezeliyeti cihetine gidilemez.

Ve keza ilm-ül hayvanat ve ilm-ün nebatatta isbat edildiği gibi, enva’ın sayısı ikiyüz binden ziyadedir. Bu nev’ler için birer âdem ve birer evvel-baba lâzımdır. Bu evvel-babaların ve âdemlerin daire-i vücubda olmayıp ancak mümkinattan olduklarına nazaran, behemehal vasıtasız kudret-i İlahiyeden vücuda geldikleri zarurîdir. Çünki bu nev’lerin teselsülü, yani sonsuz uzanıp gitmeleri bâtıldır. Ve bazı nev’lerin başka nev’lerden husule gelmeleri tevehhümü de bâtıldır. Çünki iki nev’den doğan nev’, alel’ekser ya akîmdir veya nesli inkıtaa uğrar. Tenasül ile bir silsilenin başı olamaz.

Hülâsa: Beşeriyet ve sair hayvanatın teşkil ettikleri silsilelerin mebdei en başta bir babada kesildiği gibi, en nihayeti de son bir oğulda kesilip bitecektir.

Evet şuursuz, ihtiyarsız, camid, basit olan esbab-ı tabiiyenin, bütün akılları hayrette bırakan o enva’ silsilelerinin icadına kabiliyeti olduğu daire-i imkândan hariçtir. Ve keza kudret mu’cizelerinden birer nakş-ı garib ve birer san’at-ı acib taşıyan o enva’ın ihtiva ettikleri efradın da ihtira’ ve yaradılışlarını o esbaba isnad etmek, yalnız bir muhalin değil, muhalâtın en hurafesidir. Binaenaleyh o silsileleri teşkil eden enva’ ile efrad, hudûs ve imkân lisanıyla, Hâlıklarının vücub-u vücuduna kat’î bir şehadetle şehadet ediyorlar.

S– Bütün silsilelerin Hâlık’ın vücub-u vücuduna kat’î şehadetleri gözönünde olduğu halde, bazı insanların madde ile maddenin hareketinin ezeliyeti cihetine zâhib olmakla dalalete düştüklerinin esbabı nedendir?

C– Kasd ve dikkatle değil, sathî ve dikkatsiz bir nazarla, muhal ve bâtıla, mümkin nazarıyla bakılabilir. Meselâ:

Bir bayram akşamı, gökte ay ve hilâli arayanlar içinde ihtiyar bir zât da bulunur. Bu zât, gökteki hilâli görmek için bütün kasd ve dikkatiyle nazarını göğe tevcih edip hilâli araştırmakla meşgul iken, gözünün kirpiklerinden uzanan ve gözünün hadekası üzerine eğilen beyaz bir kıl nasılsa gözüne ilişir. O zât derhal “Hilâli gördüm.” der. “İşte bu gördüğüm Ay’dır.” diye hükmeder.

İşte sathî ve dikkatsiz nazarlar bu gibi hatalara düştükleri gibi, yüksek bir cevhere ve mükerrem bir mahiyete mâlik olan insan, kasdı ve dikkati ile daima hak ve hakikatı ararken, bazan sathî ve dikk
[30.09.2023 20:46] Annem: Açılmış gül, öter bülbül, yüzünde var zarif bir tül

Yazılmış üstüne nurdan قَابَ قَوْسَيْنِ اَوْ اَدْنَى
Sana canın feda etmez mi senden hem görenler hak

Sözün hak, hem özün hak, hem mesleğin hak, hem makamın Kâ’be-tül Ulya.

يُرِيدُونَ لِيُطْفِؤُا نُورَ اللّهِ بِاَفْوَاهِهِمْ وَاللّهُ مُتِمُّ نُورِهِ وَلَوْ كَرِهَ الْكَافِرُونَ

Üstadım Efendim Hazretleri!

Ben, bu yazıları Risalet-ün Nur’un eli ve kalemi ve dili ile bu hakir kalbime ondan sıçrayan küçük bir kıvılcım parçasıyla yazdım. Kabulünü ve imdad ve ilhamın kesilmemesini rica eder ve hürmetle ellerinizden öper ve dualarınızı beklerim efendim.

Duanıza muhtaç talebeniz

Hasan Feyzi
(Rahmetullahi Aleyh
[30.09.2023 20:47] Annem: kudret mu’cizelerinden birer nakş-ı garib ve birer san’at-ı acib taşıyan o enva’ın ihtiva ettikleri efradın da ihtira’ ve yaradılışlarını o esbaba isnad etmek, yalnız bir muhalin değil, muhalâtın en hurafesidir. Binaenaleyh o silsileleri teşkil eden enva’ ile efrad, hudûs ve imkân lisanıyla, Hâlıklarının vücub-u vücuduna kat’î bir şehadetle şehadet ediyorlar.

S– Bütün silsilelerin Hâlık’ın vücub-u vücuduna kat’î şehadetleri gözönünde olduğu halde, bazı insanların madde ile maddenin hareketinin ezeliyeti cihetine zâhib olmakla dalalete düştüklerinin esbabı nedendir?

C– Kasd ve dikkatle değil, sathî ve dikkatsiz bir nazarla, muhal ve bâtıla, mümkin nazarıyla bakılabilir. Meselâ:

Bir bayram akşamı, gökte ay ve hilâli arayanlar içinde ihtiyar bir zât da bulunur. Bu zât, gökteki hilâli görmek için bütün kasd ve dikkatiyle nazarını göğe tevcih edip hilâli araştırmakla meşgul iken, gözünün kirpiklerinden uzanan ve gözünün hadekası üzerine eğilen beyaz bir kıl nasılsa gözüne ilişir. O zât derhal “Hilâli gördüm.” der. “İşte bu gördüğüm Ay’dır.” diye hükmeder.

İşte sathî ve dikkatsiz nazarlar bu gibi hatalara düştükleri gibi, yüksek bir cevhere ve mükerrem bir mahiyete mâlik olan insan, kasdı ve dikkati ile daima hak ve hakikatı ararken, bazan sathî ve dikkatsiz bir nazarla bâtıla bakar. O bâtıl da ihtiyarsız, talebsiz, davetsiz fikrine gelir. Fikri de çar-nâçar alır saklar, yavaş yavaş kabul ve tasdikine de mazhar olur. Fakat onun o bâtılı kabul ve tasdiki, bütün hikmetlerin mercii olan nizam-ı âlemden gaflet etmesinden ve madde ile hareketinin ezeliyete zıd olduğuna körlük gösterdiğinden ileri gelmiştir ki, şu garib nakışları ve acib san’at eserlerini esbab-ı camideye isnad etmek mecburiyetiyle o dalaletlere düşmüşlerdir.

Hüseyin-i Cisrî’nin dediği gibi, âsâr-ı medeniyetle müzeyyen ve bütün zînetlere müştemil bir eve giren bir adam, ev sahibini göremediğinden o zîneti, o esasatı, tesadüfe ve tabiata isnad etmeye mecbur olmuştur.

Kezalik nizam-ı âlemdeki bütün hikmetlerin, faidelerin tam bir ihtiyara ve şamil bir ilme ve kâmil bir kudrete yaptıkları şehadetten gaflet eden gafiller, sathî nazarlarınca, tesir-i hakikîyi esbab-ı camideye vermeye mecbur kalmışlardır.

Ey arkadaş! Cenab-ı Hakk’ın pek ince âsâr-ı san’atından ve pek yüksek acaib-i kudretinden sarf-ı nazar ederek, yalnız tabiat denilen şu âsâr ve esbabdan, en zahir olan in’ikas ve irtisam keyfiyetine bak. Meselâ: Bir âyineyi semaya karşı tuttuğun zaman semayı irtifaıyla, nakışlarıyla, yıldızlarıyla celbedip âyinede in’ikas ve irtisam ettiren illet-i müessirenin, âyinenin yüzündeki hâsiyet olduğuna kanaat hasıl edebilir misin? Hâşâ! Veyahut hakikatta bir emr-i vehmîden ibaret olan cazibe-i umumiyenin, Arz ile yıldızları şu boşlukta muntazam tahrik ve tedbirine illet-i müessire olarak telakki ve kabul edebilir misin? Hâşâ! Bunlar ancak şart ve sebeb olabilirler, illet-i müessire olamazlar.

Hülâsa: İnsan sathî ve gayr-ı kasdî bir nazarla bâtıl ve muhal bir şeye baktığı zaman, hakikî illetini bulamadığı takdirde, çar-nâçar sıhhatına veya inkârına kail olmakla kabul etmesi ihtimali vardır. Fakat talib ve müşteri sıfatıyla kasden ve bizzât dikkatle bakacak olursa, onların hikemiyat dedikleri o bâtıl mes’elelerden hiçbirisini de kabul etmez. Ancak bütün siyasîlerin hikmetini ve hükemanın akıllarını zerrelerde farzetmekle eblehane kabul eder.

S– Onların daima iftiharla bahsettikleri tabiat, nevamis ve kuva nedir ki, kendilerini onlarla iknaa çalışıyorlar?

C– Tabiat dedikleri şey, bir matbaadır, tâbi’ değildir. Tâbi’, ancak kudrettir. Kanundur, kuvvet değildir. Kuvvet ancak kudrettedir. Yahut nasılki bildiğimiz şeriat, insanlardan sudûr eden ef’al-i ihtiyariyeyi bir nizam ve bir intizam altına alıp tahdid eden kaidelerin hülâsas�
[30.09.2023 20:48] Annem: Aziz, sıddık kardeşlerim!

Size dört mes’eleyi beyan etmek kalbime ihtar edildi:

Birincisi: Hem lisan-ı hal, hem lisan-ı kal ile ve başka tezahüratlarla sorulan bir suale cevabdır.

Deniliyor ki: Madem Risale-i Nur hem kerametlidir, hem tarîkatlardan ziyade iman hakikatlarının inkişafında terakki veriyor ve sadık şakirdleri kısmen bir cihette velayet derecesindeler. Neden evliyalar gibi manevî zevkler ve keşfiyatlara ve maddî kerametlere mazhariyetleri görülmüyor; hem onun talebeleri de öyle şeyler aramıyorlar. Bunun hikmeti nedir?

Elcevab: Evvelâ sebebi, sırr-ı ihlastır. Çünki dünyada muvakkat zevkler, kerametler tam nefsini mağlub etmeyen insanlara bir maksad olup, uhrevî ameline bir sebeb teşkil eder, ihlası kırılır. Çünki amel-i uhrevî ile dünyevî maksadlar, zevkler aranılmaz. Aranılsa sırr-ı ihlası bozar.

Sâniyen: Kerametler, keşfiyatlar, tarîkatta sülûk eden âmi ve yalnız imanı taklidî
[30.09.2023 20:48] Annem: İ’lem Eyyühel-Aziz! İnsanların en büyük zulümlerinden biri de şudur ki: Büyük bir cemaatin mesaîsine terettüb eden hasenatı intac eden semeratı, bir şahsa isnad ve ona malederler. Bu zulümde bir şirk-i hafî vardır. Çünki bir cemaatin cüz’-i ihtiyarîsiyle kesbettikleri mahsulâtı bir şahsa atfetmek, o şahsın icad derecesinde hârikulâde bir kudrete mâlik olduğuna delalet eder. Hattâ eski Yunanîlerin ve Vesenîlerin ilaheleri, böyle zalimane tasavvurat-ı şeytaniyenin mahsulüdür.

İ’lem Eyyühel-Aziz! Zikreden adamın feyz-i İlahîyi celbeden muhtelif latifeleri vardır. Bir kısmı, kalb ve aklın şuuruna bağlıdır. Bir kısmı da şuursuz, yani şuurlara tâbi değildir. مِنْ حَيْثُ لاَ يَشْعُرُ husule gelir. Binaenaleyh gaflet ile yapılan zikirler dahi feyizden hâlî değildir.

İ’lem Eyyühel-Aziz! Cenab-ı Hak, insanı pek acib bir terkibde halketmiştir. Kesret içinde vahdeti, terkib içinde besateti, cemaat içinde ferdiyeti vardır. İhtiva ettiği a’zâ, havâss ve letaifin her birisi için müstakil lezzetler, elemler olduğu gibi; aralarında görülen sür’at-i teavün ve
[30.09.2023 20:49] Annem: İşte gel! Belâhet ve hamakatın nihayetsiz derecelerine bak ki: Yüz sahife ile tarif edilse ve hikmetleri beyan edilse ancak tamamıyla bilinecek derin ve geniş bir hakikat-ı meçhuleye bir nam takar; malûm bir şey gibi: “Bu budur.” der. Meselâ: Güneşin bir maddesi, elektrikle çarpmasıdır.

Hem birer irade-i külliye ve birer ihtiyar-ı âmm ve birer hâkimiyet-i nev’iyenin ünvanları bulunan ve “âdetullah” namıyla yâdedilen fıtrî kanunların birisine, hususî ve kasdî bir hâdise-i rububiyeti irca’ eder. O irca’ ile, onun nisbetini irade-i ihtiyariyeden keser; sonra tutar tesadüfe, tabiata havale eder. Ebucehil’den ziyade muzaaf bir echeliyet gösterir. Bir neferin veya bir taburun zaferli harbini bir nizam ve kanun-u askeriyeye isnad edip; kumandanından, padişahından, hükûmetinden ve kasdî harekâttan alâkasını keser misillü âsi bir divane olur. Hem meyvedar bir ağacın bir çekirdekten icadı gibi, bir tırnak kadar bir odun parçasından çok mu’cizatlı bir usta, yüz okka muhtelif taamları, yüz arşın muhtelif kumaşları yapsa; bir adam o odun parçasını gösterip dese: “Bu işler, tabiî ve tesadüfî olarak bundan olmuş.” O ustanın hârika
[30.09.2023 20:50] Annem: İşte istikbalde anlaşılacak bu ulvî hakikata işareten ve Küre-i Arz’ın vazifesindeki hareketine ve seyahatına îmaen ve semavî burçlar, Güneş itibariyle muattal ve misafirsiz olduklarına ve hakikî işleyen burçlar ise, Küre-i Arz’ın medar-ı senevîsinde bulunduğuna ve o burçlarda vazife gören ve seyahat eden Küre-i Arz olduğuna remzen عَلَى الثَّوْرِ وَالْحُوتِ demiştir.وَاللّهُ اَعْلَمُ بِالصَّوَابِ

Bazı kütüb-ü İslâmiyede sevr ve huta dair acib ve haric-i akıl hikâyeler, ya İsrailiyattır veya temsilâttır veya bazı muhaddislerin tevilâtıdır ki, bazı dikkatsizler tarafından hadîs zannedilerek Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’a isnad edilmiş.

رَبَّنَا لاَ تُؤَاخِذْنَا اِنْ نَسِينَا اَوْ اَخْطَاْنَا

سُبْحَانَكَ لاَ عِلْمَ لَنَا اِلاَّ مَا عَلَّمْتَنَا اِنَّكَ اَنْتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ

İKİNCİ SUAL: Âl-i Abâ hakkındadır.

Kardeşim; Âl-i Abâ hakkındaki cevabsız kalan sualinizin çok hikmetlerinden yalnız bir tek hikmeti söylenecek. Şöyle ki: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, giydiği mübarek abâsını, Hazret-i Ali (R.A.) ve Hazret-i Fatıma (R.A.) ve Hazret-i Hasan ve Hüseyn’in (R.A.) üstlerine örtmesi ve onlara bu suretle لِيُذْهِبَ عَنْكُمُ الرِّجْسَ اَهْلَ الْبَيْتِ وَيُطَهِّرَكُمْ تَطْهِيرًا âyetiyle dua etmesinin esrarı ve hikmetleri var. Sırlarından bahsetmeyeceğiz. Yalnız vazife-i risalete taalluk eden bir hikmeti şudur ki:

Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, gayb-aşina ve istikbal-bîn nazar-ı nübüvvetle otuz kırk sene sonra Sahabeler ve Tâbiînler içinde mühim fitneler olup kan döküleceğini görmüş. İçinde en mümtaz şahsiyetler, abâsı altında olan o üç şahsiyet olduğunu müşahede etmiş. Hazret-i Ali’yi (R.A.) ümmet nazarında tathir ve tebrie etmek ve Hazret-i Hüseyn’i (R.A.) ta’ziye ve teselli etmek ve Hazret-i Hasan’ı (R.A.) tebrik etmek ve musalaha ile mühim bir fitneyi kaldırmakla şerefini ve ümmete azîm faidesini ilân etmek ve Hazret-i Fatıma’nın zürriyetinin tahir ve müşerref olacağını ve Ehl-i Beyt ünvan-ı âlîsine lâyık olacaklarını ilân etmek için o dört şahsa kendiyle beraber “Hamse-i Âl-i Abâ” ünvanını bahşeden o abâyı örtmüştür
[30.09.2023 20:50] Annem: Evet çendan Hazret-i Ali (R.A.) halife-i bilhak idi. Fakat dökülen kanlar çok ehemmiyetli olduğundan ümmet nazarında tebriesi ve beraeti, vazife-i risalet hasebiyle ehemmiyetli olduğundan, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, o suretle onu tebrie ediyor. Onu tenkid ve tahtie ve tadlil eden Haricîleri ve Emevîlerin mütecaviz tarafdarlarını sükûta davet ediyor. Evet Haricîler ve Emevîlerin müfrit tarafdarları Hazret-i Ali (R.A.) hakkındaki tefritleri ve tadlilleri ve Hazret-i Hüseyn’in (R.A.) gayet feci ciğersûz hâdisesiyle Şîaların ifratları ve bid’aları ve Şeyheyn’den teberrileri, ehl-i İslâma çok zararlı düşmüştür.

İşte bu abâ ve dua ile Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, Hazret-i Ali (R.A.) ve Hazret-i Hüseyn’i (R.A.) mes’uliyetten ve ittihamdan ve ümmetini onlar hakkında sû’-i zandan kurtardığı gibi, Hazret-i Hasan’ı (R.A.) yaptığı musalaha ile ümmete ettiği iyiliğini vazife-i risalet noktasında tebrik ediyor ve Hazret-i Fatıma’nın (R.A.) zürriyetinin nesl-i mübareki, âlem-i İslâmda Ehl-i Beyt ünvanını alarak âlî bir şeref kazanacaklarını ve Hazret-i Fatıma (R.A.) اِنِّى اُعِيذُهَا بِكَ وَذُرِّيَّتَهَا مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ diyen
[30.09.2023 20:51] Annem: Hem nasılki o gecede Cenab-ı Hak tarafından اَلسَّلاَمُ عَلَيْكَ يَا اَيُّهَا النَّبِىُّ demesi, istikbalde yüzer milyon insanların her biri, her gün, hiç olmazsa on defa اَلسَّلاَمُ عَلَيْكَ يَا اَيُّهَا النَّبِىُّ demelerini âmirane iş’ar eder. Ve o selâm-ı İlahî, o kelimeye geniş bir nur ve yüksek bir mana verir. Öyle de: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın, o selâma mukabil اَلسَّلاَمُ عَلَيْنَا وَعَلَى عِبَادِ اللّهِ الصَّالِحِينَ demesi, istikbalde muazzam ümmeti ve ümmetinin sâlihleri, selâm-ı İlahîyi temsil eden İslâmiyete mazhar olmasını ve İslâmiyetin umumî bir şiarı olan mü’minler ortasındaki اَلسَّلاَمُ عَلَيْكَ وَ عَلَيْكَ السَّلاَمُ umum ümmet demesini raciyane, daiyane Hâlıkından istediğini ifade ve ihtar eder. Ve o sohbette hissedar olan Hazret-i Cebrail Aleyhisselâm, emr-i İlahî ile o gece اَشْهَدُ اَنْ لاَ اِلهَ اِلاَّ اللّهُ وَ اَشْهَدُ اَنَّ مُحَمَّدًا رَسُولُ اللّهِ demesi, bütün ümmet kıyamete kadar böyle şehadet edeceğini ve böyle diyeceklerini mübeşşirane haber verir. Ve bu mükâleme-i kudsiyeyi tahattur ile kelimelerin manaları parlar, genişlenir.

Bu mezkûr hakikatın inkişafında bana yardım eden garib bir halet-i ruhiyedir:

Bir zaman karanlıklı bir gurbette, karanlık bir gecede, zulmetli bir gaflet içinde, hal-i
[30.09.2023 20:51] Annem: * * *

(Sabri’nin fıkrasıdır)
Eyyühe-l Üstad-ül A’zam!

Bilhâssa dest ü damen-i mübareklerinizi bûs edip, her ân u zaman muhtaç bulunduğum daavat-ı üstadanelerini niyaz eylerim. Bir hafta evvel Süleyman Efendi kardeşim vasıtasıyla irsal buyurulan enva’-ı iltifatı şamil lütufname-i ekremîlerini, kemal-i meserretle alarak müftehiretle okudum. Bir fıkrasında tevafukat-ı gaybiye hakkındaki kanaat-ı âcizanem sual buyuruluyor. “Neam sadakte, Eyyühe-l Üstad-ül Muhterem” kelimeleriyle icabet ediyorum. Zira şu tevafukat-ı gaybiye-i acibe, bil’umum bahr-i muhit-i Nurun talebelerini ve hattâ talebelerin cemaat-ı müstemialarını mest ü hayran ve medyun-u secde-i şükran bırakmıştır. Nurların şu mu’ciznüma kerametlerini, ancak ve ancak mir’at-ı Muhammediye (A.S.M.) ile müşahede edebiliriz. Bu hakikatın diğer bir marifeti olan:

Âyinedir bu âlem, her şey Hak ile kaim
[30.09.2023 20:51] Annem: TARİH......   AÇIK HAVA MÜZESİ SEMERKAND

Orta Asya’nın en eski kentlerinden biri olan Semerkand’ın kuruluşu M.Ö. 400 yılına kadar (adı Marakanda) iner. Semerkand, Zerafşan ırmağının aşağı çığırına birkaç km uzaklıkta, deniz seviyesinden 320 m yükseklikte kurulmuştur. M.Ö. 329’da Büyük İskender’in işgâline uğrayan Semerkand; M.S. 6. yüzyılda Orta Asya Türkleri’nin, 8. yüzyılda Müslüman Arapların egemenliği altına girmiştir. İslâm devrinde şehir en parlak dönemini yaşamıştır. 

O dönemlerde Semerkand, Türkistan’ın en büyük yerleşme birimidir. Bu büyüklüğünü, coğrafî konumunun elverişli olmasına, verimli topraklara sâhip olmasına ve ticâret yollarının kesişme noktasında yer almasına borçludur. Cengiz Hân’ın istilâsından önce şehirde, 100.000 aile yaşamaktaydı. Buna göre de, Semerkand’ın nüfusunun 500 ile 600 bin dolayında olduğu söylenebilir. 1936 yılında 154.000 kişiyi barındıran Semerkand, 1993’de 566 000 kişiye ulaşmıştır. Cengiz Hân, 1220 yılında şehri yerle bir etmiştir. 1365’de Timur bu şehri devletinin başkenti yapmıştır. Semarkand’da çok sayıda tarihî eser bulunmaktadır. Medreseler, türbeler, külliyeler ve câmiler şehrin her tarafına yayılmıştır. 1437’de Uluğ Bey tarafından yaptırılan ve kalıntıları 1908’de ortaya çıkarılan Gözlemevi, Semerkand’ın geçmişte büyük bir bilim ve teknoloji şehri olduğunu ortaya koyar. Semerkand, Orta Asya’da İslâm sanatı ve medeniyetinin gerçek bir müzesi gibidir. Güremir denilen ve altın yaldızlı mavi kubbesiyle dikkati çeken Timur’un türbesi; Peygamberimiz’in yeğeni Hazret-i Abbas’ın küçük oğlu Hazret-i Kusem’in türbesi; Semerkand’a yarım saat uzaklıkta, Hertenk köyündeki İmam Buharî türbesi bunlardandır.

Kumlu Meydan’da 15 ve 17. asırlar arasında yapılmış üç önemli medrese vardır. Bunlardan ilki, 1417-1428 yıllarında yapılan Timur’un torununun adını alan Uluğ Bey Medresesi’dir. Medresenin kapısında; “Kadın, erkek bütün Müslümanlar’ın ilim tahsil etmesi farzdır.” diye yazılıdır.

Tarih ve Medeniyet 

ZEKÂ BULMACASI............15 ÖGRENCİ

Bir sınıfta 15 öğrenci var. Bu öğrenciler her gün 3 kişilik 5 sıra hâlinde yürüyüş yapıyorlar. Aynı öğrencilerin hiçbiri, aynı arkadaşla bir sıraya denk gelmeyecek şekilde, 7 gün nasıl dizilirler?                (Cevabı yarın)


30.09.2023 - Türkiye Takvimi - https://play.google.com/store/apps/details?id=turkiyetakvimi.takvim
[30.09.2023 20:51] Annem: • Turna Geçimi Fırtınası
'Allah’a karşı gelmekten sakının ve çocuklarınız arasında adaletli olunuz. Nasıl ki, onların size güzelce itaat etmeleri hoşunuza gider.' (Hadis-i Şerif)

Semerkand Takvimi
[30.09.2023 20:52] Annem: “Doğru ve emniyetli tâcir (kıyamet gününde) peygamber-ler, doğrular (sıddıklar) ve şehitlerle berâberdir.”
(Tirmizî, Büyu‘, 4, III, 515)
[30.09.2023 20:52] Annem: Veda Hutbesinden

Bismillâhirrahmânirrahîm

Ey insanlar! Sözümü iyi dinleyiniz. Bilmiyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada bir daha buluşamayacağım.

İnsanlar! Bugünleriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay ise, bu şehriniz (Mekke) nasıl mübarek bir şehir ise, canlarınız, mallarınız, namuslarınız da öyle mukaddestir; her türlü tecavüzden korunmuştur.

Ashabım! Muhakkak Rabb’inize kavuşacaksınız. O da sizi yaptıklarınızdan dolayı sorguya çekecektir. Sakın benden sonra eski sapıklıklara dönmeyiniz ve birbirinizin boynunu vurmayınız! Bu vasiyetimi, burada bulunanlar, bulunmayanlara ulaştırsın. Olabilir ki, burada bulunan kimse, bunları daha iyi anlayan birine ulaştırmış olur.

Ashabım! Kimin yanında bir emanet varsa, onu hemen sahibine versin. Biliniz ki, faizin her çeşidi kaldırılmıştır. Allah böyle hükmetmiştir. Ne zulmediniz ne de zulme uğrayınız.

Ashabım! Dikkat ediniz, Câhiliye’den kalma bütün âdetler kaldırılmıştır, ayağımın altındadır. Câhiliye devrinde güdülen kan davaları da tamamen kaldırılmıştır.

Ey müminler! Size iki emanet bırakıyorum, onlara sarılıp uydukça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emanetler, Allah’ın kitabı Kur’ân-ı Kerîm ve Peygamber’inin sünnetidir.

Semerkand Takvimi
[30.09.2023 20:52] Annem: O, göklerde de, yerde de (tek) Allah'tır. Sizin gizlinizi, açığınızı ve ne kazandığınızı bilir.
EN'ÂM Sûresi 3.Ayet
[30.09.2023 20:52] Annem: SALEVÂT-I ŞERÎFELER
Her gün Peygamber Efendimiz’e (s.a.v.) çokça salavât
okumalıdır. Bilhâssa salât-ı münciye, salât-ı nâriye ve
salât-ı fethiyye’ye devam edilmelidir. Herhangi bir sıkıntı
anında bunların hatmi yapılarak duâ edilirse, Cenâb-ı Hak
dilekleri kabul eder. Salât-ı Münciye’nin hatmi 1.000,
Salât-ı Nâriye’nin hatmi ise 4.444 defa okumaktır.
Salât-ı Münciye
Allâhümme salli ‘alâ seyyidinâ Muhammedin ve ‘alâ
âli seyyidinâ Muhammedin salâten tüncînâ bihâ min
cemî‘ıl-ehvâli ve’l-âfât. Ve tak¸î lenâ bihâ cemî‘al-hâcât.
Ve tütahhirunâ bihâ min cemî‘ıs-seyyi’ât. Ve terfe‘unâ
bihâ ‘ındeke a‘le’d-deracât. Ve tübelli¯unâ bihâ
aksa’l-¯âyât. Min cemî‘ıl-‡ayrâti fi’l-hayâti ve ba‘de’lmemât.
İnneke alâ külli şey’in kadîr.50
Salât-ı Fethiyye
Allâhümme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ
Muhammedini’l-fâtihı limâ u¯lika ve’l-‡âtimi limâ sebeka
nâsıri’l-hakkı bi’l-hakkı ve’l-hâdî ilâ sırâtıke’l-mükîm.
Ve ‘alâ âlihî hakka kadrihî ve mikdârihi’l-‘a€îm.51
Salât-ı Nâriye
Allâhümme salli salâten kâmileten ve sellim selâmen
tâmmen ‘alâ seyyidinâ Muhammedini’l-le◊î tenhallü
bihi’l-‘ukadü ve tenfericü bihi’l-kürabü ve tuk¸â
bihi’l-havâicü ve tünâlü bihi’r-ra¯âibü ve husnü’l-‡avâtimi
ve husnü’l-‡avâtimi ve yüsteska’l-¯amâmü
bi vechihi’l-kerîmi ve ‘alâ âlihî ve sahbihî fî külli
lemhatin ve nefesin bi ‘adedi külli ma‘lûmin lek.52...Daha az
[30.09.2023 20:54] Annem: (Ey insanlar!) Sizden cehenneme varmayacak hiç kimse yoktur. Rabbin için bu, kesin olarak hükme bağlanmış bir iştir. [Meryem Sûresi.71]
[30.09.2023 20:54] Annem: ALLAH, AŞIRI GİDENLERİ SEVMEZ
Yüce Allah insanı akıl ve irade ile donatmıştır. Fakat bu iradeye de sınırlar koymuş, onun haddi aşmasını yasaklamıştır:
“Bunlar, Allah’ın koyduğu sınırlardır. Bu sınırlara yaklaşmayın.” (Bakara,2/187);“Ancakaşırıgitmeyin.ÇünküAllahaşırıgiden- leri sevmez.” (Bakara, 2/190) Zira sınırsız özgürlük olamaz. Bu husus, evrensel bir hukuk kuralıdır.
Allah insanın haddi aşması durumunda onu ”elem dolu bir azap”la (Bakara, 2/178) uyarmıştır. Cennete yerleştirdiği Âdem’e sınır koymuş (Bakara, 2/35), ilahi ikaza uymayıp sınırı aştığı için de yeryüzüne indirmiş, ayrıca hadlerini aşan kavimlerin de kalplerini mühürlemiştir. (Yunus, 10/74)

DİNÎ KAVRAMLAR
MÜRTED
“Mürted”, dinden çıkan kimse demektir. Bir kimse iman esaslarından birini veya daha fazlasını inkâr eder, kabul etmez veya dinî hükümleri, helal ve haram- ları, emir ve yasakları, öğüt ve tavsiyeleri beğenmez, küçümser, alaya alır veya reddederse irtidat etmiş, dinsiz, kâfir olmuş olur. Kur’an’da Mâide sûresinin 54. ayetinde irtidat eden kimseden söz edilmektedir.

ÖZLÜ SÖZ
Ey Müslüman, sen güzellik Yusuf’usun, bu âlem de kuyudur. Seni oradan selamete çıkarıp huzura kavuşturacak ip de Allah’ın emrine sabır ve teslimiyettir. (Mevlâna)
[30.09.2023 20:56] Annem: Dinlerine uymadikça yahudiler de hiristiyanlar da asla senden razi olmayacaklardir De ki: Dogru yol, ancak Allah'in yoludur Sana gelen ilimden sonra onlarin arzularina uyacak olursan, andolsun ki, Allah'tan sana ne bir dost ne de bir yardimci vardir (BAKARA/120)

Ibrahim'in dininden kendini bilmezlerden baska kim yüz çevirir? Andolsun ki, biz onu dünyada (elçi) seçtik, süphesiz o ahirette de iyilerdendir (BAKARA/130)

Dinde zorlama yoktur Artik dogrulukla egrilik birbirinden ayrilmistir O halde kim tâgutu reddedip Allah'a inanirsa, kopmayan saglam kulpa yapismistir Allah isitir ve bilir (BAKARA/256)

Allah nezdinde hak din Islâm'dir Kitap verilenler, kendilerine ilim geldikten sonradir ki, aralarindaki kiskançlik yüzünden ayriliga düstüler Allah'in âyetlerini inkâr edenler bilmelidirler ki Allah'in hesabi çok çabuktur (AL-İ İMRAN/19)

Göklerde ve yerdekiler, ister istemez O'na teslim oldugu halde onlar (ehl-i kitap), Allah'in dininden baskasini mi ariyorlar? Halbuki O'na döndürüleceklerdir (AL-İ İMRAN/83)

Kim, Islâm'dan baska bir din ararsa, bilsin ki kendisinden (böyle bir din) asla kabul edilmeyecek ve o, ahirette ziyan edenlerden olacaktir (AL-İ İMRAN/85)

Yahudilerden bir kismi kelimeleri yerlerinden degistirirler, dillerini egerek, bükerek ve dine saldirarak (Peygambere karsi) "Isittik ve karsi geldik", "dinle, dinlemez olasi", "râinâ" derler Eger onlar "Isittik, itaat ettik, dinle ve bizi gözet" deselerdi süphesiz kendileri için daha hayirli ve daha dogru olacakti; fakat küfürleri (gerçegi kabul etmemeleri) sebebiyle Allah onlari lânetlemistir Artik pek az inanirlar (NİSA/46)

Süphe yok ki münafiklar cehennemin en alt katindadirlar Artik onlara asla bir yardimci bulamazsin (NİSA/145)

Ey ehl-i kitap! Dininizde asiri gitmeyin ve Allah hakkinda, gerçekten baskasini söylemeyin Meryem oglu Isa Mesîh, ancak Allah'in resûlüdür, (o) Allah'in, Meryem'e ulastirdigi "kün: Ol" kelimesi(nin eseri)dir, O'ndan bir ruhtur (O'nun tarafindan gönderilmis, yahut teyit edilmis, yahut da Cebrail tarafindan üfürülmüs bir ruhtur) Su halde Allah'a ve peygamberlerine iman edin "(Tanri) üçtür" demeyin, sizin için hayirli olmak üzere bundan vazgeçin Allah ancak bir tek Allah'tir O, çocugu olmaktan münezzehtir Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur Vekil olarak Allah yeter (NİSA/171)

Les, kan, domuz eti, Allah'tan baskasi adina bogazlanan, bogulmus, (tas, agaç vb ile) vurulup öldürülmüs, yukaridan yuvarlanip ölmüs, boynuzlanip ölmüs (hayvanlar ile) canavarlarin yedigi hayvanlar -ölmeden yetisip kestikleriniz müstesna- dikili taslar (putlar) üzerine bogazlanmis hayvanlar ve fal oklariyle kismet aramaniz size haram kilindi Bunlar yoldan çikmaktir Bugün kâfirler, sizin dininizden (onu yok etmekten) ümit kesmislerdir Artik onlardan korkmayin, benden korkun Bugün size dininizi ikmal ettim, üzerinize nimetimi tamamladim ve sizin için din olarak Islâm'i begendim Kim, gönülden günaha yönelmis olmamak üzere açlik halinde dara düserse (haram etlerden yiyebilir) Çünkü Allah çok bagislayici ve esirgeyicidir (MAİDE/3)

Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse (bilsin ki) Allah, sevdigi ve kendisini seven müminlere karsi alçak gönüllü (sefkatli), kâfirlere karsi onurlu ve zorlu bir toplum getirecektir (Bunlar) Allah yolunda cihad ederler ve hiçbir kinayanin kinamasindan korkmazlar (hiçbir kimsenin kinamasina aldirmazlar) Bu, Allah'in, diledigine verdigi lütfudur Allah'in lütfu ve ilmi genistir (MAİDE/54)

Ey iman edenler! Sizden önce kendilerine Kitap verilenlerden dininizi alay ve oyun konusu edinenleri ve kâfirleri dost edinmeyin Allah'tan korkun; eger müminler iseniz (MAİDE/57)

Dinlerini bir oyuncak ve bir eglence edinen ve dünya hayatinin aldattigi kimseleri (bir tarafa) birak! Kazandiklari sebebiyle hiçbir nefsin felâkete dûçar olmamasi için Kur'an ile nasihat et O nefis için Allah'tan baska ne dost vardir, ne de sefaatçi O, bütün varini fidye olarak verse, yine de ondan kabul edilmez Onlar kazandiklari (günahlar) yüz
[30.09.2023 20:56] Annem: Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm), ruhsat ifade eden bir amelde bulunmuştu. Bazılarının bundan kaçındıklarını işitti. Bunun üzerine Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir hutbe okudu: Âdeti vechile Cenâb-ı Hakk'a hamd ve senâda bulunduktan sonra şöyle buyurdu: "Allah için söyleyin, bazıları benim yaptığım şeyi beğenmeyip, kaçınıyorlarmış, doğru mudur bu? Allah'a yeminle söylüyorum, ben Allah'ı onlardan çok daha iyi biliyorum. Allah'tan duyduğum korku da onların duyduklarından çok daha fazladır." 
Buhârî, İ'tisam 5, Edeb 72; Müslim, Fedâil 127, (2356).
[30.09.2023 20:56] Annem: Ey iman edenler! Eğer siz ancak Allah’a kulluk ediyorsanız, size verdiğimiz rızıkların iyi ve temizlerinden yiyin ve Allah’a şükredin. [Bakara Sûresi.172]
[30.09.2023 20:56] Annem: “Allah’ım! Günahlarımızı, yaptığımız haksızlıklarımızı, saçmalıklarımızı, bilerek ve ciddi olarak yaptıklarımızı bağışla, bunların hepsi bizde mevcuttur.” (Hâkim, Deavât, No:1916)
[30.09.2023 20:57] Annem: Başarı tatlı dille elde edilir. Hırçın kimse daima sıkıntı çeker.[Sadi Şirazî]
[30.09.2023 20:58] Annem: AZAMET

1. Büyüklük, Cenâb-ı Hakk'ın büyüklüğü. Kibriyâ, üstünlük ve azamet bana mahsustur. Bu ikisinde bana ortak olanı Cehennem'e atarım, hiç acımam. (Hadîs-i Kudsî-Ebû Dâvûd) (Kıyâmet günü) Allahü teâlâ buyurur ki  "İzzetim, kibriyâm, azametim ve celâlim hakkı için yemin ederim ki ben "Lâ ilâhe illallah" diyenleri (Cehennem'den) muhakkak çıkaracağım. (Hadîs-i şerîf-Müslim) Allahü teâlânın mahlûkâtı üzerinde ne kadar çok düşünürsen O'nun azamet ve kudretini o nisbette iyi anlarsın. (İmâm-ı Gazâlî) 2. Kibirlenmek, insanları küçük görmek. Yalan söyleyen, hîlekârlık yapan, insanları aldatan, zulmeden, haksızlık yapan, din kardeşlerine yardım etmeyen, azamet satan, yalnız kendi çıkarlarını düşünen bir kimse, ne kadar ibâdet ederse etsin hakîki müslüman sayılmaz. (Hadimî)
[30.09.2023 20:58] Annem: Behlül

A. Hayırlı işlere koşan, cömert

 

    Kısaltmalar:
    A. Arapça,
    F. Farsça,
    FR. Fransızca,
    IB. İbranice,
    İ. İtalyanca,
    Moğ. Moğolca,
   T. Türkçe,
    Y. Yunanca,
    E.T. Eski Türkçe
[30.09.2023 20:59] Annem: Müezzinlik bidat midir? Hz. Peygamber zamanında müezzinler var mıydı?

Hz. Peygamber (s.a.s.)’in döneminde müezzinlikleri ile meşhur olmuş sahabiler vardı. Bilali Habeşi; Abdullah b. Ümmi Mektum, Sa’d el-Karazi ve Ebu Mahzura (Semure b. Mi’yer) bunlardandır (İbn Mace, Ezan, 2. Nesai, Ezan, 5, 6). Dolayısıyla müezzinlik bidat olarak nitelenemez. Aksine sünnettir.
[30.09.2023 21:00] Annem: 28 
RAMAZAN GÜNLÜKLERİ-II
zaman sağ elimizde bir sabır kitabı bulunmalıdır. Sabır, Müs-
lüman’ın yüreğinde öyle bir ışık yakacaktır ki, o nereye dönse 
onu çevreleyen ve saran bu ışık hâlesi de o yana dönecek ve 
önünü aydınlatacaktır. Böylece Müslüman, önünde yürüyen 
kader çizgisinin gerisini ve ilerisini bu ışıkla görecektir. Sabrın 
zekâtı cihaddır. Cihad, sabrın dinamiğidir. Müslüman sabrı, 
pasif sabırlardan, Müslüman’ın tevekkülü ölü tevekküllerden 
değildir. Müslüman’ın sabrı bir doğum sancısı gibi yeni bir 
dünyaya gebedir. Onun sabrı geçmişin yükü altında ezilmiş 
ve kıvrılmış olma suskunluğu değil, geleceğe hamile olan bir 
güven direnişidir. Cihad sabrı, ahlakın bir bölümü olan sab-
rın içinde onu arıtan bir nevi aksiyon özüdür. Bir nevi içtimaî 
sabırdır. Kur’an’ın imandan ayırmayarak öğütlediği sabırdır 
bu. Biz ki, sabırlıların mirasçısıyız. Biz ki, sabrın mucizesi 
Kur’an’la öğünenleriz… Dağın çekemediği ulu bir sabrın so-
rumluluğunu yüklenmişiz. Mekke’de, Taif’te ve Uhud’da sab-
rın destan kahramanı son Peygamber’in sabır dersinden bir 
ders almış mıyız?26
Diriliş şairi ve yazarının bu muhteşem sabır yazısı üzerine 
bir şeyler yazmaya elim varmıyor, ancak şu cümlesine tekrar 
dikkat çekmek isterim. “Bir iş bir dakika önce olmaz, bir da-
kika sonraya da kalmaz. İşte sabır, bu kader sırrına ermektir”. 
Bu cümleyi düşünelim ve iftar sofrasında o bir dakikayı bek-
lerken orucun bizi içine çektiği “sabır eğitimi”ni doya doya 
yaşamaya çalışalım.
26 S. Karakoç, Kıyamet Aşısı, s. 10-12
RAMAZAN GUNLÜKLER -II.indd 28 27.04.2019 00:11:19
[30.09.2023 21:01] Annem: ALLAH'A İMAN
∙∙∙ 9 8 ∙∙∙
le buyurulur: “O, dilediğini bağışlar, dilediğine de azap 
eder. Göklerde, yerde ve ikisinin arasında ne varsa hepsi-
nin mülkiyeti Allah’a aittir. Sonunda dönüş sadece O’na 
olacaktır.”115
IV. HABERÎ SIFATLAR
Sadece nasslarda, yani Kur’ân-ı Kerim âyetleriyle hadis 
rivayetlerinde yer alan sıfatlara haberî sıfatlar denir. Me-
selâ Cenâb-ı Hakk’a nispet edilen “el, yüz, göz; gelmek, 
yukarıdan inmek” gibi kavramlar. Yaratılmışlara özgü bu 
tür muhtevaların Allah’a nispet edilmesi -sistematik açı-
dan bakıldığı takdirde- mümkün değildir. Önce şunu ifa-
de etmeliyiz ki Kur’ân-ı Kerim’in ilk muhataplarını teşkil 
eden Araplar çeşitli putlara tapan topluluklardan oluşu-
yordu. Onların zihinlerindeki tanrı cisme bürünmüş bir 
varlıktı. “İnsanlara kendi akılları ve kavrayışları doğrul-
tusunda hitap ediniz.” özdeyişine paralel olarak Kur’ân-ı 
Kerim’de yer alan beyanlar bazen muhatabın anlayış bi-
rikimiyle bağlantılı olmuştur. On dört asırlık İslâm tarihi 
boyunca bu dini benimseyen çok farklı kavimler de dinin 
ilk muhataplarından çok farklı değildir.
Bu yaklaşıma şunu da eklemeliyiz ki İslâmiyet tevhit di-
nidir yani Allah Teâlâ’nın zatında ve sıfatlarında kimse-
ye, kimsenin de O’na benzemediğini prensip edinen bir 
dindir. Bilindiği üzere bu dine giriş “kelime-i tevhid” ile 
başlar. Günde beş defa okunan her bir ezanda altı defa 
“Allâhüekber”, iki defa kelime-i şehâdet ve bir defa keli-
me-i tevhid tekrar edilir. Namazlarda da benzer cümleler 
sıkça okunur. Allâhüekber, “Allah yücedir, en yücedir.” 
anlamına gelir. Bu sebeple İslâm dininde yaratanla yara-
tılan arasında herhangi bir benzerliğin kurulması müm-
115 el-Mâide 5/18.
ALLAHA İMAN.indd 98 12.03.2015 09:09:00
[30.09.2023 21:01] Annem: Ravi: Ebu'l-Bahteri (ra)
Resulullah (sav)'ı dinleyen bir zatın bana anlattığına göre Resulullah demiştir ki: "İnsanlar, günahları çoğalmadıkça helak olmayacaklardır."

Bu hadisin yer aldığı kitaplar: Ebu Davud, Melahim 17, (4347)

Hadisin Açıklaması:
1- Hadiste, sahabi müphem kalmış ise de, İbnu Cerîr et-Taberî'nin tefsirinde Abdullah İbnu Mes'ud olduğu belirtilmiştir. Hadisin bu ikinci veçhinde, Abdullah bu hadisi Resûlullah'tan nakledince, "Bu nasıl olur?" diye sorulmuş, o da şu ayeti okumuştur: (Meâlen:) "Kendilerine azabımız geldiği zaman çağırışları "Biz hakikaten zalimlerdendik" demelerinden başka (birşey) olmadı" (A'raf 7).

2- Hadiste, özür fiilinin iki farklı kullanışı sebebiyle ravinin tereddüdüne yer verilmiştir. Ancak mânaya farklılık tesir etmemektedir
[30.09.2023 21:01] Annem: 23- İman Ehlinin İmanda Birbirlerinden Farklı Oluşları ve Yemenlilerin Bu Husustaki Üstünlüğü Bâbı

190- Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet etti.

(Dedi ki); Bize Ebû Üsâme rivâyet etti. H.

Bize İbn Nümeyr de rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize babam rivâyet eyledi. H.

Bize Ebû Küreyb rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize İbn İdris rivâyet eyledi bunların hepsi İsmail b. Ebî Hâlid'den rivâyet ettiler. H.

 (Yine) Bize Yahya b. Habib el-Hârisî rivâyet etti. Bu söz onundur.

(Dedi ki): Bize Mu'temir, İsmail'den rivâyet etti. İsmail Şöyle dedi: Kays'i Ebû Mes'ud'dan rivâyet ederken dinledim.

Dedi ki:

— Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) eliyle Yemen tarafına işaret ederek:

«Bana bakın! İmân su taraftadır. Sertlik ve katı kalblilik de develerin kuyrukları dibindeki yaygaracılarda, şeytanın iki boynuzunun doğduğu yerdeki Rabia ve Mudar kabilelerindedir.» buyurdular.

191- Bize Ebû'r-Rabî' ez-Zehrânî rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Hammâd haber verdi.

(Dedi ki): Bize Eyyûb rivâyet ettit

(Dedi ki): Bize Muhammed, Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti. Ebû Hüreyre şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Yemenliler geldi. Onlar kalben nazik insanlardır. İman Yemen'li, dîn anlayışı Yemen'li, hikmet de Yemen'lidir.» buyurdular.

192- Bize Muhammed b. el-Müsennâ rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize İbn Ebî Adiy rivâyet etti. H.

Bana Amru'n-Nâkıd da rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize İshâk b. Yusuf el-Ezrak rivâyet etti. Bunların her ikisi, İbn Avn'dan , o da Muhammed'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet ettiler. Ebû Hüreyre: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu» diyerek bu hadisin mislini rivâyet etmiş.

193- Bana Amru'n-Nâkıd ile'Hasen el-Hulvânî rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Ya'kub —ki İbn İbrahim b. Sa'd'dır— rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Ebû Salih, A'rac'dan naklen rivâyet etti.

Dedi ki: Ebû Hüreyre şunları söyledi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Size Yemenliler geldi. Onlar yumuşak kalbli ve nâzik gönüllü zevattır. Fıkıh Yemen'li, hikmet de Yemen'lidir.» buyurdular.

194- Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti.

Dedi ki: Mâlik'e Ebû'z Zinâd'dan dinlediğim, onun da el-A'rac'dan, onun da Ebû Hüreyre'den naklettiği şu hadisi okudum: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Küfrün başı şark tarafındadir. Kendini beğenme, büyüklerime at ve deve sahibi olan yaygaracı bedevilerde, vakar ise koyun sahiblerindedir.» buyurmuşlar.

195- Yahya b. Eyyûb ile Kuteybe ve İbn Hucr, İsmail b. Ca'fer'den rivâyet ettiler. İbn Eyyûb dedi ki: Bize İsmail rivâyet etti.

Dedi ki: Bana el-Alâ' , babasından, o da Ebû Hüreyre'den naklen haber verdi ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«İmân Yemenlidir; küfür şark tarafında, vakar koyun sahihlerinde, kendini beğenme ve riya da yaygaracılarda at ve deve sahiblerindedir.» buyurmuşlar.

196- Bana Harmeletü'bnü Yahya rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize İbn Vehb haber verdi.

Dedi ki: Bana Yunus, İbn Şihâb’dan rivâyet etti. Demiş ki: Bana Ebû Selemete'bnü Abdîrrâhmân haber verdi ki, Ebû Hüreyre şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i:

«Kendini beğenme ve büyüklerime yaygaracı bedevilerde, vakar ise koyun sahiblerindedir.» buyururken işittim.

197- Bize Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimî rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Ebû’l-Yemân haber verdi.

(Dedi ki): Bize, Şuayb Zühri' den bu isnadla bu hadisin benzerini haber verdi: «İmân Yemenlidir. Hikmet de Yemenlidir.» ifadesini de ziyâde etti.

198- Bize Abdullah b. Abdirrahman rivâyet etti:

(Dedi ki): Bize Ebû'l-Yemân, Şuayb'dan, o da Zühri'den naklen haber verdi.

(Dedi ki): Bana Saidü'bnü'l Müseyyeb rivâyet etti ki, Ebû Hüreyre şöyle dedi: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Yemenliler geldi. Onların gönülleri nâzik, kalbleri yumuşaktır. İmân Yemen'li, hikmet de Yemen'lidir. Vakar koyun sahihlerinde, övünmek ve büyüklenmek yaygaracı
[30.09.2023 21:01] Annem: Bir adam, Resulullah (sav)'a gelerek alış-verişte aldatıldığını söyledi. Resulullah (sav) kendisine: "Alış-veriş yaptığın kimseye; Aldatmaca yok! de" buyurdu. 
Kaynak: Buhari, Büyu 48, İstikraz 19, Husümat 3, Hiyel 7; Müslim, Büyu 48, (1533); Ebu Davud, Büyu 68, (3500); Tirmizi, Büyu 28 (1250); Nesai, Büyu 51; Muvatta, Büyu 98
Rivayet: İbnu Ömer
[30.09.2023 21:02] Annem: KABİR ZİYARETİ VE BU ZİYARETTE NE DENİLECEĞİ

581: Büreyde (Allah Ondan razı olsun)'den rivayet edildiğine göre Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: “Kabirleri ziyaret etmenizi yasaklamıştım, artık şimdi ziyaret edebilirsiniz.” (Müslim, Cenaiz 106)

582: Aişe (r. anha) şöyle demiştir: Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem) Aişenin yanında kaldığı gecelerin sonuna doğru Baki mezarlığına giderek şöyle derdi:

“Selam size ey mü’minler diyarı. Yarın için başınıza geleceği söylenen şey yani ölümle karşılaştınız. İnşaallah biz de yakında aranıza katılacağız. Allah’ım Baki ul-Gargad mezarlığında yatanları bağışla.” (Müslim, Cenaiz 102)

583: Büreyde (Allah Ondan razı olsun) şöyle demiştir: Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) ashabına kabristana gittikleri zaman şöyle dua etmelerini öğretirdi:

“Selam size bu kabirde yatan mü’minler ve müslümanlar, inşaallah bizde peşinizden geleceğiz. Allah’ın bizi de sizi de bağışlamasını dilerim.” (Müslim, Cenaiz 104)

584: İbni Abbas (Allah Onlardan razı olsun) şöyle demiştir: Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem) Medine’de bazı kabirlere uğradı ve onlara dönerek şöyle buyurdu:

“Ey bu kabirlerde yatanlar size selam olsun. Allah sizi de bizi de bağışlasın. Siz bizden önce gittiniz, biz de peşinizden geleceğiz.”
[30.09.2023 21:02] Annem: Âişe radıyallahu anhâ şöyle dedi:

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem rahatsızlık gibi bir sebeple gece namazı kılamadığında, ertesi gün on iki rek’at namaz kılardı.

Müslim, Müsâfirîn 140
[30.09.2023 21:02] Annem: “Allah’ım! Hidayet ettiğin kimselerle birlikte bana da hidayet et, afiyet verdiğin kimselerle birlikte bana da afiyet ver, yüz çevirdiğin kimselerden benim de yüz çevirmemi nasip eyle.”

İbn Hibban, Ed’ıye, No: 945

Müslümanca | İslam Ansiklopedisi
[30.09.2023 21:04] Annem: Hz. Peygamber (sav): "Köylü adına şehirli satış yapmasın" dedi ve ilave etti: "Bırakın insanları, Allah birinin sebebiyle diğerini rızıklandırsın" buyurdu.

Buhari, Büyu 58, 64, 67, 69, 70, 71, İcare 14, Şurüt 8; Müslim, Büyu 11, 12, 18-21, (1515, 1520-1523), Nikah 51, 52 (1413); Ebu Davud, Büyu 47, (3442); Tirmizi, Büyu 13, (1223); Nesai, Büyu 17, (7, 256); İbnu Mace, Ticarat 15, (2176); Muvatta, Büyu 96, (2

Müslümanca | İslam Ansiklopedisi
[30.09.2023 21:04] Annem: Peygamberimiz Dedesi Abdülmuttalib'in Himâyesinde
2018-05-25 Tarihinde Yayınlandı

Altı yaşında iken annesini kaybeden Peygamber Efendimizi, yaşlı dedesi Ab­dül­mut­ta­lib himâyesine aldı.

Ku­reyş’in reisi Ab­dül­mut­ta­lib de nur-u Ahmedî’den na­sibini al­mıştı. O nur kendisine çok üstün meziyet ve sıfatlar kazandırmıştı: Uzun boyu, büyükçe başı ve heybetli görünüşüne, par­lak yüzü, tatlı sözü, utangaçlığı, nezaket ve üstün ahlâkı bir başka güzellik katmıştı. Sabırlı, akıllı, anlayışlı, mert ve cömert idi. Yoksul insanların karınlarını doyurmaktan büyük zevk alırdı. Hatta bu cömertliğini, bu yardımseverliğini hayvanlardan bile esirgemezdi. Dağ başla­rında aç susuz kalan kur­du kuşu da düşünürdü.

Câhiliyye karanlıkları arasında aydınlık yoldan ayrılmayan bahtiyarlardan biri idi. Allah’a bağlıydı ve ahirete inanırdı. Ver­diği sözü ne pahasına olursa olsun mutlaka yerine getirirdi. Nitekim Cenab-ı Hakk’a verdiği sözü yerine ge­tirmek için, en çok sevdiği oğ­lu Abdullah’ı bıçağın altına yatırmaktan bile çe­kin­memişti. Ku­reyşliler müdahale etmeselerdi, onu kurban edecekti.

Câhiliyye devrinin çirkin âdetlerinden uzak durduğu gibi, başkalarını da bunları yapmaktan menederdi. O zamanın zâlim bir âdeti olan kız çocuklarını diri diri gömmekten halkı sakındırırdı. Şaraptan, zinadan her zaman kaçınırdı. Mekke’de zulme, haksızlığa bütün gücüyle meydan vermemeye çalışırdı.

Misafir ağırlamaktan da büyük haz duyardı. Akrabalarıyla yakından ilgile­nir, onlara şefkat ve merhamet gösterirdi. Bu büyük vasfı sebebiyle Ku­reyşliler ona “İkinci İbrahim” derlerdi.

Ramazan ayı girince Hira mağarasında inzivaya çekilip ibadetle meşgul olurdu. Bunu ilk defa âdet eden de kendisi idi.

Yaşlı dede, aynı zamanda çocuk sevgisi, torun sevgisi nedir, biliyordu. He­le, torunu, Kâinatın Efendisi gibi pırıl pırıl bir çocuk olunca, artık sevgisinin sö­zü mü olurdu?

Gerçekten, Ab­dül­mut­ta­lib, etrafa nur saçan torununu canı gibi seviyor, şef­katli kanatları arasında onu nazlı bir yavru gibi barındırıyordu. Onsuz hiçbir yere gitmek istemiyordu. Bu yaşında bile Peygamber Efendimizin davranışları, kâmil bir insanın hareket ve davranışlarından farksızdı. Gittiği her yerde bu fevkalâde durumu herkes tarafından derhal fark ediliyordu. Hatta zaman za­man toplantılarda ve sohbetlerde sorulan sorulara Ab­dül­mut­ta­lib, onunla isti­şare ettikten sonra cevap veriyordu.

Artık Peygamberimiz, o yaşında yaşlı dedesinin adeta samimi bir arkadaşı, içten dert ortağı ve emin bir müsteşarı idi. Bütün bunlara rağmen o, dedesine karşı hürmetinde asla kusur etmiyordu.
Dedesinin Minderine Sadece O Otururdu!

Kâbe duvarının gölgesinde hemen hemen her zaman Ku­reyş’in reisi Ab­dül­mut­ta­lib için bir minder serili bulunurdu. Çocuklarının hiçbiri bu minderin üs­tüne çıkmaz, babaları gelinceye kadar etrafında oturup beklerlerdi.

Ab­dül­mut­ta­lib, çocuklarından hiçbirini almazken, Peygamber Efendimizi kucaklayarak yan tarafına minderin üstüne oturturdu. Amcaları tutup onu minderin üstünden indirmek isterlerdi; fakat babaları buna mani olur ve şöyle derdi:

“Oğlumu serbest bırakın! Vallahi, ileride onun nâmı ve şânı büyük olacak­tır!”

Sonra da, muhterem torununu minderin üstüne yan tarafına oturtur, eliyle sırtını okşayarak ona olan sonsuz sevgisini belirtildi.[1]

Yine Ab­dül­mut­ta­lib uyurken Sevgili Peygamberimizden başkası onu uyan­dırma cesaretini gösteremezdi. Hususî odasına ondan başkası müsaadesiz gi­remezdi.

Yaşlı dede, nur yüzlü torununu sofrada yanıbaşına, ba­zen de dizi­ne oturtur yemeğin en iyisini ona yedirir ve o gelmeden yemeye başlamaya müsaade et­mezdi.
Sevgili Peygamberimiz Biraz Gecikince!

Kâinatın Efendisini, dedesi, bir gün, kaybolan devesini aramaya gönderdi. Bir
[30.09.2023 21:04] Annem: DÜRÜSTLÜĞÜN YOLU
Dürüstlük, insanların sahip olması gereken en önemli erdemdir. Doğduğumuz andan itibaren ailemiz tarafından aşılanmaya başlayan dürüstlük, ilerleyen dönemde aldığımız eğitimlerle birlikte anlam kazanmakta, zaman içerisinde toplumda sahip olacağımız konumu belirlemektedir. Dürüstlük, olduğun gibi görünüp göründüğün gibi olmaktır. Sana yapılmasını istemediğini başkasına yapmamaktır. Önce kendimiz dürüst olacağız. Dürüstlük, hayatın bütün alanlarında en doğru ve güzel davranışları sergilemektir. Dürüstlüğün yolu, açık ve anlaşılır olmaktan geçer. İnsanoğlu hatalı bir davranışı haklı ve mazur göstererek bahaneler bulmaya her zaman hazırdır. Küçük bir hata başka bir hatayı davet eder. Kıvılcımın küçük olmasının şartlar hazırsa yangın başlatması için yettiğini biliriz. Bunun için dürüstlüğün taviz vermeye tahammülü yoktur. İlkelerinden fedakârlık yapmak sonu gelmeyecek yeni ilkesizlikleri doğurur. Tekrarlar alışkanlığa dönüşür ve doğal kabul edilmeye başlanır. Dürüstlük, herkeste olması gereken bir değer iken günümüzde "meziyet" olması anlamlı değil mi? Gerçek dürüstler, çıkarlarına ters olsa da sözlerinde dururlar. İnanmadığı şeyi yapmazlar. Her türlü etki karşısında sonuna kadar direnirler. Niyetleri, düşündükleri, söyledikleri ve yaptıkları hep uyum içindedir. Dürüst görünenler,  başkalarını aldatmak için maksatlı bir şekilde doğru davranış gösterirler. Böylelerini günlük yaşamda hemen tanıyamayız. Yanlış hareketlerinde suçluluk, pişmanlık duymamaları ile anlaşılabilirler. Yahut alışmadıkları ve beklemedikleri bir durum karşısında kolayca çözülmeleri nedeniyle teşhis edilebilirler. Dürüst olmak kendimizi iyi hissettirir. Rabb’im, bizleri dürüstlükten ayırmasın. Âmin... 
Nasihat Takvimi
https://play.google.com/store/apps/details?id=com.nasihattakvim
[30.09.2023 21:04] Annem: ❝Her günün hayrı ve bereketi o günün sabahından başlar. Sabah namazına vaktiyle kalkan ve cemâatle namazını kılan her Müslüman o günü baştan başa, neşeli neşeli yaşadığı gibi fakr u ihtiyâç yüzü de görmez.❞

▪ Osman Hulûsi Efendi
[30.09.2023 21:06] Annem: Hadis-i Şerifte Buyuruldu ki:

Nevvas İbnu Sem'an el-Kilâbî anlatıyor: "Resulullah (Aleyhissalâtu Vesselâm)'ı işittim. Dedi ki:"Rahman'ın iki parmağı arasında olmayan bir kalp yoktur. Allah dilerse onu doğru yola sevkeder, dilerse  şaşırtır!"Resulullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) şöyle dua ederdi:"Ey kalpleri tesbit eden Rabbimiz! Kalplerimizi dinin üzerine tesbit et."Resulullah yine derdi ki: "Mizan (terazi) Rahmanın elindedir. Kıyamete kadar bazı kavimleri yükseltir, bazı kavimleri de alçaltır."

Kaynak : İbnu Mace Sünen (199) - Hds :(6038)

( Sen de oku : bit.ly/Hadisiserif )
[30.09.2023 21:06] Annem: [Hadis No : 3639]

Misver İbnu Mahreme'nin anlattığına göre: "Ömer İbnu'I-Hattab radıyallahu anh'ın hançerlendiği gece huzuruna girdi ve Ömer'i sabah namazı için uyandırdı. Ömer radıyallahu anh:  

"Namazı terkedenin İslam'dan nasibi yoktur!'' buyurdu. Sonra Ömer, yarasından kan aktığı halde namaz kıldı.''

Muvatta, Tahâret 51, (1, 3 9-40).

 

İslami Uygulamalar  islamiuyg@gmail.com
[30.09.2023 21:06] Annem: “Allahım! Sana teslim oldum, sana inandım, sana güvendim. Yüzümü, gönlümü sana çevirdim, senin yardımınla düşmanlara karşı mücâdele ettim. Kitabın ile hükmettim. Şimdiye kadar yaptığım, bundan sonra yapacağım, gizlediğim, açığa vurduğum ve senin benden daha iyi bildiğin günahlarımı affeyle! Öne geçiren de sen, geride bırakan da sensin. Senden başka ilâh yoktur.” 

(Buhârî, Teheccüd 1, Daavât 10, Tevhîd 8, 24; 35)
[30.09.2023 21:08] Annem: Bir Ayet
Şüphesiz, Allah'ın Kitabı'nı okuyanlar, namazlarını (devamlı ve dikkatli) kılanlar, kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden (Allah yolunda) gizli-açık (başkaları için) harcayanlar, asla zarar etmeyecek bir kazanç umabilirler. 
(Fâtır, 35/29)

İslami Uygulamalar  islamiuyg@gmail.com
[30.09.2023 21:08] Annem: Bir Hadis
Her dinin (kendine özgü) bir ahlakı vardır. İslam'ın ahlakı da hayâdır.
(Muvatta, Hüsnü'l-Huluk,2)

İslami Uygulamalar  islamiuyg@gmail.com
[30.09.2023 21:08] Annem: Bir Dua
Allah’ım! Senden bütün hayırlı işlerde sebat etmeyi ve doğruda kararlı olmayı istiyorum. Senden nimetlerine şükretmek ve Sana en güzel biçimde ibadet etmek istiyorum…
(Hâkim, De’avât, No:1872; İbn Hıbbân, Ed’ıye, No: 935)

İslami Uygulamalar  islamiuyg@gmail.com
[30.09.2023 21:18] Annem: Ebû Hüreyre’den nakledildiğine göre, Resûlullah (sav), “Diretenler hâriç bütün ümmetim cennete girecektir!” buyurunca, “Ey
Allah’ın Resûlü, diretenler kim?” dediler. Resûlullah (sav) şöyle buyurdu: “Kim bana itaat ederse cennete girer. Kim de bana karşı gelirse diretiyor demektir.”
(B7280 Buhârî, İ’tisâm, 2)
[30.09.2023 21:18] Annem: 90- KİTÂBU'L-İKRÂH..

1- Kâfir Olmak Üzere Zorlanmakta Horlanmayı, Dövülmeyi Ve Öldürülmeyi Tercih Eden Kimse Babı

2- Bâb: Mükreh'in, Yânî Zorlanan Kimsenin Satış Yapması; Benzeri Olan Muztarr Kimsenin Mâlî Hakk Hususundaki Tasarrufu Ve Maldan Başka Husustaki Tasarrufumun Beyânı) Hakkındadır

3- Bâb: Mükreh'in, Yânı Zorlanan Kimsenin Nikâhı Caiz Olmaz

4- Bâb: Bir Kimse Zorlansa Da Bir Köleyi Hibe Etse Yâhud Satsa, Bu Caiz Olmaz (Hibe De, Satış Da Sahîh Olmaz, Köle Onun Mülkünde Bakîdir)

5- Bâb: "İkrâh"In Kökünden "Kerh" Ve "Kurh" Bir Ma'nâyadır

6- Bâb: Kadın Zina Üzerine Zorlandığı Zaman Kendisine Hadd, Yânı Zina Etme Cezası Yoktur

7- Bir Kimsenin, Öldürülmekten Yâhud Bunun Benzeri Bir Zarar Geleceğinden Korktuğu Zaman Arkadaşı İçin, Onun Kendisinin Kardeşi Olduğuna Yemîn Etmesi Babı


Rahman ve Rahim olan Allah'ın ismiyle

90- KİTÂBU'L-İKRÂH
(İnsanın İstemediği Şeye Zorlanması Kitabı) [1]

Ve Yüce Allah'ın şu kavli:

"Kalbi îmân üzere mutmain olduğu hâlde ikraha uğratılanlar müstesna olmak üzere, kim îmânından sonra Allah'ı tanımaz, fakat küfre göğüs açarsa, işte Allah'ın gazabı o gibilerin basınadır. Onların hakkı, en büyük bir azâbdır" (en-Nahl: 106) [2].

Ve yine Allah şöyle buyurdu:

"Mü'minler müzminleri bırakıp da kâfirleri dostlar edinmesin. Kim bunu yaparsa (ona) Allah'tan hiçbir şey yoktur. Meğer ki, onlardan gelebilecek bir tehlikeden dolayı sakınmış olasınız..-" (Âlu İmrân: 28).

Buhârî:

İşte bu korkmanız, bir takıyyedir [3].

Ve Yüce Allah buyurdu:

"Öz nefislerinin zâlimleri olarak canlarını alacağı kimselere melekler derler ki: 'Ne işte idiniz?' Onlar: 'Biz

Yeryüzünde (dînin emirlerini uygulamaktan) âciz kimselerdik' derler. Melekler de: 'Allah'ın Arz*ı geniş değil miydi? Siz de orada hicret edeydiniz ya!' derler. İşte onlar (böyle)! Onların barınakları cehennemdir. O ne kötü bir yerdir! Erkeklerden, kadınlardan, çocuklardan za f ve acz içinde bırakılıp da hiçbir çâreye gücü yetmeyen ve (hicrete) bir yol bulamayanlar müstesna. İşte onlar (böyle); Allah'ın onları affedeceğin umabilirler. Allah çok affedici, çok merhamet eyleyicidir" (en-Nisâ: 97-99).

"Size ne oluyor ki, Allah yolunda -ve acz ve ıztırab içinde bırakılıp: 'Ey Rabb 'imiz, bizi ahâlîsi zâlim olan şu memleketten kurtarıp çıkar, bize tarafından bir sâhib gönder, bize katından bir yardımcı yolla!' diyen erkekler, kadınlar ve gocuklar uğrunda- düşmanla çarpışmıyorsunuz? imân edenler Allah yolunda harbederler. Küfredenler de şeytân yolunda savaşırlar. Öyle ise o şeytânın dostlanyle döğüşün! Şübhesiz ki, şeytânın hilekârlığı zayıftır" (en-Nisâ: 75-76) [4].

Allah, kendi emrettiği vazifeleri ancak mağlûb olduklarından dolayı terkeden zayıfları ma'ziretli kılmıştır.

"Mukreh", yânî zorlanan, ancak zayıf kılınan ve emredileni işlemekten çekinemeyen kimse olur.

 el-Hasen el-Basrî:

"Takıyye" (zarar korkusuyla i'tikaad etmekte olduğu şeyin zıddını açıklama) kıyamet gününe kadar sabittir, demiştir.

İbn Abbâs, hırsızların zorlamalanyle karısını boşayan kimse hakkında: Bu birşey olmaz, yânî bu zorlanan kimse üzerine boşama hükmü vâki* olmaz, demiştir.

Bu konuda talâkın vâki* olmaması görüşüne İbn Umer, İbnu'z-Zubeyr, eş-Şa'bî ve el-Hasen de kaail olmuşlardır. Çünkü Peygamber(S):  "Ameller niyetle otur" buyurmuştur. (Zorlanan kişi ise, zorlandığı işe niyefi yoktur, bil'akis onun niyeti işlememektir.) [5]


1-.......Bizeel-Leys, Hâlidibn Yezîd'den; o da Saîd ibn Ebî Hilâl'den; o da Hilâl ibn Usâme'den haber verdi ki, ona da Ebû Seleme ibn Abdirrahmân, Ebû Hureyre(R)'den şöyle haber vermiştir: Pey­gamber (S) namaz içinde şöyle duâ eder idi:

"Yâ Allah!Ayyaş ibn EbîRabîa'yı, Seleme ibn Hişâm'i, el-Veltd ibnu'l-Velîd'i kurtar!

Yâ Allah! (Kâfirler elinde bunalıp) zayıf ve âciz görülen (diğer) mü'minleri d
[30.09.2023 21:18] Annem: 23- "Eğer mü’minlerden iki zümre birbirleriyle döğüşürlerse aralarını barıştırın..." (Hucurât: 49/9). Yüce Allah Bu Döğüşen Kimselere Mü'minler İsmini Verdi.

31 Bize Eyyûb es-Sahtıyânî ile Yûnus ibn Abîd (139), Hasen el-Basrî (110)'den, o da el-Ahnef ibn Kays (67)'tan tahdîs etti. Şöyle demiştir: Şu adama -Buhârî'nin Fiten'deki rivayetinde Peygamber'in amucaoğlu Alî'ye- yardıma gidiyordum. Ebû Bekre beni karşıladı ve:

- Nereye gidiyorsun? diye sordu.

- Şu adama yardım etmek istiyorum, dedim. Ebû Bekre bana:

- Geri dön; çünkü ben Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'tan işittim: "İki müslümân kılıçlarıyle karşılaştıkları zaman, öldüren de ölen de cehennemdedir" buyuruyordu.

- Yâ Rasûlallah! Öldüren böyle; ya ölene ne oluyor? diye sordum.

- "Ölen de arkadaşını öldürmeğe hırslı idi de ondan" buyurdu.

 

 
[30.09.2023 21:18] Annem: Bir kadınla dört şeyden dolayı evlenilir: Malı, soyu, güzelliği ve dini için. Sen dindar olanını seç. (Aksi hâlde) fakr u zarurete duçar olursun!
(Buhârî, Nikâh, 16)
[30.09.2023 21:18] Annem: - عَنْ أَنَسٍ رَضِىَ اللَّهُ عَنْهُ قَالَ، قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمَ
- نَوِّرُوا مَنَازِلَكُمْ بِالصَّلاَةِ وَ قِرَاءَةِ الْقُرْآنِ

- أنس رضى الله عنە دن روايت اولوندى كه رسول الله صلى الله عليه وسلم افنديمز شويله بويورمشلردر
- : أولريكزى نماز و قرآن قرآئتى ايله سوسله يكز

- Enes (r.a.)’den rivayet olundu ki, Rasülüllah (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz şöyle buyurmuşlardır
- Evlerinizi namaz ve Kur’an kıraatı ile süsleyiniz.

- Beyhakî, Şu’abü’l-İman, Kitabü Ta’zimi’l-Kur’ân, h.1875
[30.09.2023 21:18] Annem: Ey iman edenler! Allah'a karşı gelmekten nasıl sakınmak gerekiyorsa öylece sakının ve siz ancak Müslümanlar olarak ölün. (Âl-i İmrân, 3/102)
[30.09.2023 21:18] Annem: 48/Fetih
10 - Sana bîat edenler ancak Allah'a bîat etmiş olurlar. Allah'ın eli onların ellerinin üzerindedir. Verdiği sözden dönen kendi aleyhine dönmüş olur. Allah'a verdiği sözü yerine getirene, Allah büyük bir mükâfat verecektir.
[30.09.2023 21:18] Annem: حَدَّثَنَا مُوسَى بْنُ إِسْمَاعِيلَ، قَالَ حَدَّثَنَا وُهَيْبٌ، قَالَ حَدَّثَنَا أَيُّوبُ، عَنْ عِكْرِمَةَ، عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ، أَنَّ النَّبِيَّ صلى الله عليه وسلم سُئِلَ فِي حَجَّتِهِ فَقَالَ ذَبَحْتُ قَبْلَ أَنْ أَرْمِيَ، فَأَوْمَأَ بِيَدِهِ قَالَ وَلاَ حَرَجَ‏.‏ قَالَ حَلَقْتُ قَبْلَ أَنْ أَذْبَحَ‏.‏ فَأَوْمَأَ بِيَدِهِ وَلاَ حَرَجَ‏.‏

İbn Abbas'tan rivayet edildiğine göre Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e hac sırasında "Şeytan taşlamadan önce kurban kestim (benim için bir sorumluluk olur mu?)" diye soruldu, Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) sakıncası yok anlamında işaret etti. Adam "Kurban kesmeden önce tıraş oldum" dedi, Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) sakıncası yok anlamında işaret etti. Tekrar:

Grades:

Reference: Sahih Buhari 84
In-book reference: Kitap 3, Hadis 26

https://play.google.com/store/apps/details?id=com.islamicproapps.hadithpro
[30.09.2023 21:21] Annem: 
İSİM VE KÜNYE BÖLÜMÜ..

BİRİNCİ FASIL

MAKBUL VE MEKRUH İSİMLER

İKİNCİ FASIL

HZ. PEYGAMBER (S.A.S.)'İN İSİM KOYDUĞU KİMSELER..

ÜÇÜNCÜ FASIL

HZ. PEYGAMBER (S.A.S.)'İN DEĞİŞTİRDİĞİ İSİMLER..

DÖRDÜNCÜ FASIL

HZ. PEYGAMBER (S.A.S.)'İN İSİM VE KÜNYESİNİ ALMA HAKKINDA GELEN RİVÂYETLER

BEŞİNCİ FASIL

MÜTEFERRİK HADÎSLER

İlk Libâs:

İlk Gıda (Tahnik):

Dua:

İlk Telkini

Sürur:

Yedinci Gün

İsim:

Akîka:

Sünnet

Kızların Sünneti:

Merâsim:

Kulağın Delinmesi:

Ezâ'yı Temizlemek:

Başın Traş Edilmesi


İSİM VE KÜNYE BÖLÜMÜ
*

BİRİNCİ FASIL

MAKBUL VE MEKRUH İSİMLER

*

İKİNCİ FASIL

HZ. PEYGAMBER (S.A.S.)'İN İSİM KOYDUĞU KİMSELER

*

ÜÇÜNCÜ FASIL

HZ. PEYGAMBER (S.A.S.)'İN DEĞİŞTİRDİĞİ İSİMLER

*

DÖRDÜNCÜ FASIL

HZ. PEYGAMBER (S.A.S.)'İN İSİM VE KÜNYESİNİ

ALMA HAKKINDA GELEN RİVAYETLER

*

BEŞİNCİ FASIL

MÜTEFERRİK HADİSLER

BİRİNCİ FASIL

MAKBUL VE MEKRUH İSİMLER

ـ1ـ عن أبى الدرداء رضِىَ اللّهُ عنهُ قال: قال رسُولُ اللّهِ #: ]إنّكُمْ تُدْعَوْنَ يوْمَ القِيَامَةِ بأسمَائِكُمْ وَاَسْمَاءِ آبَاءِكُمْ فأحسنُوا أسماءَكُمْ[. أخرجه أبو داود .

1. (113)- Ebu'd-Derdâ (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdu ki: "Sizler kıyamet günü isimlerinizle ve babalarınızın isimleriyle çağırılacaksınız öyleyse isimlerinizi güzel yapın."[1]

AÇIKLAMA:

İsimler, insan üzerinde te'sir ve telkin gücüne sahiptir. Bu sebeple isimlerin güzel olmasına dikkat edilmelidir. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) de isim üzerinde ısrarla durmuştur. Sadece insanlardaki cahiliye devrinden kalma kötü isimleri değil, hayvan, eşya ve mekânlarla ilgili kötü isimleri de değiştirmiştir.

İsmin telkin gücünü kavramak için, bir peygamber ismi taşıyarak adı zikredildikçe o peygamberi anmak yeterlidir.

İsimler ümmet ve millet içerisinde birliği sağlayan hususlardan biridir. Bu sebeple bilinen, beğenilen, tarihten intikal eden müşterek isimlerin korunması gerekir.

Yukarıdaki hadiste, kıyamet günü isimlerimizle çağrılacağımız sebebi gösterilerek isimlerimizin güzel olması taleb edilmiştir. Bununla, söylediğimiz ve başka maslahatların da mevcudiyeti inkâr edilemez.

Taberânî'de gelen bir rivayet âhirette Allah'ın (kullarına bir lütfu olarak) örtmesiyle insanlar babalarının değil annelerinin adıyla çağrılacağı"  belirtilmiştir. Alkamî şöyle der: "Bu iki hadis şöyle cemedilebilir: "Nesebi sahih olanlar babalarının, diğerleri ise annelerinin adıyla çağrılacaktır. Veya şöyle de denilebilir: Bazı kimseler de annelerinin isimleriyle çağrılacaklardır."

Hadiste geçen: "İsimlerinizi güzel yapın" sözünden maksad "evlatlarınızın, yakınlarınızın ve hitmetçilerinizin..." demektir.[2]

ـ2ـ وعن ابنِ عمرَ  رضِىَ اللّهُ عَنْهُمَا قال: قال رسُولُ اللّهِ #: ]أَحَبُّ ا‘سْمَاءِ إلى اللّهِ تعالَى: عبدُاللّهِ، وعبدُ الرحمنِ[. أخرجه مسلم وأبو داود والترمذى .

2. (114)- İbnu Ömer (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Allah'ın en ziyade sevdiği isimler Abdullah ve Abdurrahman'dır."[3]

AÇIKLAMA:

En güzel isimler, muhakakkak ki, Allah'ın (celle celâluhu) en çok sevdiği isimlerdir. Abdullah ve Abdurrahman isimleri, kişiye hem kulluğunu hatırlatıyor hem de Rabbisini en câmi isimleriyle tanıtıyor: Lafza-i Celal, Cenâb-ı Hakk'ın İsm-i zatîsi olup diğer bütün isim ve sıfatları câmidir. Rahmân da Cenâb-ı Hakk'ın cemalî isimlerinden olup, insanların yaşamak için muhtaç oldukları bütün rızıkları veren mânasındadır. Dolayısıyla Abdurrahman ismi, kula şükran ve minnettarlık vazifelerini hatırlatarak, ubudiyete müşevvik hisler hazırlar,
[30.09.2023 21:21] Annem: عَنْ إِبْنِ عَبَّاسٍ وَ أنس بْنِ مَالِكٍ رَضِيَ اللَّه عَنْهمَا أن رَسُولَ اللَّهِ قال رسول الله صلى الله عليه وسلم  قال : لَوْ أن لاِبْنِ آدَمَ وَادِيًا مِنْ ذَهَبٍ أحب أن يَكُونَ لَهُ وَادِيَان, وَلَنْ يَمْلأ فَاهُ إلا التُّرَابُ, وَيَتُوبُ اللَّهُ عَلَى مَنْ تَابَ .

İbn Abbâs ve Enes bin Mâlik (Allah Ondan razı olsun)’den rivayet edildiğine göre Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: “Adem oğlunun bir vadi dolusu altını olsa bir vadi daha ister, onun ağzını topraktan başka birşey doldurmaz. Allah tevbe edenin tevbesini kabul eder.”

(Buhârî, Rikâk 10; Müslim Zekat 116 119)
[30.09.2023 21:21] Annem: Peygamberimiz işaret parmağı ve orta parmağıyla işaret ederek: "Gerek kendisine ve gerekse başkasına ait herhangi bir yetimi görüp gözetmeyi üzerine alan kimse ile ben, cennette işte böyle yanyanayız" buyurmuştur.
Buhârî, Talâk, 25, Edeb, 24; Müslim, Zühd, 42.
[30.09.2023 21:21] Annem: Allah'ım! Beni bağışla, bana hidayet nasip eyle, bana rızık ver, beni afiyette daim eyle ve bana merhamet et. 
(Müslim, "Zikir ve Dua", 35)
[30.09.2023 21:21] Annem: Tarihte Bugün

•  Oruç Reis’in Cezayir Zaferi 1517
•  Kanuni Sultan Süleyman’ın Tahta Çıkışı 1520
•  Devlet Planlama Teşkilatı’nın Kuruluşu 1960

Kuveyt Türk Dijital Takvim

https://play.google.com/store/apps/details?id=com.kuveytturk.dijital.takvim
[30.09.2023 21:21] Annem: Günün Ayeti

“Allah’ın dilemesine bağlamadıkça (inşallah demedikçe) hiçbir şey için «Bunu yarın yapacağım» deme.”

Kehf 23
[30.09.2023 21:23] Annem: BARBAROS’UN SANCAĞI

Barbaros Hayreddin Paşa’nın sancağını görenler için üzerindeki semboller dikkat çekicidir. Peki bunlar ne anlama geliyor? 
Sancağın orijinali beş metre olup bugün İstanbul Beşiktaş’taki Askeri Müze’de bulunmaktadır. Sancağın dört bir tarafında yer alan isimler dört halifenin isimleridir ve İslam birliğini sembolize eder. Sancağın alt tarafındaki Hz. Davud (a.s.) mührü (Süleyman mührü diye de geçer), Hz Süleyman’ın rüzgâra hükmeden bir peygamber olması münasebetiyle kullanılmıştır. Çünkü Barbaros bir deniz kaptanıdır ve gemilerini yüzdürebilmek için her daim rüzgârın yardımına ihtiyacı vardır. Onun da Hz. Süleyman gibi rüzgâra hükmetmesi gerekmektedir. Pençe-i Âli Âba ise Hz. Muhammed’in kızı, damadı ve çocuklarını yani neslini simgeler. Sancaktaki Zülfikar ise Allah’ın aslanı olan Hz. Ali’nin adaletini sembolize ettiği gibi bir ayağı Şark’ta, bir ayağı Garp’ta olan Osmanlı’yı da ifade etmektedir.

 

       

       

Kuveyt Türk Dijital Takvim

https://play.google.com/store/apps/details?id=com.kuveytturk.dijital.takvim
[30.09.2023 21:23] Annem: Günün Hadisi

“Bir mü’min, güzel ahlâkıyla gece ibadet eden, gündüz oruç tutan kimselerin derecesine ulaşır.”

Ebû Dâvûd, Edeb 7
[30.09.2023 21:23] Annem: Hocam, malumunuz Diyanet İşleri Başkanlığımız her yıl toplumda farkındalık o-
luşturması gayesiyle “Mevlid-i Nebi” haftasını bir tema çerçevesinde işliyor. Bu 
yılki temamız ise “Peygamberimiz, İman ve İstikamet”. Kur’an açısından iman ve 
istikamet kavramlarının öneminden kısaca bahseder misiniz?
İman ve istikamet, Kur’an’ın en temel kavramlarından ikisidir. İman, Allah’a ve O’nun 
gönderdiği elçilere, kitaplara, meleklere, ahirete ve kadere inanmaktır. Hayatın ahlaki, 
sosyal ve ticari her anını ve alanını kuşatan istikamet ise imanın gereği olarak Allah’ın 
emir ve yasaklarına uygun bir hayat sürmek, doğru ve güzel davranışlarda bulunmak, 
hak ve adaletten ayrılmamak, sabır ve tevekkül göstermek, imanını koruyacak ve güç-
lendirecek çalışmalarda bulunmak demektir.
Kur’an, iman ve istikamet arasında sıkı bir ilişki kurmaktadır. İman edenlerin istikamet 
üzere olmalarını, istikamet üzere olanların da imanlarını artırmalarını ister. Kur’an’a 
göre iman ve istikametin ölçüsü Allah’ın indirdiği vahiy ve Peygamberimizin sünneti-
dir. Bu iki kaynağa uygun olarak yaşayanlar, Allah’ın rızasını kazanır, dünyada huzur ve 
Söyleşi
Mustafa BERK
Prof. Dr. Yakup CİVELEK:
“İstikamet üzere yaşamayı, 
Peygamberimizin örnek hayatından 
öğrenebiliriz.”
18 Aylık Dergi | Eylül 2023
[30.09.2023 21:23] Annem: Babaannem bu soru üzerine gülümsedi. 
Dizlerimizde kıkırdak var. Eklem 
zedelenince kıkırdaktan böyle sesler 
çıkarıyormuş. Ben de bilmiyordum, 
doktor söyledi, dedi. 
Babaannemin konuşmasından sonra 
tabletimi elime alıp kıkırdakla ilgili bir 
şeyler öğreneyim dedim. Şu bilgilere 
ulaştım: Kıkırdak, eklem yapısında 
bulunan saydam beyaz renkte 
olan yapının adıymış. Eklemlerdeki 
kemiklerin yüzeyini kaplayan kıkırdak, 
iki kemiğin birbirine yumuşak bir 
şekilde dokunarak hareket etmesini 
sağlıyormuş. Bazen bu yumuşak 
yapı zedelenince, kıkırdak yapı 
bozuluyormuş. O zaman da böyle ses 
çıkarıyormuş.
Babaannem yürüyüş yapınca bu kıt 
kıt seslerin azaldığını söyledi. Bir de 
doktor egzersiz vermiş onları yapınca da 
ağrılarının azaldığını söyledi. Anladım 
sanırım. Yürüyüş yapmak bacaklardaki 
kasları güçlendiriyor. Bu da eklemlerin 
yükünü azaltıyor, böylece eklemler 
çok zarar görmüyor. Eveeet o zaman 
n’apıyoruz, her gün yürüyüş yapmaya 
dikkat ediyoruz. Aklıma bir şey daha takıldı: 
Kıkırdak yerine keşke adı kıtırdak olsaymış. 
Böyle daha mantıklı olmaz mıydı? Kıt kıt 
kıtırdak…
Ben en iyisi bu konuyu kapatayım. Hızlıca 
hazırlanıp babaannemle yürüyüşe çıkayım. 
DİYANET ÇOCUK DERGİSİ | Eylül 2023 17
DİZ
KIKIRDAK
MENISKÜS

Bakan Bolat: "Yatırım Danışma Konseyi Toplantısı sonuçlarının ülkeye, ekonomiye ve halka hayırlı olmasını dilerim"

TechAnkara Proje Pazarı bu yıl 100 projeyi yatırımcılarla buluşturacak

Türkiye'den girişimler Londra'da yatırımcılarla buluştu

Şeker pancarı alımlarında ödemeler 30 gün içerisinde tamamlanacak

Küresel piyasalarda gözler ABD'de açıklanacak istihdam verilerine çevrildi

İşletmeciler gıda ambalajlarındaki parti numaralarını Tarım ve Orman Bakanlığıyla paylaşacak

Trenlere yerli ve milli muayene sistemi geliyor

Bakan Yumaklı: Deprem bölgesindeki 11 il için 46 milyar liralık su yatırımı planlandı

Küresel Rüzgar Enerjisi Konseyi'nden Türkiye'nin rüzgar enerjisi politikalarına övgü

Küresel Rüzgar Enerjisi Konseyi'nden Türkiye'nin rüzgar enerjisi politikalarına övgü

LİG TABLOSU

Takım O G M B Av P
1.Galatasaray 6 6 0 0 15 18
2.Fenerbahçe 6 4 1 1 9 13
3.Beşiktaş 5 4 0 1 7 13
4.İstanbul Başakşehir 6 4 1 1 5 13
5.Samsunspor 6 4 2 0 4 12
6.Göztepe 5 2 0 3 5 9
7.Eyüpspor 6 2 1 3 3 9
8.Konyaspor 6 2 2 2 -1 8
9.Sivasspor 7 2 3 2 -2 8
10.Antalyaspor 6 2 2 2 -3 8
11.Kasımpaşa 6 1 2 3 -2 6
12.Alanyaspor 6 1 2 3 -3 6
13.Bodrum FK 6 2 4 0 -4 6
14.Trabzonspor 5 0 0 5 0 5
15.Gazişehir Gaziantep 5 1 3 1 -3 4
16.Rizespor 6 1 4 1 -11 4
17.Kayserispor 5 0 2 3 -4 3
18.Hatayspor 6 0 4 2 -6 2
19.Adana Demirspor 6 0 5 1 -9 1