SEMA ÖNER


GÜNÜN YAZISI

GÜNÜN YAZISI


[24.10.2023 18:42] Annem: Ahiret mutluluğuna erenler var ya; ne mutlu kimselerdir! - Vâkıa - 8. Ayet
[24.10.2023 18:42] Annem: “Allah’ım! Senden yardım isteriz, günahlarımızı bağışlamanı isteriz. Sana inanırız. Seni bütün hayırlar ile senâ ederiz. Seni inkâr edenleri reddeder, onlardan alakamızı keseriz.”  - İbn Ebû Şeybe, Salavât, 579
[24.10.2023 18:42] Annem: ...Güzel söz sadakadır. - Buharî, Edeb, 34, Müslim, Zekat, 56
[24.10.2023 18:42] Annem: Kıran Hac Nasıl Yapılır?
47- Bilindiği gibi, Kıran Hac, farz olan hac ile Umre'nin ihramını birlikte yapmaktır, Şöyle ki:
1) Kıran hac yapacak olan kimse, mikatta veya mikat yerinden önce hac ile Umre'ye birlikte niyet eder. Yine iki rekât namaz kılar. Sonra: "Ey Allah'ım! Ben hac ve umre yapmayı istiyorum. Bunları bana kolaylaştır ve benden bunları kabul buyur," diye dua eder ve Telbiyede bulunur. İhrama girmiş olan kimseye yasak olan şeyler aynen buna da yasaktır. Bunları gözetmeye çalışır.
2) Bu kimse Mekke'ye girince, önce umresini yapar: Beytullah'ı tavaf eder. Safa ile Merve arasında Sa'y yapar. Sonra ihramdan çıkmadan haccın menasikini, evvelce yazıldığı gibi, yapar. Bayramın birinci günü Akabe taşlarını attıktan sonra, iki haccı bir arada başarmanın şükrü olarak bir kurban keser ki, bu vacibdir. Ondan sonra saçlarını traş eder veya kısaltır. Böylece ihramdan çıkmış olur. Bu kurbanı bulup kesemeyecekse, son gün Arefe gününde bitmek üzere üç gün oruç tutar. Yedi gün de Bayram günleri çıktıktan sonra dilediği yerde veya memleketine dönünce tutar. Böylece on gün oruç tutması gerekir. Bu oruçları ayrı ayrı günlerde tutabilir
[24.10.2023 18:42] Annem: 11- Bu âyet yukardaki âyetine atfedilmiştir. Bunlara: "Şu yeryüzünde fesatçılık yapmayın, fesat çıkarmayın, ortalığı ifsat etmeyin." diye uyarı ve kötülükten yasaklama yapıldığı zaman "hayır biz fesatçı değil, ıslah edici adamlarız, fesat değil, yalnız ıslah ve ıslahat yapan kimseleriz" demektedirler, böyle demişlerdir ve böyle derler. Bilhassa Ebu's-Suûd'un da açıkladığı üzere, bunu derken yaptıkları fesatçılıkları, inkâr ile örtmek isterler. Bundan asıl maksatları ise yaptıkları şeylerin fesatçılık değil, bizzat ıslah olduğunu iddia etmektir. Çünkü bunlar hak ve gerçeği seçemediklerinden ve seçmek istemediklerinden, bozmayı düzeltmek sanırlar. Yeryüzünün bozulması, Allah'ın kullarının durumlarını bozan, gerek geçimleri ve gerek ahiretleriyle ilişkili işlerini çığırından, hedefinden çıkaran fitneler, harplerdir. Bozgunculuk da bunları ve bunlara sevkedici olan şeyleri ortaya çıkarmaktır. Münafıklar da böyle yapıyorlardı. Müminlerin içine karışıyorlar, sırlarını kâfirlere açıklıyor ve onları iman ehli aleyhine teşvik ediyorlardı. İnsanları tutuşturmak, müminleri bozmak, zarar vermek için fırsatlar icat etmek ve fırsatlardan istifade etmek gibi kötülükler yapıyorlardı. Müminler de bunları uyanıklıklarıyle gözden kaçırmıyorlar, gaflet etmiyorlar ve kötülüklerden vazgeçirme hususunda dinî görevlerini yapıyorlar ve münasib şekilde nasihat ve uyarmalarda bulunuyorlardı. Fakat münafıklar ne öğüt dinlerler, ne de dinlemek isterler. Bunlara karşı "biz ancak ıslah edicileriz"

derlerdi. Müminler, bunların yalan yanlış ıslahcılık davasına inansınlar mı? İşte Cenab-ı Hak bu noktayı şu tenbih ile açıklığa kavuşturuyor:

12- Ey iman ehli! Sakın aldanmayınız, uyanık durunuz, bunlar fesatçılar güruhunun kendisidirler, fesatçılar güruhu dedikleri ancak bu kısım kimselerdir. Bu muhakkak, fakat bunlar böyle olduklarını hissetmezler, buna da bilinçleri olmaz. Bunların bugün şuurları olmadığı gibi yarın da yoktur. Dedik ya kalp hastalığı, şüphe hastalığı onlara herşeyi ters gösterir.

13- Bir de yalnızca laf ile mücerret (soyut): "Allah'a ve ahiret gününe iman ettik." demekle iman olmayacağını hatırlatmak ve iyiliği emretmek için bunlara "şu insanların, şu tam insanların iman ettiği gibi, Peygambere ve ona indirilene ve ondan önce indirilene de açıkça ve gizlice, kalp ile ve dil ile iman ediniz" denildiği zaman, "biz o beyinsizlerin, budalaların iman
[24.10.2023 18:42] Annem: Dünya hayatı bir imtihandır. İmtihanı kazananlar da zorluklar karşısında sabredip geri durmayarak yola devam edenler, ciddi çaba harcayanlar, imanında sadık olanlardır. Bakara sûresi 249. ayette geçen Talut’un ordusunun su ile sınanması, imtihanın güçlüklerine dayananlarla dayanamayanların bir örneğidir. Yurtlarından çıkarılmış olmanın acısıyla savaşmak isteyen Benî İsrail’den bir grup Talut’un kumandanlığında harp için yola çıkar, önlerine çıkan bir nehirle imtihan olunurlar. Nehirden bir avuçtan fazla su içmek yasaklanmıştır. Böylelikle kimin düşmanla karşılaşınca sebat edeceği de açığa çıkacaktır. Askerlerin birçoğu bu emre itaat etmez. İmtihanı, emre itaat eden çok az sayıda asker kazanır. Aslında bu küçük emre itaat edemeyenlerin düşman ordusuyla karşılaşınca hiç sabredemeyip, mücadele edemeyecekleri bilinmektedir. Nitekim su ile sınanarak imtihanı kazananlar sayıca az olmalarına rağmen savaşta da Allah’ın yardımı ile galip gelirler. Allah’ın emrine itaat ederek doğru olanı yapmalı, dünya hayatındaki zorluklara sabretmek ağır gelse de bunun bir imtihan olduğunu unutmamalıyız. Bu bilinç bizi Talut’un ordusundaki kaybedenlerin durumuna düşmekten koruyacaktır. - TALUT’UN ORDUSUNUN İMTİHANI
[24.10.2023 18:43] Annem: Muvatta, Itk 13, (2, 779).

4144 - Yahya İbnu Sa'id rahimehullah anlatıyor: "Abdurrahman İbnu Ebi Bekr radıyallahu anhüma, uyuduğu bir uykuda vefat etti. Kız kardeşi Hz. Aişe radıyallahu anha onun adına birçok köle azad etti."

Muvatta, Itk 14, (2, 779).

4145 - İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Kim malı olan bir köle azad ederse, kölenin malı kendisinin olur, yeter ki efendisi bu hususta bir şart koşmamış olsun."

Ebu Davud, Itk 11, (3962); İbnu Mace, Itk 8, (2529).

4146 - Rebi'a İbnu Ebi Abdirrahman anlatıyor: "Zübeyr İbnu'l-Avvam radıyallahu anh bir köle satın aldı ve onu azad etti. Bu kölenin, hür bir kadından oğulları vardı. Hz. Zübeyr: "Oğulları benim mevalimdir" dedi. Annesinin efendileri: "Hayır, onlar bizim mevalimizdir" dediler. Bunun üzerine davaları Hz. Osman radıyallahu anh'a intikal etti. O, velâ'nın Hz. Zübeyr'e ait olduğuna hükmetti."

Muvatta, Itk 21, (2, 782).

4147 - Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm 'a "Hangi köleyi azad etmek efdaldir?" diye sorulmuştu.

"Fiyatça yüksek olanı ve efendisinin nazarında en nefis olanıdır!" cevabını verdi."

Muvatta, Itk 15, (2, 779); Buhari, Itk 2; Müslim, İman 136, (84).

MÜDEBBER KILMA, MÜKÂTEBE YAPMA
[24.10.2023 18:43] Annem: Süâl: İhlâs, islâmiyyetin bir parçası olunca, bunu elde etmek, herkese vâcibdir. Hakîkî ihlâs, fenâ makâmına varmayınca hâsıl olmaz ise, ebrârın âlimleri ve sâlih insanlardan fenâ derecesine varmıyanlar, ihlâsa kavuşamıyacakdır. İslâmiyyetin üçüncü parçası olan ihlâsı elde etmemeleri günâh olacak, değil mi?

Cevâb: Âlimlerde, sâlihlerde, ihlâsdan bir kısm, bir parça hâsıl olur. Fenâdan sonra ise ihlâs, temâm olur. Her parçası hâsıl olur. Demek ki, fenâ olmadan ihlâsın hakîkati, temâmı hâsıl olmaz. Fekat, bir kısmı hâsıl olabilir.

39
OTUZDOKUZUNCU MEKTÛB

Bu mektûb, Muhammed Çetrîye yazılmışdır. İş kalbdedir. Âdet olarak yapılan ibâdetlerin işe yaramıyacağı bildirilmekdedir:

Allahü teâlâ, kendinden başka şeylerden yüz çevirip, kendisine dönmek nasîb eylesin! İşin temeli kalbdir. Kalb, Allahü teâlâdan başkasına tutulmuş ise, yıkılmış demekdir. Bir işe yaramaz. Niyyet doğru olmadıkça, hayrlı işlerin, yardımların ve âdete uyarak yapılan ibâdetlerin, yalnız hiç fâidesi olmaz. Kalbin selâmet bulması da ve Allahü teâlâdan
[24.10.2023 18:44] Annem: Bayram Namazı

Ana Sayfa
Namaz
Bayram Namazı
İlgili
Bayram namazı, biri ramazan bayramında diğeri kurban bayramında olmak üzere yılda iki defa kılınan iki rek‘atlık bir namazdır. Bayram namazı Hanefi mezhebinde, cuma namazının vücub şartlarını taşıyan kimselere vaciptir. Şafii ve Malikiler’e göre müekked sünnet, Hanbeliler’e göre ise farz-ı kifayedir.

Bayram namazının sıhhat şartları, Hanefiler’e göre, hutbe hariç, cuma namazının sıhhat şartları ile aynıdır. Sadece hutbenin hükmü bakımından aralarında fark vardır. Yani cuma namazında hutbe sıhhat şartı olduğu halde, bayram namazında sünnettir. Yine hutbe cuma namazında namazdan önce, bayram namazında ise namazdan sonra okunur.

 


Şafiiler’e göre kadınlar da bayram namazı ile yükümlüdürler. Şu var ki bu namazın cemaatle kılınması şart olmayıp, münferiden de kılınabilir, fakat camide cemaatle kılınması daha faziletlidir.

Bayram namazının diğer namazlardan kılınış bakımından farkı, bunun her rek‘atında üçer fazla tekbir olmasıdır. Bu fazla tekbirlere “zait tekbirler” denir. Bu ilave tekbirler vacip olup birinci rek‘atta kıraatten önce, ikinci rek‘atta kıraatten sonra alınır. Tekbirle birlikte eller kaldırılır ve yanlara bırakılır (ref‘ ve irsal). İlk rek‘atta iftitah tekbirinden sonra eller bağlanır (itimad) ve “Sübhaneke” okunur. Bundan sonra imamla birlikte zait tekbirlere geçilir. İmamın tekbiri diğer tekbirlerde olduğu gibi sesli, cemaatin tekbirleri ise alçak sesle olur. Allahüekber denilerek eller kaldırılır ve yanlara salınır, üç kere “sübhanellah” diyecek kadar beklendikten sonra yeniden tekbir alınır; aynı şekilde eller kaldırılır, yanlara bırakılır ve biraz beklendikten sonra bu rek‘attaki zait tekbirlerin sonuncusu olan üçüncü tekbir alınır ve bu defa eller bağlanır. Cemaat susar, imam gizlice euzü ve besmele çektikten sonra açıktan okumaya başlar. Fatiha’dan sonra bir sure daha okur, rüku ve secdeden sonra ikinci rek‘ate kalkılır. İkinci rek‘atta imam, Fatiha ve arkasından bir sure okuduktan sonra üç defa tekbir alınır ve eller yanlara salıverilir. Dördüncü tekbir rükua geçiş tekbiri olup bu tekbirle rükuya gidilir ve namaz tamamlanır.

Diğer mezheplerde tekbir sayısı ile ilgili farklı uygulamalar da vardır.

Namazdan sonra imam minbere çıkar ve hiç oturmaksızın hutbe okur. Cuma hutbesindeki hamdü senaya bedel olarak bu hutbede, Allahü ekber, Allahü ekber; la ilahe illellahü vallahü ekber. Allahü ekber ve lillahi’l-hamd der, cemaat bu tekbirlerde imama eşlik eder. İmam, cuma hutbesinde olduğu gibi, hutbeyi iki hutbe yapıp arasını kısa bir oturuşla ayırır.

Bayram namazına giderken yolda tekbir getirilir. Bu tekbirler ramazan bayramında sessiz, kurban bayramında ise açıktan yapılır. Camiye varıldıktan sonra her ikisinde de namaz vaktine kadar hep birlikte tekbir alınır. Camide vaaz ediliyorsa oturup sessizce dinlenir.

Bayram namazının vakti, güneşin doğuşu sırasındaki kerahet vaktinin çıkmasından sonradır. Bir mazeret sebebiyle bir beldede bayram namazı birinci gün kılınamamışsa, ramazan bayramı 2. gün, kurban bayramı ise 2. gün yine kılınamazsa 3. gün kılınabilir. Ancak bayram namazı özürsüz olarak terkedilmişse artık kılınmaz, kurban bayramı ise kerahetle birlikte 2. veya 3. gün kılınabilir.

Bayram namazının ilk rek‘atına zait tekbirlerin alınmasından sonra yetişip imama uyan kimse, iftitah tekbirini aldıktan sonra Sübhaneke okumaz, hemen zait tekbirleri alır. Eğer imam rükuda iken yetişmiş ise bu takdirde, ayakta tekbir alıp imama iktida eder ve hemen rükua gider ve rüku tesbihlerinin yerine zait tekbirleri ellerini kaldırmaksızın orada yapar. Yetiştiremezse zait tekbirler ondan düşmüş olur. İmama ikinci rek‘atta yetişmiş olan kimse ise imam selam verdikten sonra, kılamadığı birinci rek‘atı kaza etmek için kalktığında zait tekbirleri k
[24.10.2023 18:45] Annem: Aslan Öldürmek

Ana Sayfa
A
Aslan Öldürmek
Rüyada Aslan Görmek
Rüyada Aslanla Boğuşmak
Rüyada Aslan İle Konuşmak
Rüyada Aslan Pisliği Görmek
Rüyada Aslandan Kaçmak
Rüyada aslan öldürmüş olmak, kuvvetli bir hasımı mağlup etmeye, kendine haset eden bir kimseden feraha ermeye, düşmanıyla bir araya gelmeye, korktuğundan emin ve emniyetli olmaya, esas yaşamda size husumet eden bir kişinin bütün tuzaklarını karmakarışık etmeye, hasımını kahretmeye, yaklaşmış olan bir riskli bir durumu savmaya tabir edilir.

 


Rüyada Aslan Görmek
Rüyada görmüş olunan aslan değişik biçimlerde tabir edilmektedir. Kimi tabircilere göre aslan rüyası, güclü ve cesur bir adam manasına çıkar. Etrafınızda bu şekilde bir şahıs olduğuna ve o kimse ile dostluk kurmuş olacağınıza delalet eder. Kimi zaman da bu şekilde bir rüya, kuvvetli ve merhametsiz bir hasımdır. Rüyada görmüş olunan aslan, kimi vaziyetlerde da başınızdaki amire ya da yöneticinize de tabir edilir.

Rüyada Aslanla Boğuşmak
Rüyada aslanla boğuşmuş olan şahıs, güclü bir düşmanla çabaya girer, şayet rüyası esnasında aslanı yenmiş olmuşsa esas yaşamda da hasımına galip gelir. Kimi zaman da bu rüya, çalışanlarına zulmeden bir yöneticiye ve bu şekilde birisi yüzünden yaşayacağınız sorunlara tabir edilir.

Rüyada Aslan İle Konuşmak
Bu şekilde bir rüya gören şahsın arkadaş görünümlü bir hasımı vardır ve rüyayı gören kişi bahse konu olan insanla zaman geçirir; beraber oturmuş olup kalkar. Size haset eden ve her zaman kötülüğünüzü istemiş olan bir dostınızdan göreceğiniz fenalığa ya da hasımınızdan çıkar sahip olmaya de delalet etmektedir.

Rüyada Aslan Pisliği Görmek
Rüyası esnasında aslan pisliği görmüş olan kimse hem madden hem de manen kimi menfaatler sahip olar. Bu rüya, güclü ve maddi cepheden da kuvvetli birisinden yardım göreceğinize ve onun himayesine girmiş olarak bütün sorunlarınızdan feraha ereceğinize delalet eder.

Rüyada Aslandan Kaçmak
Rüyası esnasında aslandan kaçan kimse kimi tehlikeli hadiseler yaşarmış ol ya da birtakım korkulu durumları olur. şayet aslandan korkmadığınız halde kaçıyorsanız, kimi vaziyetlerden kaygı duyacağınıza; ama neticesinde korktuğunuzdan emin olup selamete erişmiş olacağınıza delalet eder. Aslandan kaçan kimse kimi zaman da kuvvetli bir kişiden çekinir.

in A
Diğer Konular
Azat
Azat etmek
Azık
Azil
Azmetmek
Azrail
[24.10.2023 18:46] Annem: AZÎMET

Ana Sayfa
A
AZÎMET
Kuvvetli irâde, istek, arzu. Haramlardan, dinde yasak edilen şeylerden sakınmakla berâber, mümkün olduğu kadar ruhsatlardan yâni dinde izin verilen kolaylıklardan uzak durup; evlâyı, en iyi olduğu bildirilenleri, nefse zor gelenleri yapmak; takvâ yolu. İslâmiyet’te ibâdetler için iki yol vardır: Biri ruhsat yâni, İslâmiyet’in ibâdetlerde tanıdığı, izin verdiği kolaylıklar, diğeri azîmettir. Azîmet ile amel etmek, ruhsat ile amel etmekten daha kıymetlidir. Hadîs-i şerîfte; “Amellerin en fazîletlisi nefse en zor gelenidir” buyrulmaktadır. (Harputlu İshâk Efendi) Âlimler, sâlihler azîmet ve takvâ ile hareket ettiklerinden; bir haram işlememek için helâlları, mubahları bile terk ederlerdi. Ebû Bekr-i Sıddîk radıyallahü anh buyurdu ki: “Biz bir harama düşmek korkusundan, yetmiş helâli terk ederdik.” (Seyyid Abdülhakîm Arvâsî)
Halkın incitmesine sabr etmelidir. Onlara güzel davranmalıdır, bu azîmet yoludur.
Onlardan kesilmek, uzak durmak ise, ruhsat yoludur. (İmâm-ı Rabbânî)
Kuvvetli, hâli elverişli olanın, azîmet olanı yapması efdaldir, daha iyidir. Güç olan işi yapmak nefse daha ağır gelir. Nefsi daha çok ezer, zayıflatır. İbâdetler de nefsi zayıflatmak, kırmak için emrolunmuştur. Zayıf, hasta, sıkışık hâlde olan kimsenin azîmet olanı yapamadığı için ibâdetlerini, işlerini terk etmemesi, ruhsat yolu ile yapması lâzımdır. (Abdülganî Nablüsî)
Azîmeti yapmaktan âciz olan özürlü kimsenin, ruhsat olanı, dinde izin verileni yapması câiz olur. Böyle kimsenin ruhsat olanı yapması azîmetleri yapmış gibi çok sevâb olur.
(Abdülvehhâb Şa’rânî)

İlgili
RUHSAT
9 Eylül 2021
Benzer yazı
TAKVÂ
9 Eylül 2021
Benzer yazı
ŞÜPHELİ ŞEYLER
9 Eylül 2021
Benzer yazı
in A, Â
Diğer Konular
Ayn Harfi
Ayn-el-Yakîn
AZÂB
ÂZÂD
Âzâd Etmek
Âzâd Olmak
ÂZER
AZÎM (El-Azîm)
AZÎZ (El-Azîz)
AZÎZAN
Copyright 2021 by Maviay.co
[24.10.2023 18:46] Annem: manevî münasebet cihetinde kuvvetli ve letafetli işareti var; öyle de cifrî ve ebcedî tevafukuyla hem elektriğin zaman-ı zuhurunun kurbiyetini, hem Resail-in Nur’un meydana çıkması, hem de müellifinin veladetini remzen haber veriyor. Bir lem’a-i i’caz daha gösterir. Şöyle ki: يَكَادُ زَيْتُهَا يُضِيءُ nun makamı, bin ikiyüz yetmişdokuz (1279) olup, وَلَوْ لَمْ تَمْسَسْهُ نَارٌ نُورٌ kısmı ise, iki tenvin iki “nun” sayılmak cihetiyle bin ikiyüz seksendört (1284) ederek hem elektriğin taammümünün kurbiyetini, hem Resail-in Nur’un yakınlığını, hem ondört sene sonra müellifinin veladetini يَكَادُ kelime-i kudsiyesiyle manen işaret ettiği gibi, cifr ile de tam tamına aynı tarihe tevafukla işaret eder. Malûmdur ki, zaîf ve ince ipler içtima ettikçe kuvvetleşir, kopmaz bir halat olur. Bu sırra binaen, bu âyetin bu işaretleri birbirine kuvvet verir, teyid eder. Tevafuk tam olmazsa da tam hükmünde olur ve işareti, delalet derecesine çıkar.

Tenbih: Ben bu âyet-i nuriyenin işaretlerini elektrik ve Resail-in Nur’un hatırı için beyan etmedim. Belki bu âyetin i’caz-ı manevîsinin bir şubesinden bir lem’asını göstermek istedim.

Elhasıl: Bu âyet-i kudsiye sarih manasıyla Nur-u İlahî ve Nur-u Kur’anî ve Nur-u Muhammedî’yi (A.S.M.) ders verdiği gibi, mana-yı işarîsiyle de her asra baktığı gibi, onüçüncü asrın âhirine ve ondördüncü asrın evveline dahi bakar ve dikkatle baktırır. Ve bu iki asrın âhir ve evvellerinde en ziyade nazara çarpan ve en ziyade münasebet-i maneviyesi bulunan ve bu âyetin umum cümlelerinin muvafakatlarını ve mutabakatlarını en ziyade kazanan elektrik ile Resail-in Nur olduğundan doğrudan doğruya mana-yı remziyle bakar diye bana kanaat-ı kat’iyye verdiğinden çekinmeyerek kanaatımı yazdım. Hata etmiş isem Erhamürrâhimîn’den rahmetiyle afvetmesini niyaz ediyorum. Resail-in Nur’un bu âyetin iltifatına liyakatını anlamak isteyen zâtlar, hangi risaleye dikkatle baksalar anlarlar. Hiç olmazsa Eskişehir hapishanesinin bir meyvesi olan Otuzuncu Lem’a namındaki altı esma-i İlahiyeye dair Altı Nükte Risalesine, hiç olmazsa o Lem’adan İsm-i Hayy ve Kayyum’a dair Beşinci ve Altıncı Nükte’lere dikkatle baksa elbette tasdik eder.

Resail-in Nur’a işaret eden İkinci Âyet: فَاسْتَقِمْ كَمَا اُمِرْتَ âyet-i meşhuresidir ki, شَيَّبَتْنِى سُورَةُ هُودٍ hadîsinin vüruduna sebeb olmuş. ِاسْتَقِمْ كَمَا اُمِرْتَ nin işareti Sekizinci Lem’ada tafsilen beyan edildiği gibi, Sure-i Hud’da فَمِنْهُمْ شَقِىٌّ  وَ سَعِيدٌ ilâ âhirihî âyetinin iki kuvvetli işaret veren sahifesinin mukabilindeki gayet meşhur bir âyetidir. Makam-ı cifrîsi bin üçyüz üç (1303) ederek, hem Sure-i Şûra’nın ikinci sahifesinde وَاسْتَقِمْ كَمَا اُمِرْتَ ise, bin üçyüz dokuz (1309) ederek o tarihte umum muhatabları içinde birisine hususan Kur’an hesabına iltifat edip istikametle emreder ki; birinci tarih ise, Resail-in Nur müellifinin Risale-i Nur’u netice veren ulûmun tahsiline başladığı tarihtir. Ve ikinci âyetin tarihi ise, o müellifin hârika bir surette pek az bir zamanda ilimce tekemmül etmesi, tahsilden tedrise başladığı ve üç ayda ve bir kış içinde onbeş senede medresece okunan yüz kitabdan ziyade okuduğu ve o zamanın o muhitte en meşhur ülemasının yanında o üç ayın mahsulü onbeş senesinin mahsulü kadar netice verdiği çok mükerrer imtihanlarla 15(Haşiye) ve hangi ilimden olursa olsun sorulan her suale karşı cevab-ı savab vermekle isbat ettiği aynı tarihe, tam tamına tevafukla remzen Risale-i Nur’un istikametine bir işarettir.

Üçüncü Âyet-i Meşhure: وَالَّذِينَ جَاهَدُوا فِينَا لَنَهْدِيَنَّهُمْ سُبُلَنَا âyeti kuvvetli münasebet-i maneviyesiyle beraber cifirce bin üçyü
[24.10.2023 18:47] Annem: tabiat ve kuva-yı umumiye tesmiye ettikleri emirler, kat’iyyen aklı ikna edecek ve fikre kendini beğendirecek ve nazar-ı hakikat ona ünsiyet edecek hiçbir mülâyemet ve münasebet yok iken ve şu kâinata illet ve masdar olmaya kabiliyeti mefkud iken, mahza Sâni’den tegafül ve intizamın ilcaından tevellüd eden yalnız ızdırar ile, veleh-resan-ı ukûl olan kudretin âsârını şu matbaa-misal olan tabiatın san’atından görmek, tabiatı mistar iken masdar tahayyül etmek; lâzım-ı eammın vücuduyla, melzum-u ehassın vücudunu intaca çalışan akîm bir kıyasın neticesidir. Evet şu kıyas-ı akîm, dalalet ve hayret vâdilerine çok yolları açmıştır.

Tenvir: Ef’al-i ihtiyariyenin nazzamı olan şeriat ve kanun şu kadar hark ve muhalefetle beraber birçok cühhal-i vahşiye; âdeta şeriatı bir hâkim-i ruhanî ve nizamı bir sultan-ı manevî tevehhüm edip, bir tesiri tahayyül eder. Evet bir taburun veya askerin muttarid olan harekâtını ve yeknesak olan etvarlarını ve birbiriyle rabtolunan ahvallerini müşahede eden vahşi bir adam, şu efrad-ı adîdeyi veyahut heyet-i askeriyeyi, manevî bir iple merbut zannederse; acaba garib görünecek midir? Veyahut bir bedevi veya bir şâir-üt tab’, nâsı bir vaz’-ı hasende ifrağ eden ve mabeynlerini te’lif eden nizamı bir mevcud-u manevî ve şeriatı bir halife-i ruhanî temessül ederse, çok görünecek midir? Öyle ise kâinatın ahvaline taalluk eden ve tabiat tesmiye olunan ve tasdik-i enbiya veya tekrim-i evliyadan başka hark olunmayan ve müstemirre olan şu şeriat-ı fıtriye-i İlahiye, evhamda tecessüm etsin, neden taaccüb olunsun?

Vehim ve Tenbih: İnsanın zihni ve lisanı ve sem’i; cüz’î ve teakubî oldukları gibi, fikri ve himmeti dahi cüz’îdir. Ve teakub tarîkıyla yalnız bir şeye taalluk eder ve meşgul kalır. Hem de insanın kıymet ve mahiyeti, himmeti nisbetindedir. Himmetin derecesi ise, maksad ve iştigal ettiği şeyin nisbetindedir. Hem de insan teveccüh ve kasdettiği şeyde, güya “fena fi-l maksad” oluyor. İşte şu noktaya binaen hasis bir emir veya pek cüz’î bir şey, büyük bir adama isnad olunmaz. Zira tenezzül etmez. Ve himmetini o küçük şeye sığıştıramaz. Himmeti ağır, o şey gayet hafif olduğundan güya müvazenet bozulur. Hem de insan hangi şeye temaşa ederse, elbette mekayisini ve esaslarını kendi nefsinde arayacaktır. Eğer bulmazsa, etrafında ve ebna-yı cinsinde arayacaktır. Hattâ hiçbir cihetten mümkinata benzemeyen Vâcib-ül Vücud’u tefekkür etse; yine kuvve-i vâhimesi şu vehm-i seyyii düstur ve dûrbîn yapmak istiyor. Halbuki Sâni’-i Zülcelal, şu nokta-i nazarda temaşa edilmez. Kudretine inhisar yoktur. Ziya-yı şems gibi, kudret ve ilim ve iradesi şamile ve âmmedir, münhasır olmaz, müvazeneye gelmez. En büyük şeye taalluk ettiği gibi, en küçük ve en hasis şeye dahi taalluk eder. Mikyas-ı azameti ve mizan-ı kemali mecmu-u âsârıdır. Herbir cüz’ü mikyas olamaz. İşte Vâcib-ül Vücud’u mümkinata kıyas etmek, kıyas-ı maalfârıktır. Mezbur vehm-i bâtıl ile muhakeme etmek hata-yı mahzdır.

İşte şu hata-i bîedebane ve şu vehm-i bâtılın netice-i seyyiesidir ki: Tabiiyyun, esbabı müessir-i hakikî olduklarına; ve Mu’tezile, hayvanları ef’al-i ihtiyariyelerine hâlık olduklarına; ve hükema, cüz’iyatta ilm-i İlahînin nefyine; ve Mecusiler, halk-ı şerr başkasının eseri olduğuna itikad ettiler. Güya onlarca Sâni’ o kadar azametiyle beraber, nasıl şöyle umûr-u hasiseye ve cüz’iyeye tenezzül edip iştigal etsin. Yuf onların akıllarına ki, şöyle bir vehm-i bâtılın hükmüne esir oldular. Ey birader! Şu vehim
[24.10.2023 18:47] Annem: İkincisi: O hadsiz masnu’lar birbirinden sîmaca farikalı ve şekilce zînetli ve mikdarca mizanlı ve suretçe intizamlı bir tarzdaki temyizden, tezyinden, tasvirden öyle azametli ve kuvvetli bir hakikat görünür ki; Kādir-i Külli Şey ve Âlim-i Külli Şey’den başka hiçbir şey, bu her cihetle binlerle hârikaları ve hikmetleri gösteren ihatalı fiile sahib olamaz ve hiçbir imkân ve ihtimal yok.

Üçüncüsü: Birbirinin misli ve aynı veya az farklı ve birbirine benzeyen mahsur ve mahdud yumurtalardan ve yumurtacıklardan ve nutfe denilen su katrelerinden o hadsiz hayvanların yüzbinler çeşit tarzlarda ve birer mu’cize-i hikmet mahiyetinde bulunan suretlerini, gayet muntazam ve müvazeneli ve hatasız bir heyette açmak ve fethetmek öyle parlak bir hakikattır ki; hayvanlar adedince senedler, deliller o hakikatı tenvir eder.

İşte bu üç hakikatın ittifakıyla, hayvanların bütün enva’ı, beraber öyle bir “Lâ ilahe illâ Hû” deyip şehadet getiriyorlar ki; güya zemin büyük bir insan gibi, büyüklüğü nisbetinde “Lâ ilahe illâ Hû” diyerek semavat ehline işittiriyor
[24.10.2023 18:47] Annem: Âl-i Beyt’ten bir kutb-u a’zam demiş ki: “Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, Hazret-i Ali’nin (R.A.) hilafetini arzu etmiş, fakat gaibden ona bildirilmiş ki: Murad-ı İlahî başkadır. O da, arzusunu bırakıp, murad-ı İlahîye tâbi’ olmuş.” Murad-ı İlahînin hikmetlerinden birisi şu olmak gerektir ki:

Vefat-ı Nebevî’den sonra, en ziyade ittifak ve ittihada gelmeye muhtaç olan Sahabeler; eğer Hazret-i Ali başa geçseydi, Hazret-i Ali’nin hilafeti zamanında zuhura gelen hâdisatın şehadetiyle ve Hazret-i Ali’nin mümaşatsız, pervasız, zâhidane, kahramanane, müstağniyane tavrı ve şöhretgir-i âlem şecaatı itibariyle, çok zâtlarda ve kabîlelerde rekabet damarını harekete getirip, tefrikaya sebeb olmak kaviyyen muhtemeldi. Hem Hazret-i Ali’nin hilafetinin teehhür etmesinin bir sırrı da şudur ki: Gayet muhtelif akvamın birbirine karışmasıyla, Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm’ın haber verdiği gibi, sonra inkişaf eden yetmişüç fırka efkârının esaslarını taşıyan o akvam içinde, fitne-engiz hâdisatın zuhuru zamanında, Hazret-i Ali gibi hârikulâde bir cesaret ve feraset sahibi, Hâşimî ve Âl-i Beyt gibi kuvvetli, hürmetli bir kuvvet lâzım idi ki, dayanabilsin. Evet dayandı… Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın haber verdiği gibi: “Ben Kur’anın tenzili için harbettim, sen de tevili için harbedeceksin!” Hem eğer Hazret-i Ali olmasaydı, dünya saltanatı, mülûk-u Emeviyeyi bütün bütün yoldan çıkarmak muhtemeldi. Halbuki karşılarında Hazret-i Ali ve Âl-i Beyt’i gördükleri için, onlara karşı müvazeneye gelmek ve ehl-i İslâm nazarında mevkilerini muhafaza etmek için ister istemez Emeviye Devleti reislerinin umumu, kendileri olmasa da, herhalde teşvik ve tasvibleriyle etba’ları ve taraftarları, bütün kuvvetleriyle hakaik-i İslâmiyeyi ve hakaik-i imaniyeyi ve ahkâm-ı Kur’aniyeyi muhafazaya ve neşre çalıştılar. Yüzbinlerle müçtehidîn-i muhakkikîn ve muhaddisîn-i kâmilîn ve evliyalar ve asfiyalar yetiştirdiler. Eğer karşılarında Âl-i Beyt’in gayet kuvvetli velayet ve diyanet ve kemalâtı olmasaydı, Abbasîlerin ve Emevîlerin âhirlerindeki gibi, bütün bütün çığırdan çıkmak kaviyyen muhtemeldi.

Eğer denilse: Neden hilafet-i İslâmiye Âl-i Beyt-i Nebevî’de takarrur etmedi
[24.10.2023 18:48] Annem: âyetin istihracına dair Hâfız Ali’nin bir fıkrasıdır)

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ

اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّهِ وَ بَرَكَاتُهُ

Aziz Üstadım Hazretleri!

Dün akşam namazını kılarken ikinci rek’atta, Fatiha-i Şerife’den sonra

شَهِدَ اللّهُ اَنَّهُ لاَ اِلهَ اِلاَّ هُوَ وَالْمَلئِكَةُ وَاُولُوا الْعِلْمِ قَائِمًا بِالْقِسْطِ لاَ اِلهَ اِلاَّ هُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ

âyetini okurken, hiç düşünmediğim, akıl ve kalbimde bir şey, taharriye bir sebeb yokken, birdenbire ruhun penceresine şu azîm âyet-i kerimenin Risale-i Nur’a, müellifine bir münasebet-i maneviye ile işareti gösterildi. Namazdan sonra düşündüm. Hakikaten kuvvetli bir münasebet-i maneviyesi var. Şöyle ki:

Bu kâinatta, vahdaniyet-i İlahiyeyi cinn ve ins ve ruhaniyata karşı kat’î bir surette gösterip isbat eden birinci, Kur’an-ı Azîmüşşan olduğu gibi; bu asırda ikinci, üçüncü derecede kemal-i adaletle ve sadık ve musaddak hüccetlerle vahdaniyeti vâzıh ve bahir bir surette, kâinat safahatında ins ü cinnin enzarına arzedip isbat eden Risale-i Nur; bütün tabakat-ı beşere hem medrese, hem mekteb, hem kışla, hem hakîm, hem hâkim olarak, en âmî avamdan en ehass-ı havassa kadar ders verip, talim ve terbiye etmesi bizce meşhud olmasıyla, bu âyet-i kerimenin bir mevzuu, bir mâsadakı da Risale-i Nur olmasına şübhesiz bir kanaat veriliyor.

İkinci kelime-i tevhidden sonra “El-Aziz-ül Hakîm” isimleriyle Cenab-ı Hak (Celle Celalühü) zâtını tavsif buyurup, ikinci derecede aynı isimlerin mazharı olan Risalet-ün Nur şahs-ı manevîsine işaret etmesi Kur’an-ı Azîmüşşan’ın şe’nine yakışır bir keyfiyettir. Çünki belki bütün dünyaya muhalif olarak fakr-ı haliyle beraber izzet-i ilmiyeyi muhafaza için ölümden beter musibetlere karşı göğüs geren, tahammül eden Risale-i Nur tercümanı olduğu gibi; zeminde ve semavatta hikmetle tasarrufatın muammasını açan yine Risale-i Nur olduğu sadık ve musaddaktır. Bu kuvvetli münasebet-i maneviyeyi teyid eden bir emaresi de şudur ki:

اُولُوا الْعِلْمِ makam-ı cifrîsi ikiyüz ondört (214) olup, Risale-i Nur’un bir ismi olan “Bedîüzzaman”ın (şeddeli “ze”, lâm-ı aslî sayılır) makamı olan ikiyüz ondörde tam tamına tevafuku ve müellifinin hakikî ve daimî ismi olan Molla Said’in makamı olan ikiyüz onbeşe bir tek farkla tevafuku, elbette bu kelime-i kudsiyenin her asra baktığı gibi, bu asra da medar-ı nazar bir ferdi Resail-in Nur olduğuna bir emare olduğu gibi; وَ اُولُوا الْعِلْمِ قَائِمًا بِالْقِسْطِ (okunmayan ikinci vav ve hemze sayılmaz) makamı olan altıyüzbir (601) adediyle, Risale-i Nur’un beşyüz doksandokuz (599) makamına ve Resail-in Nur makamına yalnız iki farkla, iki ismine tevafuku dahi bir emare olduğu ve شَهِدَ اللّهُ اَنَّهُ لاَ اِلهَ اِلاَّ هُوَ وَالْمَلئِكَةُ وَاُولُوا الْعِلْمِ cümle-i tevhidiye-i kudsiyesinin makam-ı cifrîsi ve ebcedîsi olan bin üçyüz altmış (1360) adediyle 14(Haşiye) tam tamına bu acib isyan, tuğyan ve temerrüd asrının ve garib küfran ve galeyan ve ilhad zamanının bu senesine ve bulunduğumuz bu tarihe tevafuku ve tetabuku elbette kuvvetli bir emaredir ki; bu pek büyük ve geniş ve âmm olan tevhid ve şehadetin medar-ı nazar ehemmiyetli efradı ve mâsadakları, her zamandan ziyade bu şehadete muhtaç bu asrın bu vaktinde bulunacaktır. Ve şimdilik o şehadeti tesirli bir surette isbat eden Resail-in Nur o efraddan birisi ve hususî medar-ı nazar olduğuna pek çok emareler ve işaretler ve beşaretler vardır. َاللّهُ اَعْلَمُ بِالصَّوَابِ وَالْع�
[24.10.2023 18:48] Annem: unutup, vazife-i fıtriyesini terkederek kendine mana-yı ismiyle baksa, kendini mâlik itikad etse; o vakit emanette hıyanet eder, وَ قَدْ خَابَ مَنْ دَسَّيهَا altında dâhil olur. İşte bütün şirkleri ve şerleri ve dalaletleri tevlid eden enaniyetin şu cihetindendir ki; semavat ve arz ve cibal tedehhüş etmişler, farazî bir şirkten korkmuşlar. Evet ene ince bir elif, bir tel, farazî bir hat iken, mahiyeti bilinmezse, tesettür toprağı altında neşvünema bulur; gittikçe kalınlaşır. Vücud-u insanın her tarafına yayılır. Koca bir ejderha gibi, vücud-u insanı bel’ eder. Bütün o insan, bütün letaifiyle âdeta ene olur. Sonra nev’in enaniyeti de bir asabiyet-i nev’iye ve milliye cihetiyle o enaniyete kuvvet verip; o ene, enaniyet-i nev’iyeye istinad ederek, şeytan gibi, Sâni’-i Zülcelal’in evamirine karşı mübareze eder. Sonra kıyas-ı binnefs suretiyle herkesi, hattâ herşeyi kendine kıyas edip, Cenab-ı Hakk’ın mülkünü onlara ve esbaba taksim eder. Gayet azîm bir şirke düşer. اِنَّ الشِّرْكَ لَظُلْمٌ عَظِيمٌ mealini gösterir. Evet nasıl mîrî malından kırk parayı çalan bir adam, bütün hazır arkadaşlarına birer dirhem almasını kabul ile hazmedebilir. Öyle de “Kendime mâlikim.” diyen adam, “Herşey kendine mâliktir.” demeye ve itikad etmeye mecburdur.

İşte ene, şu hainane vaziyetinde iken; cehl-i mutlaktadır. Binler fünunu bilse de, cehl-i mürekkeble bir echeldir. Çünki duyguları, efkârları kâinatın envâr-ı marifetini getirdiği vakit, nefsinde onu tasdik edecek, ışıklandıracak ve idame edecek bir madde bulmadığı için sönerler. Gelen herşey, nefsindeki renkler ile boyalanır. Mahz-ı hikmet gelse, nefsinde abesiyet-i mutlaka suretini alır. Çünki şu haldeki ene’nin rengi, şirk ve ta’tildir, Allah’ı inkârdır. Bütün kâinat parlak âyetlerle dolsa; o ene’deki karanlıklı bir nokta, onları nazarda söndürür, göstermez. Onbirinci Söz’de mahiyet-i insaniyenin ve mahiyet-i insaniyedeki enaniyetin, -mana-yı harfî cihetiyle- ne kadar hassas bir mizan ve doğru bir mikyas ve muhit bir fihriste ve mükemmel bir harita ve câmi’ bir âyine ve kâinata güzel bir takvim, bir ruzname olduğu gayet kat’î bir surette tafsil edilmiştir. Ona müracaat edilsin. O Söz’deki tafsilata iktifaen kısa keserek mukaddimeye nihayet verdik. Eğer mukaddimeyi anladınsa gel, hakikata giriyoruz.

İşte bak: Âlem-i insaniyette, zaman-ı Âdem’den şimdiye kadar iki cereyan-ı azîm, iki silsile-i efkâr; her tarafta ve her tabaka-i insaniyede dal budak salmış, iki şecere-i azîme hükmünde… Biri, silsile-i nübüvvet ve diyanet; diğeri, silsile-i felsefe ve hikmet, gelmiş gidiyor. Her ne vakit o iki silsile imtizac ve ittihad etmiş ise, yani silsile-i felsefe, silsile-i diyanete dehalet edip itaat ederek hizmet etmişse; âlem-i insaniyet parlak bir surette bir saadet, bir hayat-ı içtimaiye geçirmiştir. Ne vakit ayrı gitmişler ise, bütün hayır ve nur, silsile-i nübüvvet ve diyanet etrafına toplanmış ve şerler ve dalaletler, felsefe silsilesinin etrafına cem’olmuştur. Şimdi şu iki silsilenin menşe’lerini, esaslarını bulmalıyız.

İşte diyanet silsilesine itaat etmeyen silsile-i felsefe ki, bir şecere-i zakkum suretini alıp, şirk ve dalalet zulümatını etrafına dağıtır. Hattâ kuvve-i akliye dalında; Dehriyyun, Maddiyyun, Tabiiyyun meyvelerini, beşer aklının eline vermiş. Ve kuvve-i gazabiye dalında; Nemrudları, Firavunları, Şeddadları 5(Haşiye) beşerin başına atmış. Ve kuvve-i şeheviye-i behimiye dalında; âliheleri, sanemleri ve uluhiyet dava edenleri semere vermiş, yetiştirmiş. O şecere-i zakkumun menşei ile silsile-i nübüvvetin ki bir şecere-i tûbâ-i ubudiyet hükmünde bulunan o silsilenin, küre-i zeminin bağında mübarek dalları: Kuvve-i akliye dalında enbiya ve mürselîn ve evliya ve sıddıkîn meyvelerini yetiştirdiği gibi.. kuvve-i dafia dalında âdil hâkimle
[24.10.2023 18:49] Annem: KELİME: Meşveret-i şer’iyeden aldığım ders budur: Şu zamanda bir adamın bir günahı, bir kalmıyor. Bazan büyür, sirayet eder, yüz olur. Bir tek hasene bazan bir kalmıyor. Belki bazan binler dereceye terakki ediyor. Bunun sırr-ı hikmeti şudur:

Hürriyet-i şer’iye ile meşveret-i meşrua, hakikî milliyetimizin hâkimiyetini gösterdi. Hakikî milliyetimizin esası, ruhu ise İslâmiyet’tir. Ve hilafet-i Osmaniye ve Türk Ordusunun o milliyete bayraktarlığı itibariyle, o İslâmiyet milliyetinin sadefi, kal’ası hükmündedir. Arab-Türk hakikî iki kardeş, o kal’a-i kudsiyenin nöbettarlarıdır.

İşte bu kudsî milliyetin rabıtasıyla, umum ehl-i İslâm bir tek aşiret hükmüne geçiyor. Aşiretin efradı gibi İslâm taifeleri de, birbirine uhuvvet-i İslâmiye ile mürtebit, alâkadar olur. Birbirine manen, lüzum olsa maddeten yardım eder. Güya bütün İslâm taifeleri bir silsile-i nuraniye ile birbirine bağlıdır. Nasılki bir aşiretin bir ferdi bir cinayet işlese, o aşiretin bütün efradı, o aşiretin düşmanı olan başka aşiretin nazarında bütün efradı müttehem olur. Güya herbir ferd o cinayeti işlemiş gibi, o düşman aşiret onlara düşman olur. O tek cinayet, binler cinayet hükmüne geçer. Eğer o aşiretin bir ferdi o aşiretin mahiyetine temas eden medar-ı iftihar bir iyilik yapsa, o aşiretin bütün efradı onunla iftihar eder. Güya herbir adam, aşirette o iyiliği yapmış gibi iftihar eder.

İşte bu mezkûr hakikat içindir ki, bu zamanda, hususan kırk-elli sene sonra seyyie, fenalık işleyenin üstünde kalmaz. Belki milyonlar nüfus-u İslâmiyenin hukukuna tecavüz olur. Kırk-elli sene sonra çok misalleri görülecek.

Ey bu sözlerimi dinleyen bu Câmi-i Emevî’deki kardeşler ve kırk-elli sene sonra Âlem-i İslâm Câmiindeki ihvan-ı Müslimîn! “Biz zarar vermiyoruz, fakat menfaat vermeğe iktidarımız yok, onun için mazuruz.” diye özür beyan etmeyiniz. Bu özrünüz makbul değil. Tenbelliğiniz ve “Neme lâzım!” deyip çalışmamanız ve ittihad-ı İslâm ile, milliyet-i hakikiye-i İslâmiye ile gayrete gelmediğiniz, sizlere gayet büyük bir zarar ve bir haksızlıktır.

İşte seyyie böyle binlere çıktığı gibi, bu zamanda hasene -yani İslâmiyetin kudsiyetine temas eden iyilik- yalnız işleyene münhasır kalamaz. Belki bu hasene, milyonlar ehl-i imana manen faide verebilir. Hayat-ı maneviye ve maddiyesinin rabıtasına kuvvet verebilir. Onun için “Neme lâzım!” deyip kendini tenbellik döşeğine atmak zamanı değil!..

Ey bu câmi’deki kardeşlerim ve kırk-elli sene sonraki Âlem-i İslâm mescid-i kebirindeki ihvanlarım! Zannetmeyiniz ki, ben bu ders makamına size nasihat etmek için çıktım. Belki buraya çıktım, sizde olan hakkımızı dava ediyorum. Yani: küçük taifelerin menfaatı ve saadet-i dünyeviyeleri ve uhreviyeleri, sizin gibi büyük muazzam taife olan Arab ve Türk gibi hâkim üstadlarla bağlıdır. Sizin tenbelliğiniz ve füturunuzla biz bîçare küçük kardeşleriniz olan İslâm taifeleri zarar görüyor.

Hususan ey muazzam ve büyük ve tam intibaha gelmiş veya gelecek olan Arablar! En evvel bu sözlerle sizinle konuşuyorum. Çünki bizim ve bütün İslâm taifelerinin üstadları, imamları ve İslâmiyet’in mücahidleri sizlerdiniz. Sonra muazzam Türk Milleti o kudsî vazifenize tam yardım ettiler. Onun için tenbellikle günahınız büyüktür. Ve iyiliğiniz ve haseneniz de gayet büyük ve ulvîdir. Hususan kırk-elli sene sonra Arab taifeleri, Cemahir-i Müttefika-i Amerika gibi en ulvî bir vaziyete girmeğe, esarette kalan hâkimiyet-i İslâmiyeyi eski zaman gibi küre-i
[24.10.2023 18:49] Annem: Üçüncü ve Yirmi Dördüncü Ayetlerin Tefsiri
Nübüvvet Hakkında
وَاِنْ كُنْتُمْ فِى رَيْبٍ مِمَّا نَزَّلْنَا عَلَى عَبْدِنَا فَاْتُوا بِسُورَةٍ مِنْ مِثْلِهِ وَادْعُوا شُهَدَاءَكُمْ مِنْ دُونِ اللّهِ اِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ ❊

فَاِنْ لَمْ تَفْعَلُوا وَلَنْ تَفْعَلُوا فَاتَّقُوا النَّارَ الَّتِى وَقُودُهَا النَّاسُ وَالْحِجَارَةُ اُعِدَّتْ لِلْكَافِرِينَ

Gayet kısa bir meali: Yani “Abdimiz üzerine inzal ettiğimiz Kur’anda bir şübheniz varsa, Kur’anın mislinden bir sure yapınız; hem de Allah’tan başka, işlerinizde kendilerine müracaat ettiğiniz şüheda ve muinlerinizi de çağırınız, yardım etsinler. Eğer sözünüzde sadık iseniz hepiniz beraber çalışınız, Kur’anın mislinden bir sure getiriniz. Eğer bir misil getiremediğiniz takdirde, zâten getiremezsiniz ya, öyle bir ateşten sakınınız ki; odunu, insanlar ile taşlardır.”

Mukaddeme

Kitabın evvelinde beyan edildiği gibi, Kur’an-ı Kerim’in takib ettiği esas maksad dörttür. Birinci maksadı olan “tevhid”, evvelki âyetle beyan edilmiştir. Bu âyetle de, ikinci maksad olan “nübüvvet” beyan ve izah edilmiştir. Yalnız birşey var ki, bu âyet nübüvvet-i Muhammediye’nin (A.S.M.) isbatı hakkındadır; nübüvvet-i mutlaka hakkında değildir. Halbuki maksad, mutlak nübüvvettir. Fakat küllî, cüz’îde dâhildir. Cüz’înin isbatıyla küllî de isbat edilmiş olur. Bu âyet, Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm’ın nübüvvetini, en büyük mu’cizesi olan i’caz-ı Kur’andan bahisle isbat ediyor. O zâtın (A.S.M.) nübüvvetine dair delail, başka risalelerimizde beyan edilmiştir. Burada yalnız bir kısmını hülâsaten altı mes’ele zımnında beyan edeceğiz:

Birinci Mes’ele: Enbiya-i sâlifînde nübüvvete medar ve esas tutulan noktalar ve onların ümmetleriyle olan muameleleri hakkında -yalnız zaman ve mekânın tesiriyle bazı hususat müstesna olmak şartıyla- yapılacak tam bir teftiş ve kontrol neticesinde, Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm’da daha ekmel, daha yükseği bulunmakta olduğu tahakkuk eder. Binaenaleyh nübüvvet mertebesine nâil olanların heyet-i mecmuası, mu’cizeleriyle vesair ahvalleriyle, lisan-ı hal ve kal ile, nev’-i beşerin sinni kemale geldiğinde Üstad-ül Beşer ünvanını taşıyan Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm’ın sıdk-ı nübüvvetine ilân-ı şehadet etmişlerdir. O Hazret de (A.S.M.) bütün mu’cizeleriyle Sâni’in vücud ve vahdetini, nurlu bir bürhan olarak âleme ilân etmiştir.

İkinci Mes’ele: O zâtın (A.S.M.) evvel ve âhir bütün ahval ve harekâtı nazar-ı dikkatten geçirilirse, herbir hareketi, herbir hâli hârikulâde değilse de onun sıdkına delalet eder. Ezcümle: Gar mes’elesinde, Ebu Bekir-is Sıddık ile beraber halâs ve kurtuluş ümidi tamamıyla kesildiği bir anda, لاَ تَخَفْ اِنَّ اللّهَ مَعَنَا “Korkma, Allah bizimle beraberdir.” diye Ebu Bekir-is Sıddık’a verdiği teselli ve tavk-ı beşerin fevkinde bir ciddiyetle, bir metanetle, bir şecaatle, havfsız, tereddüdsüz gösterdiği vaziyet; elbette sıdkına ve nokta-i istinadı olan Hâlıkına itimad ettiğine güneş gibi bir bürhandır. Kezalik saadet-i dâreyn için tesis ettiği esaslarda isabet etmiş olduğu ve izhar ettiği kavaidin hakikatla muttasıl ve hakkaniyetle yapışık olduğu, bütün âlemce mazhar-ı kabul ve tasdik olmuş ve olmaktadır.

İhtar: O zâtın (A.S.M.) ahval ve harekâtı birer birer, yani tek tek onun sıdk u
[24.10.2023 18:50] Annem: Risale-i Nur mü’minlere; Kur’an’dan hedaya-yı hidayet, kevneyn-i saadet, mazhar-ı şefaat ve feyz-i Rahman’dır.

Risale-i Nur kâinata, baharın feyzini veren bir âb-ı hayat ve ayn-ı rahmet ve mahz-ı hakikat ve bir gülzar-ı gülistandır.

Risale-i Nur lütf-u Yezdan, kemal-i iman, tefsir-i Kur’an ve bereket-i ihsandır.

Risale-i Nur kâfire hazan, münkire tufan, dalalete düşmandır.

Risale-i Nur bir kenz-i mahfî ve bir sandukça-i cevher ve menba-i envârdır.

Risale-i Nur hakaik-i Kur’an ve mi’rac-ı imandır.

Risale-i Nur Kur’an ve Hadîs’ten sonra sertac-ı evliya, sultan-ül eser ve zübdet-ül meâni ve atâyâ-yı İlahî ve hedaya-yı Sübhanî ve feyyaz-ı Rahmanî’dir.

Risale-i Nur bir bahr-i hakaik ve bir sırr-ı dekaik ve kenz-ül maarif ve bahr-ül mekârimdir.
[24.10.2023 18:51] Annem: İşte ey şeytan! Senin rağmına ehl-i hak ve insaf bu suretteki hakikatlı muhakeme ile muhakeme ederler. Hattâ en küçük bir delilde dahi Kur’ana karşı imanını ziyadeleştirirler. Senin ve şakirdlerinin gösterdiği yol ise: Bir kerre beşer kelâmı farzedilse, yani arşa bağlanan o muazzam pırlanta yere atılsa; bütün mıhların kuvvetinde ve çok bürhanların metanetinde bir tek bürhan lâzım ki, onu yerden kaldırıp arş-ı manevîye çaksın. Tâ küfrün zulümatından kurtulup, imanın envârına erişsin.

Halbuki buna muvaffak olmak pek güçtür. Onun için senin desisen ile şu zamanda, bîtarafane muhakeme sureti altında çokları imanını kaybediyorlar…

Şeytan döndü ve dedi: Kur’an beşer kelâmına benziyor, onların muhaveresi tarzındadır. Demek, beşer kelâmıdır. Eğer Allah’ın kelâmı olsa, ona yakışacak, her cihetçe hârikulâde bir tarzı olacaktı. Onun san’atı nasıl beşer san’atına benzemiyor, kelâmı da benzememeli?

Cevaben dedim: Nasılki Peygamberimiz, mu’cizatından ve hasaisinden başka, ef’al ve
[24.10.2023 18:51] Annem: 1339 tarihinde, Meclis-i Meb’usana hitaben yazdığım bir hutbenin suretidir
(Bu kısım, müellifin kendi Türkçesidir)

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِ

اِنَّ الصَّلَوةَ كَانَتْ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ كِتَابًا مَوْقُوتًا

Ey mücahidîn-i İslâm! Ey ehl-i hall ü akd! Bu fakirin bir mes’elede on sözünü, birkaç nasihatını dinlemenizi rica ediyorum.

Evvelâ: Şu muzafferiyetteki hârikulâde nimet-i İlahiye bir şükran ister ki devam etsin, ziyade olsun. Yoksa, nimet şükrü görmezse gider. Mademki Kur’an’ı, Allah’ın tevfikiyle düşmanın hücumundan kurtardınız; Kur’anın en sarih ve en kat’î emri olan “Salât” gibi feraizi imtisal etmeniz lâzımdır. Tâ onun feyzi böyle hârika suretinde üstünüzde tevali ve devam etsin.

Sâniyen: Âlem-i İslâmı mesrur ettiniz, muhabbet ve teveccühünü kazandınız. Lâkin o teveccüh ve muhabbetin idamesi, şeair-i İslâmiyeyi iltizam ile olur. Zira, Müslümanlar İslâmiyet hesabına sizi severler.

Sâlisen: Bu âlemde evliyaullah hükmünde olan gazi ve şühedalara kumandanlık ettiniz. Kur’an’ın evamir-i kat’iyyesine imtisal etmekle, öteki âlemde de o nuranî güruha refik olmağa çalışmak, sizin gibi himmetlilerin şe’nidir. Yoksa, burada kumandan iken orada bir neferden istimdad-ı nur etmeğe muztar kalacaksınız. Bu dünya-yı deniyye, şan ve şerefiyle öyle bir meta değil ki, sizin gibi insanları işba’ etsin, tatmin etsin ve maksud-u bizzât olsun.

Râbian: Bu millet-i İslâmın cemaatleri -çendan bir cemaat namazsız kalsa, fâsık da olsa yine- başlarındakini mütedeyyin görmek ister. Hattâ umum Kürdistan’da, umum memurlara dair en evvel sordukları sual bu imiş: “Acaba namaz kılıyor mu?” derler. Namaz kılarsa mutlak emniyet ederler; kılmazsa, ne kadar muktedir olsa nazarlarında müttehemdir. Bir zaman, Beytüşşebab aşairinde isyan vardı. Ben gittim, sordum: “Sebeb nedir?” Dediler ki: “Kaymakamımız namaz kılmıyordu, rakı içiyordu. Öyle dinsizlere nasıl itaat edeceğiz?” Bu sözü söyleyenler de namazsız, hem de eşkiya idiler.

Hâmisen: Enbiya’nın ekseri şarkta ve hükemanın ağlebi garbda gelmesi kader-i ezelînin bir remzidir ki, şarkı ayağa kaldıracak din ve kalbdir, akıl ve felsefe değil. Şarkı intibaha getirdiniz, fıtratına muvafık bir cereyan veriniz. Yoksa, sa’yiniz ya hebaen gider veya muvakkat, sathî kalır…

Sâdisen: Hasmınız ve İslâmiyet düşmanı olan firenkler dindeki lâkaydlığınızdan pek fazla istifade ettiler ve ediyorlar. Hattâ diyebilirim ki, hasmınız kadar İslâma zarar veren, dinde ihmalinizden istifade eden insanlardır. Maslahat-ı İslâmiye ve selâmet-i millet namına, bu ihmali a’male tebdil etmeniz gerektir. Görülmüyor mu ki, İttihadcılar o kadar hârika azm ü sebat ve fedakârlıklarıyla, hattâ İslâm’ın şu
[24.10.2023 18:52] Annem: Lem’a
بِاسْمِهِ وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ

اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّهِ وَ بَرَكَاتُهُ

Aziz sıddık kardeşlerim Hoca Sabri, Hâfız Ali, Mes’ud, Mustafalar, Hüsrev, Re’fet, Bekir Bey, Rüşdü, Lütfüler, Hâfız Ahmed, Şeyh Mustafa vesaire… Sizlere meraklı ve medar-ı sual olmuş “Dört Küçük Mes’ele”yi malûmat kabîlinden muhtasar bir surette beyan etmekliğe kalbimde bir hatıra hissettim.

BİRİNCİSİ: Kardeşlerimizden Çaprazzade Abdullah Efendi gibi bazı adamlar, ehl-i keşiften rivayeten bu geçen Ramazanda Ehl-i Sünnet ve Cemaat için bir ferec, bir fütuhat olacağını haber verdikleri halde zuhur etmedi. Böyle ehl-i velayet ve keşif, neden hilaf-ı vaki’ haber veriyorlar? Benden sordular. Ben de birden sünuhat kabîlinden olarak verdiğim cevabın muhtasarı şudur:

Hadîs-i şerifte vârid olmuştur ki: “Bazan bela nâzil oluyor; gelirken karşısına sadaka çıkar, geri çevirir.” Şu hadîsin sırrı gösteriyor ki: Mukadderat, bazı şeraitle vukua gelirken geri kalır. Demek ehl-i keşfin muttali olduğu mukadderat mutlak olmadığını, belki bazı şeraitle mukayyed bulunduğunu ve o şeraitin vuku bulmamasıyla o hâdise de vukua gelmiyor. Fakat o hâdise, ecel-i muallak gibi Levh-i Ezelî’nin bir nevi defteri hükmünde olan Levh-i Mahv-İsbat’ta mukadder olarak yazılmıştır. Gayet nadir olarak Levh-i Ezelî’ye kadar keşif çıkar. Ekseri oraya çıkamıyor. İşte bu sırra binaen, geçen Ramazan-ı Şerifte ve Kurban Bayramında ve daha başka vakitlerde istihraca binaen veya keşfiyat nev’inden verilen haberler, muallak oldukları şeraiti bulamadıkları için vukua gelmemişler ve haber verenleri tekzib etmiyorlar. Çünki mukadder imiş, fakat şartı gelmeden o da vukua gelmemiş. Evet Ramazan-ı Şerifte bid’aların ref’ine Ehl-i Sünnet ve Cemaatin ekseriyetle hâlis duası bir şart ve bir sebeb-i mühim idi. Maalesef câmilere Ramazan-ı Şerifte bid’alar girdiğinden, duaların kabulüne sed çekip ferec gelmedi. Nasılki sâbık hadîsin sırrıyla: Sadaka, belayı ref’ eder. Ekseriyetin hâlis duası dahi, ferec-i umumîyi cezbeder. Kuvve-i cazibe vücuda gelmediğinden, fütuhat da verilmedi.

İKİNCİ MERAKLI SUAL: Bu iki ay zarfında heyecanlı bir vaziyet-i siyasiye karşısında bana, hem alâkadar olduğum çok kardeşlerime kavî bir ihtimal ile ferah verecek bir teşebbüs etmek lâzımken, o vaziyete hiç ehemmiyet vermeyerek bilakis beni tazyik eden ehl-i dünyanın lehinde olarak bir fikirde bulundum. Bazı zâtlar hayret içinde hayrette kaldılar. Dediler ki: “Sana işkence eden bu mübtedi’ ve kısmen münafık baştaki insanların takib ettikleri siyaseti nasıl görüyorsun ki ilişmiyorsun?”

Verdiğim cevabın muhtasarı şudur ki: Bu zamanda ehl-i İslâmın en mühim tehlikesi, fen ve felsefeden gelen bir dalaletle kalblerin bozulması ve imanın zedelenmesidir. Bunun çare-i yegânesi: Nurdur, nur göstermektir ki, kalbler ıslah olsun, imanlar kurtulsun. Eğer siyaset topuzuyla hareket edilse, galebe çalınsa, o kâfirler münafık derecesine iner. Münafık, kâfirden daha fenadır. Demek, topuz böyle bir zamanda kalbi ıslah etmez. O vakit küfür kalbe girer, saklanır; nifaka inkılab eder. Hem nur, hem topuz.. ikisini, bu zamanda benim gibi bir âciz yapamaz. Onun için bütün kuvvetimle nura sarılmağa mecbur olduğumdan, siyaset topuzu ne şekilde olursa olsun bakmamak lâzım geliyor. Amma maddî cihadın muktezası ise; o vazife şimdilik bizde değildir. Evet ehline göre kâfirin veya mürtedin tecavüzatına sed çekmek için topuz lâzımdır. Fakat iki elimiz var. Eğer yüz elimiz de olsa, ancak nura kâfi gelir. Topuzu tutacak elimiz yok!..

ÜÇÜNCÜ MERAKLI SUAL: Bu yakında İngiliz ve İtalya gibi ecnebilerin bu hükûmete ilişmesiyle, eskiden beri bu vatandaki hükûmetin hakikî nokta-i istinadı ve kuvve-i maneviyesinin menbaı olan hamiye
[24.10.2023 18:52] Annem: asılki ihatalı olan fettahiyet hakikatıyla bütün mevcudatın muntazam suretlerini basit maddeden yapmak ve açmak, vahdeti bedahetle isbat eder. Öyle de herşeyi ihata eden “rahmaniyet” hakikatı dahi, vücuda gelen ve dünya hayatına giren bütün zîhayatları ve bilhâssa yeni gelenleri kemal-i intizamla beslemesi ve levazımatını yetiştirmesi ve hiçbirini unutmaması ve aynı rahmet, her yerde, her anda ve her ferde yetişmesiyle bedahetle hem vahdeti, hem vahdet içinde ehadiyeti gösterir. Risale-i Nur ism-i Hakîm ve ism-i Rahîm’in mazharı olduğundan, Risale-i Nur’un birçok yerlerinde, hakikat-ı rahmetin nükteleri ve cilveleri izah ve isbat edildiğinden, burada bu katre ile o bahre işaret edip o pek uzun kıssayı kısa kesiyoruz.

Seyyahımızın üçüncü menzilde müşahede ettiği

Üçüncü Hakikat: “Müdebbiriyet ve idare hakikatı”dır.
Yani, gayet dehşetli ve sür’atli ecram-ı semaviyeyi ve gayet istilacı ve karıştırıcı unsurları ve gayet ihtiyaçlı, za’fiyetli mahlukat-ı arziyeyi kemal-i intizam ve müvazene ile idare etmek, birbirlerine muavenetdar yapmak ve imtizackârane idare etmek ve tedbirlerini görmek ve bu koca âlemi bir mükemmel memleket, bir muhteşem şehir, bir müzeyyen saray gibi yapmak hakikatıdır.

İşte bu cebbarane ve rahmanane idarenin büyük dairelerini bırakıp, yalnız baharda zemin yüzünde cereyan eden o idarenin bir tek sahife ve safhasını, Risalet-ün Nur Onuncu Söz gibi mühim risalelerinde izah ve isbat etmesine binaen, kısa bir suretini bir temsil ile göstereceğiz; şöyle ki:

Meselâ ve farazâ; hârika ve cihangir bir zât, dörtyüz bin ayrı ayrı milletlerden, taifelerden bir ordu teşkil etse, her milletin ve her taifenin neferlerine ait elbiselerini, hem silâhlarını, hem yemeklerini, hem talimat hem terhisatlarını, hem hidematlarını, birbirinden ayrı ayrı, hem çeşit çeşit olarak bütün o muhtelif cihazatı noksansız, kusursuz, yanlışsız, hatasız, vakti vaktine, gecikmeden, karıştırmadan kemal-i intizamla ve gayet mükemmel bir tarzda o mu’cizatlı kumandan verse; elbette o gayet geniş ve karışık ve ince ve müvazeneli ve kesretli ve adaletli idareye, o hârika
[24.10.2023 18:53] Annem: Fakat sevgili Üstadım, zaman takarrüb etmiş olmalı ki; bir taraftan mülhidlerin tecavüzleri ziyadeleştikçe, diğer taraftan muhterem Üstadımızın, Kur’an’ın feyzi ile nâil olduğu hakikat deryasından kükreyip gelen gizli hakaiki izhar etmesi bizim sevincimizi artırmaktadır. Madem çiçekleri görmek için baharı beklemek zarureti vardır, biz de ona şiddetle ve sabırsızlıkla intizar etmekteyiz.

Hüsrev

* * *

(Hüsrev’in bir fıkrasıdır)
Sevgili, muhterem Üstadım, kıymetdar Üstadım!

Bekir Ağa ile gönderdiğiniz mektubdan duyduğum süruru tarif etmek, benim gibi âciz bir talebenin ne lisanı ve ne de kaleminin haddi değildir. Sevincimden mektubunuzu takbil ediyor; ruhum sizinle yaşadığı halde, cismen uzak bulunduğumuzdan ağlıyordum. Zaman oluyor ki, gözlerimden dökülen yaşları, yazı yazmak veyahut risaleleri okumakla
[24.10.2023 19:14] Annem: Bir Ayet:
Göklerde ve yerde bulunanlar Allah'ı tesbih etmektedir. O üstündür, her yaptığında hikmet vardır.
(Hadîd, 57/1)

Bir Hadis:
İyi şeyler söyleyerek, iyi sözler taşıyarak (küs) insanların arasını bulmaya çalışan kimse yalancı sayılmaz.
(Tirmizî, "Birr", 26)

Bir Dua:
Allah'ım! Bize dünyada da ahirette de iyilik ver ve bizi cehennem azabından koru.
(Müslim, "Zikir", 26)

T.C. Cumhurbaşkanlığı Diyanet İşleri Başkanlığı
[24.10.2023 19:14] Annem: Diyanet Takvimi Ön Yüz:
 Türkiye, Birleşmiş Milletlere Katıldı. (1945)
Ey müminler! Hepiniz birlikte Allah’ın ipine sımsıkı sarılın ve ayrılığa düşmeyin. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın… (Âl-i İmrân, 3/103) 


Diyanet Takvimi Arka Yüz:
ATA TOPRAKLARINA YOLCULUK: TÜRKİSTAN
Tarihte büyük ve geniş topraklara sahip olan, birçok devlete ev sahipliği yapmış Türkistan, bugün Asya’da Türklerin yurdu olarak bilinmektedir. Şehrin tarihteki eski ismi Yesi’dir. Günümüzde Türkistan adıyla anılan şehir ise Kazakistan’ın batısında yer almaktadır. Çoğunluğunu Uygur ve Kazak Türkleri ile diğer Türk gruplarının oluşturduğu Çin Halk Cumhuriyeti hâkimiyetindeki bölgeye Doğu (Şarkî) Türkistan, 1924’ten sonra Sovyet hâkimiyetine giren alana Batı (Garbî) Türkistan adı verilmektedir. Batı Türkistan; Kazakistan, Türkmenistan, Özbekistan, Tacikistan ve Kırgızistan devletlerinden oluşmaktadır. Divân-ı Hikmet kitabının yazarı Hoca Ahmet Yesevi’nin şehri olan ve bugün ata toprakları olarak bilinen Türkistan, tarih boyunca İmam Buhârî, Farâbî, Uluğ Bey, Birûnî ve İbn-i Sina gibi birçok İslam âlimi ve ilim adamı yetiştirmiştir. Türkistan’da Kazakça ve Rusça konuşulmasına rağmen halkın büyük kesimi Türkçeyi de bilmektedir.

T.C. Cumhurbaşkanlığı Diyanet İşleri Başkanlığı
[24.10.2023 19:16] Annem: SOHBET.........   İSLÂMİYETİN ÖZÜ

İslâmiyet; Allahü teâlânın, Cebrâil ismindeki melek vasıtası ile, sevgili Peygamberi Muhammed aleyhisselâma gönderdiği, insanların, dünyada ve âhırette rahat ve mesut olmalarını sağlayan, emir ve yasaklardır.

Bütün üstünlükler ve faydalı şeyler, İslâmiyetin içindedir. Eski dinlerin görünür, görünmez bütün iyiliklerini, İslâmiyet, kendinde toplamıştır.

İslâmiyet; memleketleri îmar, insanları müreffeh etmeyi emretmekte, Allahü teâlânın emirlerine saygı göstermeyi ve mahluklara merhametli olmayı istemektedir. Nefsin temizlenmesini temin etmekte, kötü huyları, iyi huylardan ayırmaktadır. İyi huylu olmayı emredip, kötü huyları, şiddetle red ve yasak eder. Her bakımdan iffeti ve hayâyı emreder. Tam sıhhatli olmayı mecbur tutar. Tembelliği, boş vakit geçirmeyi red ve meneder. Ziraati, ticareti ve sanatı, katî olarak emreder. İlme, fenne, tekniğe, endüstriye lâyık olduğu üzere, ehemmiyet verir.

İnsanların yardımlaşmasını, birbirlerine hizmet etmesini ehemmiyetle ister. Dini ve vatanı başka olanların, canlarını, mallarını ve nâmuslarını korumayı mecbur tutup, bunlara ilişmeyi meneder. Fertlerin, çocukların, ailelerin ve milletlerin haklarını öğreterek geçmişlere, geleceklere, herkese karşı hak ve mesuliyet gözetilmesini ister. Yani, dünya ve âhıret saadetini içine alır.

GÜNÜN TARİHİ.........BİRLEŞMİŞ MİLLETLERİN KURULUŞU

II. Dünya Harbi’nin sonunda insanlığı yeni bir savaştan korumak ve ülkelerin sıkıntılarına ortaklaşa çâreler aramak ve insan haklarının korunmasını sağlamak gâyesiyle, Birleşmiş Milletler Teşkilâtı kuruldu. 24 Ekim 1945’te 50 devletle kurulan bu teşkilâta Türkiye de kurucu üye olarak katılmıştır. Birleşmiş Milletler’in dünya barışına bâzı faydaları olmuştur.

BM’ye üye ülke sayısı 196’yı geçti. BM; üyeleri itibarıyla çok büyük farklılık gösteriyor. Nüfusu 1 milyar 300 milyonu aşan üyesi (Çin) de var, bir kasaba büyüklüğünde olan üyeleri de var. Yüzölçümü 17 milyon km2’yi geçen üyesi (Rusya) da var, yüzölçümü 2 km2’nin altında üyesi (Monako) da var.

 


24.10.2023 - Türkiye Takvimi - https://play.google.com/store/apps/details?id=turkiyetakvimi.takvim
[24.10.2023 19:16] Annem: 'Senden alt birini gördüğünde, hemen oracıkta kendine değer biçersen; kibir yönünden, yeteri kadar vebal aldın sayılır.' Avn b. Abdullah [rahmetullahi aleyh]

Semerkand Takvimi
[24.10.2023 19:16] Annem: Bu Yolda İlerlemek

İmâm-ı Rabbânî [kuddise sırruhû] şöyle buyuruyor:  Tasavvuf yolunda ilerlemek isteyen kimsenin şunları yapması gerekir:

Öncelikle hak ehlinin görüşlerine uygun olarak akîdesini (inanç esaslarını) düzeltmeli. Fıkıh hükümlerini (ilmihal bilgilerini) öğrenmeli. Sonra ilmin gerektirdiği şekilde amel etmeli.

Bütün bunları yerine getirdikten sonra tüm vakitlerini Allah Teâlâ’yı zikir ile geçirmelidir. Bu zikri, kâmil ve mükemmil bir mürşidden almış olması şarttır. Çünkü eksik olan (ehil olmayan) kimse kemale erdiremez.

Sözün Gücü

Sâdât-ı kirâmın büyüklerinden İmâm-ı Rabbânî [kuddise sırruhû] İslâm’ın ve müslümanların zayıf düşmesinden dolayı duyduğu üzüntü ile yazdığı bir mektupta, müslümanların güçlenmesi arzusunu dile getirir. Önce İslâm’ı yaşayarak ve anlatarak yüceltmeyi teşvik eder ve şu tavsiyede bulunur:

Bugün elinizden gelen şey, İslâm’ın güzelliklerini sözle ve kalemle anlatarak düşmanlara karşı mücâhede etmektir. Bunu yapmak için de şimdiye kadar yaptıklarınızdan fazlasını istemeniz ve yapmanız gerekir. Ayrıca sözlü mücâhedenin, düşmana karşı savaşla mücâhededen daha üstün olduğuna inanmanız gerekir. Bizim gibi âciz ve eli ayağı tutmayan kimseler ise şimdi bu nimetten mahrum.

Semerkand Takvimi
[24.10.2023 19:16] Annem: "Allahım! Sen bütün insanların hayatlarını programlayansın, Rabbimizsin. Bu hastanın ızdırabını gider, şifa ver, şifayı veren ancak sensin. Senin şifandan başka şifa verecek yoktur. Buna hiçbir hastalık izi bırakmayacak şekilde şifa ver.”
(Buhari, Merda 20, Müslim, Selam 46)
[24.10.2023 19:16] Annem:  Eğer onlar seni, hakkında bilgin olmayan bir şeyi (körü körüne) bana ortak koşman için zorlarlarsa, onlara itaat etme. Onlarla dünyada iyi geçin. Bana yönelenlerin yoluna uy. Sonunda dönüşünüz ancak banadır. O zaman size, yapmış olduklarınızı haber veririm.
LOKMAN Sûresi 15.Ayet
[24.10.2023 19:16] Annem: Aile Hayatı
I. İLKE ve AMAÇLAR
Kur’ân-ı Kerîm, erkek ve kadının bu dünyadaki yalnızlığının karşı cins
ile giderildiğini belirtmektedir: “Size onlar sayesinde veya onlarla huzur ve
sükûnete ermeniz için kendi cinsinizden eşler yaratması ve aranızda sevgi ve
merhamet halketmesi O’nun kudretinin alâmetlerindendir. Bunda düşünen
bir topluluk için işaretler vardır” (er-Rûm 30/21). Fakat bu rahatlama ve sükûnet
bulmayı sadece cinsel ihtiyacın karşılanması ve zevk alma anlamında
değerlendirmek uygun değildir. Böyle bir yaklaşım, insanın ruhî ve mânevî
boyutlarının ihmal edilerek sadece bedenî ihtiyaçlarıyla tanıtılması anlamına
gelir. Evlenme ve aile hayatı eşlerin hem düzenli ve meşrû tarzda cinsel ihtiyaçlarını
karşılamasına hem de birbirlerine maddî ve mânevî destek olarak
hayat arkadaşlığı kurmasına vesile olduğundan çok yönlü yarar ve hikmetler
taşır. Âyette de bu farklı yönlere işaret vardır. Her iki yön ile irtibatı bulunan
üçüncü bir nokta ise, aile hayatını bütün canlıların tabiatlarında saklı
bulunan “neslini devam ettirme” güdüsünü en tabii ve mâkul biçimde karşılıyor
olmasıdır. İşte evlilik kurumunu ve aile hayatını, bu üç yönün meşrû
ve mâruf, yani dinin ve aklın yadırgamadığı ilkeler ve kurallar çerçevesinde
karşılanması şeklinde değerlendirmek gerekir. Meşrû bir evlilik içerisinde insan 
bu üç ihtiyacını da karşılama imkânını elde eder. Evlenen taraflar, bu sayede
kendi hayatlarıyla ilgili olarak cinsel arzu ve ihtiyaçlarını ve mânevî huzur,
sükûn ile dayanışma ve paylaşım ihtiyacını karşıladıkları gibi, bütün canlıların
fıtrî özeliği olan nesli devam ettirme eğilimlerini de gerçekleştirmiş olurlar.
Bu sebeple de evlilik kurumu, kısaca değinilen bu üç yönlü arzu ve isteklerin
insanlık onuruna uygun tarzda ve meşrû bir şekilde tatmini amacına yönelik
olarak tarih boyunca değişik din, kültür ve medeniyetlerde -farklı şekil
ve kurallarla da olsa- tanınan ve toplumun çekirdeği olarak varlığını koruyan
bir kurum olmuştur. ...Daha az
[24.10.2023 19:17] Annem: Allah, kıyamet günü şöyle diyecek: “Ey Meryem oğlu İsa! Sen mi insanlara, Allah’ı bırakarak beni ve anamı iki ilâh edinin, dedin?” İsa da şöyle diyecek: “Seni bütün eksikliklerden uzak tutarım. Hakkım olmayan bir şeyi söylemem, benim için söz konusu olamaz. Eğer ben onu söylemiş olsaydım, elbette sen bunu bilirdin. Sen benim içimde olanı bilirsin, ama ben sende olanı bilemem. Şüphesiz ki yalnızca sen gaybları hakkıyla bilensin.” [Maide Sûresi.116]
[24.10.2023 19:17] Annem: EHL-İ KİTAP
Ehl-i kitap tamlaması “ilâhî bir kitaba inananlar” anlamı- na gelir ve kutsal kitap sahibi din mensupları için kullanılır. Kur’an-ı Kerîm, yahudiler ve hristiyanlardan, ehl-i kitap diye söz eder; hadislerde de bu ifade sık sık kullanılmıştır.
İslam dini, ehl-i kitapla ticarî muamelelerde bulunma, kadınla- rıyla evlilik ve haram olan yiyeceklerin dışında kalan yemekle- rinin yenilebilmesi (Mâide, 5/5) gibi konularda izin vererek Müs- lümanların onlarla iyi ilişkiler kurmasına ortam hazırlamıştır.
İslam tarihi boyunca Müslüman-Ehl-i kitap ilişkilerinde İslam’ın bu hoşgörülü tutumu hep sürmüştür.
İslamiyet, Ehl-i kitabın yanlışlarını düzeltir onları Allah’ın birliği inancına dayalı ortak bir ilkede birleşmeye çağırır (Âl-i İmrân, 3/64).

DİNÎ KAVRAMLAR
CELLE CELÂLUH
Allah’ın adı anıldığında kullanı- lan bir saygı ifâdesi olup “aza- meti yüce ve ulu oldu” de- mektir. Bu tabirin yerine “Celle şânuhû” ya da “Celle ve alâ” ifâdeleri de kullanılmaktadır.
Bu tabir, İslam sanatında Allah lafzından sonra uygun bir bi- çimde yazılmakta ve zikir mec- lislerinde Allah’ın kudretine dikkat çekmek için zikrin başın- da, ortasında veya sonlarında söylenmektedir. Böylece “Allah” lafzının geçtiği yerde tefekkür, zikir, saygı ve teslimiyet hatırla- tılmaktadır.

ÖZLÜ SÖZ
Güzel bir iş yapmak istediğin zaman acele et, gizli tut ve onu gözünde küçült. (Yunus Emre)
[24.10.2023 19:18] Annem: Onunla birlikte zindana iki delikanli daha girdi Onlardan biri dedi ki: Ben (rüyada) sarap siktigimi gördüm Digeri de: Ben de basimin üstünde kuslarin yemekte oldugu bir ekmek tasidigimi gördüm Bunun yorumunu bize haber ver Çünkü biz seni güzel davrananlardan görüyoruz, dedi (YUSUF/36)
[24.10.2023 19:18] Annem: Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdu ki: "Her şeyin bir şevki vardır. Her şevkin de bittiği bir zaman vardır. (Yapacağı işe karşı bu şevki) duyan kişi işini yaparken mutedil hareket eder ve bu itidali devam ettirirse, muvaffak olacağını ümid edin, (çünkü bu şekilde takibine devam edebilir). Şayet (aşırılığa düşerek dikkat çekmiş ve) parmakla gösterilecek hâle gelmişse ona itibar edip (sâlihlerden) saymayın" 
Tirmizî, Kıyâmet 21, (2455).
[24.10.2023 19:18] Annem: (O sayılı günler), insanlar için bir hidayet rehberi, doğru yolun ve hak ile batılı birbirinden ayırmanın apaçık delilleri olarak Kur’an’ın kendisinde indirildiği Ramazan ayıdır. Öyle ise içinizden kim bu aya ulaşırsa, onu oruçla geçirsin. Kim de hasta veya yolcu olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutsun. Allah, size kolaylık diler, zorluk dilemez. Bu da sayıyı tamamlamanız ve hidayete ulaştırmasına karşılık Allah’ı yüceltmeniz ve şükretmeniz içindir. [Bakara Sûresi.185]
[24.10.2023 19:18] Annem: “Allah’ım! Bütün işlerimin sonucun güzel eyle, beni dünyada rezil olmaktan ve ahiret azabından koru.” (Ibn Hibbân, Ed’iye, No:949;el-Heysemî,Ed’iye,33,No:17390)
[24.10.2023 19:19] Annem: Aslını gizleyemez insan, giydiği kaftanlarla. / Bilmez ama kendini kandırır, söylediği yalanlarla![Mehmet Akif Ersoy]
[24.10.2023 19:19] Annem: BAHTİYÂR

Tâlihli, mes'ûd, mutlu. Bahtiyâr kişi, her zaman bulunduğu hâlden memnun, dâimâ nasîbine râzı ve şükredici olup, kimseye ihtiyâcını arzetmez. (Ahmed Rıfat) Ey mes'ûd ve bahtiyâr kardeşim! Amel ve ibâdet, niyet ile dürüst ve doğru olur. Kâfirlere karşı muhârebeye giderken, önce niyeti düzeltmelidir. Ancak, bundan sonra sevâb kazanılır. Muhârebeye gitmekten maksad; Allahü teâlânın ismini, dînini yaymak ve yükseltmek ve din düşmanlarını zayıflatmak ve bozguna uğratmak olmalıdır. (İmâm-ı Rabbânî)
[24.10.2023 19:20] Annem: Burhan

A. Delil, ispat

 

    Kısaltmalar:
    A. Arapça,
    F. Farsça,
    FR. Fransızca,
    IB. İbranice,
    İ. İtalyanca,
    Moğ. Moğolca,
   T. Türkçe,
    Y. Yunanca,
    E.T. Eski Türkçe
[24.10.2023 19:22] Annem: Bitkisel hayatta olan insandan namaz ve oruç ibadetleri düşer mi? Böyle bir kimse nasıl davranmalıdır?

Dinimizde sorumluluğun en önemli şartı akıldır. Aklı tam olmayan bir kimse dinimizin emir ve yasakları ile sorumlu değildir (Zerkeşi, el-Bahru’l-Muhid fi Usuli’l-Fıkh, Beyrut, 1421/2000, I, 65).

Buna göre bilinci bir günden fazla yerinde olmayan kişinin namazları düşer. Bu itibarla bitkisel hayata girerek bilinci yerinde olmayan ve bir daha iyileşmeyen bir kişi tutamadığı oruçlardan ve kılamadığı namazlardan dolayı sorumlu olmaz. Dolayısıyla bu durumda iken vefat eden kişinin tutamadığı oruçları için fidye vermek gerekmez. Bilincini bir günden daha az süreyle kaybedenler ise ayıldıkları zaman namazlarını kaza etmeleri gerekir (Alauddin es-Semerkandi, Tuhfetü’l-fukaha, Beyrut, 1405/1984, I, 192). Oruç sorumluluğunun düşmesi için ise, bilinç kaybının ve akıl hastalığının bir ay devam etmesi gerekir. Bir aydan daha az olan bilinç kaybında, tutulamayan oruçların kaza edilmesi gerekir (Alauddin es-Semerkandi, Tuhfetü’l- fukaha, Beyrut, 1405/1984, I, 350).
[24.10.2023 19:23] Annem: 51 
ALI ULVI KURUCU’NUN HATIRATLARI’NDAN
BIRKAÇ HATIRA
bölüm olan dedesi Hacı Veyis Efendi ile ilgili ders niteliğinde 
birkaç hatırayı paylaşmak isterim.
Dedesi Hacı Veyis Efendi, Osmanlı medreselerinde yetiş-
miş, başta Arapça olmak üzere İslâmî ilimleri tahsil etmiş, elli 
sene maaşsız imamlık yapmış, Ali Ulvi’nin “fazileti, himmeti 
ve din gayreti tarihlere geçecek destanlık bir hadise” diye ta-
nımladığı büyük bir zâttır. Onun için şöyle bir ifade kullanır: 
“Sanki Konya’nın hatta Anadolu’nun âlimleri bir araya gelmiş 
yahut hülasa edilmiş, özü çıkarılmış da ruhu bir damla halin-
de onda tecessüm etmiş; onun şahsında temsil olunmuş gibi 
geliyor. O cidden sanki bir iman kütüphanesi yürüyor gibiydi. 
İhlâsın, irfânın, aşkın, feragatin, dürüstlüğün, Allah’a kul ol-
manın, hülasa kâmil bir mü’min ve müslümanın timsali idi. 
İbadet ve İslâmî edebe dair hususlara son derece dikkat eder, 
en küçük meseleyi bile bıkmadan ve kızmadan tekrar tekrar 
hatırlatır, nasihatler ederdi. Bizim okuduğumuz Arapça lisan 
kitapları da ezberindeydi. İnsan Kur’an-ı Kerim’i ezberler, ama 
o metinler nasıl hıfzedilir, bilmem. Bunu ancak bulgur pilavı-
nın pişmesini dahi bekleyemeyecek kadar vaktinin kıymetini 
bilen bir insan başarabilir”50
Dedesinin abdest alışını şöyle anlatıyor Ali Ulvi Kurucu: 
“O abdest alırken ben de kendisine dersim olan sarf nahiv ki-
taplarını okurdum. Abdest alırken çok dikkat ederdi. Sorar-
dım: ‘Dede, sizin abdestiniz bizimkinden çok farklı oluyor; 
siz abdesti çok uzun alıyorsunuz. Niye böyle oluyor?” Bunun 
üzerine şöyle derdi: “Oğlum ben abdest suyunu semadan inen 
manevi bir bulut olarak kabul ederim. Semalardan bir manevi 
bulut geliyor, günahlarımızı yıkıyor…” Onun bu cevabını işit-
mek için bu suali defalarca sorardım. Abdest aldıktan sonra 
havlu tutardım, havluya elini yüzünü silerken son derece fe-
50 A. Ulvi Kurucu, Hatıralar c. 1, s. 104-105
RAMAZAN GUNLÜKLER -II.indd 51 27.04.2019 00:11:20
[24.10.2023 19:23] Annem: ∙∙∙ 2 3 ∙∙∙
I. MELEKLERIN VARLIĞI
Melekler nuranî ve ruhanî varlıklardır. Bu sebeple onları 
duyu organlarıyla algılayamadığımız gibi duyu verilerine 
dayanan aklın istidlâliyle de bilemeyiz. Şu halde onla-
rın varlığını sadece peygamberlerin verdiği haberlerden 
öğrenebiliriz.
Meleklerin duyu organları ve akıl yoluyla idrak edile-
meyip sadece vahiyle bilinmesi, onların varlığı hakkın-
da şüphe duymamızı gerektirmez. Aslında sağlıklı bir 
şekilde akıl yürütebilen kişiler meleklerin varlığını yok 
sayamaz. Çünkü bir şey bize görünmediği için yok sayıl-
maz; bu durumda varlık, algılayabildiğimiz alana hapse-
dilip onun dışındakiler yok sayılmış olur. Bu ise kişinin 
evrendeki bütün varlıkları kendi düzeyine sıkıştırması 
anlamına gelir. İnsanoğlunun evren hakkında bilmedi-
ği hususların ne kadar çok olduğu, hatta bilmedikleri-
nin yanında bildiklerinin bir hiç konumunda bulunduğu 
MELEKLERİN VARLIĞI 
VE MAHİYETİ
MELEKLERE İMAN.indd 23 12.03.2015 09:16:30
[24.10.2023 19:24] Annem: Ravi: Ebu Hüreyre (ra)
Muvatta'nın rivayetinde şöyledir: "Rek'ate kavuşan secdeye kavuşur. Kim Fatiha'ya yetişemezse, pek çok hayrı kaçırmış demektir."

Bu hadisin yer aldığı kitaplar: Muvatta, Vukütu's-Salat 18, (1, 11)

Hadisin Açıklaması:
* İkindi namazında bir rek'ati, vakti içinde kılan, namazını vakti çıksa da tamamlar, bu namaz sahihtir, ulemâ bunda icma eder.

* Sabah namazı için de Eimme-i Selâse (Ahmed, Şâfiî, Mâlik) aynı şekilde hükmetmiş ise de Hanefîler güneşin doğması ile sabah namazının bâtıl olacağına hükmetmişlerdir
[24.10.2023 19:24] Annem: Berire, mukatebe borcunu ödeme hususunda yardımcı olması için kendisine (Hz. Aişe'ye) uğramıştı. O ana kadar borcundan herhangi bir şey ödememiş bulunuyordu. Hz. Aişe, Berire'ye "Ailene dön, senin mukatebe borcunu ödememi istiyorlarsa bir şartla yaparım: Senin üzerindeki vela hakkı bana geçmeli" dedi. Berire dönüp, ailesine durumu anlattı. Onlar kabul etmediler ve: "Sana bir iyiik yapmak isterse yapsın, karışmayız, ancak vela'n bize aittir" dediler. Hz. Aişe (ra) bunun üzerine, durumu Hz. Peygamber (sav)'e arzetti. Resulullah (sav) ona: "Sen satın al, sonra da azad et. Vela hakkı, azad edene aittir" buyurdu. Bunu söyledikten sonra Resulullah (sav) ayağa kalkarak şu hitabede bulundu: "İnsanlara ne oluyor ki, alış-verişlerinde Kitabullah'ta bulunmayan şartları koşuyorlar? Kitabullah'ta olmayan bir şart koşana bu helal olmaz. Böyle biri yüz şart da koşacak olsa, Allah'ın şartı daha doğru,daha sağlamdır." 
Kaynak: Buhari, Mesacid 70, Zekat 61, Büyu 67, 73, Itk 10, Mekatib 2, 3, 4, 5, Hibe 7, Şurut 3, 10, 13, 17, Talak 16, Kefaratü'l-iman 8, Feraiz 19, 20, 22, 23; Müslim, Itk 5, (1504); Muvatta, Itk 17, (2, 780); Ebu Davud, Itk 2, (3929-3930); Nesai, 85, 86 (7, 300); Tirmizi, Büyu 33, (1256), Vesaya 7, (2125); İbnu Mace, Itk 3, (2521)
Rivayet: Aişe
[24.10.2023 19:25] Annem: 37- İmâmlara Namazın Tamamını Hafif Kıldırmalarını Emir Bâbı

1072- Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Hüşeym, İsmail b. Ebî Hâlid’den, o da Kays'dan, o da Ebû Mes'ûd-u Ensârî'den naklen haber verdi. Ebû Mes'ûd Şöyle dedi: Bir adam Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gelerek, Ben filâacanın bize namazı uzun kıldırması sebebi ile sabah namazına gelemiyorum; dedi. Ben Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in hiç bir mev'izada o günkü gadabından daha şiddetli gadaba geldiğini görmedim! Bunun üzerine şöyle buyurdular: «Ey cemaati hakîkaten içinizde nefret ettirenler var! (Bundan böyle) hanginiz cemaata İmâm olursa namazı hafif kıldırsın! Çünkü arkasında yaşlı ve zayıflarla ihtiyaç sahipleri vardır.»

1073- Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Huşeym ile Vekî' rivâyet ettiler. H.

Dedi ki: Bize de İbn Nümeyr rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize babam rivâyet etti. H.

Bize de İbn Ebî Ömer rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Süfyân rivâyet etti. Bunların hepsi İsmail'den bu isnadla Hüşeym hadisinin mislini rivâyet etmişlerdir.

1074- Bize Kuteybetü'bnü Said rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Muğîra - ki bu zât İbn Abdirrahman el-Hizâmî'dir - Ebû'z-Zinad'dan, o da A'rac'dan, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Biriniz cemaata İmâm olursa namazı hafif kıldırsın! Çünkü onların içinde küçük, yaşlı, zayıf ve hasta olanlar vardır; Kendi kendine kıldığı vakit istediği gîbi kilsini» buyurmuşlar.

1075- Bize İbn Râfî' rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Abdürrezmâk rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Ma'mer, Hemmâm b. Münebbih'den naklen rivâyet etti. Hemmâm: Bize Ebû Hüreyre'nin Allah'ın Resûlü Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)’den rivâyet ettikleri şunlardır: diyerek bir takım hadîsler zikretmiş. Ez cümle: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Biriniz cemaata İmâm olduğu vakit namazı hafif kıldırsın! Çünkü onların içinde yaşlı olanlar bulunduğu gibi zayıf olanlarıda vardır; yalnız başına kıldığı zaman namazını dilediği kadar uzatsın.» buyurdular, demiş.

1076- Bize Harmeletü'bnü Yahya rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize İbn Vehb haber verdi.

Dedi ki: Bana Yûnus, İbn Şihâb'dan naklen haber verdi.

Dedi ki: Bana Ebû Selemetü'bnü Abdirrahmân haber verdi, ki Ebû Hüreyre şunu söylerken işitmiş: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

Biriniz cemaata namaz kıldırırsa hafif tutsun, çünkü cemaatın içinde zayıf, hasta, ve hacet sahibi olanları vardır.» buyurdular.

1077- Bize Abdülmelik b. Şuayb b. Leys rivâyet etti.

(Dedi ki): Bana babam rivâyet etti.

(Dedi ki): Bana Leys b. Sa'd rivâyet etti.

(Dedi ki): Bana Yûnus, İbn Şihâb'dan rivâyet etti.

(Dedi ki): Bana Ebû Bekir b. Abdirrahmân rivâyet etti. Kendisi Ebû Hüreyre'yi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) «Şöyle buyurdular...» diyerek yukarki hadisin mislini rivâyet ederken dinlemiş. Yalnız o, hadîsdeki «Sakîm» kelimesinin yerine «Kebir» demiştir.

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in gadaba geldiğini bildiren Ebû Mes'ûd hadîsini Buhârî «İlim», «Namaz» ve «Edeb» bahislerinde; Nesâî «İlim» bahsinde; İbn Mâce dahi ayni bahisde muhtelif râvîlerden, biraz lâfız değişiklikleriyle Ebû Hüreyre hadîsini dahi Buhârî «Ezan» bahsinde tahrîc ettiği gibi Ebû Dâvûd ile İbn Mâce de ayrı ayrı râvîlerden rivâyet etmişlerdir. Gerek bu hadîsler, gerekse Bâbımızın bunlardan sonra gelecek hadîsleri İmâmın namazı vâcib ve sünnetlerini haleldar etmemek şartıyla hafif kıldırması gerektiğini; yalnız kıldığı zaman ise uzatmaya tahammülü bulunan kıraat, rükû, sücûd ve teşehhüd gibi rükünleri istediği kadar uzatmakta serbest olduğunu bildirmektedirler.

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e şikâyete gelen zâtın kim olduğu bildirilmediği gibi, kimden şikâyet etti�
[24.10.2023 19:25] Annem: KORKU ANINDA DUA ETMEK

981: Ebu Musa el Eş’ari (Allah Ondan razı olsun)'dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) bir topluluktan kuşkulandığı zaman şöyle dua ederdi: “Allahım senin himayeni onlara karşı kalkan yapıyor bizi onlardan koru ve onların verecekleri zarardan da sana sığınıyoruz.” (Ebu Davud, Vitir 30)
[24.10.2023 19:25] Annem: Âişe  radıyallahu anhâ’ dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem  şöyle buyurdu:

“Sizden biriniz namaz kılarken uyku hali bastırırsa, kendisinden bu hal gidinceye kadar yatsın. Çünkü uykulu vaziyette namaz kılan kimse, belki de bilmeyerek, istiğfar edip Allah’tan bağışlanma dileyeceğim derken kendine söver, beddua eder.”

Buhârî, Vüdû 53; Müslim, Müsâfirîn 222. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Tatavvu’ 18; Tirmizî, Mevâkît 146; Nesâî, Tahâret 116; İbni Mâce, İkâme 184
[24.10.2023 19:25] Annem: “Ey iman edenler! Kendinizin, anne babanızın ve akrabanızın aleyhine de olsa adaletten asla ayrılmayan, Allah için şahitlik eden kimseler olun…”

Nisâ, 4/135

Müslümanca | İslam Ansiklopedisi
[24.10.2023 19:26] Annem: İmam Malik, İbnu Ömer'in sözü olarak şunu tahric etmiştir: "Kişinin, bir başkasına selem yoluyla yiyecek satmasında bir beis yoktur, yeter ki, yiyecek maddesinin fiyatı belirlenmiş, ödemenin zamanı tayin edilmiş olsun. Ancak (hasada) salahı ortaya çıkmayan ekinde veya (yenmeye) salahı ortaya çıkmayan hurmada selem olmaz." (İbnu Ömer'in bu sözünü Buhari, bab başlığında senedsiz olarak kaydetmiştir.)

Muvatta, Büyu 94, (2,682); Buhari, Selem, 7

Müslümanca | İslam Ansiklopedisi
[24.10.2023 19:26] Annem: Habbab Bin Eret'in Müslüman Olması
2018-05-25 Tarihinde Yayınlandı

 


Habbâb b. Eret, Ümmü Anmar adında İslam düşmanı bir kadının azatlı kö­le­siydi. Demirci idi, kılıç yapardı. Peygamber Efendimizle öteden beri görü­şür ve konuşurdu.

Resûl-i Kibriya Efendimiz henüz Dârü’l-Erkam’a yerleşmediği bir sırada ge­lip Müslüman oldu.

O günlerde Müslüman olmak ve hele Müslümanlığını ilan etmek demek, malından ve canından olmayı göze almak demekti. Buna rağmen, Hz. Habbab, zerre kadar korku eseri göstermeden İslam’la şereflendiğini kahramanca ilan ve izhar etti.
İşkence

Ku­reyşli müşrikler, Müslüman olduğunu duyunca, onu da eziyet ve işken­ce­lere tâbi tuttular. Ümmü Anmar, hiddetinden çıldıracak gibiydi. Onu bağ­lat­tı, ateşte kızdırttığı demirle başını dağlattı. Hz. Habbâb, geçim vasıtası olan mes­leğiyle şimdi işkenceye uğruyordu! Ama nâfileydi! Onun gönlü iman ate­şiyle çoktan tutuşmuştu.

Bir gün çıkıp Re­sû­lul­lah’ın huzuruna geldi. Ümmü An­mar’­dan ve başının ızdırabından şikayet etti. Peygamber Efendimiz, “Yâ Rab! Habbab’a yardım et!” diye dua etti.

Bu duanın hemen akabinde Ümmü Anmar, şiddetli bir baş ağrısına mübtelâ oldu. Ağrının ızdırabından inler, dururdu. Sonunda kendisine, başını ateşle dağlaması tavsiye edildi. Hz. Habbab da bir müddet onun başını dağladı.
Hz. Habbâb, Ateş Alevi İçinde

Merhametten mahrum müşrikler, bir gün Hz. Hab­bâb’­ın gözleri önünde ko­caman bir ateş yaktılar. Onu ateşin üzerine yatırıp, ayaklarıyla göğsüne bastı­lar. Bir müddet öyle bıraktılar.[1]

Seneler sonraydı. Hz. Ömer, İslam’ın halifesi idi. Yanında Hz. Habbâb bulun­duğu bir sırada, İslam uğruna çektikleri eza ve cefayı kastederek, “Yer­yüzünde şu meclise bundan daha lâyık ve müstahak olan, sadece bir tek adam vardır” diye konuştu. Hz. Habbâb merak edip, “Yâ Emî­re’l-Mü’minîn! Kimdir o?” diye sordu.

Hz. Ömer, “Bilâl’dir” diye cevap verdi.

Hz. Habbâb, “Yâ Emîre’l-Mü’minîn! O benim kadar işkence çekmemişti! Çünkü müşriklerin eziyetlerinden Bilâl’i koruyan vardı. Benim ise, koruyucu hiçbir kimsem yoktu ve olmadı da...” dedikten sonra müşrikler tarafından ateş içine yatırılması­nı da şöyle anlatmıştı:

“Bir gün müşrikler beni tuttular. Ateş yaktılar. Ateşin içine beni sırtüstü ya­tırdılar. Sonra adamın biri göğsümün üzerine bastı. Yer soğuyuncaya kadar da beni bırakmadı!” Bu sözlerinden sonra da Hz. Habbâb, sırtını açtı. Ateş yanık­la­rından, sırtı alaca olmuştu!
Pey­gam­be­ri­mize Başvurması

Her türlü eziyet ve işkenceye rağmen Hz. Habbâb, iman ve İslami­yetinden zerre kadar tâviz vermiyor, Allah’­a ve Resûlüne sonsuz muhabbetini izhar et­mekten çekinmiyordu. O, bir köle idi. Müşriklerle başa çıkacak durumda de­ğildi. Maruz kaldığı eza ve cefalardan dolayı Re­sû­lul­lah’a başvurmaktan baş­ka elinden hiçbir şey gelmiyordu. Bir gün öyle yaptı. Efendimizin huzuruna çıka­rak, “Yâ Re­sû­lal­lah! Çektiğimiz şu işkencelerden kurtulmamız için Allah’a dua etmez misin?” dedi. Resûl-i Kibriya Efendimiz hem ibret, hem de müjde dolu şu cevabı verdi:

“Sizden önceki ümmetler içinde öyle kimseler vardı ki demir tarakla bütün derileri, etleri soyulup kazınırdı da bu işkence yine onu dininden döndüre­mezdi. Testereyle tepesinden ikiye bölünürlerdi de, yine bu işkenceler onları dinlerinden geri çeviremezdi. Allah, elbette bu işi (İslami­ye­ti) tamamlayacaktır ve bütün dinlerden üstün kılacaktır. Öyle ki hayvanına binip San’a’dan Hadramut’a kadar tek başına giden bir kimse, Allah’tan başkasından korkma­yacak, koyunları hakkında da kurt saldırmasından baş­ka hiçbir endişe duyma­yacaktır. Fakat siz acele ediyorsunuz.”[2]
Âs b. Vâil’e Verdiği Cevap

Hz. Habbâb’ın, azılı mü
[24.10.2023 19:27] Annem: 5 ARKADAŞTAN SAKIN!
Altın Silsile'den Cafer-i Sâdık(k.s.), ahireti; “İlâhî adaletin gereği bir başka yaşayışın yaratılması” olarak tanımlar. Ona göre, kıyamet gününde kimin iyilikleri kötülülerinden çoksa o cennete girer, şirk olmaksızın kimin iyilik ve kötülükleri eşitse kolay bir hesapla hesaba çekilir, kimin de günahı çoksa ve eğer Muhammed ümmetinden ise o kimse biraz azaptan sonra şefaate nail olur.”Beş kimsenin arkadaşlığından sakınmayı öğütlerdi:1. Fayda yerine zarar veren ahmakla evlenmekten sakının. O sahibine belâdır. Onun çocuğu da belâdır.2. Yalancı ile arkadaş olma. Çünkü serap gibidir, uzağı yakın gösterir, yakını uzaklaştırır.3. Fâsıkla beraber olma, çünkü o yeme içmeye seni değiştirir.4. Cimri ile yoldaş olma, çünkü seni ihtiyaç duyduğu şeyle değiştirir.5. Aç olan kişi ile beraber olma, çünkü o, diyet için seni teslim eder.
Nasihat Takvimi
https://play.google.com/store/apps/details?id=com.nasihattakvim
[24.10.2023 19:27] Annem: ❝Ey mü’minler! Siz, insanların iyiliği için yeryüzüne çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. Çünkü siz usûlünce iyilikleri ve güzellikleri emredip yayar; kötülük ve çirkinlikleri yasaklayıp önüne geçmeye çalışırsınız. Bunu da zâten Allah’a inandığınızdan dolayı, onun bir gereği olarak yaparsınız. ❞

| Âl-i İmrân Suresi, 110
[24.10.2023 19:28] Annem: Hadis-i Şerifte Buyuruldu ki:

Hazreti Aişe (Radıyallahu Anhâ) anlatıyor: "Resulullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) hastalığı sırasında: "Yanımda ashabımdan birinin bulunmasını istiyorum!" buyurdular. Biz de:"Ey Allah'ın Resulü! Sana Ebu Bekr'i mi çağıralım?" dedik, sükut buyurdular. Bunun üzerine: "Sana Ömer'i mi çağıralım?" dedik, yine sükut buyurdular. Bunun üzerine: “Sana Osman'ı mı çağıralım?" dedik. “Evet!" buyurdularOnu çağırdık. Derhal huzura geldiler.  Resulullah  onunla başbaşa kaldı. Aleyhissalâtu vesselâm ona konuştukça Hazreti Osman'ın yüzü (renk renk oluyor) değişiyordu. Kays der ki: "Bana, Ebu Sehle Mevla Osman'ın anlattığına göre, Hazreti Osman, yevmü'ddar'da (evinde muhasara edildiği günde) kendisine: "Resulullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) bana bir ahidde (sözde) bulunmuştuŞu anda) ben ona kavuşmaktayım" demiştir. Hadisin ikinci ravisi Ali (İbnu Muhammed)'in rivayetinde Hazreti Osman: "Ben bu ahid üzerine sabrediciyim" demiştir.Ravi Kays der ki: "Alimler, hadiste geçen yevmü'ddar (ev günü) tabiriyle Hazreti Osman'ın evinde  muhasara edildiği günü anlarlar."

Kaynak : İbnu Mace Sünen (113) - Hds :(6017)

( Sen de oku : bit.ly/Hadisiserif )
[24.10.2023 19:28] Annem: [Hadis No : 3668]

Ebu Dâvud'un bir diğer rivayetinde: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) mestleri üzerine meshetmişti; ben:  

"Ey Allah'ın Resulü! yoksa unuttunuz mu?'' dedim.  

"Bilakis, dedi, belki sana unutturuldu. Aziz ve celil olan Rabbim, bana böyle emretti.''

Buhari, Vudü 48, 3 5, 49, Salât 7, 25, Cihâd 90, Megâzi 80, Libâs 10, 11; Müslim, Taharet 77, 79, 81, 82, (274); Muvatta, Tahâret 42, (1, 36); Ebu Dâvut, Tahâret 59; (149, 150; 151); Tirmizi, Tahâret 72, (97, 98, 99, 100); Nesâi, Tahâret 96, 97, 100, 87, (1, 82, 83, 84, 76).

 

İslami Uygulamalar  islamiuyg@gmail.com
[24.10.2023 19:28] Annem: “Sabahın aydınlığını var eden, geceyi dinlenme vakti yapan, güneşi ve ayı hesap vasıtası yapan Allah’ım! Bana borçlarımı ödemeyi ihsan eyle, benden fakirliği gider, kulağımı, gözümü ve kuvvetimi Senin yolunda kullanmayı nasip eyle.”

(Malik, Dua, No: 495)
[24.10.2023 19:29] Annem: Bir Hadis
Siz bana kendinizden altı şeyi garanti edin, ben de size cenneti garanti edeyim: Konuştuğunuzda doğru söyleyin. Söz verdiğinizde (sözünüzü) yerine getirin. Size bir şey emanet edildiğinde emanete ona riâyet edin. Namusunuzu koruyun. Gözlerinizi (haramdan) sakının. Ellerinizi ( kötülüklerden) çekin.
(Ahmed b. Hanbel, Müsned, V,323)

İslami Uygulamalar  islamiuyg@gmail.com
[24.10.2023 19:29] Annem: Bir Ayet
Göğün, erimiş maden gibi ve dağların atılmış renkli yün gibi olacağı günü hatırla.(O gün) hiçbir samimi dost, dostunu sormaz.
(Meâric, 70/8-10)

İslami Uygulamalar  islamiuyg@gmail.com
[24.10.2023 19:29] Annem: Bir Dua
Ey görünen ve görünmeyeni bilen, gökleri ve yeri yaratan, her şeyin Rabbi ve sahibi olan Allah’ım! Ben tanıklık ederim ki Senden başka ilâh yoktur. Nefsimin şerrinden, şeytanın ve ortaklarının şerrinden sana sığınırım.
(İbn Hıbbân, Ed’ıye, No: 962; İbn Ebî Şeybe, Dua, 22, No: 29265)

İslami Uygulamalar  islamiuyg@gmail.com
[24.10.2023 19:29] Annem: Ebû Hâzim’in, Sehl b. Sa’d’dan naklettiğine göre, Resûlullah (sav)
Hayber günü (sancağı verdiği Hz. Ali’ye) şöyle buyurmuştur: ... “Onların bulundukları bölgeye varıncaya kadar sükûnetle yürü! Sonra onları
İslâm’a davet et ve yerine getirmeleri gereken ilâhî hak ve esasları onlara
haber ver! Vallahi senin vasıtanla Allah’ın bir kişiyi hidayete erdirmesi, senin için (en değerli) kızıl develerden daha hayırlıdır.” buyurmuştur.
(M6223 Müslim, Fedâilü’s-sahâbe, 34; B4210 Buhârî, Meğâzî, 39)
[24.10.2023 19:30] Annem: 94- KİTABU'L-AHKAM..

1- Yüce Allah'ın Şu Kavli Babı:

2- Bâb: Emirler Kureyştendir

3- Hikmetle Hüküm Verenin Ecri Babı

Hilâfet'te KureyşIi Olmanın Şart Kılınmasmdaki Hikmet ve Sakıt Olmasının Keyfiyeti

4- İmâmın (Devlet Başkanının, Onun Ta'yîn Ettiği Emirlerinin) Allah'a Ma'siyet Olmayan Emirlerini Dinlemek Ve İtaat Etme(Nin Vucûbu) Babı

5- Bâb:

6- Bâb:

7- Emirlik İsteği Üzerine Hırslı Olmanın Mekrûhluğu Babı

8- Bir Topluluğu Koruyup Gözetlemek Vazifesi Verilip De O Topluluğa Nasihat Etmeyen Kimse Babı

9- Bâb: İnsanlar Üzerine Meşakkat Girdiren Kimseye Allah Da Meşakkat Verîr

10- Yolda İken Hükmetmek Ve Fetva Vermek Bârı

11- Peygamber(S)'E Âid (Huzuruna İnsanların Girmelerine Mâni Olacak) Kapıcılar Olmadığının  Zikredilmesi Babı

12- Hâkim, Öldürülmesi Vâcib Olan Kimse Üzerine Üstünde Bulunan İmâmdan. Bunun İçin Ayrıca İzin Almaksızın Öldürmekle Hüküm Verir Babı

13- Bâb: Hâkim Yâhud Müftî Öfkeli Hâlde Hüküm Ve Fetva Verir Mi?

14- Hâkim İçin (Haddler Gibi Allah Hakları Dışındaki Hususlarda) İnsanların İşlerinde, Zanlardan Ve Töhmetten Korkmadığı Zaman Kendi Bilgisi İle Hükmetmek Hakkı Olduğu Görüşünde Olan Kimse Babı

15- "Bu Fulânın Yazısıdır" Diye Mühürlenmiş Yazı Üzerine Şâhidlik Etme; Bu Nevi'den Yazı Üzerine Şâhidliğin Caiz Olacak Ve Kendilerine Şâhidliğin Dar Olacağı, Yânı Caiz Olmayacak Olanlar, Hâkimin Kendi Âmillerine Mektûb Yazması İle Kaadının Diğer Kaadıya Mektûb Yazmasının Hükmü Babı

16- Bâb: İnsan Ne Zaman Kaadı Olmaya Hakk Kazanır?

17- Hâkimlerin Ve (Müslümanların İşlerini Yüklenen) Hükümet Âmir Ve Me'murlarının Rızıkları Bârı

18- Mescidde Hüküm Veren Ve Yine Mescid İçinde La'netleşme Yaptıran Kimse Babı

19- Mescid İçinde Hüküm Veren Ve Nihayet Dînî Cezalardan Bir Ceza Vermeğe Geldiğinde, Cezayı Hakk Eden Kimsenin Mescidden Çıkarılmasını Emreden Kimse Babı

20- İmâmın Da'vâ Sırasında Hasımlara Öğüt Vermesi Babı

21- Kaadılığı Üzerine Alması Zamanında Yâhud Üzerine Almadan Önce İki Hasımdan Birisi İçin Bu Hâkimin Huzurunda Olacak Olan Şâhidliğin Hükmü Nedir? Babı

22- Vâlî, Bir Yere İki Kumandan Gönderdiği Zaman Onlara Birbirlerine İtaat Etmelerini Ve Birbirlerine Öfkelenip İsyan Etmemelerini Emretmesi Babı

23- Hâkimin (Düğün İçin Olan) Da'vete İcabet Etmesi Babı

24- Devlet Âmir Ve Me' M Urla Rina Verilen Hediyelerin Hükmü) Babı

25- Kölelerin Kaza Ve Hâkimlik Vazifelerine Ta'yîn Olunmaları Ve Memleketler Üzerine Vâlî Ve Kumandan Yapılmaları Babı

26- İnsanların Siyâset İşlerini Üzerlerine Alan Ve Onların Bu İşlerini Koruyup Tedbîreden Arîf Yânı İşbilir Kişiler Babı

27- Bir Kimsenin Sultânın Huzurunda Sultânı Medhetmesi. Oradan Çıktığında Da Bunun Zıddını Söylemesinin Çirkin Olması Babı

28- (Allah Haklarında Değil De İnsan Hakları Hususunda) Hazır Olmayan Kimse Üzerine Hüküm Verme Babı

29- Bâb:

30- Kuyu Ve Benzerî (Havuz, Ev Ve Su Harkı) Hakkında Hüküm Verme Babı

31- Malın Çoğu Ve Azı Hakkında Hüküm Vermek Babı

32- İmâmın (Devlet Başkanının) İnsanların Mallarını Ve Akarlarını {Borçlarını Tam Ödetmek Ve Faydalandırmak İçin) Satın Alması Babı

33- Kumandanlar Hakkinda Hiçbir Söz Bilmiyerek Kötüleme Yapanın Kötülemesine Aldırmayan Kimse Babı

34- "El-Eleddıtl-Hasım" -Ki "Husûmeti Devamlı Olan"-Kimse Babı

35- Bab: Hakim Zulüm İle Hükmettiği Yâhud İlim Ehline Zıdd Bir Hüküm Verdiği Zaman, Onun Bu Hükmü Reddedilir

36- İmâm (Yânî Devlet Başkanı) Bir Kavme Gelir Ve Onların Aralarını İyileştirip Düzeltir Babı

37- Bâb: Hüküm Yazıcısının Emîn Ve Akıllı Bir Kimse Olması Müstehâb Olur

38- Hâkimin, Kendi Emrindeki Âmir Ve Metorlarına; Kaadının Da İnsanların Mallarını Ve Haklarını Yazıp Korumakla Vazifeli "Eminler" Denilen Me'mûrlarına Yazı Yazması Babı

39- Bâb: Hâkime, Müslümanlara
[24.10.2023 19:31] Annem: Kim üç kız çocuğunun geçimini üstlenir, onları terbiye edip evlendirir ve onlara güzel davranırsa, ona cennet vardır.
(Ebû Dâvûd, Edeb, 120-121; İbn Hanbel, III, 96)
[24.10.2023 19:31] Annem: 37- Mü'minin, Farkında Olmaksızın Amelinin Bâtıl Olup Boşa Gitmesinden Korkması

İbrahim et-Teymî (192): "Sözümü amelimle ne zaman karşılaştırdım ise yalancı çıkmaktan korkmuşumdur" dedi. İbn Ebî Muleyke (117): "Peygamber'in sahâbîlerinden otuz zâta yetiştim; hepsi de münafık olmaktan korkuyorlardı. İçlerinde, benim îmânım, Cibrîl ve Mîkâîl'in îmânı gibi sağlam ve nifak arız olmaktan masundur diyen de hiç yoktu" dedi. Hasen el-Basrî (110?)'nin de: "Allah'tan mü'minden başkası korkmaz, münafıktan başkası emîn olmaz" dediği zikrolunur. Ve Yüce Allah'ın: "... Bir de onlar işledikleri (günâh) üzerinde, bilip dururlarken ısrar etmeyenlerdir" (Ali-İmrân: 3/135) kavlinden dolayı, tevbe etmeksizin nifak ve ma'siyette ısrar etmekten korkulur.

48 Zubeyd (122) dedi ki: Ben Ebû Vâil (100)'e Murcie fırkası hakkında sordum. Bunun üzerine şöyle dedi: Bana Abdullah ibn Mes'ûd (radıyallahü anh) tahdîs etti ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Müslüman'a sövmek fısk, onunla kıtal etmek küfürdür" buyurmuştur.

49  Bize İsmâîl ibn Ca'fer, Humeyd (143)'den; o da Enes (radıyallahü anh)'den tahdîs etti. Enes şöyle dedi: Bana Ubâdetu'bnu's-Sâmit (radıyallahü anh) haber verip şöyle dedi: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), Kadr gecesini haber vermek üzere (hücresinden) çıktı. Derken müslümanlardan iki kişi kavga ettiler. Bunun üzerine Rasûlüllah:

"Ben size Kadr gecesini haber vermek üzere çıkmıştım. Fulân ile fulân kavga ettiler de o bilgi ref olundu. İhtimâl ki, hakkınızda bu daha hayırlıdır. Artık siz Kadr gecesini (yirmiden sonraki) yedinci veya dokuzuncu veya beşinci gecelerde arayınız" buyurdu.

 

 
[24.10.2023 19:31] Annem: - عَنْ عُمَرَ بْنِ الْخَطَّابِ قَالَ، قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمَ
- ذَاكِرُ اللَّهِ فِى رَمَضَانَ مَغْفُورٌ لَهُ وَ سَائِلُ اللَّهِ فِيهِ  لاَ يَخِيبُ

- عمر بن خطاب (رضى الله عنه) دن روايت اولوندى كه، رسول الله صلى الله عليه وسلم افنديمز شويله بويورمشلردر
- رمضانده اللهى ذكر ايدن باغيشلانير و اللهدن ايسته ينك ايستكى كرى چوريلمز

- Ömer bin Hattab (r. anh)’den rivayet olundu ki, Rasûlullah efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuşlardır
- Ramazan’da Allah’ı zikreden bağışlanır ve Allah’tan isteyenin isteği geri çevrilmez.

- Taberani, el-Mu’cemü’l-Evsat
[24.10.2023 19:33] Annem: Şüphesiz, insanlar için kurulan ilk ibadet evi elbette Mekke'de, âlemlere rahmet ve hidayet kaynağı olarak kurulan Kâ'be'dir. (Âl-i İmrân, 3/96)
[24.10.2023 19:33] Annem: 9/Tevbe

4 - Ancak Allah'a ortak koşanlardan, kendileriyle antlaşma yapmış olduğunuz, sonra da antlaşmalarında size karşı hiçbir eksiklik yapmamış ve sizin aleyhinize hiç kimseye yardım etmemiş olanlar, bu hükmün dışındadır. Onların antlaşmalarını, süreleri bitinceye kadar tamamlayın. Şüphesiz Allah, kendine karşı gelmekten sakınanları sever.
[24.10.2023 19:33] Annem: حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ عَبْدِ الْوَهَّابِ، قَالَ حَدَّثَنَا حَمَّادٌ، عَنْ أَيُّوبَ، عَنْ مُحَمَّدٍ، عَنِ ابْنِ أَبِي بَكْرَةَ، عَنْ أَبِي بَكْرَةَ، ذُكِرَ النَّبِيُّ صلى الله عليه وسلم قَالَ ‏"‏ فَإِنَّ دِمَاءَكُمْ وَأَمْوَالَكُمْ ـ قَالَ مُحَمَّدٌ وَأَحْسِبُهُ قَالَ وَأَعْرَاضَكُمْ ـ عَلَيْكُمْ حَرَامٌ كَحُرْمَةِ يَوْمِكُمْ هَذَا فِي شَهْرِكُمْ هَذَا، أَلاَ لِيُبَلِّغِ الشَّاهِدُ مِنْكُمُ الْغَائِبَ ‏"‏‏.‏ وَكَانَ مُحَمَّدٌ يَقُولُ صَدَقَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم كَانَ ذَلِكَ ‏"‏ أَلاَ هَلْ بَلَّغْتُ ‏"‏ مَرَّتَيْنِ‏.‏

Ebu Bekre Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Şüphesiz ki canlarınız, mallarınız (ve ırzlarınız) sizlere bu ayımzdaki bu gününüzün haram olması gibi haramdır. Dikkat edin burada bulunan, bulunmayana tebliğ etsin". Muhammed şöyle derdi: Resulullah doğru söyledi. Onun dediği oldu. "Dikkat edin, tebliğ ettim mi? Tebliğ ettim mi?

Grades:

Reference: Sahih Buhari 105
In-book reference: Kitap 3, Hadis 47

https://play.google.com/store/apps/details?id=com.islamicproapps.hadithpro
[24.10.2023 19:36] Annem: 
KIYAMET VE KIYAMETLE İLGİLİ MESELELER BÖLÜMÜ.. 2

UMUMİ AÇIKLAMA.. 4

KIYAMET ALAMETLERİ 5

HZ. İSA VE MEHDİ HAKKINDADIR.. 5

UMUMİ AÇIKLAMA.. 5

1) Kur'an'da Mehdi Meselesi: 10

Mecusilikte İhbar. 11

Brahmanizm'de İhbar. 11

Budizm'de İhbar. 11

Bütün Dinlerde "Gelecek Bir Kurtarıcı" İnancı 11

Mehdi Ve Deccal, Şahs-I Manevî Midir?. 13

DECCAL HAKKINDA.. 14

İBNU SAYYAD HAKKINDA.. 18

KIYAMET ÖNCESİ FİTNELER.. 21

RESULULLAH'TAN SONRA KIYAMET YAKINDIR.. 25

KIYAMETTEN ÖNCE BİR ATEŞİN ÇIKMASI 25

MUASIRLARININ ÖMRÜ.. 27

YALANCILARIN ZUHURU.. 28

GÜNEŞİN BATIDAN DOGMASI 28

KIYAMETİN BAŞKA ALAMETLERİ 30

SÛR'A ÜFLENMESİ VE NEŞR.. 39

HAŞR HAKKINDA.. 43

HESAP VE KULLAR ARASINDA HÜKMÜN VERİLMESİ 48

KEVSER HAVZI'NIN, MİZAN'IN VE SIRAT KÖPRÜSÜ'NÜN EVSAFI 58

ŞEFAAT HAKKINDADIR.. 62

UMUMİ AÇIKLAMA: 62

CENNET VE CEHENNEM... 69

CENNET VE CEHENNEMİN SIFATLARI 69

* CENNETİN EVSAFI 69

* CEHENNEMİN EVSAFI 76

* CENNET VE CEHENNEMİN MÜŞTEREK YÖNLERİ 80

CENNETLİKLER VE CEHENNEMLİKLER.. 81

* CENNETLİKLER.. 81

* CEHENNEMLİKLER.. 87

* CENNETLİKLERİN VE CEHENNEMLİKLERİN MÜŞTEREKEN ZİKREDİLDİGİ HADİSLER.. 90

RÜ'YETULLAH (ALLAH'IN GÖRÜLMESİ) 93


KIYAMET VE KIYAMETLE İLGİLİ MESELELER BÖLÜMÜ
(Bu bölümde dört bab vardır)

BİRİNCİ BAB

KIYAMET ALÂMETLERİ

(On fasıldır)

*

BİRİNCİ FASIL

HZ. İSA VE MEHDİ ALEYHİMA'S-SELAM

*

İKİNCİ FASIL

DECCAL

*

ÜÇÜNCÜ FASIL

İBNU SAYYAD

*

DÖRDÜNCÜ FASIL

KIYAMET ÖNCESİ FİTNELER

*

BEŞİNCİ FASIL

RESULULLAH'TAN SONRA KIYAMET YAKINDIR

*

ALTINCI FASIL

KIYAMETTEN ÖNCE BİR  ATEŞ ÇIKACAK

YEDİNCİ FASIL

MUASIRLARIN ÖMRÜ

*

SEKİZİNCİ FASIL

YALANCILAR ÇIKACAK

*

DOKUZUNCU FASIL

GÜNEŞ BATIDAN DOGACAK

*

ONUNCU FASIL

KIYAMETİN BAŞKA ALÂMETLERİ

*

İKİNCİ BAB

KIYAMET AHVALİ

(Beş fasıldır)

*

BİRİNCİ FASIL

SÛRA ÜFLENMESİ VE NÜŞUR

*

İKİNCİ FASIL

HAŞR (TOPLANMA)

*

ÜÇÜNCÜ FASIL

HESAP VE KULLAR ARASINDA HÜKÜM

*

DÖRDÜNCÜ FASIL

KEVSER HAVUZU, MİZAN VE SIRAT KÖPRÜSÜ

BEŞİNCİ FASIL

ŞEFAAT

*

ÜÇÜNCÜ BAB

CENNET VE CEHENNEM

(İki fasıldır)

*

BİRİNCİ FASIL

CENNET VE CEHENNEMİN EVSAFI

*

CENNETİN EVSAFI

*

CEHENNEMİN EVSAFI

*

CENNET VE CEHENNEMİN MÜŞTEREK YÖNLERİ

*

İKİNCİ FASIL

CENNETLİKLER, CEHENNEMLİKLER

*

CENNETLİKLER

*

CEHENNEMLİKLER

*

MÜŞTEREK YÖNLERİ

*

DÖRDÜNCÜ BAB

ALLAH'IN GÖRÜLMESİ

UMUMİ AÇIKLAMA

İslam inancına göre, âlem mahluktur, sonradan yaratılmıştır. Sonradan meydana gelen herşey fanidir. Bu maddî âlem de günün birinde sona erecektir. Dinimiz bu büyük hadiseyi kıyamet olarak ifade eder. Bir başka ifadeyle kıyamet, dünyanın ölümüdür. Bütün semavî dinler, dünyanın ölümünden, kıyametten, bu büyük ölümden sonraki diriliş ve hesap gününden bahseder. Etnolojik araştırmalar iptidaî dinlerde dahi ahiret inancının varlığını ortaya çıkarmıştır. Bu açıdan, kıyamet inancının bütün insanlığı kuşatan beşerî kültürün müşterek ve temel unsurlarından biri olduğu söylenebilir.

Kıyamet inancı, İslam akidesinin altı ana umdesinden biri olan ahiret inancının bir parçasıdır. Ahiret hayatı kıyametla başlar. Bunu haşir, hesap, sırattan geçme, insanların cennetlik, cehennemlikler olarak ayrılması, cennetliklerin cennete, cehennemliklerin cehenneme gitmeleri ve bu suretle imtihansız ebedî bir hayatın başlaması gibi safhalar takip eder.

Bediüzzaman, kıyametle ilgili şöyle bir tasvirde bulunur: "Şu dünyanın sekeratını, ayat-ı Kur'aniyenin işaret ettiği surette tahayyül etmek istersen; bak şu kâinatın eczaları dakik, ulvî bir nizam ile birbirine bağlanmış. Hafi (gizli), nazik, latif bir rabıta ile tutunmuş ve o derece bir intizam içindedir ki; eğer ecram-ı ulviyeden (gök cisimlerinden) tek bir cirim, "kün (ol)" emrine veya "mihverinden çık!" hitabına mazhar olunca, şu dünya sekerata başlar. Yıldızlar çarpışacak, ecramlar dalgalan
[24.10.2023 19:36] Annem: عَنْ أبي هُرَيْرَةَ  قال : قال رَسُولُ اللَّهِ قال رسول الله صلى الله عليه وسلم : مَنْ يُرِدِ اللَّهُ بِهِ خَيْرًا يُصِبْ مِنْهُ

Ebû Hureyre (Allah Ondan razı olsun)’den rivayet edildiğine göre Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: “Allah hayırını dilediği bir kimseyi günahlarını bağışlamak ve derecesini yükseltmek için onu sıkıntıya sokar”

(Buhârî, Merda 1)
[24.10.2023 19:37] Annem: Allah'ım! Bütün işlerimin sonucunu güzel eyle, beni dünyada rezil olmaktan ve ahiret azabından koru. 
(İbn Hıbban, "Ed'ıye", No: 949;el-Heysemi, "Ed'ıye", 33, No: 17390; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 4/181)
[24.10.2023 19:37] Annem: İslâm, güzel ahlâktır.
Kenzü'l-Ummâl, 3/17, HadisNo: 5225.
[24.10.2023 19:37] Annem: Tarihte Bugün

•  Birleşmiş Milletler ’in Kuruluşu 1945
•  Birleşmiş Milletler Günü

Kuveyt Türk Dijital Takvim

https://play.google.com/store/apps/details?id=com.kuveytturk.dijital.takvim
[24.10.2023 19:37] Annem: Günün Ayeti

“Onlar öyle kimseler ki, Allah anıldığı zaman kalpleri titrer; başlarına gelene sabrederler, namaz kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden (Allah için) harcarlar.”

Hac 35
[24.10.2023 19:37] Annem: Günün Hadisi

“Küçüklerimize merhamet etmeyen, büyüklerimizin kadrini bilmeyen bizden değildir.”

Ebû Dâvûd, Edeb 58
[24.10.2023 19:37] Annem: TELEFON KONUŞMALARINDA GÖRGÜ KURALLARI

Olağanüstü durumlar hariç, sabah saat 9.00’dan önce, akşam saat 21.00’dan sonra telefon etmeyiniz. 
En geç beşinci çalışta telefona cevap veriniz. Siz aradığınızda, beşinci çalışta da cevap alamazsanız ahizeyi kapatınız. 
Bir yere telefon ettiğinizde, önce iyi günler dileyiniz, nereden aradığınızı ve kim olduğunuzu izah ediniz, daha sonra da kiminle görüşmek istediğinizi söyleyiniz. Sonra gerekirse “Kiminle görüşüyorum.” diye sorulabilir.  
Konuşmanız kolayca anlaşılmalı ve kesin olmalıdır. 
Önce karşınızdaki kişinin konuşmak için müsait olup olmadığını sorunuz. 
Konuşma süresini mümkün olduğunca kısa tutunuz. 
Telefonla konuşurken yüksek sesle, bağırarak veya tam tersi kısık sesle karşınızdakini ve etrafınızdakileri tedirgin edecek şekilde konuşmayın.
Yanınızda biri varken telefon görüşmesi yapıyorsanız, aradığınız kişiye sormadan sesi hoparlöre almamalısınız.
Yapacağınız görüntülü konuşma öncesinde kamerada görünebilecek kişilerden onay alınız.
Biri sizi aradığında görüşmeyi onun sonlandırmasını bekleyiniz.

 

       

       

Kuveyt Türk Dijital Takvim

https://play.google.com/store/apps/details?id=com.kuveytturk.dijital.takvim
[24.10.2023 19:39] Annem: kunan güzel hikâyeleri ya oku-
yor ya da onlara bizzat şahit 
oluyoruz. İnsanların, özellikle 
de çocukların kalbinde güzel 
bir yer bırakmak, onların hatı-
ralarında yer almak bizleri zi-
yadesiyle mutlu ediyor.
Sizin gibi din hizmetinde 
bulunan din gönüllüsü mes-
lektaşlarınıza neler tavsiye 
edersiniz?
Camimizde yapmış olduğum 
çalışmalara benzer birçok ar-
kadaşımız da farklı çalışmalar 
yapıyorlardır elbette. Görev 
yaptığım diğer camilerden ve 
özellikle de Taşlıçiftlik Cami-
i’nden edindiğim tecrübele-
rimden yola çıkarak naçiza-
ne şunları söylemek isterim. 
Taşlıçiftlik Camii’ne bırakılan 
yüzlerce mektupta yer alan 
ve buraya uğrayan insanların 
dilek ve önerilerinde hep te-
miz cami vurgusu söz konusu. 
İnsanlar başta lavaboların ve 
caminin temiz olmasını isti-
yorlar. Özellikle de yolculuk 
yapan insanlar, mola verdikle-
hizmet, Hakk’a hizmettir.” an-
layışını benimsiyorum. Yap-
tığımız işi severek yapıyoruz 
sadece ben değil ailece çoluk 
çocuk hep beraber bu cami-
nin temizliğinde, bakımında, 
çevre düzenlemesinde ve bir-
çok eksiğinin giderilmesinde 
yardımlaşarak çalışıyoruz. Bir 
teşekkür aldığımız zaman tüm 
yorgunluğumuz gidiyor.
Din hizmeti görevinizi sür-
dürürken unutamadığınız 
bir anınızı bizimle paylaşır 
mısınız?
Unutamadığım pek çok anı var. 
Yazılan her bir mektup ayrı ayrı 
unutmayacağım birer anı hü-
viyetinde. Onlardan kısa kısa 
anekdotları paylaşayım müsa-
adenizle. Mektuplardan birin-
de ayda birkaç kez Tokat’tan 
geçen bir ailenin çocukları 
daha valizler hazırlanırken “Gi-
derken o çiçekli camiye uğra-
yabilir miyiz?” diye babasıyla 
baştan pazarlık yapıyorlarmış. 
Caminin içerisinde ikramlık-
ları, dışarıda da kameriyeleri 
gören misafirlerden bazıları 
yemek servisimizin de olup 
olmadığını sorarak bu kadar 
hizmet varsa yemek de vardır 
diye düşündüler herhâlde. Bir 
başka örnekte de ailelerden 
biri camimizde ihtiyaçlarını 
karşılayıp namazlarını da kılıp 
yola devam edecekken cami-
nin içerisindeki oyun alanın-
da oynayan çocuğuna “Hadi 
kızım, gidiyoruz artık.” diyor. 
Kızımız da onlara, “Siz gidin, 
ben biraz daha oynayacağım, 
siz beni dönüşte alırsınız.” diye 
cevap veriyor. Bu ve buna ben-
zer o kadar çok kalbimize do-
ri yerde tertemiz bir ortamda 
namaz kılabilecekleri, bah-
çesinde rahat bir nefes ala-
bilecekleri ve mümkünse bir 
bardak çay içebilecekleri bir 
yer arıyorlar. Böyle bir yerin 
de özellikle cami olması, din 
hizmetinde bulunan insanlar 
için çok önemli. İnsanlar için 
bir zorluk olan yolculuk anında 
onlara uzanan bir el olabilme-
miz onların duygu dünyasında 
çok güzel bir yer edinmemi-
ze vesile oluyor. Özellikle de 
yol üzerindeki camilerimizi bu 
hâle dönüştürebilmek çok zor 
olmasa gerek. Camilerimizin 
bir bölümünü çocuklara ayırıp 
onlar için bir köşe yapabiliriz. 
Birkaç çiçek, bir masa, dört 
sandalye ve küçük bir su ısıtı-
cısı ile insanların kalplerine gi-
rebiliriz. Yeter ki yaptığımız işi 
severek yapalım. Din görevini 
belli bir eğitim alan herkes ya-
pabilir. Ancak bizim amacımız 
“din gönüllüsü” olmaya gayret 
etmek olmalıdır.
Öz Geçmiş
Mustafa Çakırtaş, 1982 yılında Tokat ilinin Başçift-
lik ilçesinde doğdu. Babasının memuriyeti nedeniy-
le ilkokul döneminden evleninceye kadar Konya’da 
ikamet etti. İmam hatiplik görevine 2007 yılında Şır-
nak’ın İdil ilçesinin Yazman köyünde başladı. Burada-
ki görevi sonrası 2009 yılında Tokat’ın Salur köyüne, 
akabinde 2015 yılında da Tokat’ın Çamaltı köyüne 
tayin oldu. Bu köydeki görevini de 2020 yılına kadar 
sürdürdükten sonra hâlihazırda görevde bulunduğu 
Tokat’ın Taşlıçiftlik köyündeki Taşlıçiftlik Fatih Cami-
i’ne tayin olan Çakırtaş, aynı zamanda da Gaziosman-
paşa Üniversitesi İslami İlimler Fakültesinde lisansını 
tamamladı. Mustafa Çakırtaş, evli ve üç çocuk baba-
sıdır.
42 Aylık Dergi | Eylül 2023
[24.10.2023 19:39] Annem: Bulmaca 
Treni
Yazan
Sümeyye Oğul A MI B Mi?
40 DİYANET ÇOCUK DERGİSİ | Eylül 2023
Peygamberimizin 
doğduğu ve vefat 
ettiği yıl hangisidir?
A) 575 - 630
B) 571 - 632
1
Peygamberimizin 
soyu hangi 
peygambere 
dayanmaktadır?
A) Hz. İbrahim’in oğlu 
Hz. İsmail
B) Hz. Yakub’un oğlu 
Hz. Yusuf
2
Fil Vakası olarak 
anılan, Kur’an’da da 
Fil suresine konu olan 
olayda Kâbe’yi yıkmaya 
gelen kişi kimdir?
A) Ebu Cehil
B) Ebrehe
10
Peygamberimizin 
dünyaya gelişi 
hakkında yazılmış 
Türkçe en önemli eser 
hangisidir?
A) Süleyman Çelebi -
Vesiletü’n-Necat 
(Mevlid)
B) Yunus Emre -
Divan
8
Mescid-i Nebevi’nin 
bir bölümünde 
kalıp ilim öğrenen 
sahabiler nasıl 
adlandırılır?
A) Ashab-ı Suffe
B) Ehl-i Beyt
6
“Beytullah” 
yani “Allah’ın 
evi” hangisidir?
A) Mescid-i Aksâ
B) Kâbe
3
Müslümanların 
hicret ettiği ilk 
yer neresidir?
A) Şam 
B) Habeşistan
4
Mescid-i 
Nebevi’nin kubbesi 
ne renktir?
A) Yeşil 
B) Sarı
7
Hicret esnasında 
Peygamberimizin 
yol arkadaşı kimdir?
A) Hz. Ebubekir 
B) Hz. Ali
5
Peygamberimizin 
Kur’an’da geçen 
diğer bir ismi nedir?
A) Mustafa
B) Ahmed
13
Miraç gecesinde 
Peygamberimizi 
taşıyan bineğin 
adı nedir?
A) Burak 
B) At
14 İlk vahiy 
ne zaman 
inmiştir?
A) Miraç Gecesi
B) Kadir Gecesi
12
İlk vahiy geldiğinde 
danışmak için 
Hz. Hatice’nin 
Peygamberimizi yanına 
götürdüğü kişi kimdir?
A) Varaka b. Nevfel
B) Abdulmuttalib
11
Peygamberimize eziyet 
eden amcası Ebu Leheb ve 
onun karısı hakkında inen 
sure hangisidir?
A) Kureyş
B) Tebbet
9
[24.10.2023 19:39] Annem: 8. Ebû Mûsâ Abdullah b. Kays el-Eş’arî (ra) anlatıyor:
Resûlullah’a (sav), kahramanlık taslamak, kabilecilik yapmak ve gösteriş yapmak maksadıyla savaşanlardan hangisinin Allah yolunda olduğu soruldu. Resûlullah (sav):
Kim, İslâm Dini’nin yükselmesi için savaşırsa, işte o, Allah yolundadır, karşılığını verdi.

(Müslim, İmâre, 150;   Buhârî, Tevhîd, 28)
[24.10.2023 19:39] Annem: TEVÂZÛ SAHİBİ HÜKÜMDAR YAVUZ SULTAN SELİM
Padişahlık hasletlerini tamamıyla şahsında toplamış olduğu için, sert ve şaşmaz bir disipline, tuttuğunu koparır bir azim ve irâdeye, son derece cevvâl bir dinamizme sahip olduğu için, Osmanlılarca “Yavuz” namıyla anılan bu sultan, pederinin tahtan çekilmesi üzerine, padişahlık makamına geçti.
Yavuz’un 8 yıl içinde yaptığı işler baş döndürücü olmuştur. Osmanlı topraklarını 2,5 mislinden fazla genişletmiştir. Bu suretle tarihin en büyük cihangirleri arasında yer almış ve Osmanlı padişahlarının şübhesiz en büyüklerinden biri olmuştur.Cezayir’i himayesine alıp Mağrib’e atlamış, İspanya ile karşı karşıya gelmiştir. Memluk İmparatorluğunu tamamen haritadan silmiştir. Halifeliği üzerine alması, Osmanoğulları’na tartışmasız bir manevi güç kazandırmıştır. Yıkıcı Şii propagandasını, Anadolu’dan ebediyen sürüp atmıştır. Rıdaniye Savaşında Tumanbay alt edilmiş, Osmanlı büyük bir zafer kazanmıştır.
Müstakil bir Beylik iken 1514’de Osmanlı Devleti’ne itaat ederek Adana bölgesi sancağı kendilerine verilen, savaşlarda kahramanlıklar göstererek İslâm’a büyük hizmetler eden Ramazanoğlu Mahmud Bey bu savaşta şehîd olmuştur.
Doğu seferinden İstanbul’a dönen Yavuz Sultan Selim için büyük merasimler hazırlanmıştır. Yüz binlerce insan, en samimi hisleriyle hükümdarlarını karşılamak için aylardır beklemektedir. Osmanlı Padişahları’nın ve Yavuz’un bu gösterişi, devlet işlerindendir. Özel hayatında mahçub, mütevâzi ve sakin bir kimsedir. Geceleri odasında gözlük takıp kitap okuduğu anlarda, alelâde bir Türk bilgininden hiçbir farkı yoktur. Son derece sâde giyinmektedir. İstanbul’da halkın hissiyatını ve yapılacak merasimleri öğrenince son derece sıkılmıştır. Şahsına gösterilecek olan bu derece tezâhürattan utandığı için, bir gün sonra merasimle şehre girmesi lâzımken, birkaç saat önce, gece vakti, yanında birkaç kişi ile kayığa binmiş, gizlice Topkapı Sarayı’na çıkmıştır. Ertesi gün halk ve devlet adamları, Padişah’ın Saray’da olduğunu öğrenmişler ve hiçbir merasim yapamamışlardır.
Bu hadise 16. asırdaki Türk ahlâkının yüksekliğini gösterir.
(Yılmaz Öztuna, s.257-261)

Ticaret Bakanı Bolat: Gri listeden çıkarılmış olmak uyguladığımız politikaların başarılı olduğunun göstergelerinden biri

Trafiğe kayıtlı motosiklet sayısı 5,5 milyonu geçti

Türkiye gri listeden çıkarıldı

Dünya Bankası enerji verimliliğini hızlandırmaya yönelik bölgesel girişim başlattı

TCMB ekonomistlerinin sektörel enflasyon beklentilerini değerlendirdiği blog yazısı yayınlandı

Yetki belgesiz emlak işletmelerine 29,2 milyon lira ceza uygulandı

Küresel LNG piyasasında Norveç'in ağustostaki bakım çalışmaları nedeniyle sıkılaşma bekleniyor

Elektrikli araç sahipleri bayramda şarj sorunu yaşamadı

Güvenilir gıdaya yönelik çalışmalar tek platformda toplandı

Türkiye'nin ihracatı mayısta 24 milyar 66 milyon dolar oldu

LİG TABLOSU

Takım O G M B Av P
1.Galatasaray 38 33 2 3 66 102
2.Fenerbahçe 38 31 1 6 68 99
3.Trabzonspor 38 21 13 4 19 67
4.İstanbul Başakşehir 38 18 13 7 14 61
5.Kasımpaşa 38 16 14 8 -3 56
6.Beşiktaş 38 16 14 8 5 56
7.Sivasspor 38 14 12 12 -7 54
8.Alanyaspor 38 12 10 16 3 52
9.Rizespor 38 14 16 8 -10 50
10.Antalyaspor 38 12 13 13 -5 49
11.Gazişehir Gaziantep 38 12 18 8 -7 44
12.Adana Demirspor 38 10 14 14 -7 44
13.Samsunspor 38 11 17 10 -10 43
14.Kayserispor 38 11 15 12 -13 42
15.Hatayspor 38 9 15 14 -7 41
16.Konyaspor 38 9 15 14 -13 41
17.Ankaragücü 38 8 14 16 -6 40
18.Fatih Karagümrük 38 10 18 10 -3 40
19.Pendikspor 38 9 19 10 -31 37
20.İstanbulspor 38 4 27 7 -53 16