Yazar ve ressam Selvigül Kandoğmuş Şahin, yazarlığa uzanan sürecini anlattı
İSTANBUL (AA) - Birçok karma sergiye eserleriyle konuk olan Şahin, aynı zamanda "Kalbin Duası", "Kalemin Yazgısı", "Gülendamın Renkleri" ve "Eylül Sancısı" ile son kitabı "Kar Yağarken"i kaleme aldı.
AA muhabirine yazarlık sürecine dair açıklamalarda bulunan Şahin, 1990'lı yıllarda üniversite öğrencisiyken hem çalışıp hem de eğitim hayatını sürdürdüğünü, 1997'de İstanbul Üniversitesinden öğretmenlik formasyonu aldığını söyledi.
Şahin, o dönem okullara tesettür yasağı geldiği için öğretmen olmak amacıyla atamalara müracaat edemediğini belirterek, "Belediyedeki görevimden de istifa edince işsiz kaldım. Uzun zaman iş bulamadım. Evlenmek nasip oldu. Resmi bir işe giremedim bu süreçte. Vakıf ve dernek çalışmalarımız oldu. Pek çok arkadaşımız da o süreçte zor dönemler yaşadı." diye konuştu.
28 Şubat döneminde büyük acıların yaşandığına şahit olduğunu dile getiren Şahin, şöyle devam etti:
"Ordudan, farklı görevlerden atılan arkadaşlarımız oldu. Zor dönemlerdi. Evde bu dönemde çocuklarımı bir yandan büyütürken, yazılarıma yoğunlaştım. Kitaplarım yayınlandı. Sivil toplum kuruluşlarında görevler aldım, sosyal çalışmaların içinde bulunmaya çalıştım. Darbelerin olmadığı, herkesin inandığı gibi rahat nefes aldığı, birlik ve beraberlikle, barış ve huzurun olduğu bir ülkemiz olsun. Duamız daima böyledir."
"O yıllarda inançlarını aşk gibi yaşayan gençlerden ilham aldım"Selvigül Kandoğmuş Şahin, tüm bu süreçlerden yola çıkarak "Kar Yağarken" eserinde Körfez Savaşı ile başlayıp, 28 Şubat 1997 yılına kadar olan dönemi anlattığını dile getirerek, "O dönem gençliği olarak ruhsal anlamda ve düşünce anlamında yaşadığımız dönüşümle kavi bir duruşa sahip olduk. İnanmak bizde aşk gibiydi. Bu güç ve ilhamla da 28 Şubat sürecinde vazgeçtiklerimiz oldu. İnandığımız gibi yaşamak için feda ettiklerimiz oldu. Bu dönem benim için çok kıymetli, hayatımın en anlamlı dönemi. Uzun yıllar içimde gezdirdiğim hikayemi ancak bir roman olarak yazabilirdim. O yıllarda inançlarını aşk gibi yaşayan gençlerden ilham aldım diyebilirim." ifadelerini kullandı.
Yazarken metinle arasına mesafe koymakta zorlandığını aktaran Şahin, şunları kaydetti:
"Ağlayarak, derin hüzünler yaşayarak yazdığım yerleri, okuyucu da ağlayarak okuduğunu söylüyor. Bu ağlak bir yazar olmaktan daha farklı bir durum tabi. Zorlandığım zamanlar oldu ama daha çok ilhamla yazmaya, hissetmeye çalıştım. Bu hissedişle de roman aktı. Yalın ve akıcı bir dil ile yazmak da benim için önemliydi. Bir öykü yazarı olarak bu anlamda da zorlandığım zamanlar oldu ama roman dili öykü dilinden ayrı olduğu için bu durumu aşmaya çalıştım. Özellikle Çiğdem karakterinin babasından gördüğü şiddeti anlatırken zorlandığım zamanlar oldu ama bunu yazmak önemliydi. Çiğdem'in hak arama ve kendini gerçekleştirme, inandığı gibi yaşama yolculuğunda, gerçek hayattan aldığım ilhamla bu zorlu süreci anlatmaya çalıştım. Bu anlamlı dönemi anlatmak benim için çok kıymetliydi. Şükür roman olarak yazmak nasip oldu."
"Edebiyat insanı, insanın arayışlarını, sancılarını, sorgulamalarını anlatır"Yazarken amacının mesaj vermek değil hissettirmek ve vicdanlara dokunmak olduğunu belirten Şahin, "Tıpkı asırlar öncesinden yazılan 'Sefiller' romanında ekmek çalan kahraman Jean Valjean'ın yüreğimize hala dokunan hüzünlü hikayesi gibi... Yaşadığım toplumda amacım bir ayrıştırma gerçekleştirmek ve tepkisel olarak roman yazmak değildi. Edebiyat insanı, insanın arayışlarını, sancılarını, sorgulamalarını anlatır. Asıl anlatmak istediğim ruhlarda inkişaf eden dönüşümlere vurgu yapmaktı." diye konuştu.
Selvigül Kandoğmuş Şahin, roman yazarken yazarın bir bakıma kendini inşa ettiğini dile getirerek, "Aynı zamanda okur da okurken kendini onarır, inşa eder, sorgular, kendini bulur satır aralarında. Kendini bulan, o günleri acı ama umutlu zamanlarını hatırlayıp beni arayan, heyecanla o anlamlı yılları hatırlattığım için içtenlikle teşekkür eden çok okurum oldu. Bu da beni sevindirdi." şeklinde konuştu.
Bugünkü gençlerin kendi dönemlerinin imtihanını yaşadıklarına dikkati çeken Şahin, sözlerini şöyle sürdürdü:
"İnternet çağının çocukları oldukları için, pratikler, anlama kabiliyetleri çok yüksek. Her zaman olduğu gibi okuyan ve okumayanlar var. Aslında her dönem aynıdır diye düşünüyorum, her dönemin okuyanları ve boş, malayani yaşayanları vardı. Ama şöyle bir durum var bizim kuşak pek çok yasakla, ambargo, yok sayma ile karşılaştığı için güçlü olmak zorundaydı. Kendini ispatlamak, kendini en iyi şekilde yetiştirmek zorundaydı. O nedenle büyük bir öğrenme aşkıyla çok okumalar yapar, derneklere, vakıflara, konferanslara, seminerlere koşardık. Aslında kendi dönemimizdeki gençlikle, bu dönemin gençliğini kıyaslamak istemiyorum. Gençlerimiz bu zamanın gençleri. Onlar da aslında sorguluyorlar, ahlaklı duruşları, ilkeleri var. Biz onlara ne kadar değer ve kıymet verirsek, saygı duyarsak, kendi hayatlarını ve kendi varoluşsal sancılarını yaşamalarına izin verirse, onlar kendi yürüyüşlerini o kadar anlamlı yapacaklardır."
Muhabir: Özlem Limon