CUMANIZ MÜBAREK OLSUN
YÜCE ALLAH ( C C ) NUN BİZE VERMİŞ OLDUĞU NİMETLERE KARŞI SORUMLULUĞUMUZ;
AHİRET
HESAP VE CEZA GÜNÜDÜR. O GÜN İNSANLAR, KENDİLERİNE İHSAN EDİLEN BÜTÜN NİMETLERDEN SORGUYA ÇEKİLECEKLERDİR.
CENAB I HAK KUR’AN-I KERİM'DE TEKÂSÜR SURESİ 8. AYETI KERIMESINDE ŞÖYLE BUYUMAKTADIR
بسم الله الرحمن الرحيم
ثُمَّ لَتُسْـَٔلُنَّ يَوْمَئِذٍ عَنِ النَّع۪يمِ
O GÜN BÜTÜN NİMETLERDEN KESİNLİKLE HESABA ÇEKİLECEKSİNİZ .
RESÛLULLAH (S.A.V.) ŞÖYLE BUYURMAKTADIR :
“Hiçbir kul, kıyâmet gününde, ÖMRÜNÜ nerede tükettiğinden,
İLMİYLE ne gibi işler yaptığından,
MALINI nereden kazanıp nerede harcadığından,
VÜCÛDUNU nerede yıprattığından
sorulmadıkça bulunduğu yerden kıpırdayamaz.”
(Tirmizî, Kıyâmet 1)
اَلنَّع۪يمُ ( NAİM )
lezzet alınan her türlü nimet demektir.
Hayat, sağlık, âfiyet, emniyet, giyecek, yiyecek ve içecekler, hatta bir yudum su bile nimettir.
Rivayete göre,
“O gün, bütün nimetlerden kesinlikle hesaba çekileceksiniz!”
(Tekâsür 102/8) âyeti nâzil olunca insanlar:
“- Ey Allah’ın Resülü! Bize hangi nimetlerden sorulacak? Bizim sahip olduğumuz şu iki kara şey; hurma ve sudur. Düşman yanı başımızda, kılıçlarımız omuzlarımızda, öylece darlık içinde bekleyip duruyoruz” diye sordular.
Peygamberimiz (s.a.s.):
“- Şüphesiz bunlardan da sorguya çekileceksiniz” buyurdu. (Tirmizî, Tefsir 102)
RESÛLULLAH (S.A.V.) ŞÖYLE BUYURUYOR :
“Kıyamet gününde kula ilk sorulacak şey:
«Biz sana sağlıklı bir beden vermedik mi?
Biz sana doyasıya soğuk su içirmedik mi?»
sorusu olacaktır.”
(Tirmizî, Tefsir 102/5)
ADAMIN BİRİ
HZ. ALİ ’YE (R A ) :
“Ey mü’minlerin emiri bize dünyayı anlatır mısın?" der. Hz. Ali: "Cevabım uzun mu olsun yoksa kısa mı olsun?" diye sorar. Adam: "Kısa olsun" deyince, Hz. Ali şöyle cevap verir:
"DÜNYANIN HELALİ HESAP, HARAMI AZAPTIR."
CENÂB-I HAKK’IN İNSANA VERDİĞİ NİMETLER İKİYE AYRILIYOR :
ÂFÂKÎ VE ENFÜSÎ NİMETLER
ENFÜSÎ NİMETLER ,
insanın nefsine yâni kendi varlığına yerleştirilmiş, konulmuş nimetlerdir. Burada nefis, zât manasınadır; ruhla bedeni birlikte ifade eder.
Buna göre, gözümüz, kulağımız enfüsî nimet olduğu gibi, aklımız ve hâfızamız da birer enfüsî nimettirler.
ÂFÂKÎ NİMETLER ,
İnsanın dışında olan ve onun ihtiyaçlarını karşılayan haricî nimetlerdir. Bunlara örnek olarak da ziya, hava, ses ve sadâ verilmiştir.
Bu ikinciler birincilerin görev yapması için şart olan nimetlerdir. Yâni, ziya olmasa göz bir iş göremez, hava olmasa kulak bir şey işitemez.
ÜSTAD BEDİÜZZAMAN HAZRETLERİ BU KONUDA ŞÖYLE BUYURMAKTADIR ;
Cenab-ı Hakk'ın insana verdiği nimetler, ister âfâkî olsun ister enfüsî olsun, bazı şerait altında insana gelip vusûl buluyor.
Meselâ: Ziya, hava, gıda, savt ve sadâ gibi nimetlerden insanın istifade edebilmesi ancak göz, kulak, ağız, burun gibi vesâitin açılmasıyla olur. Bu vesâit, Allah'ın halk ve îcadıyla olur. İnsanın eli, kesb ve ihtiyarında yalnız o vesâiti açmaktır."
"Binaenaleyh o nimetleri yolda bulmuş gibi sâhipsiz, hesapsız olduğunu zannetmesin. Ancak Mün'im-i Hakikî'nin kasdiyle gelir, insan da ihtiyarıyla alır. Sonra ihtiyâca göre in'am edenin iradesiyle bedeninde intişar eder.
Bu afakî nimetler ve enfüsî nimetlerin tamamı Cenâb-ı Hakk’ın insana birer ihsanıdırlar.
Öyleyse
Bizi kâinatla besleyip büyüten, bu afakî nimetleri duygularımızın imdadına gönderen Allah’tan gaflet ederek bu nimetleri sahipsiz birer mal olarak görmek şükür ve ibadet görevinden kaçmak isteyen nefse gösterilen bir hakikat ve Yüce Allah ın birliğine bir dersdir.
Bütün bunlardan maksat, hem istikbalde karşılaşacağımız gerçekleri haber vermek hem de insanları fani sevdâlardan kurtarıp iman, sâlih amel, güzel ahlâk ve her türlü hayr ü hasenâta yönlendirmektir. Onları, fırsat geçmeden Kur’an ve sünnete uymaya çağırmaktır.
RABBİM CÜMLEMİZİ BU NİMETLERİN KİYMETİNİ BİLİP RIZASI İSTİKAMETİNDE KULLANANLARDAN EYLESİN