Tefekkür Zamanı: Bize Ne Oldu?
Günümüzde fani dünyanın fani işlerini takip ederken, can emanetine sahip çıkarak giriştiğimiz her işimizde helal haram noktasına dikkat etmemiz gerekmektedir. Öyle ki bu anlayışla yaşadığımızda hem huzurlu bir ömür hem de ahiret korkusu yaşamadan mutmain bir kalple Rabbimizin huzuruna çıkarak cennetiyle müşerref oluruz. Aslında dünyada kulluk çok basit. Allah’ın emir ve yasaklarına uyarak öğrendiğimiz her bilgiyi, hayatımıza tatbik etmekle başlamaktadır cennet yolculuğu…
Peki, neden İslam âleminde bir ruhsal buhran yaşanmaktadır. Bunun altında yatan sebeplerin ilacı olan ve bizleri tefekkür dünyasının kapılarını aralayan iki örneği sizlerle paylaşmak istiyorum. İlk örneğimiz gönüller sultanı, iki cihan güneşi Peygamber Efendimizin dönemi Asrı Saadetten yani günümüz Türkçesiyle Mutluluk Döneminden…
Ebu Dücane (ra); sabah namazlarını Rasûlûllah (sas)'ın arkasında kılmayı adet edinmişti. Ancak namaz biter bitmez süratle camiden çıkar giderdi. Bu davranışı Rasûlullah (sas)'ın dikkatini çekmiş olacak ki bir gün Ebu Dücane'yi durdurdu ve sordu:
-Ey Ebu Dücane, Allah'a ihtiyacın yok mudur? (ki dua etmeden çıkıp gidiyorsun) buyurdu.
Ebu Dücane;
-Allah'a olan ihtiyacım o kadar fazladır ki bir an bile Allah'ı unutmuyorum ya Rasûlallah! Dedi.
Rasûlullah (sas):
-O halde niçin namaz bitip Allah'a dua edinceye kadar bizimle kalmadan çekip gidiyorsun?
Ebu Dücane;
-Ya Rasûlullah, benim Yahudi bir komşum var, bahçesindeki hurma ağacının dalları evimin avlusuna sarkmış. Gece rüzgâr esince, hurmaları bahçeme düşmektedir. Küçük çocuklarım aç olarak uyanıp o hurmaları yemeden önce gidip onları topluyor ve sahibi olan Yahudi’ye veriyorum.
Bir gün sabah namazından sonra eve biraz geç gidince, yeni uyanan bir çocuğumun o hurmalardan birini ağzına koyup çiğnediğini gördüm. Parmağımı ağzına sokup dışarı atmasını sağlayınca çocuk ağlamaya başladı. Ben ona;
-Allah'ın huzuruna Yahudi’nin hurmasını çalan bir hırsız olarak çıkmamdan utanmıyor musun ki hurmasını yiyiyorsun? Dedim.
Dolayısıyla bu durumun bir daha tekrarlanmaması için namazdan hemen sonra çıkıyorum.
Durumu öğrenen Hz. Ebu Bekir, Yahudi’ye giderek hurma ağacını satın aldı. Ebu Dücane ve çocuklarına hediye etti.
Yahudi, Hz. Ebu Bekir'in bu ağacını satın almasının sebebini öğrenince bütün ailesini yanına alarak Rasûlullah (sas)'ın huzuruna çıktılar ve ailece Müslüman oldular.
Kısa sürede İslam'ın bütün Arap Yarımadası'na ve kıtalara yayılmasının ve “bölük bölük” insanların İslam'ı girmelerinin sebebi o günkü Müslümanların İslam'ı bu şekilde yaşamalarıydı.
Peki düşünelim… Onlar İslam'ı az konuşur, çok yaşıyorlardı, biz ise çok konuşmaktan yaşamaya zaman bulamıyoruz.
Bugünkü zilletimizin sebebi de bu değil midir?
Ey büyük Allah’ım! Biz Müslümanları, Resûlunun (sav)'ın Üsve-i Hâsenesi olan (üstün ve güzel ahlaklı) ümmeti kıl! Âmin. (Alıntı).
Konuyla ilgili bir başka güzel örnek vermek gerekirse, rahmetli Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın anlatmış olduğu, ecdadımızın fetihten de öte gönüllerin nasıl fethedileceğini vurgulaması açısından çok önemlidir.
Muhterem Erbakan’ın anlatımıyla, ecdadımız Yugoslavya'da sefere çıktığı zaman bile arazide yemiş olduğu bir üzümün bedelini dalına asmıştır, koymuştur. Hakk’a bu kadar riayet etmiştir. Yine Yugoslavya'daki birçok şehirler vaktiyle hakkı üstün tutan bir nizama kavuşturulurken askerlerimiz oraya girdiği zaman değil, ayrılırken Müslümanlığı kabul etmişlerdir.
Çünkü bir yıllık kendilerinden alınan verginin bir askeri sebepten dolayı şehir altı ay sonra boşaltılmak mecburiyetten kaldığı zaman kapıları çalıp, altı aylık kısmını kendilerine iade ettiklerinde bu manzara karşısında halk hayran kalmış, “biz de Müslüman olacağız” demişlerdir.
Bu mükemmel iki örnek, hem ecdadımızı hem de dinimizin yüce değerlerini yaşatma açısından son derece önemlidir.
Rabbim, bizlere hayatı tefekkür ile yaşamayı nasip eylesin. Efendimizin ve O’nun yolundan giden ecdadımızın yolundan gitmeyi bizlere nasip eylesin. Âmin!
