“Kızılcık Şerbeti: Reyting için rötüş mü, sınır tanımayan rezillik mi?
Televizyon uzun zamandır evlerimizin ortak odak noktası. Sokaklara, mahallelere, aile sofralarına sessizce nüfuz eden diziler; çok sıkıcı gerçekliğin panzehiri, bazen de toplumumuzun aynası oluyor. Ne var ki son yayınlanan bölümde gördüğümüz sahne —evin içinde iki kişinin açıkça yaşadığı ilişkiyi, aile fertlerinin yanı başında adeta sergileme tutumu— bu aynayı kıracak kadar rahatsız ediciydi.
Dizi elbette kurgu, sanat özgürlüğü hakkı var; ama bir yönetmenin, yapımcının ve kanalın taşıması gereken bir sorumluluk da var: yayınlanan içeriğin aile yaşantısına etkisi. Özellikle çok kuşaklı evlerde, küçük çocukların gözünün önünde sergilenen müstehcenlik ya da toplumsal normları zedeleyici öğeler, sadece “şok için şok” amaçlı sahnelerle haklı gösterilemez. Eğer dizi gerçekten gerçekçilik ve toplumsal meseleleri işlemek istiyorsa, bunu incelik ve sorumlulukla yapmalı; yoksa sadece reyting uğruna sınırları zorlamak, izleyiciye yapılmış bir haksızlıktır.
RTÜK gibi kurumların denetimi, yapımcı-gerçekleştirici etik kurallarının varlığı elzem. Ancak en büyük denetim izleyicinin kendisinde: kanallara, yapımlara tepki vermek, eleştirmek, gerektiğinde yayını sorgulamak. Biz izleyiciler, televizyonu bir kaçış aracı olarak tutmak istiyoruz — hem kafa dağıtan hem de aileyle birlikte izlenebilecek türden. Kızılcık Şerbeti’nin aldığı yön böyleyse; yönetmen ve yapımcıların acilen bir rötüş yapıp, sınırların nerede olduğunu yeniden düşünmeleri gerekiyor.
Sonuç: Reyting uğruna yapılan küçük, tekil şoklar kısa vadede iş görür; uzun vadede izleyicinin güvenini zedeler. Televizyonun toplumsal sorumluluğu var — umarım Kızılcık Şerbeti bunu unutmaz.”