RABİÜL EVVEL AYINIZ VE VELADET KANDİLİNİZ MÜBAREK OLSUN
KUR’ÂN’IN MEDH ETTİĞİ VE TÜM İNSANLIĞIN MUHTAÇ OLDUĞU AHLÂK ;
CENÂB-I HAK KUR'AN-I KERİMDE ŞÖYLE BUYURMAKTADIR .
بسم الله الرحمن الرحيم
وَاِنَّكَ لَعَلٰى خُلُقٍ عَظٖ۪يمٍ
“(Ey Habîbim!) Şüphesiz Sen muazzam bir ahlâk üzeresin.” (el-Kalem, 4)
İnsanlık O Muhteşem Ahlâk ve O Muhteşem Medeniyete Muhtaç
Fahr-i Kâinât Efendimiz’in yegâne muallim ve mürebbîsi Cenâb-ı Hak’tır.
O’nu Rabbimiz terbiye etti. O’nun müstesnâ ahlâkı;
Cenâb-ı Hak buyurur:
لَقَدْ كَانَ لَكُمْ ف۪ى رَسُولِ اللّٰهِ اُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِمَنْ كَانَ يَرْجُوا اللّٰهَ وَالْيَوْمَ الْاٰخِرَ وَذَكَرَ اللّٰهَ كَث۪يرًا
“Andolsun ki, sizden Allâh’a ve âhiret gününe kavuşacağını uman ve Allâh’ı çok zikreden (mü’min)ler için Rasûlullah’ta üsve-i hasene (en mükemmel bir örnek) vardır.” (el-Ahzâb, 21)
O muhteşem ahlâk ;
Cenâb-ı Hakk’ın rızâsına vâsıl eden irşad pusulası…
Dünyada huzur ve saâdetin, ukbâda felâhın ve cennetin anahtarı…
Her türlü karanlığı izâle eden hidâyet kandili…
O ahlâkı insanlığa da yansıtmamız zarûrî…
Çünkü;
İNSANLIK O’NA MUHTAÇ
Bizim lisanlarımız; O mekârim-i ahlâkın tamamlayıcısı, yani güzel ahlâkın en mükemmel temsilcisi, «baştan ayağa nur» saçan Efendimiz’i tarif etmekten âcizdir.
O’nun ahlâkı Kur’ân idi
Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz de, Rabbimiz’in insandaki en zirve sanatıdır.
Cenâb-ı Hak buyurur:
“Ey îmân edenler! (Söz ve fiillerinizle) Allâh’ın ve Rasûlü’nün önüne geçmeyin (Allâh’ın emri ve Rasûlü’nün sünnetini aşılmaz hudut bilin.) ve Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah işitendir, bilendir.” (el-Hucurât, 1)
Şu hadîs-i şerif de bu âyet-i kerîmenin tefsîri mahiyetindedir:
إِنَّ أَحْسَنَ الْحَد۪يثِ كِتَابُ اللّٰهِ، وَأَحْسَنَ الْهَدْيِ هَدْيُ مُحَمَّدٍ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ
“Sözlerin en güzeli Allâh’ın kitabıdır. Yolların en doğrusu Muhammed -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in yoludur.” (Buhârî, İ‘tisâm, 2)
Demek ki Allâh’ın kitabıyla beraber, Rasûlullâh’ın sünnet-i seniyyesi ve ahlâk-ı hamîdesi de hayatımıza istikamet belirlemekte, hudutlarımızı bilmekte ölçümüzdür.
Efendimiz’in hayatı dâimâ îtidal üzere idi. İfrat ve tefritlerden uzak idi.
O; sadece ibâdet hayatıyla değil; aile reisliği, idarecilik, iş ve içtimâî veçheleriyle de, hulâsa hayatın her köşesini nûruyla tenvir etti.
Fahr-i Kâinat -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir hadîs-i şeriflerinde;
“Gerçek mü’minde şu iki haslet asla bir araya gelmez:
Cimrilik ve kötü ahlâk!..” buyurmuşlardı. (Tirmizî, Birr, 41/1962)
Efendimiz, Darlıkta da, genişlikte de dâimâ infak hâlindeydi.
Cömertliğin en yüksek derecesi; ihtiyaç duyduğu hâlde kendi nefsine, evlât ve iyâline başkalarını tercih etmektir.
Efendimiz, îsârın zirvesini yaşardı. Ashâb-ı suffanın, yani Kur’ân talebelerinin ihtiyaçlarını, kendi kızından ve ailesinden önde tutardı.
Maddiyat;
mahlûkāta şefkat için, i‘lâ-yı kelimetullah için, hidâyetlere vesile olabilmek için sadece bir vasıta idi.
Efendimiz, «Kul ve Rasûl» olarak mahlûkātın eşrefi ve seyyidi olduğu hâlde, son derecede samimî bir tevâzû ile yaşardı. Yüksek vasıflarını ifade etmek zarûretinde kaldığında dahî;
«لَا فَخْرَ» Lâ fahre! : “Övünmek yok, bunları övünmek için söylemiyorum.” kaydıyla beyan buyurmuştu.
Engin tevâzuu ve merhameti sayesinde, toplumun her tabakasından insanın gönül dünyasını fethetmişti.
O yalnız kalbî kıvâma, takvâya önem verirdi.
O; Cenâb-ı Hakk’ın kendisine lutfettiği muhteşem ahlâka mukabele olarak, öncelikle o güzel ahlâkı düşmanlarına bile hayran bırakıcı bir mahiyette tevzî edip her hâlükârda şükür hâlinde yaşadı.
Efendimiz’in tevâzuunun en güzel misalleri de, O’nun en güçlü, en kudretli olduğu zamanlardadır.
Rasûlullah Efendimiz, maddî kuvvet ve iktidarın zirvesindeydi. On bin sahâbîden müteşekkil ordusuyla, Mekke-i Mükerreme’yi fethetmişti.
Tevâzuunu affı, merhameti takip ettii
O Rahmet Peygamberiydi. Kendisini taş yağmuruna tutanları affetti.
Çünkü O; insanlığı, Allâh’ın affına lâyık hâle getirmek üzere vazifeliydi. Affetmeyi seven, Allâh’ın ahlâkıyla ahlâklanmış bir zât idi.
O Rahmet Peygamberi; câhiliyye karanlığında, kaba ve nâdan bir toplum içinde yaşayan insanların arasına gönderilmişti.
Risâlet ömrü boyunca sayısız kabalık ve hakarete maruz kaldı. Lâkin, sabretti,.
Efendimiz’in infâk için borç alması; hem yokluğa rağmen muhtaca sahip çıkma fazîleti sergilemekte, hem de borç hukuku hususunda muhteşem bir edep ve ölçü oluşturdu
Efendimiz:
Borcunu hakkıyla ödeyenler insanların hayırlılarıdır. İçindeki zayıfların, incitilmeden haklarını alamadıkları bir cemiyet iflâh olmaz…» buyurdular.” (İbn-i Mâce, Sadakât, 17)
Günahkârları, kaba saba insanları, yaralı kuşlar gibi görüyordu. Onlardan asla incinmiyordu. Ümmetini ateşten uzaklaştırmak için, cehâletten kurtarmak için şefkatle çırpınıyordu. Çünkü O’nun vicdanı, mes’ûliyet duygusuyla dopdoluydu;
Fahr-i Kâinât Efendimiz kendini bütün toplumdan mes’ul görürdü.
O ( S.A.V)
“Müslümanlar içinde en hayırlı ev; içinde yetime iyi muâmele edilen evdir. Müslümanlar içinde en kötü ev de yetime kötü muâmele edilen evdir.” buyururdu
(İbn-i Mâce, Edeb, 6)
Bugün ülkemize sığınan yetim, öksüz bîçârelerin mes’ûliyetini hissetmek ve gereğini yapmakta, Peygamberimiz’e ümmet olmanın îcâbını yerine getir ebiliyorsak ne mutlu
Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-; nezâket, zarâfet ve rikkatle dolu bir gönül insanıydı.
Yüzünde nûr-i melâhat, sözlerinde selâset (akıcılık), hareketlerinde letâfet, lisânında talâkat, kelimelerinde fesâhat, beyânında fevkalâde belâgat vardı.
Fuzûlî söz söylemeyip her kelâmı hikmet ve nasihat idi. Lügatinde asla dedikodu ve mâlâyânî yoktu.
Herkesin akıl ve idrâkine göre söz söylerdi. Mülâyim ve mütevâzı idi. Gülmesinde kahkaha gibi aşırılık olmazdı. Dâimâ mütebessim idi.
O’nu ansızın gören kimseyi haşyet sarardı. O’nunla ülfet ve sohbet eden kimse, O’na cân u gönülden âşık ve muhib olurdu.
İnsanları hayra davet ederken ve onlara İslâm’ı tebliğ ederken; güzel öğütlerle, hikmetli söz ve misallerle konuşmak, Peygamber Efendimiz’in üslûbu idi.
Bütün insanları kuşatan engin merhametiyle O; iyilik, hidâyet, kurtuluş, fazîlet ve insanlık adına, tatlı tatlı, ağır ağır yağan bereketli yağmur gibi, gönülleri yeşertirdi. Biriyle konuştuğunda, yalnız başıyla değil bütün vücuduyla ona yönelirdi.
O; insanların en fasih, veciz ve hikmetli konuşanı, en özlü söz söyleyeni ve merâmını en doğru şekilde ifade edeni idi.
O’nun muhteşem ahlâkını insanlığa ulaştırmanın en güzel yolu da, o ahlâkı bizzat yaşamak gayretinde olmaktır.
O’nunla birlikte cennete girebilmek O’nunla yaşayış beraberliği içinde olmaya bağlıdır
O’ndan istifademiz, O’nun rûhânî dokusundan hisse almamızla ve bu hisseyi de takvâ kıvâmında yaşamamızla mümkündür…
Rabbimiz yaşayabilenlerden eylesin!..
Rabbimiz, bizi Rasûlü’nün ahlâkıyla ahlâklanabilen kullarından eylesin. Âhirzamanda O’nu özleyen ve O’nun görmeyi arzu ettiği kardeşlerinden olabilmeyi nasip ve müyesser eylesin!..
Âmîn!..