İSLAM VE SAVAŞ
Ankara Kitap Fuarında ‘İslam ve Savaş’ isimli eserini imzalayıp şahsıma hediye eden Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın Özel kalem Müdürü Sayın Hasan Doğan kardeşime öncelikle kalbî şükranlarımı sunarım. Kitabını okuduktan sonra bir makale yazmaya karar verdim. Hakikaten okunması gereken çok özel ve güzel hazırlanmış bir eser. Kitapseverlere hassaten okumalarını tavsiye ederim. Hasan Doğan kardeşim Kitabının Ön sözünde özetle şöyle demektedir:
“İnsanın fıtratında mevcut bulunan temel eğilimlerden biri olarak şiddet, kan dökmek ve savaş, Allah'ın varlıkları yaratması ve kavimlerin yeryüzünde ortaya çıkmasından bu yana devam eden bir olgudur. İnsandan söz edilen her yerde ve zamanda savaş kavramı bir şekilde karşımıza çıkmaktadır. Kabil'in Habil'i öldürmek için elini uzatmasından itibaren önce bireyler arası, sonra topluluklar arası çatışmalar seklinde savaşların yaygınlaştığı söylenebilir. Bronzun bir savaş aleti olarak kullanılması, atın evcilleştirilip bir muharebe aracına dönüştürülmesi, ilk savaş arabalarının Mısır ve Mezopotamya'da görülmeye başlanması, fillere savaşta rol verilmesi ve devasa orduların meydanlara çıkması, İskender’in, sonraki dönemlerde Roma’nın efsanevi piyadeleri, ardından Cermenlerin Avrupa'da üstün-
lük sağlaması örneğinde görüldüğü üzere süvarilerin büyük piyade ordularını alt etmeye başlaması gibi gelişmeler ve
sonraki yüzyıllarda elde edilen teknolojik yenilikler, bilhassa kitle imha silahları, savaş tarihinin dönüm noktalarıdır. Hangi enstrümanlarla yapılırsa yapılsın insan kadar eski olan savaşın var olmadığı bir zaman, neredeyse hiç yaşanmamıştır. Nihayetinde hemen her neslin savaşla tanıştığını ve bizlerinde dünyanın çeşitli coğrafyalarında yaşanan savaşlara şahit olduğumuzu, olmaya devam ettiğimizi söyleyebiliriz.”
Savaşın Mahiyeti, Savaş Kavramı ve Çeşitleri ve Savaşın Anlamı: “Savaş kelimesi, genel olarak barış durumunun olmadığı hali şiddet içeren çatışmayı, mücadele, dövüş, kavga ve iki taraf, teşkilat, ülke ya da ülkeler topluluğu arasında meydana gelen silahlı çatışmayı ifade etmektedir. Bir toplum veya devletin diğerine iradesini kabul ettirmek için diplomatik ilişkileri kesip imkânlarını ve kuvvetini kullanarak gerçekleştirdiği saldırı ile ortaya çıkan karşılıklı silahlı vuruşmadır. Savaş, iki ayrı devletin veya devletler topluluğunun silahlı çarpışmasıdır ki burada amaç, ya bir takım hakların korunması veya elde edilecek çıkar, faydalardır. Savaş kelimesi, muharebe, harp, mukâtele, gazâ, cenk, kitâl, cidal ve zaman zaman da cihat ile ayni anlamlarda kullanıla gelmiştir. Cihat, diğerlerinden farklı olarak taşıdığı kutsi anlam ile diğerlerinden ayrılmaktadır.
Savaş her halükârda bir kuvvet kullanma hâlidir. • Temelde bir şeyi elde etmek, bir iradeyi benimsetmek,
bir davayı sunmak, bir kötülüğü, bir gücü yenmek, bir güce karsı durmak için büyük bir dirençle sürdürülen
eylemlerin tümüdür. • Bilhassa devletlerarasındaki silahlı çatışmayı anlatmaktadır, bu bakımdan esas fâili işin özünde devlettir.• Düşmanca bir tavır ve diplomatik ilişkilerin tükenmesi etrafında şekillenir. • Hukukî bir durum ve sonuçlar meydana getirir.• Toplumbilimi açıdan ele alındığında silahlı çatışmayla (mücadeleyi) yönetme sanatı da aslında savaşın bir diğer görünümüdür. •Gruplar, ülkeler arasında kanlı bir çatışmaya dönüşmeyen her tür mücadelenin (ekonomik savaş, propaganda savaşı gibi) de savaş olarak nitelenebileceği ileri sürülmüştür.
Savaşın, tarafların; bu devlet olabilir egemenliğinin en yüksek görüntüsü altında, savunma veya
saldırı yoluyla iradesini düşman tarafa (devlet, devletler veya bir başka teşkilat) kabul ettirmeye, yerine getirmeye zorla-
yan bir şiddet hareketi olduğunu ifade edebiliriz. Polemoloji: Savaşın toplumsal ve psikolojik bir olay olarak tüm alanlardaki (siyasal, ekonomik, demografik, ahlâkî vs) neden ve sonuçlarıyla birlikte incelenmesi demektir.
Komsu ve rakip kabileler arasında görülen intikama dayalı savaşlar,• Bozkır ve sahralarda yaşayanların husumet ve düşmanlığa dayalı savaşları, •Allah yolunda cihat,• Hanedanların kendilerine isyan edenlere karsı gerçek-
estirdikleri savaşlar. Bu çerçevede savaşın ana kaynağı olarak intikam, öç alma duygusuna işaret edilmiştir. Öç alma duygusu ötesinde düşmanlıktan doğan ikinci tür savaşları vahşi tabiatlı kavim düşman şahıslara, karsı tarafın kimliğine, statüsüne göre savaşı dörde ayırmışlardır: • Gayrimüslimlerle yapılan savaş • Mürtetlerle yapılan savaş (Ehl-i Ridde önce ikna edilmeye çalışılır, İslam’a dönmeleri için çaba harcanır. Tövbe etmeye davet, başarı sağlaya-
massa savaş gündeme gelir.) • Bâgilere asilere karsı yapılan savaş • Muhariplere (uluslararası haydut ve korsanlara) karsı
yapılan savaş. Genel olarak son üç maddede bahsi geçen sınıflar, devletin tebaası; ilk zümre ise yabancılardır. Öte yandan modern çağın getirdiği yenilikleri dikkate alarak kara, deniz, hava savaşları seklinde bir tasnife gidilebilir.
Uluslararası Hukukta Savaş, İslam Hukukunda Uluslararası Hukukun Müstakil Bir Disiplin Olarak Ortaya Çıkışı: Uluslararası hukukun en çok üzerinde durduğu konuların başında savaş gelmektedir ve savaş bu alanın anahtar
kelimesidir. Gerek Batı’da kaleme alınmış uluslararası hukuk ile ilgili kitaplar, gerekse İslam hukukundaki konuya dair
eserler savaş kavramı etrafında şekillenmişlerdir. Batı’da Il. Dünya Savaşı sonrasında ortaya çıkan "barış çalışmaları" ve "çatışma çözümleri" disiplinleri ise fikri mânâ da hatırı sayılır bir üretkenliği beraberinde getirmiştir.
İslam tarihi ve İslam hukukunda savaş ve barışa dair ana eksen Kur'an-i Kerim ayetleri, Hz. Muhammed (s.a.s.)' in söz ve tutumları üzerinde şekillenmiştir. Bunun etrafında kaleme alınan fıkıh eserlerinde savaş-barışa ve antlaşmaya dair azımsanmayacak hacimde yer ayrılmıştır. Geniş çaplı hukuk kitaplarının hemen hepsinde "kitâbu's-si-
yer" veya "kitâbu'l-cihâd" adıyla savaş konusunun islendiğini görmekteyiz. Yalnız klâsik İslam hukuku kitaplarında savaca geniş yer ayrılmakla beraber savaşı meşru kılan sebeplere dair sistematik bir yaklaşım bulunmadığını söyleyebiliriz. İslam hukukunun klâsik dönemindeki savaş-barış kavramlarının, uluslararası hukukun bugün de temelini oluşturmaktadır.
Cihat, derinliğinde barındırdığı anlam zenginliğiyle beraber genel kullanımı itibarıyla Allah ve din uğrunda savaşmak biçiminde tarif edilebilir. İslam’da hak yolunda savaş, hakkın bâtıla üstünlüğünü gerçekleştirmek için yapılan mukaddes mücadeledir. Ser'î örfte cihat, can, mal, dil vb. ile Allah yolunda savaşarak güç ve tâkat sarf etmek demektir. İbni Haldun Cihadı; zikrettiği dört savaş çeşidinden biri olarak müstakil biçimde ele almıştır. Kavrama dair tanımları özetleyecek olursak Cihat: Allah’ın rızasını kazanmak için din düşmanlarıyla yapılan harp, mukaddes savaş, •İslam uğruna çalışma, Allah yolunda mücadele, iyiliği hâkim kılmak kötülüğü yok etmek için faaliyet göstermek,• Darü'l-harbi, Müslümanların hâkimiyeti dışındaki toprakları, darü'l-islam'a çevirmek için yapılan savaş,• İnsanın kendi nefsiyle mücadele etmesidir. 'Cihat ve Savaş Kavramlarının Mukayesesi Cihat ve savaş birbirine benzeyen ve birbirinin yerine sıkça kullanılan kavramlardır. (Birçok tanımı yapılmakla beraber İbn-i Kesir Cihadı: ‘İslâm ile insan arasındaki bütün engelleri kaldırma faaliyetleri’ olarak tanımlamıştır. Bu tanım, benim de yıllardır benimsediğim bir tariftir.)
Savaşta Gözetilen Hukukî ve Ahlâkî İlkeler. İslam hukuk sistemi, diğer medeniyetlerden yüz yıllar önce çok sayıda büyük hacimli eserler ortaya koyarak savaş ve barış kavramları etrafında ayrıntılı değerlendirmeler sunmuştur. Ortaya koyduğu kurallar ve çizdiği perspektifler ile keyfiliğe ve zulme müsamaha göstermemek için özü şiddet ihtiva eden savaş kavramına dair hukuki ve ahlaki ilkelerin mutlak surette gözetilmesini zaruri görmüştür. Savaş sırasında ve sonrasında her şeyi mubah gören yaklaşımları, düşünce sistemlerini reddederek bir takım kırmızıçizgilerle bu hassas alanı sınırlandırmıştır. İslam hukuku bakımından savaş hem dayandığı gerekçeler, hem de içeriği itibariyle zulme dönüşmemelidir. İslam hukukunun savaşta gözetmeyi hedeflediği ilkeleri, savaş öncesi - esnası ve savaş sonrası evreler olarak iki kısımda değerlendirilmiştir.
İslam, savaşın varlığını inkâr etmemiş; ne arka planda hayalciliğin yer aldığı bir teslimiyeti öngörmüş, ne
de doğrudan ve hesapsızca şiddet yanlısı bir tavır ortaya koymuştur. Kur ân- Kerim ve Hz. Peygamber (s.a.s) in metodu, uygulamaları esas alınarak keyfi çatışma ve savaca müsaade edilmemiş. Ancak bu, İslam’ın şartlar mecbur kıldığında savaşın gerekliliğini göz ardı ettiği anlamına gelmemektedir. Nitekim yine Kur'ân-ı Kerim ve Sünnet-i Nebí de savaşla ilgili açık ifadeler yer almakta, savaş sürecinde ortaya konacak fedakârlıklardan övgüyle söz edilmektedir. Bahse konu ayet-i kerimeler ve hadis-i şeriflerdeki üslûp, beyan edildikleri ortam ve şartlar, ayrıca bağlamları dikkate alınarak doğru anlaşılabilir. Savaş ve güç kullanımını öne çıkaran ifadeler, başka bir suretle müdafaası mümkün olmayan mukaddes bir hakkı, genele ait bir varlığı muhafaza ve himaye yolunda meşruiyet ortaya koymaktadır. Âyet-i Kerimeler
ve hadis-i şerifler, özellikle antlaşma ihlallerinin altını çizmekte ve Müslümanların uğradıkları ihanetleri vurgulamaktadır. İlişkileri savaş zeminine taşıyabilecek antlaşma ihlalleri reddedilirken antlaşmalara sadakat övülmektedir.
İslam’ın ince ve insani yaklaşımı, savaş kavramına dair meşruiyet anlayışında kendisini açıkça göstermektedir.
İslam, inançsızlığa da, inanmayanlara da tahammülsüz değildir. Keza insanları zorla inandırmak, cebren ve korku
salarak onları dine sokmak gibi bir amacı, niyeti ve kaygısı olmamıştır.”
Âyet-i Kerime ve hadis-i şeriflerde belirtilen hakikatleri; Hz. Ebubekir (r.a.) Suriye’ye gönderdiği ordu komutanına; “…Sana şu on şeyi tavsiye edeceğim: Kadınları, Çocukları, ihtiyarları öldürme, meyve veren ağaçları kesme, mamur binaları yıkma, koyun ve develeri yemek (ihtiyacı) dışında kesme, arıları yakma,onları dağıtma, tahrip etme, ganimete ihanet etmeyin ve korkaklık göstermeyin” ifadelerini kullanmıştır.
İslam ve Savaş isimli kitabın içindekiler bölümünden konu başlıklarını da siz değerli okuyucularımın dikkatinize sunmak istiyorum: Birinci Bölümde Savaşın Mahiyeti, Anlamı, Çeşitleri, Uluslararası Hukukta Savaş, Anlaşmazlıklar, Diğer Dinlerde Savaş, Savaş Cihat ilişkisi, Cihat kavramı, Cihat ve Savaş kavramlarının mukayesesi, Kur’an-ı Kerim ve Sünnet-i Nebi de savaş, Âyetler, Hadisler, Savaşa Hazırlık dönemi, Teşri’ ve Tahkim dönemi, İcrâi dönem, Düzenleme ve tekmil dönemi, İslam Hukukunda Savaş’ın Hükmü.
İkinci Bölümde Savaşın Meşruiyeti, Meşru Savaş Doktrini, Savaşın Doğası, Savaş Hukuku, Meşru Savaş Kavramı, İslam Dini Açısından Meşru Savaş Düşüncesi, Müslümanlarla Gayrimüslimler Arasındaki İlişkiler, Gayrimüslim Kavramı ve Kısımları, Mensup Oldukları Din Açısından Gayrimüslimler, Müslümanlarla Siyasî ve Hukukî İlişkileri Bakımından Gayrimüslimler Müslümanlarla Gayrimüslimler Arasındaki İlişkilerin Savaş Esasına Dayandığı İddiası, Kur'ân-i Kerîm'de Savaş Ayetlerinin Mutlaklığı, Cihadın Önemini İfade Eden Hadisler, Kâfirlerin Veli Edinilmesinin Yasaklanması, Küfrün En Büyük Münker Olması, Müslümanların Devletinin Misyonu, İlişkilerin Barış Esasına Dayandığı İddiası, Kur'an-ı Kerim'de Barış ve Hoşgörünün Vurgulanması, Hz. Peygamber (s.a.s)' in Barışı ön Plana Çıkaran Beyan ve Uygulamaları, Zimmet Sözleşmesinin Varlığı, İslam’ın Öngördüğü Din ve Vicdan Hürriyeti ve Savaşın Temel Gayesi.
Savaşı Meşru Kılan Sebepler, Savaşla Karşı Karşıya Kalınması, Kesintiye Uğramış Bir Savağın Devam Etmesi Durumu, Meşru Müdafaa Durumu, Antlaşmalardan Doğan Hak ve Yükümlülükler, Antlaşmaların ihlali, Yardım Etme Zarureti, Cezalandırma Savaşı,
Üçüncü Bölümde Savaşta Gözetilen Hukuki Ve Ahlaki İlkeler: Savaş Öncesi ve sonrasında Gözetilen İlkeler, Davet, İtidal, Kadınlar, Çocuklar ve diğer muharip olmayan unsurlar için öldürme Yasağı, İbadethanelerin korunması, Çevrenin tahribine yönelik yasak, Savaş Sonrasında gözetilen hukuki ve ahlaki ilkeler. Cenazelere hürmetsizlik yasağı, Yağma yasağı, savaş esirlerine zulüm yasağı gibi konu başlıkları bulunmaktadır.
Günümüzde de savaş ve barış kavramlarını sıkça duymaktayız. İslam Medeniyetini inşa eden Müslümanlar her dönemde Adaletin yerine gelmesi için gereğini yapmış, savaşta bile ölçülü olarak değerlerimize uygun davranmışlardır. Bahsettiğim güzel örnekler bir başka makale konusu. Kısmet olursa o güzel örnekleri de bir gün yazarız.
Riyakâr batı medeniyeti ise İnsan hakları alanında dün olduğu gibi bugünde sınıfta kalmış, insanlıktan yoksun olduklarını; Gazze’de dört yüz yetmiş gündür Çocuk, Kadın, İhtiyar, Sivil, hastane, Cami, Kilise demeden her tarafı bombalayan Siyonist İsrail ve destekçileri Emperyalist Amerika, İngiltere, Almanya v.b. zalimliklerini, insanlıktan yoksun olduklarını açıkça göstermişlerdir. Gazzeli Mücahitler, Hamas, Kassam Tugayları çok zorlu şartlarda onurlu bir Cihat yaparak vatanlarını terk etmemiş sonucunda kendilerini dev aynasında görenler anlaşma yapmak zorunda kalmışlardır. Zulüm sürdürülemez. Zulüm ile abad olanın ahiri berbat olur. Ey İsrail! Ey Amerika! Berbat olacağınız günler yakındır inşâAllah.
Ya Rab! Bütün mazlumları en kısa sürede zafere kavuştur. Zalimlerin özelliklede çıbanbaşı Siyonist İsrail’in tarihten silindiği günleri en yakın zamanda bizlerin elleri ile lütfeyle! Nefsimizle, düşmanlarla gereği gibi cihat eden Mü’minlerden olmamız duâsı ile sıhhat ve âfiyetler dilerim.
omerlutfiersoz@gmail.com