ADEM KESKİN

Tarih: 15.10.2024 00:18

Risale-i Nur’da Sabır ve Şükür Eğitimi

Facebook Twitter Linked-in

Risale-i Nur’da Sabır ve Şükür Eğitimi

Sabır ve şükür, İslam ahlakında büyük önem taşıyan iki temel erdemdir. Sabır, zorluklara dayanma ve metanet gösterme gücünü ifade ederken, şükür ise Allah’ın verdiği nimetlerin farkında olup bunlar için minnet duymayı ifade eder. Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı, bu iki erdemi derinlemesine ele alarak, bireyin manevi gelişiminde sabır ve şükrün nasıl bir rol oynadığını gösterir. Risale-i Nur, sabır ve şükrü bir eğitim süreci olarak ele alır ve bu erdemlerin hayatın her alanında nasıl uygulanabileceğine dair rehberlik eder.

Sabır: Hayatın Zorlukları Karşısında Manevi Dayanıklılık

Bediüzzaman Said Nursi, sabrı imanla yakından ilişkilendirir. Risale-i Nur’da sabır, sadece dayanıklılık değil, aynı zamanda kişinin Allah’a olan güveninin bir ifadesi olarak görülür. Hayatta karşılaşılan zorluklar, acılar ve kayıplar, sabrın sınandığı durumlardır. Risale-i Nur, bu tür zorluklarla başa çıkarken kişinin sabrı bir fırsat olarak görmesini öğütler. Sabır, insanı olgunlaştırır, imanını derinleştirir ve onu manevi olarak güçlendirir.

Bediüzzaman, sabrın üç farklı yönünü tanımlar: itaatte sabır, musibete sabır ve günahlardan kaçınmada sabır. İtaatte sabır, kişinin Allah’ın emirlerini yerine getirme sürecinde gösterdiği kararlılığı ifade eder. İnsanın günlük ibadetleri yerine getirmesi, Allah’ın rızasını arama çabası, itaatte sabrı gerektirir. Musibete sabır, hayatın getirdiği zorluk ve acılara karşı gösterilen dayanıklılıktır. Risale-i Nur, bu sabrı kişinin manevi terbiyesi ve Allah’a yakınlaşması için bir vesile olarak görür. Son olarak, günahlardan kaçınmada sabır, kişinin nefsine hakim olup haramdan uzak durması anlamına gelir. Bu tür sabır, bireyin manevi olarak temiz kalmasına yardımcı olur.

Risale-i Nur’da sabrın önemli bir boyutu da tevekkül ile desteklenmesidir. Tevekkül, insanın Allah’a tam bir güven içinde olması, her şeyin O’nun kontrolünde olduğunu bilmesi demektir. Bu anlayışla hareket eden bir birey, zorluklarla karşılaştığında yılmaz; aksine bu zorlukları Allah’a olan bağlılığını artıran bir süreç olarak görür. Sabır, bu tevekkül sayesinde daha güçlü ve anlamlı bir hal alır.

Şükür: Nimetlerin Farkında Olma ve Minnet Duyma

Bediüzzaman Said Nursi, şükrü İslam ahlakının temel direklerinden biri olarak kabul eder. Şükür, bireyin sahip olduğu nimetleri fark etmesi ve bu nimetler için Allah’a olan minnetini ifade etmesidir. Risale-i Nur, şükrün sadece sözle ifade edilen bir minnet duygusu olmadığını, aynı zamanda kişinin davranışlarında ve hayatında da kendini göstermesi gerektiğini vurgular. Şükür, Allah’ın verdiği nimetleri fark etmeyi ve bu nimetleri O’nun rızasına uygun bir şekilde kullanmayı içerir.

Risale-i Nur’da şükür, insanı Allah’a yaklaştıran bir köprü olarak tasvir edilir. Şükretmek, insanın kendisini Allah’a borçlu hissetmesi ve her şeyin O’ndan geldiğini bilmesi anlamına gelir. Şükür, insanın sahip olduklarının kıymetini bilmesini ve onları israf etmeden değerlendirmesini sağlar. Bediüzzaman, şükrün üç farklı yönünü açıklar: dil ile şükür, kalp ile şükür ve fiili şükür. Dil ile şükür, Allah’a olan minneti sözlerle ifade etmektir. Kalp ile şükür, kişinin içsel bir tatmin ve huzur içinde Allah’ın verdiği nimetleri takdir etmesidir. Fiili şükür ise, insanın sahip olduğu nimetleri O’nun yolunda kullanması, ibadet etmesi ve güzel ahlakla yaşamasıdır.

Bediüzzaman Said Nursi, şükrü bir eğitim süreci olarak görür ve bu süreçte insanın her an Allah’ın lütuflarını hatırlamasını öğütler. Şükür, bireyin Allah’ın nimetleri karşısında bir minnet bilinci geliştirmesine yardımcı olur ve onu israfa, nankörlüğe ve açgözlülüğe karşı korur. Şükür, aynı zamanda insanın nefsine hakim olmasını, sahip olduklarıyla yetinmesini ve daha fazlası için doyumsuz bir arayışa girmemesini sağlar.

Sabır ve Şükür: Dengeli Bir Manevi Hayatın İki Temel Taşı

Risale-i Nur’da sabır ve şükür, bir arada ele alınan iki tamamlayıcı erdemdir. Bediüzzaman Said Nursi’ye göre, sabır ve şükür birlikte hareket ettiğinde birey manevi anlamda daha dengeli bir hayat sürer. Sabır, zorluklar karşısında sarsılmayan bir metanet sağlarken, şükür ise var olan nimetlerin farkında olup onlarla yetinmeyi ve mutlu olmayı öğretir. Bu iki erdem, bireyin Allah’a olan bağlılığını pekiştirir ve onu manevi olarak olgunlaştırır.

Risale-i Nur, sabır ve şükrü günlük yaşamın her alanına yansıtmayı teşvik eder. Zorluklarla başa çıkarken sabırla güçlenmek, güzelliklerin ve iyiliklerin farkında olarak şükretmek, bireyin daha huzurlu, daha memnun ve daha tatmin edici bir hayat yaşamasına vesile olur. Bediüzzaman, sabır ve şükrün aynı zamanda insanın toplumsal yaşamına da olumlu katkılar sunduğunu ifade eder. Sabırlı ve şükreden bir insan, çevresiyle daha uyumlu, daha anlayışlı ve daha hoşgörülü ilişkiler kurar.

Sonuç

Risale-i Nur, sabır ve şükrü bireylerin hayatlarına kazandırarak onların manevi gelişimine rehberlik eder. Bediüzzaman Said Nursi’nin bu eserinde sabır, zorluklarla başa çıkma sanatı, şükür ise sahip olunanların kıymetini bilme erdemi olarak tanımlanır. Bu iki değer, insanı hem bu dünyada hem de ahirette huzur ve mutluluğa ulaştıran yoldur. Risale-i Nur’un sunduğu sabır ve şükür eğitimi, modern dünyanın stres ve tatminsizlikle boğuşan bireylerine, içsel bir denge ve huzur arayan insanlara yol gösteren evrensel bir rehber olarak öne çıkmaktadır.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —
G-H1BEN5KZ8N